OTUZDÖRDÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Sebe`
SÛRE-İ CELîLESİ
Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. İbni Atıyye (Rahimehullâh)ın nakline göre; yalnızca 6. âyet-i kerîme Medenî’dir. 54 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْاٰخِرَةِۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ ﴿١﴾
﴾1﴿
Bütün hamdler O Allâh’a mahsustur ki, göklerde bulunan şeyler ve yerde olan şeyler(in tamâmı, yaratılış, mülkiyet ve yönetim bakımından) sâdece O’na âittir. Âhirette de (bütün nîmetlerin sâhibi yine Kendisi olacağından orada da) tüm hamdler yine ancak O’na âittir. (Zîrâ dünyâda da âhirette de bütün nîmetler sâdece O’nun tarafından âlemlere ulaşmaktadır.) Yine ancak O Hakîm (sıfatına sâhip olması hasebiyle iki cihanın işlerini üstün hikmeti gereği sağlam bir şekilde düzenleyip yöneten)dir, (yine ancak O, her şeyin iç ve dış tüm yönlerinden hakkıyla haberdâr olan bir) Habîr’dir.
يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَاۜ وَهُوَ الرَّح۪يمُ الْغَفُورُ ﴿٢﴾
﴾2﴿
O (Allâh-u Te‘âlâ), yer içerisine girmekte olan (ölüler, defîneler ve yağmur tâneleri gibi) şeyleri de, ondan çıkmakta olan (bitkiler, gözeler, mâdenler ve diriltilen ölüler gibi) şeyleri de, gökten inmekte olan (yağmurlar, karlar, çiseler, dolular, yıldırımlar, melekler, kitaplar, kaderler ve rızıklar gibi) şeyleri de ve onun içerisinde yükselmekte olan (buharlar, dumanlar, meleklerin ve kulların duâları ile sâlih amelleri gibi) şeyleri de bilmektedir. Yine ancak O (bunca nîmetlerin şükrünü yerine getirmemelerine rağmen kullarına çokça acıyan bir) Rahîm’dir, (yine ancak O, Kendisine karşı takındıkları câhilâne cesâreti bağışlayan bir) Ğafûr’dur.
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَأْت۪ينَا السَّاعَةُۜ قُلْ بَلٰى وَرَبّ۪ي لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِۚ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِ وَلَٓا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرُ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍۙ ﴿٣﴾
﴾3﴿
O kâfir olmuş kimseler dedi ki: “O (kıyâmet) ân(ı) bize gelmeyecektir.” (Habîbim!) De ki: “Hayır! (Duyu organlarıyla idrâk edilemeyen) tüm gaybları bilen Rabbime yemîn olsun ki; o (kıyâmet) elbette mutlaka size gelecektir! Göklerde zerre ağırlığınca bir şey (bile) O’n(un sonsuz malûmâtın)dan kaybolmaz, yerde de (hiçbir şey O’nun ilminden uzak) olmaz. İşte sana! Bu (zerre ağırlığı)ndan daha küçük bir şey yoktur, daha büyük bir şey de yoktur ki, mutlaka hepsi (de, içinde yazılı bilgiler ilgili melekler için) çok açık bir Kitâb (olan Levh-i Mahfûz)da (yazılı)dır.
لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ ﴿٤﴾
﴾4﴿
O (Allâh-u Te‘âlâ), îmân (şartlarına şüphesiz bir şekilde îtikād) etmiş olanları ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiş bulunanları mükâfatlandırsın diye (kıyâmet mutlaka gelecektir)! İşte sana! O (hayırlı amel sâhibi ola)nlar (var ya); çok büyük bir mağfiret ve (zahmetsiz, külfetsiz) ziyâde değerli bir rızık sâdece onlara âittir!
وَالَّذ۪ينَ سَعَوْ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌۗ ﴿٥﴾
﴾5﴿
Ama o kimseler ki Bizim âyetlerimiz(e “Şiir”, “Büyü” ve “Evvelkilerin masalları” gibi uygunsuz vasıflar yakıştırıp, müminlerin olanca açıklama gayretlerine karşılık onları iptal) hakkında birbirini acze düşürme yarışına girmiş kimseler olarak koşturdular (ve Bizden kurtulacaklarını sandılar); (Habîbim) işte sana! Onlar (var ya); çok acı verici kötü ve şiddetli büyük bir azap sâdece onlara âittir.
وَيَرَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ هُوَ الْحَقَّۙ وَيَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِ ﴿٦﴾
﴾6﴿
(Müşrikler ve Ehl-i Kitâb’ın inatçıları Kur’ân’a inanmıyorlar) ama kendilerine ilim verilmiş olan (sahâbe-i kirâm ve Abdullâh ibnü Selâm gibi Ehl-i Kitâb ulemâsından olan) o kimseler Rabbinden sana indirilmiş olan o (Kur’ân gibi mûcizelik vasfını hâiz) şeyi hakkın ta kendisi olarak görmektedir. Zâten o (yüce Kitâb), (dâimâ gâlip olup, hiç mağlup olmayan ve tüm işleri övgüye şâyân bulunan) Azîz ve Hamîd (olan Allâh-u Zü’l-Celâl)in yoluna hidâyet etmektedir.
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ اِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍۙ اِنَّكُمْ لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۚ ﴿٧﴾
﴾7﴿
Bir de o kâfir olmuş kimseler (birbirine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i göstererek, şaşkınlık içerisinde ve alaylı bir üslûpla) dedi ki: “Size bir adamı gösterelim mi ki, o size: ‘(Ölümünüzün ardından hayli bir zaman geçmesiyle çürüyüp) tam bir parçalanışla paramparça edildiğiniz zaman, gerçekten siz elbette yeni bir yaratılış içinde (diriltilen kimseler olarak Allâh-u Te‘âlâ’nın hesap mahalline haşredilecek)siniz’ diye haber vermektedir?!