سُورَةُالصَّاۤفَّاتِ | ٤٥٠ | الجزء ٢٣ |
فَكَذَّبُوهُ فَاِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ ﴿ ١٢٧ ﴾ اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿ ١٢٨ ﴾ وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ ﴿ ١٢٩ ﴾ سَلَامٌ عَلٰٓى اِلْيَاس۪ينَ ﴿ ١٣٠ ﴾ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿ ١٣١ ﴾ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿ ١٣٢ ﴾ وَاِنَّ لُوطًا لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ ﴿ ١٣٣ ﴾ اِذْ نَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿ ١٣٤ ﴾ اِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِر۪ينَ ﴿ ١٣٥ ﴾ ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَ ﴿ ١٣٦ ﴾ وَاِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِح۪ينَۙ ﴿ ١٣٧ ﴾ وَبِالَّيْلِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟ ﴿ ١٣٨ ﴾ وَاِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ ﴿ ١٣٩ ﴾ اِذْ اَبَقَ اِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ ﴿ ١٤٠ ﴾ فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَض۪ينَۚ ﴿ ١٤١ ﴾ فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُل۪يمٌ ﴿ ١٤٢ ﴾ فَلَوْلَٓا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّح۪ينَۙ ﴿ ١٤٣ ﴾ لَلَبِثَ ف۪ي بَطْنِه۪ٓ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿ ١٤٤ ﴾ فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ سَق۪يمٌۚ ﴿ ١٤٥ ﴾ وَاَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْط۪ينٍۚ ﴿ ١٤٦ ﴾ وَاَرْسَلْنَاهُ اِلٰى مِائَةِ اَلْفٍ اَوْ يَز۪يدُونَۚ ﴿ ١٤٧ ﴾ فَاٰمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍۜ ﴿ ١٤٨ ﴾ فَاسْتَفْتِهِمْ اَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَۙ ﴿ ١٤٩ ﴾ اَمْ خَلَقْنَا الْمَلٰٓئِكَةَ اِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ ﴿ ١٥٠ ﴾ اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ ﴿ ١٥١ ﴾ وَلَدَ اللّٰهُۙ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿ ١٥٢ ﴾ اَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَن۪ينَۜ ﴿ ١٥٣ ﴾
سُورَةُالصَّاۤفَّاتِ | ٤٥٠ | الجزء ٢٣ |
Sâffât Sûresi | 450 | Cüz 23 |
127 Bunun üzerine onlar onu yalanladılar, bu sebeple gerçekten onlardır elbette (azap içerisinde) hazır olunanlar!
128 Ancak Allâh’ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnâ! (Çünkü onlar inkâra yeltenmeyip imanı seçmiş lerdir.)
129 Sonraki (ümmet)ler içinde onun üzerine de (güzel övgüler) bıraktık!
130 İlyâs’a da (tarafımızdan) se lâm (ve saâdet) olsun!
131 İşte şüphesiz Biz (İlyâs (Aley hisselâm) gibi) güzel amelde bulunanları ancak böyle mükâfatlandırırız.
132 Çünkü gerçekten o, Bizim (ha kikî manada) mümin kullarımızdandı.
133 Şüphesiz ki Lût da elbette gönderilmiş (peygamber)lerdendi!
134 Hani onu da, (iman etmiş) âilesini de topluca kurtarmıştık.
135 Ancak (azap içerisinde) geri kalanlar arasın daki bir kocakarı müstesnâ! (Zira Lût (Aleyhisselâm)`ın eşi olan bu kadın, hem imansız, hem de kavminin kötü fiiline râzı olan biriydi.)
136 Sonra diğerlerini(n yaşadıkları şehirleri Cebrâîl (Aleyhisselâm)`ın kanadı üzerinde semâya doğru kal dırıp alt-üst ederek) bir daha (bellerini doğrultup) düzelemeyecekleri bir şekilde kırıp geçirdik!
137 Şüphesiz ki siz elbette (ticâret için Şam’a doğru giderken) sabahlayan kimseler o larak on lar(ın yaşamış oldukları Sedûm)a uğra(yıp helâk izle rine rastla)maktasınız!
138 (Dönüş yolunda ise) gece(nin evvelin) de (ora da konaklamaktasınız)! (Peygamberlerini inkâr sebe biyle helâk edilenleri gördüğünüz hal de) hâlâ (gerçek leri) anla(yıp da rasûlünüze inan)mayacak mısınız?
139 Şüphesiz Yûnus da elbette (pey gamber olarak) gönderilmişlerdendi!
140 Hani o, (ümmetinin inkârına dayanamadığı için, Allâh-u Te`â lâ’dan izinsiz onları terk edip sahile vardığında, yolcularla) doldurulmuş o gemiye kaç mıştı.
141 Derken (gemiden denize atılacak kişinin tayini hususunda) kur’a çekmişti de, (kur’a kendisine çıkın ca) yenilgiye uğrayanlardan olmuştu.
142 Bunun üzerine (denize atılınca) balık onu hemen yutuvermişti. Oysa kendisi (nefsini) kına yan bir kişiydi/kınanacak iş yapmış biriydi/.
143 Eğer gerçekten o, (rahat zamanında Allâh’ı) çokça (zikredip) tesbîh edenlerden olmasaydı,
144 Elbette o (insa)nların diriltilecekleri güne kadar onun karnında bekleyecek (ve herkes meza rından çıkarken o da balığın karnın dan diriltilecek)ti.
145 Sonunda kendisi hasta bir haldeyken Biz onu (ağaç ve bitkiden) boş bir yere atıverdik.
146 Bir de (kendisine hücum eden sineklerden, güneşin harâretinden ve gölgenin serinliğinden koru mak için) onun üzerine kabak türünden (geniş yap raklı) bir ağaç bitirdik (ki, o onu çadır gibi gölgelen diriyordu).
147 Böylece Biz onu (iyileş tirip, izinsiz terk etmiş olduğu) yüz bin (kişilik ümmetin)e (tekrar) gönder dik, ya da onlar (göz görüşünde) ziyâde oluyorlardı (da, bu yüzden bakan kişi kesin konuşamayıp “Yüz bin ya da daha fazla” diyebiliyordu).
148 Nihâyet (azâbın emâ relerini görmüşlerken) iman ettiler, Biz de onları (ecelleri hakkında ezelde belirlenmiş olan) bir zamana kadar yaşattık (ki, böyle bir zamanda kurtuluş, inkâr eden hiçbir kavme nasip olmamıştı)!
149 (Habîbim!) Şimdi o (meleklerin Allâh’ın kızları oldu ğunu savuna)nlara sor ki; kızlar Rabbine aitmiş de, oğullar onlara mı mahsusmuş?
150 Yoksa Biz melekleri, onlar şâhitlerken mi dişiler olarak yaratmışız?
151 Dikkat edin! Gerçekten onlar uydurmalarından ötürü elbette demektedirler ki:
152 “Allâh doğurdu!” Şüphesiz ki onlar elbette yalancı kimselerdir!
153 Yoksa O (Rabbiniz), oğullara karşı (sizce aşağılanan) kızları mı tercih etmiştir?
Sâffât Sûresi | 450 | Cüz 23 |