v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
44
Cuz 3
265﴿ (Cihâda çıkarak ruhlarını İslâm yolunda iyice sağlamlaştırdıkları gibi) mallarını (da) Allâh’ın rızâsını aramak ayrıca içlerinden gelen bir tesbît (ve îmânlarının doğruluğunu ispat) için (gönül hoşluğuyla Allâh’ın yolunda) harcayanların (bu infaklarının Allâh indindeki makbûliyet ve artışının) şaşılacak hâli ise; yüksek (ve düz) bir yerdeki güzel bir bahçenin ilginç durumu gibidir ki; ona iri damlalı (sağanak) bir yağmur isâbet etmiş de, bu sebeple o, yemişlerini iki kat vermiştir. Ama kendisine iri damlalı (sağanak) bir yağmur isâbet etmese de, (münbitliğinden ve ikliminin güzelliğinden dolayı) hafif bir yağmur bile (ona yeter)! (İşte böylece Allâh rızâsı için az veyâ çok verenlerin ecirleri, ihlâslarına göre farklılık arz etse de hiçbir zaman zâyi olmaz.) Zâten Allâh (az-çok) yapmakta olduğunuz şeyleri(n tümünü hakkıyla gören ve karşılıklarını verecek olan) bir Basîr’dir.
266﴿ Sizin biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzümlerden oluşan, (ağaçlarının) altlarından nehirler akmakta olan ve kendisi için orada meyvelerin hepsinden (bolca) bir miktar bulunan bir bahçe kendisine âit olsun da, (bakıma muhtaç) zayıf çocukları da varken ona ihtiyarlık ulaşsın, tam bu sırada ise içinde büyük bir ateş bulunan güçlü bir kasırga (onun ve çocuklarının tek geçim kaynağı olan) o (bosta)na vursun da (orası) tamâmen yanıversin. (İşte yaptığı güzel bir ameli Allâh-u Te‘âlâ’nın rızâsı için değil de, gösteriş niyetiyle yapan kişi de, sevâba en ziyâde muhtaç olacağı kıyâmet gününde bütün amellerini boşa çıkmış olarak bulunca, bu felâkete uğrayan bahçe sâhibi gibi telâfisi mümkün olmayan büyük bir pişmanlığa mâruz kalacaktır.) (Ey gösteriş yapan insan!) İşte sana! Allâh (makbul olan ve olmayan sadakaların misallerini açıklayan) bu âyetleri size (daha aşağı bir beyanla değil) ancak böylece (eşsiz bir açıklamayla) beyân etmektedir, tâ ki siz iyice düşün(üp öğütlen)esiniz (de bu sâyede tefekkür kābiliyetinizi harekete geçirerek, geçici ve dağılmaya mahkûm olan dünyâ malıyla, âhiretteki sonsuz mükâfatları karşılaştırasınız ve böylece dünyâya karşı kendinizde soğukluk hissedip âhirete rağbet edesiniz ve orada sizi üzecek şeyleri burada yapmayasınız).
267﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Kazanmış olduğunuz şeylerin iyilerinden /helâllerinden/ bir de (mâdenler ve türlü türlü ürünler gibi) sizin için yerden çıkarmış bulunduğumuz şeylerden infakta bulunun. Ayrıca siz kötü bir şeyi (vermeyi) kastetmeyin ki siz özellikle (seçip) ondan verirsiniz, hâlbuki kendiniz(e verilecek olsa) onun hakkında göz yummanızın dışında (isteyerek) onun aslâ alıcıları olmazsınız. Bir de (şunu iyice) bilin ki, şüphesiz Allâh (Kendisi yardıma muhtaç olduğu için değil, bundan siz faydalanasınız diye sadaka vermeyi size emretmiş olan) bir Ğaniyy’dir, (tüm nîmetlerine karşı hamde müstehak olan, özellikle de mecbur olmadığı hâlde hayırlarınızı fazl-u keremiyle kabûl edip sevap verdiği için övgüye lâyık bulunan) bir Hamîd’dir.
268﴿ Şeytan (“En iyi mallarınızı Allâh yoluna vermeye kalkmayın. Çünkü bunun netîcesi mutlaka fakir düşmeniz olacaktır” gibi düşünceleri vesvese yoluyla aklınıza getirerek) sizi fakirlikle korkutmakta ve o en kötü haslet (olan cimriliğ)i size (teşvik yoluyla) emretmektedir. Allâh ise (en sevdiklerinizi O’nun yoluna vermeniz durumunda) size Kendisinden büyük bir bağışlama ve bir fazl(-u kerem olarak, verdiğinizin yerini kat kat dolduracak bol rızık) vaat etmektedir. Zâten Allâh (Kendi yoluna infâk edenleri zengin edecek derecede geniş imkânlara sâhip) bir Vâsi‘dir, (kimin hangi niyetle ne verdiği dâhil her şeyi hakkıyla bilen) bir Alîm’dir.
269﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ), hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet verilirse, işte muhakkak ki ona çok büyük bir hayır verilmiş (demek)tir. Ama (ilmiyle amel eden ve evhamdan kurtulmuş) hâlis akıllara sâhip olanlardan başkası (Allâh’ın âyetleri ve öğütleri hakkında) iyice düşün(üp ona göre amel ed)emez. Müfessirler “Hikmet”i; peygamberlik, Kur’ân-ı Kerîm’i tilâvet, onun mânâsıyla ve tefekkürüyle ilgili bilgiler, Sünnet’e vukûfiyet, fıkıh ilmi, sözde ve davranışta isâbet, mârifetüllâh (Allâh-u Te‘âlâ’yı tanımaya vesîle olan tasavvuf ilimleri), vesvese ile ilhâmın arasını ayıracak kābiliyet vesâir faydalı ilimlerle tefsîr etmişlerdir. (‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 3/392; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 3/459-461)
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ٣
٤٤
وَمَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ وَتَثْب۪يتًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ اَصَابَهَا وَابِلٌ فَاٰتَتْ اُكُلَهَا ضِعْفَيْنِۚ فَاِنْ لَمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ ﴿٢٦٥
اَيَوَدُّ اَحَدُكُمْ اَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ لَهُ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۙ وَاَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَٓاءُۖ فَاَصَابَهَٓا اِعْصَارٌ ف۪يهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ۟ ﴿٢٦٦
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَب۪يثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذ۪يهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا ف۪يهِۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ ﴿٢٦٧
اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَٓاءِۚ وَاللّٰهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلًاۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ ﴿٢٦٨
يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُو۫تِيَ خَيْرًا كَث۪يرًاۜ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ ﴿٢٦٩
Bakara Sûresi
44
Cuz 3
وَمَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ وَتَثْب۪يتًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ اَصَابَهَا وَابِلٌ فَاٰتَتْ اُكُلَهَا ضِعْفَيْنِۚ فَاِنْ لَمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ ﴿٢٦٥
265﴿ (Cihâda çıkarak ruhlarını İslâm yolunda iyice sağlamlaştırdıkları gibi) mallarını (da) Allâh’ın rızâsını aramak ayrıca içlerinden gelen bir tesbît (ve îmânlarının doğruluğunu ispat) için (gönül hoşluğuyla Allâh’ın yolunda) harcayanların (bu infaklarının Allâh indindeki makbûliyet ve artışının) şaşılacak hâli ise; yüksek (ve düz) bir yerdeki güzel bir bahçenin ilginç durumu gibidir ki; ona iri damlalı (sağanak) bir yağmur isâbet etmiş de, bu sebeple o, yemişlerini iki kat vermiştir. Ama kendisine iri damlalı (sağanak) bir yağmur isâbet etmese de, (münbitliğinden ve ikliminin güzelliğinden dolayı) hafif bir yağmur bile (ona yeter)! (İşte böylece Allâh rızâsı için az veyâ çok verenlerin ecirleri, ihlâslarına göre farklılık arz etse de hiçbir zaman zâyi olmaz.) Zâten Allâh (az-çok) yapmakta olduğunuz şeyleri(n tümünü hakkıyla gören ve karşılıklarını verecek olan) bir Basîr’dir.
اَيَوَدُّ اَحَدُكُمْ اَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ لَهُ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۙ وَاَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَٓاءُۖ فَاَصَابَهَٓا اِعْصَارٌ ف۪يهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ۟ ﴿٢٦٦
266﴿ Sizin biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzümlerden oluşan, (ağaçlarının) altlarından nehirler akmakta olan ve kendisi için orada meyvelerin hepsinden (bolca) bir miktar bulunan bir bahçe kendisine âit olsun da, (bakıma muhtaç) zayıf çocukları da varken ona ihtiyarlık ulaşsın, tam bu sırada ise içinde büyük bir ateş bulunan güçlü bir kasırga (onun ve çocuklarının tek geçim kaynağı olan) o (bosta)na vursun da (orası) tamâmen yanıversin. (İşte yaptığı güzel bir ameli Allâh-u Te‘âlâ’nın rızâsı için değil de, gösteriş niyetiyle yapan kişi de, sevâba en ziyâde muhtaç olacağı kıyâmet gününde bütün amellerini boşa çıkmış olarak bulunca, bu felâkete uğrayan bahçe sâhibi gibi telâfisi mümkün olmayan büyük bir pişmanlığa mâruz kalacaktır.) (Ey gösteriş yapan insan!) İşte sana! Allâh (makbul olan ve olmayan sadakaların misallerini açıklayan) bu âyetleri size (daha aşağı bir beyanla değil) ancak böylece (eşsiz bir açıklamayla) beyân etmektedir, tâ ki siz iyice düşün(üp öğütlen)esiniz (de bu sâyede tefekkür kābiliyetinizi harekete geçirerek, geçici ve dağılmaya mahkûm olan dünyâ malıyla, âhiretteki sonsuz mükâfatları karşılaştırasınız ve böylece dünyâya karşı kendinizde soğukluk hissedip âhirete rağbet edesiniz ve orada sizi üzecek şeyleri burada yapmayasınız).
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَب۪يثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذ۪يهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا ف۪يهِۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ ﴿٢٦٧
267﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Kazanmış olduğunuz şeylerin iyilerinden /helâllerinden/ bir de (mâdenler ve türlü türlü ürünler gibi) sizin için yerden çıkarmış bulunduğumuz şeylerden infakta bulunun. Ayrıca siz kötü bir şeyi (vermeyi) kastetmeyin ki siz özellikle (seçip) ondan verirsiniz, hâlbuki kendiniz(e verilecek olsa) onun hakkında göz yummanızın dışında (isteyerek) onun aslâ alıcıları olmazsınız. Bir de (şunu iyice) bilin ki, şüphesiz Allâh (Kendisi yardıma muhtaç olduğu için değil, bundan siz faydalanasınız diye sadaka vermeyi size emretmiş olan) bir Ğaniyy’dir, (tüm nîmetlerine karşı hamde müstehak olan, özellikle de mecbur olmadığı hâlde hayırlarınızı fazl-u keremiyle kabûl edip sevap verdiği için övgüye lâyık bulunan) bir Hamîd’dir.
اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَٓاءِۚ وَاللّٰهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلًاۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ ﴿٢٦٨
268﴿ Şeytan (“En iyi mallarınızı Allâh yoluna vermeye kalkmayın. Çünkü bunun netîcesi mutlaka fakir düşmeniz olacaktır” gibi düşünceleri vesvese yoluyla aklınıza getirerek) sizi fakirlikle korkutmakta ve o en kötü haslet (olan cimriliğ)i size (teşvik yoluyla) emretmektedir. Allâh ise (en sevdiklerinizi O’nun yoluna vermeniz durumunda) size Kendisinden büyük bir bağışlama ve bir fazl(-u kerem olarak, verdiğinizin yerini kat kat dolduracak bol rızık) vaat etmektedir. Zâten Allâh (Kendi yoluna infâk edenleri zengin edecek derecede geniş imkânlara sâhip) bir Vâsi‘dir, (kimin hangi niyetle ne verdiği dâhil her şeyi hakkıyla bilen) bir Alîm’dir.
يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُو۫تِيَ خَيْرًا كَث۪يرًاۜ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ ﴿٢٦٩
269﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ), hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet verilirse, işte muhakkak ki ona çok büyük bir hayır verilmiş (demek)tir. Ama (ilmiyle amel eden ve evhamdan kurtulmuş) hâlis akıllara sâhip olanlardan başkası (Allâh’ın âyetleri ve öğütleri hakkında) iyice düşün(üp ona göre amel ed)emez. Müfessirler “Hikmet”i; peygamberlik, Kur’ân-ı Kerîm’i tilâvet, onun mânâsıyla ve tefekkürüyle ilgili bilgiler, Sünnet’e vukûfiyet, fıkıh ilmi, sözde ve davranışta isâbet, mârifetüllâh (Allâh-u Te‘âlâ’yı tanımaya vesîle olan tasavvuf ilimleri), vesvese ile ilhâmın arasını ayıracak kābiliyet vesâir faydalı ilimlerle tefsîr etmişlerdir. (‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 3/392; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 3/459-461)