v02.01.25 Geliştirme Notları
Ahzab Sûresi
417
Cuz 21
OTUZÜÇÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Ahzab
SÛRE-İ CELîLESİ

Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 73 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ Ey o (değerli) Nebî! Allâh’tan hakkıyla sakın (ve müşriklere karşı da olsa verdiğin sözü bozma). Ayrıca sen (inkârını açıklayan) kâfirlere ve (içlerinde şirk gizleyen) münâfıklara itâat etme. Şüphesiz ki Allâh (onların yaptıklarını) dâimâ (çok iyi bilmekte olan bir) Alîm ve (onlara yapılacak saldırıyı bir hikmetle erteleten bir) Hakîm olmuştur.
2﴿ (Habîbim!) Bir de sen (âyet ve hadîs olarak) Rabbinden sana vahyolunmakta olan şeylere hakkıyla tâbi ol (da, müşriklere itâat etme). Gerçekten Allâh yapmakta olduğunuz şeyleri(n görünen-görünmeyen tüm yönlerinden) dâimâ (hakkıyla haberdâr olan bir) Habîr olmuştur. (Bu yüzden O sana iki cihanda lâzım olan tüm konuları vahyetmektedir.) Ehl-i Sünnet îtikādımızın imâmı olan Mâtürîdî (Rahimehullâh) bu âyet-i kerîmede geçen vahiy hakkında: “Bu vahiy sâdece Kur’ân ile sınırlı değildir, Kur’ân’ın dışındaki vahiy olan Sünnet’e (hadîs-i şerîflere) de şâmildir” (el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne, 6/93) demiştir. Bundan dolayı “Sana vahyedilen şey” ifâdesini Kur’ân’a tahsîs etmek tefsîr bakımından eksik olacağından (مَا) tâbirini genel mânâda tüm vahiylere şâmil olan mânâ ile terceme ettik.
3﴿ (Habîbim!) Ayrıca sen (bütün işlerini) Allâh’a (ısmarlayarak sâdece O’na) tevekkül et. Zâten (tüm işleri üstlenecek ve hakkından gelecek bir) Vekîl olarak Allâh (kuluna) yeterli olmuştur. Uhud savaşından sonra Ebû Süfyân, Ikrime ve Ebu’l-A‘ver, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den aldıkları emanla Medîne’ye gelip münâfıkların reisi İbnü Übeyy’in misâfiri oldular. Fakat Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e: “Sen bizim ilâhlarımıza hakāreti bırak, onların da faydalarını ve şefâat edeceklerini dillendir de, bu sûretle bir anlaşma yapalım” şeklinde bir teklif yaptıkları zaman, münâfıklar da onları destekleyince, Ömer (Radıyallâhu Anh) onları öldürmeye kalkıştıysa da, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kendilerine emân (güvence) verdiğini hatırlatarak buna engel oldu. İşte bu âyetlerle; kime karşı olsa da söz bozma konusunda Allâh’tan korkulması gerektiğinin ama İslâm dışı fikirlere aslâ uyulmaması ve onların şerrine karşı Allâh’a güvenmenin lüzûmu açıklanmıştır. (el-Beyzâvî; el-Hâzin)
4﴿ (Müşrikler ve münâfıklar zekî kimselerin iki kalbe sâhip olduğunu zannetmekte iseler de) Allâh hiçbir adam için (göğüs boşluğunun) içinde iki kalp yaratmamıştır. Kendilerinden (boşanma niyetiyle) zıharda bulunmak (üzere: “Sen bana anamın sırtı gibisin” sözünü konuşmak)ta olduğunuz o eşlerinizi de sizin anneleriniz (ile aynı hükümlere tâbi) yapmamıştır (ki, size ebediyyen haram olsunlar. Lâkin eşlerinize böyle bir söz sarfettiyseniz şerîate göre tâyin edilen keffâreti yerine getirmeden onlarla cimâ etmek veyâ kendilerine şehvetle dokunmak size haramdır). Evlâtlıklarınızı da oğullarınız (ile aynı hükümlere tâbi) kılmamıştır (ki bu nedenle onların boşamasının ardından iddetlerini dolduran eski eşleriyle evlenmeniz size haram olsun).İşte size! Bu (şekildeki konuşmalarınız) ancak sizin ağızlarınızla (söylediğiniz ve hiçbir dayanağı olmayan bâtıl) sözünüzdür (ki, böyle demekle ne bir adamda iki kalp bulunur, ne eşiniz ananız gibi size haram olur, ne de evlâtlığınız öz çocuğunuz ile aynı hükümlere tâbi olur). Ama Allâh (bu hükümleri beyân ederek her yönden gerçeğe tıpatıp uygun olan) hakkı söyler ve (ancak) Kendisi o (dosdoğru) yola hidâyet eder. (Artık kendi lâkırdılarınızı bırakın da sâdece O’nun buyruğuna sarılın.) Eşine zıharda bulunan kişinin keffâreti ise, Mücâdele Sûresi’nin 3. ve 4. âyet-i kerîmelerinde açıklanmıştır.
5﴿ Siz o (evlâtlık edi)n(diğiniz çocuk)ları kendi (öz) babalarına nispet ederek çağırın. Çünkü bu, Allâh nezdinde çok doğru olandır. Ama onların babalarını bilmiyorsanız, artık (onlar) sizin dinde kardeşleriniz ve dostlarınız (olduğu için onlara: “Oğlum, çocuğum!” gibi laflar söylemeyip, “Kardeşim ve dostum!” diye hitap etmeniz lazım)dır. Ayrıca (bu yasaklamadan önce yanılmayla yâhut dil sürçmesiyle başkasının çocuğuna “Oğlum, evlâdım!” gibi sözler sarf ederek) kendisiyle ilgili hatâ yapmış olduğunuz şeylerde sizin üzerinize hiçbir günah yoktur. Velâkin kalplerinizin kastetm(esiyle bile bile)(lemiş) olduğu(nuz) şeyler(in günahı size sorulacaktır). Zâten Allâh dâimâ (tevbekârları çokça bağışlayan bir) Ğafûr ve (kullarına çok acıdığı için yanılgının vebâlini kaldıran bir) Rahîm olmuştur.
6﴿ O Nebî(yy-i zîşân), müminlere kendilerinin (öz) canlarından evlâdır (daha öndedir ve daha yakındır). (Benim Rasûlüm müminlerin babası makāmında olduğu için) eşleri de onların anneleri (hükmünde olduğundan dolayı onun vefâtından sonra bile hiçbir kimsenin onlarla evlenmesi helâl değil)dir. (Din kardeşliği hakkına sâhip) müminlerden ve (hicret hakkına mâlik olan) muhâcirlerdense, rahim (ve akrabâlık) sâhipleri (olan Müslümanlar var ya); onların bir kısmı diğer bir kısma (vâris olmaya) Allâh’ın (hüküm ve taksîmini yazmış olduğu) Kitâb(ı olan Kur’ân)ında daha yakındır(lar, zîrâ akrabâlık hakkı muhâcirlik gibi sıfatlara sâhip olmaktan mîras konusunda daha önde gelir). Lâkin (mîras yoluyla değil de, bıraktığınız malın üçte birini geçmemek üzere vasiyet yoluyla) dostlarınıza bir iyilik yapmanız (bu yasaktan) müstesnâ(dır). (Habîbim!) İşte sana! Bu (karar), o (size indirilen) Kitâb’ta yazılan bir şey olmuştur.
سُورَةُ الْاَحْزَابِ
الجزء ٢١
٤١٧
سُورَةُالْاَحْزَابِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللّٰهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًاۙ ﴿١
وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًاۙ ﴿٢
وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا ﴿٣
مَا جَعَلَ اللّٰهُ لِرَجُلٍ مِنْ قَلْبَيْنِ ف۪ي جَوْفِه۪ۚ وَمَا جَعَلَ اَزْوَاجَكُمُ الّٰٓـ۪ٔي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ اُمَّهَاتِكُمْۚ وَمَا جَعَلَ اَدْعِيَٓاءَكُمْ اَبْنَٓاءَكُمْۜ ذٰلِكُمْ قَوْلُكُمْ بِاَفْوَاهِكُمْۜ وَاللّٰهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّب۪يلَ ﴿٤
اُدْعُوهُمْ لِاٰبَٓائِهِمْ هُوَ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِۚ فَاِنْ لَمْ تَعْلَمُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ فَاِخْوَانُكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَمَوَال۪يكُمْۜ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ ف۪يمَٓا اَخْطَأْتُمْ بِه۪ۙ وَلٰكِنْ مَا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا ﴿٥
اَلنَّبِيُّ اَوْلٰى بِالْمُؤْمِن۪ينَ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَاَزْوَاجُهُٓ اُمَّهَاتُهُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ اِلَّٓا اَنْ تَفْعَلُٓوا اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِكُمْ مَعْرُوفًاۜ كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا ﴿٦
Ahzab Sûresi
417
Cuz 21
OTUZÜÇÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Ahzab
SÛRE-İ CELîLESİ

Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 73 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللّٰهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًاۙ ﴿١
1﴿ Ey o (değerli) Nebî! Allâh’tan hakkıyla sakın (ve müşriklere karşı da olsa verdiğin sözü bozma). Ayrıca sen (inkârını açıklayan) kâfirlere ve (içlerinde şirk gizleyen) münâfıklara itâat etme. Şüphesiz ki Allâh (onların yaptıklarını) dâimâ (çok iyi bilmekte olan bir) Alîm ve (onlara yapılacak saldırıyı bir hikmetle erteleten bir) Hakîm olmuştur.
وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًاۙ ﴿٢
2﴿ (Habîbim!) Bir de sen (âyet ve hadîs olarak) Rabbinden sana vahyolunmakta olan şeylere hakkıyla tâbi ol (da, müşriklere itâat etme). Gerçekten Allâh yapmakta olduğunuz şeyleri(n görünen-görünmeyen tüm yönlerinden) dâimâ (hakkıyla haberdâr olan bir) Habîr olmuştur. (Bu yüzden O sana iki cihanda lâzım olan tüm konuları vahyetmektedir.) Ehl-i Sünnet îtikādımızın imâmı olan Mâtürîdî (Rahimehullâh) bu âyet-i kerîmede geçen vahiy hakkında: “Bu vahiy sâdece Kur’ân ile sınırlı değildir, Kur’ân’ın dışındaki vahiy olan Sünnet’e (hadîs-i şerîflere) de şâmildir” (el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne, 6/93) demiştir. Bundan dolayı “Sana vahyedilen şey” ifâdesini Kur’ân’a tahsîs etmek tefsîr bakımından eksik olacağından (مَا) tâbirini genel mânâda tüm vahiylere şâmil olan mânâ ile terceme ettik.
وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا ﴿٣
3﴿ (Habîbim!) Ayrıca sen (bütün işlerini) Allâh’a (ısmarlayarak sâdece O’na) tevekkül et. Zâten (tüm işleri üstlenecek ve hakkından gelecek bir) Vekîl olarak Allâh (kuluna) yeterli olmuştur. Uhud savaşından sonra Ebû Süfyân, Ikrime ve Ebu’l-A‘ver, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den aldıkları emanla Medîne’ye gelip münâfıkların reisi İbnü Übeyy’in misâfiri oldular. Fakat Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e: “Sen bizim ilâhlarımıza hakāreti bırak, onların da faydalarını ve şefâat edeceklerini dillendir de, bu sûretle bir anlaşma yapalım” şeklinde bir teklif yaptıkları zaman, münâfıklar da onları destekleyince, Ömer (Radıyallâhu Anh) onları öldürmeye kalkıştıysa da, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kendilerine emân (güvence) verdiğini hatırlatarak buna engel oldu. İşte bu âyetlerle; kime karşı olsa da söz bozma konusunda Allâh’tan korkulması gerektiğinin ama İslâm dışı fikirlere aslâ uyulmaması ve onların şerrine karşı Allâh’a güvenmenin lüzûmu açıklanmıştır. (el-Beyzâvî; el-Hâzin)
مَا جَعَلَ اللّٰهُ لِرَجُلٍ مِنْ قَلْبَيْنِ ف۪ي جَوْفِه۪ۚ وَمَا جَعَلَ اَزْوَاجَكُمُ الّٰٓـ۪ٔي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ اُمَّهَاتِكُمْۚ وَمَا جَعَلَ اَدْعِيَٓاءَكُمْ اَبْنَٓاءَكُمْۜ ذٰلِكُمْ قَوْلُكُمْ بِاَفْوَاهِكُمْۜ وَاللّٰهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّب۪يلَ ﴿٤
4﴿ (Müşrikler ve münâfıklar zekî kimselerin iki kalbe sâhip olduğunu zannetmekte iseler de) Allâh hiçbir adam için (göğüs boşluğunun) içinde iki kalp yaratmamıştır. Kendilerinden (boşanma niyetiyle) zıharda bulunmak (üzere: “Sen bana anamın sırtı gibisin” sözünü konuşmak)ta olduğunuz o eşlerinizi de sizin anneleriniz (ile aynı hükümlere tâbi) yapmamıştır (ki, size ebediyyen haram olsunlar. Lâkin eşlerinize böyle bir söz sarfettiyseniz şerîate göre tâyin edilen keffâreti yerine getirmeden onlarla cimâ etmek veyâ kendilerine şehvetle dokunmak size haramdır). Evlâtlıklarınızı da oğullarınız (ile aynı hükümlere tâbi) kılmamıştır (ki bu nedenle onların boşamasının ardından iddetlerini dolduran eski eşleriyle evlenmeniz size haram olsun).İşte size! Bu (şekildeki konuşmalarınız) ancak sizin ağızlarınızla (söylediğiniz ve hiçbir dayanağı olmayan bâtıl) sözünüzdür (ki, böyle demekle ne bir adamda iki kalp bulunur, ne eşiniz ananız gibi size haram olur, ne de evlâtlığınız öz çocuğunuz ile aynı hükümlere tâbi olur). Ama Allâh (bu hükümleri beyân ederek her yönden gerçeğe tıpatıp uygun olan) hakkı söyler ve (ancak) Kendisi o (dosdoğru) yola hidâyet eder. (Artık kendi lâkırdılarınızı bırakın da sâdece O’nun buyruğuna sarılın.) Eşine zıharda bulunan kişinin keffâreti ise, Mücâdele Sûresi’nin 3. ve 4. âyet-i kerîmelerinde açıklanmıştır.
اُدْعُوهُمْ لِاٰبَٓائِهِمْ هُوَ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِۚ فَاِنْ لَمْ تَعْلَمُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ فَاِخْوَانُكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَمَوَال۪يكُمْۜ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ ف۪يمَٓا اَخْطَأْتُمْ بِه۪ۙ وَلٰكِنْ مَا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا ﴿٥
5﴿ Siz o (evlâtlık edi)n(diğiniz çocuk)ları kendi (öz) babalarına nispet ederek çağırın. Çünkü bu, Allâh nezdinde çok doğru olandır. Ama onların babalarını bilmiyorsanız, artık (onlar) sizin dinde kardeşleriniz ve dostlarınız (olduğu için onlara: “Oğlum, çocuğum!” gibi laflar söylemeyip, “Kardeşim ve dostum!” diye hitap etmeniz lazım)dır. Ayrıca (bu yasaklamadan önce yanılmayla yâhut dil sürçmesiyle başkasının çocuğuna “Oğlum, evlâdım!” gibi sözler sarf ederek) kendisiyle ilgili hatâ yapmış olduğunuz şeylerde sizin üzerinize hiçbir günah yoktur. Velâkin kalplerinizin kastetm(esiyle bile bile)(lemiş) olduğu(nuz) şeyler(in günahı size sorulacaktır). Zâten Allâh dâimâ (tevbekârları çokça bağışlayan bir) Ğafûr ve (kullarına çok acıdığı için yanılgının vebâlini kaldıran bir) Rahîm olmuştur.
اَلنَّبِيُّ اَوْلٰى بِالْمُؤْمِن۪ينَ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَاَزْوَاجُهُٓ اُمَّهَاتُهُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ اِلَّٓا اَنْ تَفْعَلُٓوا اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِكُمْ مَعْرُوفًاۜ كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا ﴿٦
6﴿ O Nebî(yy-i zîşân), müminlere kendilerinin (öz) canlarından evlâdır (daha öndedir ve daha yakındır). (Benim Rasûlüm müminlerin babası makāmında olduğu için) eşleri de onların anneleri (hükmünde olduğundan dolayı onun vefâtından sonra bile hiçbir kimsenin onlarla evlenmesi helâl değil)dir. (Din kardeşliği hakkına sâhip) müminlerden ve (hicret hakkına mâlik olan) muhâcirlerdense, rahim (ve akrabâlık) sâhipleri (olan Müslümanlar var ya); onların bir kısmı diğer bir kısma (vâris olmaya) Allâh’ın (hüküm ve taksîmini yazmış olduğu) Kitâb(ı olan Kur’ân)ında daha yakındır(lar, zîrâ akrabâlık hakkı muhâcirlik gibi sıfatlara sâhip olmaktan mîras konusunda daha önde gelir). Lâkin (mîras yoluyla değil de, bıraktığınız malın üçte birini geçmemek üzere vasiyet yoluyla) dostlarınıza bir iyilik yapmanız (bu yasaktan) müstesnâ(dır). (Habîbim!) İşte sana! Bu (karar), o (size indirilen) Kitâb’ta yazılan bir şey olmuştur.