v02.01.25 Geliştirme Notları
Yâsîn Sûresi
444
Cuz 23
71﴿ Görmediler mi ki; gerçekten Biz (kimsenin en ufak müdâhalesi olmaksızın sâdece) kudretimizin (eserlerinin) yapmış olduğu şeylerden onlar için birtakım davarlar yaratmışızdır da, bu sebeple kendileri onlara mâlik (ve sâhip) kimselerdir?!
72﴿ Ayrıca Biz (istifâde edecekleri küçük ve büyük baş hayvanları, yabânî ve zorluk çıkaran bir canlı olarak yaratmayıp) onları kendileri için (boğazlanmaya varıncaya kadar her hususta) tamâmen itâatkâr kıldık. Bu sebeple o (hayva)nlardan bir kısmı onların binekleridir; bâzısından da yemektedirler.
73﴿ Üstelik o (havya)nlar(ın derilerinde, yünlerinde, sulama ve ekin işlerinde kullanımların)da kendileri için birçok faydalar ve (özellikle) içecek (süt)ler bulunmaktadır. (Hâlbuki Allâh-u Te‘âlâ bunca hayvanı yaratıp, onlara boyun eğdirmeseydi birçok önemli menfaati temine hiçbir sûretle ulaşma imkânı bulamazlardı.) Hâlâ mı (îmân edip itâat ederek Allâh’a) şükretmeyecekler?!
74﴿ Ama o (müşrik ola)nlar (bunca kudret eserlerini ve nîmetlerini gördükleri) Allâh(ı bırakıp O’n)dan başkasını (sıkıntıya düştüklerinde) ola ki kendileri (o putlar tarafından) yardım olunurlar diye birtakım ilâhlar hâline dönüştürdüler.
75﴿ (Hâlbuki) o (tapınıla)n (put)lar kendilerine (tapanlara hiçbir şekilde) yardım etmeye güç yetiremezler. Üstelik o (tapa)nlar kendileri(ne taptıkları hiçbir şeye yaramayan o putları koruyup müdâfaa etmek) için (dünyâda hizmetlerine adanmış, cehennemde ise peşleri sıra) hâzır edilmiş büyük bir ordu (olarak rezil olmaya mahkûm)dur.
76﴿ (Habîbim!) Artık onların (Allâh-u Te‘âlâ hakkındaki inkâr ve şirk dolu, senin hakkındaysa nefret ve alay içerikli) sözleri seni mahzûn (edip de üzüntüye ve sıkıntıya sevk) etmesin. Zîrâ muhakkak Biz onların (düşmanlık nâmına) gizli yaptıkları şeyleri de, (eziyet dolu sözleri ve puta tapmaları gibi) açık yaptıkları şeyleri de (gerçek mânâda) bilmekte (ve cezâlarını tertip etmekte)yiz.
77﴿ Bir de o (Übeyy ibnü Halef ismindeki) insan (çürümüş bir kemiği elinde ufalayarak: “Yâ Muhammed! Allâh’ın bu kemiği dirilteceğini mi savunuyorsun?!” derken) görmedi mi ki, gerçekten Biz onu (pislik kanalı olan tenâsül uzvundan çıkan âdî ve) sâfî azıcık bir sudan yarattık da, sonra birdenbire o (cansız kemiklerden tekrar diriltileceğini inkâr ederek, kendisini cansız bir damla sudan yaratan Allâh-u Te‘âlâ’ya karşı) çok açık ve çok büyük bir mücâdeleci (kesilmiş)dir?!
78﴿ Üstelik o (kâfir), kendi yaratılışını(n evrelerini) unutmuş ve (dirilmeyi inkâr husûsunda) Bize bir örnek açıkla(maya kalk)mıştır da (un ufak olmuş kemikleri göstererek): “Kim bu kemikleri diriltecektir?! Hâlbuki onlar çürümüş şeylerdir” dedi.
79﴿ (Habîbim!) De ki: “Onları ilk kere(sin)de yoktan yaratmış olan O Zât onları diriltecektir. Zâten O (yaratıcı), yaratmanın her türlüsünü/her mahlûku/ (hakkıyla bilen ve ölünün parçaları karalara, denizlere karışsa da, yakılıp külleri savrulsa da, onları bir araya getirip diriltme gücüne sâhip olan bir) Alîm’dir.
80﴿ O Zât ki; (çöllerde bulunan ve üzerlerinden su damlayan) yemyeşil ağaç(lar)dan (birinin diğerine sürtülmesiyle) sizin için bir ateş yaratmıştır da, sonra birdenbire siz ondan (çıkan ateşle, yakmak istediğiniz şeyleri) tutuşturuyorsunuz.” Bu âyette zikredilen ağaçtan maksad; çöllerde bulunan “Merh” ve “Afâr” nâmında iki ağaçtır ki ateş yakmak isteyen bedevîler onları çakmak yerine kullanmak üzere birbirine sürterek ateş yakarlar. Gerçi birbirine sürtme yoluyla kendilerinden ateş çıkarılan her yaş ağaç buraya dâhildir.
81﴿ Ayrıca gökleri ve yer (gibi büyük cisimler)i yaratmış olan O Zât (yaratılmak cihetinden) onların benzeri (olup yaratılması daha kolay olan insan nesli)ni (yeniden) yaratmaya kesinlikle Kādir değil midir?! Evet! (Elbette O Allâh-u Te‘âlâ her şeye hakkıyla gücü yetendir.) Zâten ancak O, (tekrar tekrar yaratan ve mahlûkātı çok olan bir) Hallâk’dır (ve yine ancak O her şeyi tüm yönleriyle bilen bir) Alîm’dir.
82﴿ (Allâh-u Te‘âlâ’nın diriltme gücünü uzak görmenin hiçbir anlamı yoktur. Zîrâ) O bir şeyi (var etmeyi) murâd ettiği zaman O’nun emri, ona ancak (harften ve sesten münezzeh olarak): “Vâr ol!” buyurmasıdır ki böylece o da hemen vâr olur.
83﴿ Artık O Zâtı (diriltmekten âcizlik gibi bütün noksan sıfatlardan) tesbîh ile (tenzîh ederim) ki; her şeyin tam mülkü (görünen ve görünmeyen tüm yönleriyle) sâdece O’nun tasarrufu (ve yönetimi altı)ndadır, siz de ancak O(nun âhiret yurdu)na döndürüleceksiniz.
سُورَةُ يٰسۤ
الجزء ٢٣
٤٤٤
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا اَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ ﴿٧١
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ ﴿٧٢
وَلَهُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ ﴿٧٣
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَۜ ﴿٧٤
لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَهُمْۙ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ ﴿٧٥
فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿٧٦
اَوَلَمْ يَرَ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ ﴿٧٧
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُۜ قَالَ مَنْ يُحْيِ الْعِظَامَ وَهِيَ رَم۪يمٌ ﴿٧٨
قُلْ يُحْي۪يهَا الَّذ۪ٓي اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍۜ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَل۪يمٌۙ ﴿٧٩
اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْاَخْضَرِ نَارًا فَاِذَٓا اَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ ﴿٨٠
اَوَلَيْسَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْۜ بَلٰى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ ﴿٨١
اِنَّمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَيْـًٔا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ﴿٨٢
فَسُبْحَانَ الَّذ۪ي بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٨٣
Yâsîn Sûresi
444
Cuz 23
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا اَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ ﴿٧١
71﴿ Görmediler mi ki; gerçekten Biz (kimsenin en ufak müdâhalesi olmaksızın sâdece) kudretimizin (eserlerinin) yapmış olduğu şeylerden onlar için birtakım davarlar yaratmışızdır da, bu sebeple kendileri onlara mâlik (ve sâhip) kimselerdir?!
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ ﴿٧٢
72﴿ Ayrıca Biz (istifâde edecekleri küçük ve büyük baş hayvanları, yabânî ve zorluk çıkaran bir canlı olarak yaratmayıp) onları kendileri için (boğazlanmaya varıncaya kadar her hususta) tamâmen itâatkâr kıldık. Bu sebeple o (hayva)nlardan bir kısmı onların binekleridir; bâzısından da yemektedirler.
وَلَهُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ ﴿٧٣
73﴿ Üstelik o (havya)nlar(ın derilerinde, yünlerinde, sulama ve ekin işlerinde kullanımların)da kendileri için birçok faydalar ve (özellikle) içecek (süt)ler bulunmaktadır. (Hâlbuki Allâh-u Te‘âlâ bunca hayvanı yaratıp, onlara boyun eğdirmeseydi birçok önemli menfaati temine hiçbir sûretle ulaşma imkânı bulamazlardı.) Hâlâ mı (îmân edip itâat ederek Allâh’a) şükretmeyecekler?!
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَۜ ﴿٧٤
74﴿ Ama o (müşrik ola)nlar (bunca kudret eserlerini ve nîmetlerini gördükleri) Allâh(ı bırakıp O’n)dan başkasını (sıkıntıya düştüklerinde) ola ki kendileri (o putlar tarafından) yardım olunurlar diye birtakım ilâhlar hâline dönüştürdüler.
لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَهُمْۙ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ ﴿٧٥
75﴿ (Hâlbuki) o (tapınıla)n (put)lar kendilerine (tapanlara hiçbir şekilde) yardım etmeye güç yetiremezler. Üstelik o (tapa)nlar kendileri(ne taptıkları hiçbir şeye yaramayan o putları koruyup müdâfaa etmek) için (dünyâda hizmetlerine adanmış, cehennemde ise peşleri sıra) hâzır edilmiş büyük bir ordu (olarak rezil olmaya mahkûm)dur.
فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿٧٦
76﴿ (Habîbim!) Artık onların (Allâh-u Te‘âlâ hakkındaki inkâr ve şirk dolu, senin hakkındaysa nefret ve alay içerikli) sözleri seni mahzûn (edip de üzüntüye ve sıkıntıya sevk) etmesin. Zîrâ muhakkak Biz onların (düşmanlık nâmına) gizli yaptıkları şeyleri de, (eziyet dolu sözleri ve puta tapmaları gibi) açık yaptıkları şeyleri de (gerçek mânâda) bilmekte (ve cezâlarını tertip etmekte)yiz.
اَوَلَمْ يَرَ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ ﴿٧٧
77﴿ Bir de o (Übeyy ibnü Halef ismindeki) insan (çürümüş bir kemiği elinde ufalayarak: “Yâ Muhammed! Allâh’ın bu kemiği dirilteceğini mi savunuyorsun?!” derken) görmedi mi ki, gerçekten Biz onu (pislik kanalı olan tenâsül uzvundan çıkan âdî ve) sâfî azıcık bir sudan yarattık da, sonra birdenbire o (cansız kemiklerden tekrar diriltileceğini inkâr ederek, kendisini cansız bir damla sudan yaratan Allâh-u Te‘âlâ’ya karşı) çok açık ve çok büyük bir mücâdeleci (kesilmiş)dir?!
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُۜ قَالَ مَنْ يُحْيِ الْعِظَامَ وَهِيَ رَم۪يمٌ ﴿٧٨
78﴿ Üstelik o (kâfir), kendi yaratılışını(n evrelerini) unutmuş ve (dirilmeyi inkâr husûsunda) Bize bir örnek açıkla(maya kalk)mıştır da (un ufak olmuş kemikleri göstererek): “Kim bu kemikleri diriltecektir?! Hâlbuki onlar çürümüş şeylerdir” dedi.
قُلْ يُحْي۪يهَا الَّذ۪ٓي اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍۜ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَل۪يمٌۙ ﴿٧٩
79﴿ (Habîbim!) De ki: “Onları ilk kere(sin)de yoktan yaratmış olan O Zât onları diriltecektir. Zâten O (yaratıcı), yaratmanın her türlüsünü/her mahlûku/ (hakkıyla bilen ve ölünün parçaları karalara, denizlere karışsa da, yakılıp külleri savrulsa da, onları bir araya getirip diriltme gücüne sâhip olan bir) Alîm’dir.
اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْاَخْضَرِ نَارًا فَاِذَٓا اَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ ﴿٨٠
80﴿ O Zât ki; (çöllerde bulunan ve üzerlerinden su damlayan) yemyeşil ağaç(lar)dan (birinin diğerine sürtülmesiyle) sizin için bir ateş yaratmıştır da, sonra birdenbire siz ondan (çıkan ateşle, yakmak istediğiniz şeyleri) tutuşturuyorsunuz.” Bu âyette zikredilen ağaçtan maksad; çöllerde bulunan “Merh” ve “Afâr” nâmında iki ağaçtır ki ateş yakmak isteyen bedevîler onları çakmak yerine kullanmak üzere birbirine sürterek ateş yakarlar. Gerçi birbirine sürtme yoluyla kendilerinden ateş çıkarılan her yaş ağaç buraya dâhildir.
اَوَلَيْسَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْۜ بَلٰى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ ﴿٨١
81﴿ Ayrıca gökleri ve yer (gibi büyük cisimler)i yaratmış olan O Zât (yaratılmak cihetinden) onların benzeri (olup yaratılması daha kolay olan insan nesli)ni (yeniden) yaratmaya kesinlikle Kādir değil midir?! Evet! (Elbette O Allâh-u Te‘âlâ her şeye hakkıyla gücü yetendir.) Zâten ancak O, (tekrar tekrar yaratan ve mahlûkātı çok olan bir) Hallâk’dır (ve yine ancak O her şeyi tüm yönleriyle bilen bir) Alîm’dir.
اِنَّمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَيْـًٔا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ﴿٨٢
82﴿ (Allâh-u Te‘âlâ’nın diriltme gücünü uzak görmenin hiçbir anlamı yoktur. Zîrâ) O bir şeyi (var etmeyi) murâd ettiği zaman O’nun emri, ona ancak (harften ve sesten münezzeh olarak): “Vâr ol!” buyurmasıdır ki böylece o da hemen vâr olur.
فَسُبْحَانَ الَّذ۪ي بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٨٣
83﴿ Artık O Zâtı (diriltmekten âcizlik gibi bütün noksan sıfatlardan) tesbîh ile (tenzîh ederim) ki; her şeyin tam mülkü (görünen ve görünmeyen tüm yönleriyle) sâdece O’nun tasarrufu (ve yönetimi altı)ndadır, siz de ancak O(nun âhiret yurdu)na döndürüleceksiniz.