HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْاَحْزَابِ  ٤٢٦ 
الجزء ٢٢

يَسْـَٔلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِۜ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِۜ وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَر۪يبًا ﴿ ٦٣ ﴾ اِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الْكَافِر۪ينَ وَاَعَدَّ لَهُمْ سَع۪يرًاۙ ﴿ ٦٤ ﴾ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۚ لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًاۚ ﴿ ٦٥ ﴾ يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَٓا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا ﴿ ٦٦ ﴾ وَقَالُوا رَبَّنَٓا اِنَّٓا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَٓاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّب۪يلَا ﴿ ٦٧ ﴾ رَبَّنَٓا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَب۪يرًا۟ ﴿ ٦٨ ﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُواۜ وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَج۪يهًا ﴿ ٦٩ ﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًاۙ ﴿ ٧٠ ﴾ يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظ۪يمًا ﴿ ٧١ ﴾ اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًاۙ ﴿ ٧٢ ﴾ لِيُعَذِّبَ اللّٰهُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِك۪ينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا ﴿ ٧٣ ﴾

سُورَةُالْاَحْزَابِ  ٤٢٦ 
الجزء ٢٢
Ahzab Sûresi  426 
Cüz  22

63  İnsanlar(dan müşrik olanlar alay olsun diye, mü nafıklar inadına, Yahudiler de imtihan için) sana o (kıyâ met) ân(ının ne zaman gelip çatacağın)dan soruyorlar! De ki: “Onun bilgisi ancak Allâh katındadır (ki, onu ne bir meleğe, ne de bir peygambere bildirme miştir)!” (Habîbim!) Sana (onun zamanını, Allâh’tan başka) hangi şey bildi rebilir? Belki de o an pek yakında meydana gelebilir.

64  Şüphesiz ki Allâh tüm kâfirleri (dünya ve âhirette rahmetinden ve cennetinden uzaklaştırarak) lânetlemiş ve onlara son derece tutuşturulmuş bir ateş hazırlamıştır.

65  İçerisinde ebedî kalıcılar ola rak! (Orada ken dilerini koruyacak) ne bir yakın dost, ne de gerçek bir yardımcı bulamayacaklardır.

66  Yüzlerinin o ateş içerisinde çokça (evirilip-çevrilerek sağa-sola) döndürüleceği günü (sürekli ken dilerine hatırlat)! (O zaman:) “Ah, keşke biz Allâh’a da itaat etseydik, o Rasûle de itaatkâr olsaydık!” di yecekler.

67  (Cehenneme düşenler, kendilerini biraz olsun rahatlatmak için, dünyada sapıtmalarına sebep olan ön derlerine beddua etmek üzere) dediler ki: “Ey Rabbi miz! Gerçekten de biz, efendilerimize (, ulularımıza) ve (bizi yöneten) büyüklerimize itaat ettik, onlar da bizi o (doğru) yoldan saptırdılar.

68  Ey Rabbimiz! (Kendi sapık lıklarıyla yetinmeyip, bizi de dalâlete düşürdükleri için) onlara (bize verdi ğin) azaptan iki kat (fazlasını) ver ve onlara pek bü yük ve çok güçlü bir lânetle lânet et!”

69  Ey iman etmiş olan kimseler! Mûsâ’ya eziyet etmiş olan o kişiler gibi (siz de peygamberimi üzenler arasında) olmayın! Nihâyet Allâh onu onların söylemiş oldukları şeyden temize çıkarmıştı.O (Mûsâ (Aleyhisselâm)), Allâh (ile mükâleme şerefine ermiş, duası makbûl ve O’nun) katında değeri yüksek bir kimseydi!
Tefsirlerin beyanına göre; Mûsâ (Aley hisselâm)`a yapılan eziyet, Kârûn’un, bir fâhişeyle kendisine iftirâsı, ümmetinin onu, ağabeyi Hârûn (Aleyhisselâm)` ı öldürmekle suçlamaları ve halk arasın da çıplak yıkanmadığı için avret yerindeki bir hastalıkla ithâm edilmesidir. İşte bu âyet-i kerîmede açıklandığı üzere; Allâh-u Te`âlâ o fâhişeye doğruyu söyleterek, Hârûn (Aleyhisselâm)`ı diriltip konuşturarak ve vücudunda bir hastalık olmadığını izhâr ederek onu temize çıkarmıştır. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e yapılan eziyetlerse; münafıkların, onun yaptığı ganimet taksimine ve Zeyneb vâlidemizle evlenmesine itirazlarıyla vuku bulmuştur.

70  Ey iman etmiş olan kimseler! (Habîbim üze cek şeyler bir yana, istemediği şeyleri yapma hususun da bile) Allâh’tan hakkıyla sakının ve (her konuda) doğru hedefe yönelici bir söz söyleyin!

71  Tâ ki O (Rabbiniz) sizin için amellerinizi (ka bûle) elverişli yapsın ve sizin için günahlarınızı ba ğış lasın! Her kim (emir ve yasaklarına riâyet hususun da) Allâh’a ve Rasûlüne itaat ederse, muhakkak ki o, (değeri ölçülemeyecek derecede) pek büyük bir kurtuluşla fevz-ü necât bulmuştur.

72  Muhakkak ki Biz o e ma neti göklere, ye re ve dağ lara arz ettik de, onlar o nu yüklen (ip yerine ge tireme mek ten, bu neden le de azâ ba düş)mekten kaçın dılar ve on(a hâ inlik yapmak)dan kork tular. İnsan ise o nu yüklendi (ama ekseriyeti ona hâinlik etti). Şüp hesiz o (insan türünün birçok ferdi), (emânete hâinlik eden) son derece zâlim ve (işin âkıbetini bilmeden içine dalan) pek büyük bir câhil olmuştur! Burada zikredilen “Emanet” mefhumu; İslâm`ın farz kıldığı namaz, oruç, hac, zekât, doğru konuşmak, borç ödemek ve her işte adâlete riâyet hükümlerinin tümüne şâmil olduğu gibi; göz, kulak ve tenâsül uzvu gibi tüm âzayı haramlardan korumak, bir de insanlar arasındaki amânetleri yerine getirmek ve ahde vefalılık gibi bütün ilâhi teklifleri içine almaktadır. Allâh`u Te`âlâ göklere, yerlere ve dağlara akıl, idrak ve konuşma kabiliyetleri verip bu emâneti kendilerine arz etmiş, onlar da sevaptan hoşlanmalarına rağmen, isyan durumunda karşılaşacakları azâbı göz önünde bulundurarak: "Yâ Rabbi! Biz emrine âmâdeyiz, fakat sevap da azap da istemiyoruz!" demişlerdir. Bu teklif Âdem (Aleyhisselâm)`a yapıldığında ise: "Kulağımla omuzum arasına!" diye hemen kabullenmiş, Allâh-u Te`âlâ da ona, söz tuttuğu müddetçe yardımını esirgemeyeceği vaadinde bulunmuştur. (Hâzin)

73  Tâ ki Allâh münafık erkeklere ve münafık kadınlara, şirk koşan erkeklere ve şirk koşan ka dınlara azap etsin, inanan erkeklerle ina nan kadın ların da (işledikleri günah lardan dolayı yapmış olduk ları) tev belerini kabul etsin! Zaten Allâh dâima (tevbe eden leri çokça bağışlayan bir) Ğafûr ve (kul larına çok acıdığından, inananlara tevbe nasip eden bir) Rahîm ol muştur.

Ahzab Sûresi  426 
Cüz  22
cihanyamaneren