v02.01.25 Geliştirme Notları
Fâtır Sûresi
435
Cuz 22
12﴿ Ayrıca o (tatlı ve tuzlu) iki deniz(in suları) eşit (olmadığı gibi, müminle kâfir de denk) olmaz! İşte bu (ırmaklar) tatlıdır, susuzluğu gidericidir, içilmesi çok kolaydır. İşte şu (denizler) ise tuzludur, çok harâret vericidir. Siz her birinden de taptâze bir et yemektesiniz ve (inci, mercan gibi) çok değerli süs eşyâsı çıkarmaktasınız ki, onları da (takı olarak) giymektesiniz. (Ey insan!) Bir de sen gemileri onun içerisinde yara yara akıp giderlerken görürsün. Tâ ki siz O (Allâh-u Sübhânehû)nun lütfundan (size ihsân edeceği rızkınızı) arayasınız, bir de ola ki siz (mazhar kılındığınız nîmetlerin hakkını ödemek için İslâm’a girip ibâdette bulunarak Kendisine) şükredesiniz (diye Allâh-u Te‘âlâ bunları yaratmıştır).
13﴿ O (Rabbiniz öyle bir kudret sâhibidir ki), (gündüzü uzatıp, geceyi kısaltarak) geceyi gündüze girdirmekte, (geceyi uzatıp, gündüzü kısaltarak) gündüzü(n saatlerini) de geceye girdirmekte (ve böylece dilediğini yapmaya Kādir olduğunu size göstermekte)dir. Yine O (Allâh-u Te‘âlâ), güneşi ve ayı da (kulların istifâdesi için) emr(iniz)e âmâde kılmıştır. Her biri (günlük, aylık ve yıllık, bir de kıyâmete kadar olan tüm devrelerini tamamlamaları için) adı konulmuş bir süre(yi doldurmak) için (burçlarında ve yörüngelerinde) sürekli (ve süratlice) akıp gitmektedir. İşte size! Bu(nları yapan) ancak Rabbiniz olan Allâh’tır. Mülk (ve saltanat) sâdece O’na mahsustur. (Ey müşrikler! Allâh’ı bırakıp da) O’ndan başka tapmakta olduğunuz o (zavallı) kimseler ise bir hurma çekirdeğinin zarın(ı yapma imkânın)a dahî sâhip olamazlar.
14﴿ Eğer siz (başınız sıkıştığında Allâh’ı bırakıp) onlar(ca taptığınız putlar)a duâ edecek olsanız, duânızı işitemezler. Zâten (farz-ı muhâl) duyacak olsalar da, (ne sözle, ne de fiilen) sizin (isteklerinizi yerine getirmek) için hiçbir icâbette bulunamazlar. Kıyâmet gününde ise (size şefâat bir yana: “Siz aslâ bize tapmıyordunuz” diyerek, kendilerini Allâh-u Te‘âlâ’ya) ortak koş(muş ol)manızı reddedecekler. (Ey Habîbim ve ey dinleyen insan! Her şeyin iç yüzünü hakkıyla bilici bir) Habîr (olan Rabbinin bildirmesi) gibi (kimse gerçekleri) sana haber veremez.
15﴿ Ey insanlar! Siz ancak Allâh(ın dünyâda rızık ve âfiyetine, âhirette ise O’nun mağfiret ve lütfuna her şeyden fazl)a muhtaç kimselersiniz. (Zîrâ varlığınız ve hayâtınız O’na bağlı olduğundan, her nefeste ve her bakışta sâdece O’na muhtaçsınız.) Ama Allâh; (hiçbir şeye muhtaç olmayıp, tüm yarattıklara nîmetler yağdıracak yegâne zenginliğe sâhip olan) Ğaniyy de, (kimse hamd etmese bile bütün hamdler Kendisine mahsus olan) Hamîd de ancak O’dur.
16﴿ Eğer O (Allâh-u Te‘âlâ) dilerse sizi(n gibi müşrikleri inkârları sebebiyle helâk ederek) giderir de, (sizin yerinize sizin tanıyıp bilmediğiniz ve sizden daha itâatkâr olacak) yeni yaratılmışlar getirir. (Çünkü O hiçbir işinde size muhtaç değildir.)
17﴿ (Ey insan!) İşte sana! Bu (şekilde sizi helâk edip yerinize başkalarını yaratması), Allâh’a hiç de zor olan bir şey değildir! (Zîrâ O, meydana gelmesini dilediği herhangi bir şeye sâdece “Vâr ol” buyurur, o da hemen oluverir.)
18﴿ Ayrıca hiçbir ağır günahı taşıyıcı kimse bir diğerinin ağır günah yükünü taşıyamayacaktır. Ağır (günah) yük(lerini) yüklenmiş bir kimse (bir başkasını) o yükün(den bir şey yüklenmey)e çağıracak olsa, o (çağrılan) da (anası, babası, oğlu ve kızı gibi) akrabâlık sâhibi biri (dahî) olsa, on(un günahların)dan hiçbir şey ona yükletilmeyecek! (Habîbim!) Sen (ne kadar vaaz etsen de) ancak o kimseleri uyara(rak etkileye)bilirsin ki, onlar Rablerin(in rahmetine güvenip günahlara dalmazlar, zîrâ onlar azâbını görmedikleri hâlde ve insanların görmedikleri yerlerde dahî Kendisin)den ğıyâben korkmaktadırlar ve o (farz) namazları (vakti vaktine) hakkıyla kılmıştırlar. (İşte senin vaazların ancak bu kişilere tesir eder.) Artık her kim (bu uyarılardan etkilenerek, emirleri tutup, yasaklardan kaçmak sûretiyle günah kirlerinden) iyice temizlenirse, o ancak kendi nefsi(nin menfaati) için tamâmen temizlenmiş olur. Zâten o (son) varış ancak Allâh(ın âhiret yurdun)a (olacak)dır. (İşte o zaman dünyâda arınmış olanlar mükâfatlarını bulacaktır.) Tefsirlerde zikredildiğine göre; bu âyet-i kerîmeden: “İnsanları saptıranların âhirette onların taşıdığı günah yükünden mesul olmayacağı” gibi yanlış bir mânâ çıkartılmamalıdır. Zîrâ önderler, dalâlete sevk ettikleri kimselerin suçlarını yükleneceklerdir ama bu, kendi fiilleri olan saptırma suçunun vebâlini taşıma anlamına geldiği için yine herkes kendi yükünü yüklenmiş olacaktır. (el-Beyzâvî)
سُورَةُ فَاطِرٍ
الجزء ٢٢
٤٣٥
وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِۗ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَٓائِغٌ شَرَابُهُ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۜ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ ف۪يهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٢
يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۙ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۘ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مَا يَمْلِكُونَ مِنْ قِطْم۪يرٍۜ ﴿١٣
اِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَٓاءَكُمْۚ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْۜ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْۜ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَب۪يرٍ۟ ﴿١٤
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُ اِلَى اللّٰهِۚ وَاللّٰهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ ﴿١٥
اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَد۪يدٍۚ ﴿١٦
وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ ﴿١٧
وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَاِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ اِلٰى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۜ اِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ وَمَنْ تَزَكّٰى فَاِنَّمَا يَتَزَكّٰى لِنَفْسِه۪ۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ ﴿١٨
Fâtır Sûresi
435
Cuz 22
وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِۗ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَٓائِغٌ شَرَابُهُ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۜ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ ف۪يهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٢
12﴿ Ayrıca o (tatlı ve tuzlu) iki deniz(in suları) eşit (olmadığı gibi, müminle kâfir de denk) olmaz! İşte bu (ırmaklar) tatlıdır, susuzluğu gidericidir, içilmesi çok kolaydır. İşte şu (denizler) ise tuzludur, çok harâret vericidir. Siz her birinden de taptâze bir et yemektesiniz ve (inci, mercan gibi) çok değerli süs eşyâsı çıkarmaktasınız ki, onları da (takı olarak) giymektesiniz. (Ey insan!) Bir de sen gemileri onun içerisinde yara yara akıp giderlerken görürsün. Tâ ki siz O (Allâh-u Sübhânehû)nun lütfundan (size ihsân edeceği rızkınızı) arayasınız, bir de ola ki siz (mazhar kılındığınız nîmetlerin hakkını ödemek için İslâm’a girip ibâdette bulunarak Kendisine) şükredesiniz (diye Allâh-u Te‘âlâ bunları yaratmıştır).
يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۙ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۘ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مَا يَمْلِكُونَ مِنْ قِطْم۪يرٍۜ ﴿١٣
13﴿ O (Rabbiniz öyle bir kudret sâhibidir ki), (gündüzü uzatıp, geceyi kısaltarak) geceyi gündüze girdirmekte, (geceyi uzatıp, gündüzü kısaltarak) gündüzü(n saatlerini) de geceye girdirmekte (ve böylece dilediğini yapmaya Kādir olduğunu size göstermekte)dir. Yine O (Allâh-u Te‘âlâ), güneşi ve ayı da (kulların istifâdesi için) emr(iniz)e âmâde kılmıştır. Her biri (günlük, aylık ve yıllık, bir de kıyâmete kadar olan tüm devrelerini tamamlamaları için) adı konulmuş bir süre(yi doldurmak) için (burçlarında ve yörüngelerinde) sürekli (ve süratlice) akıp gitmektedir. İşte size! Bu(nları yapan) ancak Rabbiniz olan Allâh’tır. Mülk (ve saltanat) sâdece O’na mahsustur. (Ey müşrikler! Allâh’ı bırakıp da) O’ndan başka tapmakta olduğunuz o (zavallı) kimseler ise bir hurma çekirdeğinin zarın(ı yapma imkânın)a dahî sâhip olamazlar.
اِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَٓاءَكُمْۚ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْۜ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْۜ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَب۪يرٍ۟ ﴿١٤
14﴿ Eğer siz (başınız sıkıştığında Allâh’ı bırakıp) onlar(ca taptığınız putlar)a duâ edecek olsanız, duânızı işitemezler. Zâten (farz-ı muhâl) duyacak olsalar da, (ne sözle, ne de fiilen) sizin (isteklerinizi yerine getirmek) için hiçbir icâbette bulunamazlar. Kıyâmet gününde ise (size şefâat bir yana: “Siz aslâ bize tapmıyordunuz” diyerek, kendilerini Allâh-u Te‘âlâ’ya) ortak koş(muş ol)manızı reddedecekler. (Ey Habîbim ve ey dinleyen insan! Her şeyin iç yüzünü hakkıyla bilici bir) Habîr (olan Rabbinin bildirmesi) gibi (kimse gerçekleri) sana haber veremez.
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُ اِلَى اللّٰهِۚ وَاللّٰهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ ﴿١٥
15﴿ Ey insanlar! Siz ancak Allâh(ın dünyâda rızık ve âfiyetine, âhirette ise O’nun mağfiret ve lütfuna her şeyden fazl)a muhtaç kimselersiniz. (Zîrâ varlığınız ve hayâtınız O’na bağlı olduğundan, her nefeste ve her bakışta sâdece O’na muhtaçsınız.) Ama Allâh; (hiçbir şeye muhtaç olmayıp, tüm yarattıklara nîmetler yağdıracak yegâne zenginliğe sâhip olan) Ğaniyy de, (kimse hamd etmese bile bütün hamdler Kendisine mahsus olan) Hamîd de ancak O’dur.
اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَد۪يدٍۚ ﴿١٦
16﴿ Eğer O (Allâh-u Te‘âlâ) dilerse sizi(n gibi müşrikleri inkârları sebebiyle helâk ederek) giderir de, (sizin yerinize sizin tanıyıp bilmediğiniz ve sizden daha itâatkâr olacak) yeni yaratılmışlar getirir. (Çünkü O hiçbir işinde size muhtaç değildir.)
وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ ﴿١٧
17﴿ (Ey insan!) İşte sana! Bu (şekilde sizi helâk edip yerinize başkalarını yaratması), Allâh’a hiç de zor olan bir şey değildir! (Zîrâ O, meydana gelmesini dilediği herhangi bir şeye sâdece “Vâr ol” buyurur, o da hemen oluverir.)
وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَاِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ اِلٰى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۜ اِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ وَمَنْ تَزَكّٰى فَاِنَّمَا يَتَزَكّٰى لِنَفْسِه۪ۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ ﴿١٨
18﴿ Ayrıca hiçbir ağır günahı taşıyıcı kimse bir diğerinin ağır günah yükünü taşıyamayacaktır. Ağır (günah) yük(lerini) yüklenmiş bir kimse (bir başkasını) o yükün(den bir şey yüklenmey)e çağıracak olsa, o (çağrılan) da (anası, babası, oğlu ve kızı gibi) akrabâlık sâhibi biri (dahî) olsa, on(un günahların)dan hiçbir şey ona yükletilmeyecek! (Habîbim!) Sen (ne kadar vaaz etsen de) ancak o kimseleri uyara(rak etkileye)bilirsin ki, onlar Rablerin(in rahmetine güvenip günahlara dalmazlar, zîrâ onlar azâbını görmedikleri hâlde ve insanların görmedikleri yerlerde dahî Kendisin)den ğıyâben korkmaktadırlar ve o (farz) namazları (vakti vaktine) hakkıyla kılmıştırlar. (İşte senin vaazların ancak bu kişilere tesir eder.) Artık her kim (bu uyarılardan etkilenerek, emirleri tutup, yasaklardan kaçmak sûretiyle günah kirlerinden) iyice temizlenirse, o ancak kendi nefsi(nin menfaati) için tamâmen temizlenmiş olur. Zâten o (son) varış ancak Allâh(ın âhiret yurdun)a (olacak)dır. (İşte o zaman dünyâda arınmış olanlar mükâfatlarını bulacaktır.) Tefsirlerde zikredildiğine göre; bu âyet-i kerîmeden: “İnsanları saptıranların âhirette onların taşıdığı günah yükünden mesul olmayacağı” gibi yanlış bir mânâ çıkartılmamalıdır. Zîrâ önderler, dalâlete sevk ettikleri kimselerin suçlarını yükleneceklerdir ama bu, kendi fiilleri olan saptırma suçunun vebâlini taşıma anlamına geldiği için yine herkes kendi yükünü yüklenmiş olacaktır. (el-Beyzâvî)