v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
45
Cuz 3
270﴿ (Allâh yolunda veyâ şeytan uğrunda, az-çok, gizli-açık) nafaka olarak ne harcarsanız veyâ (sevap-günah, şartlı-şartsız) nezir olarak ne adarsanız, şüphesiz ki Allâh onu bilmekte (ve ona göre karşılığını vermekte)dir. (Hayırlara engel olup, kötü yolda adak ve harcamada bulunarak kendilerine zarar vermiş olan) o zâlimler içinse, yardımcılardan hiçbiri yoktur (ki, Allâh-u Te‘âlâ’nın azâbından onları kurtarabilsinler). Müfessirler âyet-i celîlenin son cümlesine: “Bâtıl yollara mal harcayarak, mâsiyet (günah) adayarak, hak yolda adadıklarını yerine getirmekten kaçınıp Allâh-u Te‘âlâ’nın fazl-ı keremiyle kendilerine verdiği maldan sadaka vermekten cimrilik ederek, verdiklerinde de gösteriş, başa kakma ve verdikleri kişilere eziyet etmek sûretiyle kendi nefislerine zulmeden kimseleri, Allâh-u Te‘âlâ’nın azâbından kurtaracak hiçbir yardımcı yoktur” şeklinde mânâ vermişlerdir.
271﴿ (Habîbim! “Sadakanın gizli olanı mı yoksa açıkça verileni mi daha fazîletlidir?” diye soranlara Benim tarafımdan şöylece bildir:) Eğer sadakaları (vermeyi) açıkça yaparsanız, işte ne güzel şeydir o! Ama eğer onları gizlerseniz ve onları (rastgele her isteyene değil de, gerçekten ihtiyaç sâhibi olan) fakirlere (bu şekilde kimseye duyurmadan ve göstermeden) verirseniz, işte bu sizin (gösterişten uzak kalıp ihlâsa ulaşabilmeniz) için daha iyidir. Bir de O (Allâh-u Te‘âlâ verdiğiniz sadakalar sebebiyle tüm günahlarınızı olmasa da) kötü işlerinizden bir kısmını sizden ört(üp mağfiret ed)er. Zâten Allâh (gizli-açık tüm) yapmakta olduğunuz şeyleri(n görünen ve görünmeyen bütün yönlerini çok iyi bilen ve küçük-büyük hiçbir ameli görmezden gelmeyip, yaptıklarınızın tamâmının karşılığını verecek olan) bir Habîr’dir.
272﴿ (Ey Habîbim!) Onları hidâyet etmek (ve kalplerinde hidâyet yaratmak) senin üzerinde (bir vazîfe) değildir. (Sen insanlara ancak doğru yolu gösterebilen bir müjdeci ve uyarıcısın. Dolayısıyla senin vazîfen açık bir duyurudan başkası değildir.) Velâkin Allâh (doğru yola ulaştıracak özel hidâyeti yaratarak) dilediğini hidâyet etmektedir. (Tabî ki o diledikleri de hidâyeti seçtiklerini bildiği kişilerdir.) Hayır (niyetiyle mal)dan da (az-çok) neyi verecek olursanız, (bunun menfaati âhirette ancak) kendileriniz içindir. (Öyleyse kötü şeyler vererek yâhut başa kakma ve gösteriş gibi günahlar işleyerek hayrınızı iptâl etmeyin. Ey müminler!) Zâten siz Allâh’ın vechini (ve Yüce Zâtının rızâsını) aramaktan başka bir şey için infâkta bulunmazsınız. Hayır (yapmak üzere mal)-dan da ne infâk ederseniz, (sevâbı) size tastamam ödenecektir ve siz (mükâfatlarınız eksiltilerek) zulme uğratılmayacaksınız.
273﴿ (Yapacağınız hayırlar) o fakirlere âittir ki; onlar Allâh yolunda (yaptıkları cihattan ve mesâîlerini ilim yolunda harcadıklarından dolayı, çalışıp kazanmaktan) engellenmişlerdir de, (bu sebeple) yer(yüzün)-de (geçim temini için) herhangi bir dolaşma imkânı bulamamaktadırlar. İffetli davranışta bulunma(ları) yüzünden (dilenemedikleri için durumlarını) bilmeyen kişi onları zengin kimseler zanneder. (Habîbim!) Sen (zayıflık, üst-baş dağınıklığı ve yüzlerinin sararması gibi birtakım alâmetler kendilerinde belirgin olduğu için o) sîmâlarıyla onları tanırsın (ve kendilerinin zor durumda olduklarını hemen anlarsın). Onlar (yüzsüzlük edip) insanlardan ısrarla (bir şey) istemezler (zarûretten dolayı isteseler de ısrarcı olmazlar). Zâten hayır (olarak mal)dan ne infâk ederseniz, şüphesiz ki Allâh onu (çok iyi bilip, karşılığını verecek olan) bir Alîm’dir.
274﴿ O kimseler ki; gece-gündüz, gizlice ve âşikâr olarak (her hâlükârda İslâm’ın yücelmesi uğrunda) mallarını harcamaktadırlar; işte bu sebeple (sevapları ve) ecirleri Rableri katında kendileri için (hazır edilmiş)dir. Ayrıca onlar üzerine hiçbir (sûretle) korku yoktur ve (başkaları üzülürken) ancak onlar (dünyâda bıraktıklarına) mahzun olmayacaklardır. Bu âyet-i kerîme, Ebû Bekr-i Sıddîk, Alî ibnü Ebî Tâlib ve Abdurrahmân ibnü Avf (Radıyallâhu Anhüm) gibi zatlar hakkında nâzil olmuştur, şöyle ki; Hazret-i Sıddîk (Radıyallâhu Anh), tasadduk ettiği kırk bin dînârın on binini gece, on binini gündüz, on binini gizli, on binini de âşikâr olarak dağıtmıştır. Alî (Radıyallâhu Anh) da geceleyin ashâb-ı suffeye bir ölçek hurma göndermiş, ayrıca elinde bulunan dört dirhemin birini gece, birini gündüz, birini gizli, birini âşikâr olarak tasadduk etmiştir. Abdurrahmân ibnü Avf (Radıyallâhu Anh) ise onlara gündüz vakti birçok dînâr göndermiştir. Âyet-i celîlenin; Allâh yolunda cihâd için at yetiştiren mücâhidler hakkında nâzil olduğu da söylenmiştir. Çünkü onlar gece-gündüz, gizli ve âşikâr dâimâ o atların bakımıyla ilgilenmektedirler. Âyet-i kerîmede; gecenin gündüzden, gizlinin de âşikârdan önce zikredilmesi, gizli sadakanın, açık verilenden daha üstün olduğuna işâret etmektedir. (en-Nesefî, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 1/430)
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ٣
٤٥
وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ اَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُهُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ ﴿٢٧٠
اِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَۚ وَاِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَرَٓاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّـَٔاتِكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ ﴿٢٧١
لَيْسَ عَلَيْكَ هُدٰيهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِاَنْفُسِكُمْۜ وَمَا تُنْفِقُونَ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ اللّٰهِۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ ﴿٢٧٢
لِلْفُقَرَٓاءِ الَّذ۪ينَ اُحْصِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ضَرْبًا فِي الْاَرْضِۘ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ اَغْنِيَٓاءَ مِنَ التَّعَفُّفِۚ تَعْرِفُهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۚ لَا يَسْـَٔلُونَ النَّاسَ اِلْحَافًاۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ۟ ﴿٢٧٣
اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٢٧٤
Bakara Sûresi
45
Cuz 3
وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ اَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُهُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ ﴿٢٧٠
270﴿ (Allâh yolunda veyâ şeytan uğrunda, az-çok, gizli-açık) nafaka olarak ne harcarsanız veyâ (sevap-günah, şartlı-şartsız) nezir olarak ne adarsanız, şüphesiz ki Allâh onu bilmekte (ve ona göre karşılığını vermekte)dir. (Hayırlara engel olup, kötü yolda adak ve harcamada bulunarak kendilerine zarar vermiş olan) o zâlimler içinse, yardımcılardan hiçbiri yoktur (ki, Allâh-u Te‘âlâ’nın azâbından onları kurtarabilsinler). Müfessirler âyet-i celîlenin son cümlesine: “Bâtıl yollara mal harcayarak, mâsiyet (günah) adayarak, hak yolda adadıklarını yerine getirmekten kaçınıp Allâh-u Te‘âlâ’nın fazl-ı keremiyle kendilerine verdiği maldan sadaka vermekten cimrilik ederek, verdiklerinde de gösteriş, başa kakma ve verdikleri kişilere eziyet etmek sûretiyle kendi nefislerine zulmeden kimseleri, Allâh-u Te‘âlâ’nın azâbından kurtaracak hiçbir yardımcı yoktur” şeklinde mânâ vermişlerdir.
اِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَۚ وَاِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَرَٓاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّـَٔاتِكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ ﴿٢٧١
271﴿ (Habîbim! “Sadakanın gizli olanı mı yoksa açıkça verileni mi daha fazîletlidir?” diye soranlara Benim tarafımdan şöylece bildir:) Eğer sadakaları (vermeyi) açıkça yaparsanız, işte ne güzel şeydir o! Ama eğer onları gizlerseniz ve onları (rastgele her isteyene değil de, gerçekten ihtiyaç sâhibi olan) fakirlere (bu şekilde kimseye duyurmadan ve göstermeden) verirseniz, işte bu sizin (gösterişten uzak kalıp ihlâsa ulaşabilmeniz) için daha iyidir. Bir de O (Allâh-u Te‘âlâ verdiğiniz sadakalar sebebiyle tüm günahlarınızı olmasa da) kötü işlerinizden bir kısmını sizden ört(üp mağfiret ed)er. Zâten Allâh (gizli-açık tüm) yapmakta olduğunuz şeyleri(n görünen ve görünmeyen bütün yönlerini çok iyi bilen ve küçük-büyük hiçbir ameli görmezden gelmeyip, yaptıklarınızın tamâmının karşılığını verecek olan) bir Habîr’dir.
لَيْسَ عَلَيْكَ هُدٰيهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِاَنْفُسِكُمْۜ وَمَا تُنْفِقُونَ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ اللّٰهِۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ ﴿٢٧٢
272﴿ (Ey Habîbim!) Onları hidâyet etmek (ve kalplerinde hidâyet yaratmak) senin üzerinde (bir vazîfe) değildir. (Sen insanlara ancak doğru yolu gösterebilen bir müjdeci ve uyarıcısın. Dolayısıyla senin vazîfen açık bir duyurudan başkası değildir.) Velâkin Allâh (doğru yola ulaştıracak özel hidâyeti yaratarak) dilediğini hidâyet etmektedir. (Tabî ki o diledikleri de hidâyeti seçtiklerini bildiği kişilerdir.) Hayır (niyetiyle mal)dan da (az-çok) neyi verecek olursanız, (bunun menfaati âhirette ancak) kendileriniz içindir. (Öyleyse kötü şeyler vererek yâhut başa kakma ve gösteriş gibi günahlar işleyerek hayrınızı iptâl etmeyin. Ey müminler!) Zâten siz Allâh’ın vechini (ve Yüce Zâtının rızâsını) aramaktan başka bir şey için infâkta bulunmazsınız. Hayır (yapmak üzere mal)-dan da ne infâk ederseniz, (sevâbı) size tastamam ödenecektir ve siz (mükâfatlarınız eksiltilerek) zulme uğratılmayacaksınız.
لِلْفُقَرَٓاءِ الَّذ۪ينَ اُحْصِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ضَرْبًا فِي الْاَرْضِۘ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ اَغْنِيَٓاءَ مِنَ التَّعَفُّفِۚ تَعْرِفُهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۚ لَا يَسْـَٔلُونَ النَّاسَ اِلْحَافًاۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ۟ ﴿٢٧٣
273﴿ (Yapacağınız hayırlar) o fakirlere âittir ki; onlar Allâh yolunda (yaptıkları cihattan ve mesâîlerini ilim yolunda harcadıklarından dolayı, çalışıp kazanmaktan) engellenmişlerdir de, (bu sebeple) yer(yüzün)-de (geçim temini için) herhangi bir dolaşma imkânı bulamamaktadırlar. İffetli davranışta bulunma(ları) yüzünden (dilenemedikleri için durumlarını) bilmeyen kişi onları zengin kimseler zanneder. (Habîbim!) Sen (zayıflık, üst-baş dağınıklığı ve yüzlerinin sararması gibi birtakım alâmetler kendilerinde belirgin olduğu için o) sîmâlarıyla onları tanırsın (ve kendilerinin zor durumda olduklarını hemen anlarsın). Onlar (yüzsüzlük edip) insanlardan ısrarla (bir şey) istemezler (zarûretten dolayı isteseler de ısrarcı olmazlar). Zâten hayır (olarak mal)dan ne infâk ederseniz, şüphesiz ki Allâh onu (çok iyi bilip, karşılığını verecek olan) bir Alîm’dir.
اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٢٧٤
274﴿ O kimseler ki; gece-gündüz, gizlice ve âşikâr olarak (her hâlükârda İslâm’ın yücelmesi uğrunda) mallarını harcamaktadırlar; işte bu sebeple (sevapları ve) ecirleri Rableri katında kendileri için (hazır edilmiş)dir. Ayrıca onlar üzerine hiçbir (sûretle) korku yoktur ve (başkaları üzülürken) ancak onlar (dünyâda bıraktıklarına) mahzun olmayacaklardır. Bu âyet-i kerîme, Ebû Bekr-i Sıddîk, Alî ibnü Ebî Tâlib ve Abdurrahmân ibnü Avf (Radıyallâhu Anhüm) gibi zatlar hakkında nâzil olmuştur, şöyle ki; Hazret-i Sıddîk (Radıyallâhu Anh), tasadduk ettiği kırk bin dînârın on binini gece, on binini gündüz, on binini gizli, on binini de âşikâr olarak dağıtmıştır. Alî (Radıyallâhu Anh) da geceleyin ashâb-ı suffeye bir ölçek hurma göndermiş, ayrıca elinde bulunan dört dirhemin birini gece, birini gündüz, birini gizli, birini âşikâr olarak tasadduk etmiştir. Abdurrahmân ibnü Avf (Radıyallâhu Anh) ise onlara gündüz vakti birçok dînâr göndermiştir. Âyet-i celîlenin; Allâh yolunda cihâd için at yetiştiren mücâhidler hakkında nâzil olduğu da söylenmiştir. Çünkü onlar gece-gündüz, gizli ve âşikâr dâimâ o atların bakımıyla ilgilenmektedirler. Âyet-i kerîmede; gecenin gündüzden, gizlinin de âşikârdan önce zikredilmesi, gizli sadakanın, açık verilenden daha üstün olduğuna işâret etmektedir. (en-Nesefî, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 1/430)