v02.01.25 Geliştirme Notları
Sâffât Sûresi
448
Cuz 23
77﴿ Ayrıca Biz ancak onun zürriyetini, (yeryüzünde dâim) kalan kimseler yaptık. (Böylece insan neslini Nûh (Aleyhisselâm)ın; Sâm, Hâm ve Yâfes isimli üç çocuğuyla sürdürdük.)
78﴿ Bir de geri kalan (insan)lar içinde onun üzerine (güzel övgüler) bıraktık.
79﴿ Âlemler içerisinde (Bizim tarafımızdan özellikle) Nûh’un üzerine selâm (ve selâmet nâzil) olsun.
80﴿ (Habîbim!) İşte sana! Muhakkak ki Biz (Nûh kulumuz gibi) güzel amel işleyen kimseleri (iyiliklerine karşılık) ancak böyle (mükemmel bir karşılık ile) mükâfatlandırırız.
81﴿ Çünkü şüphesiz o (Nûh kulumuz gerçek mânâda) îmân eden kullarımızdandı.
82﴿ Sonra (büyük bir tûfan kopartarak) geri kalanları suyla boğduk.
83﴿ Gerçekten İbrâhîm de, elbette onun (yolunun) tâkipçilerindendi.
84﴿ (Habîbim! Anlat) o vakti ki; (bozuk inanç, kötü niyet ve çirkin huylar gibi tüm âfetlerden tamâmen kurtulmuş olan) selîm bir kalple Rabbine (itâate) gelmişti.
85﴿ (Habîbim! Yine anlat) o vakti ki; o (İbrâhîm) babasına ve kavmine demişti ki: “Siz hangi şeye tapmaktasınız?
86﴿ Bir uydurma olarak mı; Allâh’tan başka birtakım ilâhları (mâbûd olarak tanımayı) arzulamaktasınız?!
87﴿ Peki, (Kendisine ortak koşmanız hâlinde) âlemlerin Rabbi(nin âhirette size yapacağı muâmele) hakkındaki zannınız (ve düşünceniz) nedir?”
88﴿ Sonra o (İbrâhîm (Aleyhisselâm) kavminin yıldız ilmine olan inançlarından yararlanarak), bir bakışla yıldızlara baktı (da yakında bulaşıcı bir hastalığa tutulacağını ve onlarla birlikte bayram yerine çıkamayacağını ifâde etmek üzere).
89﴿ Sonra “Gerçekten ben (yıldızlara bakarak anladım ki, yakında bulaşıcı bir hastalığa yakalanacağım için sizin bayram gününüzde de) hasta biriyim” dedi.
90﴿ Onlar (hastalığın kendilerine bulaşmasından korkarak) derhal arka dönen kimseler hâlinde ondan yüz çevirdiler.
91﴿ Böylece o, (taptıklarının âcizliğini göstermek için) onların ilâhlarına doğru gizlice gitti de (onlara) dedi ki: “(Önünüzdeki yemekleri) yemeyecek misiniz?
92﴿ Ne oldu size ki konuşamıyorsunuz?”
93﴿ Hemen o (İbrâhîm) sağ (eli) ile (kuvvetli) bir darbeyi o (tapınıla)nların üzerine yönelt(ip onları kırdı geçir)di.
94﴿ Sonra onlar (bayram kutlamasından dönüp İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın bıraktığı enkāzı görünce) koşmakta oldukları hâlde ona yöneldiler.
95﴿ O (İbrâhîm (Aleyhisselâm)) dedi ki: “Siz (yontulmamış taş hâlinde bunlara tapınmazken daha sonra) yont(up put hâline sok)makta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?!
96﴿ Hâlbuki sizi de, yapmakta olduğunuz şeyleri de Allâh yaratmıştır.”
97﴿ O (müşrik ola)nlar (İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın bu sözlerine çok kızarak): “Onun (yakılması) için geniş bir binâ yapın da, sonra (o yapının içini ateşle doldurup) kendisini şiddetle tutuşturulmuş o ateşin içine atın” dediler.
98﴿ Böylece onlar ona büyük bir hîle yapmak istediler de, Biz hemen (ateşi gülistana çevirip) onları (murâdına eremeyen) en alçak kimseler yaptık.
99﴿ O (İbrâhîm (Aleyhisselâm) ateşten kurtulup, kavminin îmânından da ümit kesince) dedi ki: “Gerçekten ben Rabbim(in emrettiği yer olan Şâm-ı Şerîf)e gidiciyim! Muhakkak ki O beni (dînî ve dünyevî tüm maksatlarıma) ulaştıracaktır.
100﴿ Ey Rabbim! (Neslimi sürdürecek, dâvet ve tebliğde yardımcı olacak, ardımdan da yerimi dolduracak olan) sâlihlerden birini bana (çocuk olarak) bağışla.”
101﴿ Bunun üzerine Biz onu halîm (selîm, yumuşak huylu, itâatkâr ve temkinli) olan bir oğul (olan İsmâ‘îl (Aleyhisselâm)) ile müjdeledik.
102﴿ Derken o (İsmâ‘îl isimli oğlu doğup büyüyerek) onunla birlikte (işlerinde) koşturmaya (imkân bulacağı bir çağa) ulaşmıştı ki (babası ona): “Ey oğulcağızım! Şüphesiz ben (art arda) uyku(mda gördüğüm bir rüyâ)da görüyorum ki, kesinlikle ben (kurban olarak) senin boğazını kesmekteyim. Artık sen de (bir) bak ki ne şeyi düşünürsün?” dedi. O da: “Ey benim babam! Emrolunmakta olduğun şeyi (hiç düşünmeksizin hemen) yap. İnşâallâh sen beni çok yakında sabreden kimselerden bulacaksın” dedi. Rivâyete göre; İbrâhîm (Aleyhisselâm) zülhıccenin sekiz, dokuz ve onuncu gecelerinde bu rüyâyı görmüş ve peygamberlerin rüyâsı bir vahiy niteliği taşıdığı için, bunun uyulması gereken bir emir olduğunu anlamıştı. Dolayısıyla oğluyla yaptığı bu istişâreyi, onun fikrine başvurmak için değil, ancak onun bu emir karşısındaki sabır ve teslimiyetini sınamak, feryât edecek olursa sabır ve sebat tavsiye etmek, Allâh’ın imtihanına karşı hazırlamak ve önceden göstereceği itâat sebebiyle sevap kazanmasını sağlamak gibi birtakım hikmetlere mebnî olarak yapmıştı. (el-Beyzâvî; el-Hâzin)
سُورَةُ الصَّاۤفَّاتِ
الجزء ٢٣
٤٤٨
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاق۪ينَۘ ﴿٧٧
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ ﴿٧٨
سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَم۪ينَ ﴿٧٩
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٨٠
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٨١
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَ ﴿٨٢
وَاِنَّ مِنْ ش۪يعَتِه۪ لَاِبْرٰه۪يمَۢ ﴿٨٣
اِذْ جَٓاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍ ﴿٨٤
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَاذَا تَعْبُدُونَۚ ﴿٨٥
اَئِفْكًا اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ ﴿٨٦
فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٨٧
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِۙ ﴿٨٨
فَقَالَ اِنّ۪ي سَق۪يمٌ ﴿٨٩
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِر۪ينَ ﴿٩٠
فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ ﴿٩١
مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ ﴿٩٢
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَم۪ينِ ﴿٩٣
فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ ﴿٩٤
قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ ﴿٩٥
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ ﴿٩٦
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ ﴿٩٧
فَاَرَادُوا بِه۪ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَل۪ينَ ﴿٩٨
وَقَالَ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ ﴿٩٩
رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿١٠٠
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ ﴿١٠١
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ ﴿١٠٢
Sâffât Sûresi
448
Cuz 23
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاق۪ينَۘ ﴿٧٧
77﴿ Ayrıca Biz ancak onun zürriyetini, (yeryüzünde dâim) kalan kimseler yaptık. (Böylece insan neslini Nûh (Aleyhisselâm)ın; Sâm, Hâm ve Yâfes isimli üç çocuğuyla sürdürdük.)
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ ﴿٧٨
78﴿ Bir de geri kalan (insan)lar içinde onun üzerine (güzel övgüler) bıraktık.
سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَم۪ينَ ﴿٧٩
79﴿ Âlemler içerisinde (Bizim tarafımızdan özellikle) Nûh’un üzerine selâm (ve selâmet nâzil) olsun.
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٨٠
80﴿ (Habîbim!) İşte sana! Muhakkak ki Biz (Nûh kulumuz gibi) güzel amel işleyen kimseleri (iyiliklerine karşılık) ancak böyle (mükemmel bir karşılık ile) mükâfatlandırırız.
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٨١
81﴿ Çünkü şüphesiz o (Nûh kulumuz gerçek mânâda) îmân eden kullarımızdandı.
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَ ﴿٨٢
82﴿ Sonra (büyük bir tûfan kopartarak) geri kalanları suyla boğduk.
وَاِنَّ مِنْ ش۪يعَتِه۪ لَاِبْرٰه۪يمَۢ ﴿٨٣
83﴿ Gerçekten İbrâhîm de, elbette onun (yolunun) tâkipçilerindendi.
اِذْ جَٓاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍ ﴿٨٤
84﴿ (Habîbim! Anlat) o vakti ki; (bozuk inanç, kötü niyet ve çirkin huylar gibi tüm âfetlerden tamâmen kurtulmuş olan) selîm bir kalple Rabbine (itâate) gelmişti.
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَاذَا تَعْبُدُونَۚ ﴿٨٥
85﴿ (Habîbim! Yine anlat) o vakti ki; o (İbrâhîm) babasına ve kavmine demişti ki: “Siz hangi şeye tapmaktasınız?
اَئِفْكًا اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ ﴿٨٦
86﴿ Bir uydurma olarak mı; Allâh’tan başka birtakım ilâhları (mâbûd olarak tanımayı) arzulamaktasınız?!
فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٨٧
87﴿ Peki, (Kendisine ortak koşmanız hâlinde) âlemlerin Rabbi(nin âhirette size yapacağı muâmele) hakkındaki zannınız (ve düşünceniz) nedir?”
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِۙ ﴿٨٨
88﴿ Sonra o (İbrâhîm (Aleyhisselâm) kavminin yıldız ilmine olan inançlarından yararlanarak), bir bakışla yıldızlara baktı (da yakında bulaşıcı bir hastalığa tutulacağını ve onlarla birlikte bayram yerine çıkamayacağını ifâde etmek üzere).
فَقَالَ اِنّ۪ي سَق۪يمٌ ﴿٨٩
89﴿ Sonra “Gerçekten ben (yıldızlara bakarak anladım ki, yakında bulaşıcı bir hastalığa yakalanacağım için sizin bayram gününüzde de) hasta biriyim” dedi.
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِر۪ينَ ﴿٩٠
90﴿ Onlar (hastalığın kendilerine bulaşmasından korkarak) derhal arka dönen kimseler hâlinde ondan yüz çevirdiler.
فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ ﴿٩١
91﴿ Böylece o, (taptıklarının âcizliğini göstermek için) onların ilâhlarına doğru gizlice gitti de (onlara) dedi ki: “(Önünüzdeki yemekleri) yemeyecek misiniz?
مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ ﴿٩٢
92﴿ Ne oldu size ki konuşamıyorsunuz?”
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَم۪ينِ ﴿٩٣
93﴿ Hemen o (İbrâhîm) sağ (eli) ile (kuvvetli) bir darbeyi o (tapınıla)nların üzerine yönelt(ip onları kırdı geçir)di.
فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ ﴿٩٤
94﴿ Sonra onlar (bayram kutlamasından dönüp İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın bıraktığı enkāzı görünce) koşmakta oldukları hâlde ona yöneldiler.
قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ ﴿٩٥
95﴿ O (İbrâhîm (Aleyhisselâm)) dedi ki: “Siz (yontulmamış taş hâlinde bunlara tapınmazken daha sonra) yont(up put hâline sok)makta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?!
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ ﴿٩٦
96﴿ Hâlbuki sizi de, yapmakta olduğunuz şeyleri de Allâh yaratmıştır.”
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ ﴿٩٧
97﴿ O (müşrik ola)nlar (İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın bu sözlerine çok kızarak): “Onun (yakılması) için geniş bir binâ yapın da, sonra (o yapının içini ateşle doldurup) kendisini şiddetle tutuşturulmuş o ateşin içine atın” dediler.
فَاَرَادُوا بِه۪ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَل۪ينَ ﴿٩٨
98﴿ Böylece onlar ona büyük bir hîle yapmak istediler de, Biz hemen (ateşi gülistana çevirip) onları (murâdına eremeyen) en alçak kimseler yaptık.
وَقَالَ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ ﴿٩٩
99﴿ O (İbrâhîm (Aleyhisselâm) ateşten kurtulup, kavminin îmânından da ümit kesince) dedi ki: “Gerçekten ben Rabbim(in emrettiği yer olan Şâm-ı Şerîf)e gidiciyim! Muhakkak ki O beni (dînî ve dünyevî tüm maksatlarıma) ulaştıracaktır.
رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿١٠٠
100﴿ Ey Rabbim! (Neslimi sürdürecek, dâvet ve tebliğde yardımcı olacak, ardımdan da yerimi dolduracak olan) sâlihlerden birini bana (çocuk olarak) bağışla.”
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ ﴿١٠١
101﴿ Bunun üzerine Biz onu halîm (selîm, yumuşak huylu, itâatkâr ve temkinli) olan bir oğul (olan İsmâ‘îl (Aleyhisselâm)) ile müjdeledik.
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ ﴿١٠٢
102﴿ Derken o (İsmâ‘îl isimli oğlu doğup büyüyerek) onunla birlikte (işlerinde) koşturmaya (imkân bulacağı bir çağa) ulaşmıştı ki (babası ona): “Ey oğulcağızım! Şüphesiz ben (art arda) uyku(mda gördüğüm bir rüyâ)da görüyorum ki, kesinlikle ben (kurban olarak) senin boğazını kesmekteyim. Artık sen de (bir) bak ki ne şeyi düşünürsün?” dedi. O da: “Ey benim babam! Emrolunmakta olduğun şeyi (hiç düşünmeksizin hemen) yap. İnşâallâh sen beni çok yakında sabreden kimselerden bulacaksın” dedi. Rivâyete göre; İbrâhîm (Aleyhisselâm) zülhıccenin sekiz, dokuz ve onuncu gecelerinde bu rüyâyı görmüş ve peygamberlerin rüyâsı bir vahiy niteliği taşıdığı için, bunun uyulması gereken bir emir olduğunu anlamıştı. Dolayısıyla oğluyla yaptığı bu istişâreyi, onun fikrine başvurmak için değil, ancak onun bu emir karşısındaki sabır ve teslimiyetini sınamak, feryât edecek olursa sabır ve sebat tavsiye etmek, Allâh’ın imtihanına karşı hazırlamak ve önceden göstereceği itâat sebebiyle sevap kazanmasını sağlamak gibi birtakım hikmetlere mebnî olarak yapmıştı. (el-Beyzâvî; el-Hâzin)