v02.01.25 Geliştirme Notları
Fâtır Sûresi
434
Cuz 22
4﴿ (Habîbim!) Onlar seni(n gibi bir Nebî’yi) de yalanlıyorlarsa, zâten senden önce de nice kıymetli rasüller gerçekten yalanlanmıştı. Ama (bu onların yanına kâr kalmayacak, zîrâ) bütün işler (hakkında verilecek karar) ancak (yegâne hüküm sâhibi olan) Allâh’a döndürülecektir.
5﴿ Ey insanlar! Şüphesiz Allâh’ın (kullarını diriltip hesâba çekeceğine dâir) vaadi (değiştirilmesi düşünülemeyecek) bir haktır. Artık o en alçak (dünyâ) hayât(ı) sakın (ha) sizi aldat(arak geçici keyiflerine meftun bırakıp, Allâh’a karşı mesûliyetlerinizi yerine getirmekten ve O’nun nezdindeki mükâfatları kazanmaktan alıkoy)masın. Bir de o ziyâdesiyle aldatıcı olan (şeytan) sakın (ha) sizi (günahlara sürükleyip “Ne yaparsanız yapın) Allâh (sizi afv eder, zâten O son derece afv edicidir” gibi laflar) ile aldatmasın.
6﴿ Gerçekten şeytan sizin için (kadîm ve) büyük bir düşmandır. Öyleyse siz de onu bir düşman edinin (de, inanç ve amellerinizin hiçbirinde ona uymayıp, hakîkî dostunuz olan Allâh-u Te‘âlâ’ya itâat edin). O (şeytan), ancak o son derece tutuşturulmuş ateşin (ayrılmaz) arkadaşlarından olmaları için taraftarlarına (nefsin arzusuna uyma husûsunda) dâvette bulunuyor.
7﴿ O (şeytanın dâvetine icâbet ederek) kâfir olmuş kimseler (var ya); çok şiddetli büyük bir azap sâdece onlara âittir. Ama o kimseler ki (Rahmân’ın dâvetine icâbet ederek) îmân (şartlarına şüphesiz bir şekilde îtikād) ettiler ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlediler; sâdece onlar(ın günahları) için çok büyük bir bağışlama ve çok büyük bir mükâfat vardır.
8﴿ Artık hiç o (Allâh tarafından muvaffak kılınarak kötülükten sakınıp, îmân ve amel-i sâlihi tercih eden) kişi (o kimseyle eşit) mi(dir) ki, (şirk gibi) kötü amelleri (şeytan tarafından can çekici bir hâle getirilerek) ona çok süslü gösterilmiştir de, bu nedenle o onu güzel bir şey olarak görmüştür?! Çünkü şüphesiz Allâh (yanlış yolu seçtiğini bildiği için, saptırmayı) murâd ettiği kimseyi dalâlete düşürür, (hidâyeti seçtiğini bildiği için doğru yola iletmeyi) dilediği kimseyi de hidâyet eder. (Habîbim!) Öyleyse senin (değerli) nefsin (ve kıymetli şahsiyetin) onlar(ın inanmamaların)a karşı birtakım üzüntülere (kapılıp kendini yıpratacak şekilde helâke) gitmesin. Muhakkak ki Allâh onların sanat hâline getirerek sürekli yapar olduğu şeyleri (hakkıyla bilip karşılığını verecek olan bir) Alîm’dir.
9﴿ Ancak Allâh öyle (kudretli) bir Zâttır ki; o (müjdeci) rüzgârları (dilediği yerlere) göndermiştir de, akabinde onlar hemen bulutu harekete geçirir. Sonra Biz onu (kuraklıktan dolayı) ölü (hâlde bulunan) bir beldeye sevk ettik de, ölümünden sonra o toprağı onun (yağdırdığı yağmur) sebebiyle hemen dirilttik. (Ey insan!) İşte sana! (Ölümlerinin ardından kulları) diriltmek de ancak böylece (kolay bir şekilde gerçekleşecek)dir.
10﴿ Her kim izzet (ve şerefe nâiliyet) istemekte olduysa, (âciz putların ve makam-mevki sâhibi insanların kapısını bıraksın da, her şeye gücü yeten Allâh’a itâat etsin. Zîrâ) izzetin (şeref ve ululuğun) tamâmı bütünüyle ancak Allâh’a âittir. (Allâh indinde makbûl olup kendisinde hiçbir kötü mânâ barındırmayan tevhîd, tesbîh, tahmîd ve tekbîr gibi) o tayyib olan sözler ancak O(nun kabûl makāmı)na yükselir. (Namaz, oruç, hac, zekât gibi) o sâlih ameller ise, onu (da ancak) o (tevhîd kelimesi) yükseltir. (Zîrâ îmânsız yapılan hiçbir amel kabûl görmez.) Ama o kimseler ki (Dârünnedve’de toplanıp İslâm’a karşı) o kötü hîleleri kurmaktadırlar; (dayanılamayacak) çok şiddetli büyük bir azap özellikle onlar içindir. (Habîbim!) İşte sana! (Allâh’ın mekri olarak onlara vereceği cezâlar değil de) sâdece onların o (İslâm aleyhindeki) tuzağı tamâmen bozulacak (ve eninde sonunda etkisiz kalacak)tır. Tefsîrlerde zikredilen diğer bir kavle göre buranın mânâsı: “O sâlih amel ise, onu(n okuduğu zikirlerin değerini) o yükseltir” şeklindedir. Zîra İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan nakledildiğine göre: “Her kim Allâh-u Te‘âlâ’yı zikreder ve farzları da edâ ederse o sâlih ameller onun zikrini yüklenip Allâh-u Te‘âlâ’nın kabûl makāmına yükseltir. Ama her kim Allâh-u Te‘âlâ’yı zikreder fakat farzları yerine getirmezse yaptığı zikirler makbûl olmaz ve zikirleri (göğe değil de) kendisine daha yakın olur.” (et-Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 19/339; el-Âlûsî, 22/180)
11﴿ Allâh sizi(n babanızı, kuru-kara) bir topraktan, sonra (onun neslini, meni diye bilinen) sâfî azıcık bir sudan yaratmış, daha sonra sizi (erkekler ve dişiler hâlinde evlenip çoğalan) birtakım eşler yapmıştır. O’nun ilmiyle (ve sonsuz bilgisi dâhilinde) olmaksızın hiçbir dişi yüklenemez ve doğuramaz. Uzunca yaşatılan hiçbir kimsenin ömrü de uzatıl(arak akrânından fazla yaşaya)maz, onun ömründen bir şey de eksiltil(erek diğerlerine göre kısa bir ömür süre)mez ki, mutlaka (bütün bunlar Levh-i Mahfûz nâmındaki) yüce bir Kitâb’ta (kayıtlı)dır. (Ey insan!) İşte sana! Gerçekten de bu(nca hâdisenin bir kitapta kaydı), Allâh’a göre pek kolaydır.
سُورَةُ فَاطِرٍ
الجزء ٢٢
٤٣٤
وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ ﴿٤
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ ﴿٥
اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّاۜ اِنَّمَا يَدْعُوا حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ اَصْحَابِ السَّع۪يرِۜ ﴿٦
اَلَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ۟ ﴿٧
اَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ فَرَاٰهُ حَسَنًاۜ فَاِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۘ فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ ﴿٨
وَاللّٰهُ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ اِلٰى بَلَدٍ مَيِّتٍ فَاَحْيَيْنَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ كَذٰلِكَ النُّشُورُ ﴿٩
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعِزَّةَ فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَم۪يعًاۜ اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُۜ وَالَّذ۪ينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّـَٔاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَمَكْرُ اُو۬لٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ ﴿١٠
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ اَزْوَاجًاۜ وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَمَا يُعَمَّرُ مِنْ مُعَمَّرٍ وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِه۪ٓ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ ﴿١١
Fâtır Sûresi
434
Cuz 22
وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ ﴿٤
4﴿ (Habîbim!) Onlar seni(n gibi bir Nebî’yi) de yalanlıyorlarsa, zâten senden önce de nice kıymetli rasüller gerçekten yalanlanmıştı. Ama (bu onların yanına kâr kalmayacak, zîrâ) bütün işler (hakkında verilecek karar) ancak (yegâne hüküm sâhibi olan) Allâh’a döndürülecektir.
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ ﴿٥
5﴿ Ey insanlar! Şüphesiz Allâh’ın (kullarını diriltip hesâba çekeceğine dâir) vaadi (değiştirilmesi düşünülemeyecek) bir haktır. Artık o en alçak (dünyâ) hayât(ı) sakın (ha) sizi aldat(arak geçici keyiflerine meftun bırakıp, Allâh’a karşı mesûliyetlerinizi yerine getirmekten ve O’nun nezdindeki mükâfatları kazanmaktan alıkoy)masın. Bir de o ziyâdesiyle aldatıcı olan (şeytan) sakın (ha) sizi (günahlara sürükleyip “Ne yaparsanız yapın) Allâh (sizi afv eder, zâten O son derece afv edicidir” gibi laflar) ile aldatmasın.
اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّاۜ اِنَّمَا يَدْعُوا حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ اَصْحَابِ السَّع۪يرِۜ ﴿٦
6﴿ Gerçekten şeytan sizin için (kadîm ve) büyük bir düşmandır. Öyleyse siz de onu bir düşman edinin (de, inanç ve amellerinizin hiçbirinde ona uymayıp, hakîkî dostunuz olan Allâh-u Te‘âlâ’ya itâat edin). O (şeytan), ancak o son derece tutuşturulmuş ateşin (ayrılmaz) arkadaşlarından olmaları için taraftarlarına (nefsin arzusuna uyma husûsunda) dâvette bulunuyor.
اَلَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ۟ ﴿٧
7﴿ O (şeytanın dâvetine icâbet ederek) kâfir olmuş kimseler (var ya); çok şiddetli büyük bir azap sâdece onlara âittir. Ama o kimseler ki (Rahmân’ın dâvetine icâbet ederek) îmân (şartlarına şüphesiz bir şekilde îtikād) ettiler ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlediler; sâdece onlar(ın günahları) için çok büyük bir bağışlama ve çok büyük bir mükâfat vardır.
اَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ فَرَاٰهُ حَسَنًاۜ فَاِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۘ فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ ﴿٨
8﴿ Artık hiç o (Allâh tarafından muvaffak kılınarak kötülükten sakınıp, îmân ve amel-i sâlihi tercih eden) kişi (o kimseyle eşit) mi(dir) ki, (şirk gibi) kötü amelleri (şeytan tarafından can çekici bir hâle getirilerek) ona çok süslü gösterilmiştir de, bu nedenle o onu güzel bir şey olarak görmüştür?! Çünkü şüphesiz Allâh (yanlış yolu seçtiğini bildiği için, saptırmayı) murâd ettiği kimseyi dalâlete düşürür, (hidâyeti seçtiğini bildiği için doğru yola iletmeyi) dilediği kimseyi de hidâyet eder. (Habîbim!) Öyleyse senin (değerli) nefsin (ve kıymetli şahsiyetin) onlar(ın inanmamaların)a karşı birtakım üzüntülere (kapılıp kendini yıpratacak şekilde helâke) gitmesin. Muhakkak ki Allâh onların sanat hâline getirerek sürekli yapar olduğu şeyleri (hakkıyla bilip karşılığını verecek olan bir) Alîm’dir.
وَاللّٰهُ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ اِلٰى بَلَدٍ مَيِّتٍ فَاَحْيَيْنَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ كَذٰلِكَ النُّشُورُ ﴿٩
9﴿ Ancak Allâh öyle (kudretli) bir Zâttır ki; o (müjdeci) rüzgârları (dilediği yerlere) göndermiştir de, akabinde onlar hemen bulutu harekete geçirir. Sonra Biz onu (kuraklıktan dolayı) ölü (hâlde bulunan) bir beldeye sevk ettik de, ölümünden sonra o toprağı onun (yağdırdığı yağmur) sebebiyle hemen dirilttik. (Ey insan!) İşte sana! (Ölümlerinin ardından kulları) diriltmek de ancak böylece (kolay bir şekilde gerçekleşecek)dir.
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعِزَّةَ فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَم۪يعًاۜ اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُۜ وَالَّذ۪ينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّـَٔاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَمَكْرُ اُو۬لٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ ﴿١٠
10﴿ Her kim izzet (ve şerefe nâiliyet) istemekte olduysa, (âciz putların ve makam-mevki sâhibi insanların kapısını bıraksın da, her şeye gücü yeten Allâh’a itâat etsin. Zîrâ) izzetin (şeref ve ululuğun) tamâmı bütünüyle ancak Allâh’a âittir. (Allâh indinde makbûl olup kendisinde hiçbir kötü mânâ barındırmayan tevhîd, tesbîh, tahmîd ve tekbîr gibi) o tayyib olan sözler ancak O(nun kabûl makāmı)na yükselir. (Namaz, oruç, hac, zekât gibi) o sâlih ameller ise, onu (da ancak) o (tevhîd kelimesi) yükseltir. (Zîrâ îmânsız yapılan hiçbir amel kabûl görmez.) Ama o kimseler ki (Dârünnedve’de toplanıp İslâm’a karşı) o kötü hîleleri kurmaktadırlar; (dayanılamayacak) çok şiddetli büyük bir azap özellikle onlar içindir. (Habîbim!) İşte sana! (Allâh’ın mekri olarak onlara vereceği cezâlar değil de) sâdece onların o (İslâm aleyhindeki) tuzağı tamâmen bozulacak (ve eninde sonunda etkisiz kalacak)tır. Tefsîrlerde zikredilen diğer bir kavle göre buranın mânâsı: “O sâlih amel ise, onu(n okuduğu zikirlerin değerini) o yükseltir” şeklindedir. Zîra İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan nakledildiğine göre: “Her kim Allâh-u Te‘âlâ’yı zikreder ve farzları da edâ ederse o sâlih ameller onun zikrini yüklenip Allâh-u Te‘âlâ’nın kabûl makāmına yükseltir. Ama her kim Allâh-u Te‘âlâ’yı zikreder fakat farzları yerine getirmezse yaptığı zikirler makbûl olmaz ve zikirleri (göğe değil de) kendisine daha yakın olur.” (et-Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 19/339; el-Âlûsî, 22/180)
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ اَزْوَاجًاۜ وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَمَا يُعَمَّرُ مِنْ مُعَمَّرٍ وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِه۪ٓ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ ﴿١١
11﴿ Allâh sizi(n babanızı, kuru-kara) bir topraktan, sonra (onun neslini, meni diye bilinen) sâfî azıcık bir sudan yaratmış, daha sonra sizi (erkekler ve dişiler hâlinde evlenip çoğalan) birtakım eşler yapmıştır. O’nun ilmiyle (ve sonsuz bilgisi dâhilinde) olmaksızın hiçbir dişi yüklenemez ve doğuramaz. Uzunca yaşatılan hiçbir kimsenin ömrü de uzatıl(arak akrânından fazla yaşaya)maz, onun ömründen bir şey de eksiltil(erek diğerlerine göre kısa bir ömür süre)mez ki, mutlaka (bütün bunlar Levh-i Mahfûz nâmındaki) yüce bir Kitâb’ta (kayıtlı)dır. (Ey insan!) İşte sana! Gerçekten de bu(nca hâdisenin bir kitapta kaydı), Allâh’a göre pek kolaydır.