HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالسَّجْدَةِ  ٤١٦ 
الجزء ٢١

وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْاَدْنٰى دُونَ الْعَذَابِ الْاَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿ ٢١ ﴾ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ ثُمَّ اَعْرَضَ عَنْهَاۜ اِنَّا مِنَ الْمُجْرِم۪ينَ مُنْتَقِمُونَ۟ ﴿ ٢٢ ﴾ وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓائِه۪ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۚ ﴿ ٢٣ ﴾ وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُواۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يُوقِنُونَ ﴿ ٢٤ ﴾ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿ ٢٥ ﴾ اَوَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍۜ اَفَلَا يَسْمَعُونَ ﴿ ٢٦ ﴾ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا نَسُوقُ الْمَٓاءَ اِلَى الْاَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِه۪ زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ اَنْعَامُهُمْ وَاَنْفُسُهُمْۜ اَفَلَا يُبْصِرُونَ ﴿ ٢٧ ﴾ وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْفَتْحُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿ ٢٨ ﴾ قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ا۪يمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ ﴿ ٢٩ ﴾ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَانْتَظِرْ اِنَّهُمْ مُنْتَظِرُونَ ﴿ ٣٠ ﴾

سُورَةُالسَّجْدَةِ  ٤١٦ 
الجزء ٢١
Secde Sûresi  416 
Cüz  21

21  Andolsun ki; elbette Biz o en büyük (kıyâmet gününün) âzâb(ın)dan önce, o (kıtlık, kuraklık, öldü rül me ve esir düşme gibi) en yakın azaptan bir kıs mını muhakkak onlara tattıracağız. Tâ ki onlar (dan sağ kalanlar, kâfirlikten) dönsünler!

22  Rabbinin âyetleriyle kendisine öğüt verilmiş ol(up, onların doğruluğunu ve saâdet yollarına irşâdını iyice anlay)an, sonra da onlardan yüz çevi r(erek, hiç öğütlenme)miş bulunan kimseden daha zâlim kim olabilir? Şüphesiz ki Biz o suçlulardan intikam alıcılarız. (Hal böyleyken, her zâlimden daha büyük zâlim olan o müşrikleri hiç intikamsız bırakır mıyız?)

23  Andolsun ki; elbette Biz Mû sâ’ya muhakkak o (Tevrât) Kita b(ın)ı verdik. Artık sen ona (benzer bir Kitaba) kavuşmaktan/(Mi’râc gecesinde de, kıyâ met gününde de, Mûsâ ile buluşup) ona kavuşmak tan/ hiçbir şüphe içinde bulunma! Böylece Biz onu (o Tevrât’ı) İsrâîloğulları(nın sapıklıktan kurtuluşu) için büyük bir hidâyet yaptık.

24  (Dine yardım konusunda ve ibadetlerin zorluk larına katlanma hususunda, bir de dünyanın zevkle rine aldanmama noktasında) sabrettikleri ve (boş iş lere değil de,) sadece Bizim âyetlerimiz(i anlamaya kafa yorup, kendilerin)e yakînen inanmakta bulun muş oldukları zaman, onlar arasından birtakım önderler(; peygamberler, velîler ve âlimler) tayin et tik ki, onlar Bizim (kendilerine iletmiş olduğumuz “İyiliği emredin ve kötülükten nehyedin!”) emrimizle (insanları, Allâh-u Te`âlâ’nın dininin hükümlerine) hidâyet ediyorlardı.

25  Senin Rabbin, şüphesiz ki O, kendisi hakkında ihtilaf etmekte bulunmuş oldukları (dînî me selelerle ilgili) şeyler hususunda onlar (o peygam berle ümmetleri ve müşriklerle müminler) arasında kıyâmet günü ayırıcı hüküm verecektir!

26  Onlardan önceki asırlar (halkın)dan nicelerini helâk etmiş olmamız onlara hidâyet vermedi mi ki, (bugün kendileri) onların (vîrân olmuş) yurt larında yürümektedirler? İşte (inkârcı ümmetlerin) bu (şekilde helâ ke uğratılması)nda elbette pek çok ve çok büyük âyetler bulunmaktadır. Hâlâ (âyetlerimizi, öğüt alma kulağıyla) duymayacaklar mı?

27  Bir de onlar görmediler mi ki; gerçekten Biz (kuraklıktan) bitkisiz kalmış toprağa suyu sevk et mekteyiz, sonra da onun sebebiyle bolca ekinler çıkarmaktayız ki, davarları da kendileri de, on dan yemektedir! (Kudret ve nimetimizin yüceliğini ifade eden bunca âyetlerimizi) hâlâ görmeyecekler mi?

28  (Sen müşriklere: “Yakında Allâh size karşı bize büyük bir fetih nasip ederek, aramızda kesin hükmünü verecektir.” dediğinde) onlar (inkâr ve alay yoluyla size): “İşte bu fetih/işte bu hüküm/ne zamandır? Eğer (fethin geleceğine dâir sözünüzde) doğru kimse ler olduysanız (onu bize çabucak getirin)!” diyorlar.

29  (Habîbim!) De ki: “O kâfir olmuş kimselere, o fetih günü imanları fayda vermeyecektir. Onlar (tevbe edip özür dilemeleri için) mühlet verilen kimseler de olmayacaklardır!”
Âyet-i celîlede geçen “Fetih günü” ile ne kastedildiği hakkın da üç görüş vardır; İmam-ı Mücâhid (Radıyallâhu anh)`dan nakledildiğine göre; bu, kıyâmet günüdür ki, o günkü imanın fayda vermeyeceği âşikârdır. İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ)` dan rivayete göreyse; burada Mekke fethi günü kastedilmiştir. İmam-ı Hasen (Radıyallâhu anh)`dan rivayete göre ise; Bedir günü kastedilmektedir. Bu iki günde de imanı kabul edilen kimseler bulunduğu için, burada imanlarından fayda görmeyecekleri bildirilenler, o günlerde kâfir olarak ölenlerdir. Zira ölümle yüz yüze geldikten sonraki mecbûrî imanın makbul olmayacağı zaten başka âyet-i kerîmelerde açıkça ifade edilmiştir. (Beyzâvî, Âlûsî)

30  Öyleyse sen onlardan yüz çe vir(ip, inkârlarını da, alaylarını da önemseme) ve (zaferi) bekle! Gerçekten onlar (size gâlip gelmeyi beklerlerken, aslında kendi yok oluşlarını) bekleyicidirler!

Secde Sûresi  416 
Cüz  21
cihanyamaneren