v02.01.25 Geliştirme Notları
Sâffât Sûresi
451
Cuz 23
154﴿ Ne oldu size? Nasıl (böyle yanlış bir) hüküm ver(ebil)iyorsunuz?!
155﴿ (Bu inancın bozukluğunu) hiç iyice düşünemiyor musunuz?!
156﴿ (Meleklerin Allâh’ın kızları olduğuna dâir hissî ya da aklî bir delîliniz bulunmadığına göre) yoksa sizin için (naklî yönden delâleti) çok açık olan güçlü bir delil mi var?!
157﴿ O hâlde (dâvânızın doğruluğunu açıklayan) kitabınızı getirin (de görelim). Eğer siz doğru söyleyen kimseler olduysanız (bunu yapmanız gerekir).
158﴿ Bir de o (şirk koşa)nlar (“Allâh cinlerle evlendi, onlar da Kendisine melekleri doğurdular” iddiâsını ortaya atarak) O’nunla cinler arasında bir nesep (ve soy bağı) uydurdular. Hâlbuki andolsun gerçekten cinler kendilerinin (kâfir ve âsîlerinin, azap içerisinde) hâzır edilmiş kimseler olduğunu muhakkak bilmiştir. (Eğer Allâh-u Te‘âlâ ile bir soy bağları bulunsaydı Allâh onları azâba uğratmazdı.)
159﴿ (Niteleyerek) vasıflamakta oldukları (eş ve çocuk gibi) şeylerden Allâh’ı tesbîh ile (tenzîh eder ve bütün noksan sıfatlardan son derece berî olduğumu beyân ederim).
160﴿ Lâkin Allâh’ın o seçilmiş kulları (azapta bulundurulmaktan) müstesnâ(dır). (Çünkü onlar Allâh’a bu tür noksan sıfatları yakıştırmazlar.)
161﴿ (Ey Mekke müşrikleri!) Artık şüphesiz siz ve sürekli tapmakta olduklarınız.
162﴿ (Ne kadar azdırmaya çalışsanız da ihlâslı müminlerden hiçbir kişiyi) O (Allâh-u Azîmüşşâ)na karşı aslâ fitneye düşürücü (ve saptırıcı) kimseler olamazsınız.
163﴿ Ancak o kimse(yi saptırmanız) müstesnâ ki (Allâh-u Te‘âlâ’nın ezelî ilminde) o (kişi), şiddetle tutuşturulmuş o (cehennem) ateş(in)e (mutlaka) giricidir.
164﴿ (Müşrikler meleklere böyle uygunsuz vasıflar yakıştırmaktayken, melekler şu îtirafta bulunmaktadırlar:) Bizden hiçbir kimse yoktur ki mutlaka kendisin(in gökte ibâdet yapacağı yer)e âit bilinen (ve belirlenen) bir makam vardır.
165﴿ Şüphesiz ki biz, o (Arş’ın etrâfında namaz ve duâ için ayaklarını) safa dizenler de elbette ancak biziz.
166﴿ Yine gerçekten biz; (“Sübhânellâh” diyerek, şânına yakışmayan şeylerden) o (Rabbimizi tenzîh ve) tesbîh ediciler elbette ancak biziz.
167﴿ Muhakkak elbette o (kâfir ola)nlar (Kur’ân-ı Kerîm’den önce) demekteydiler ki:
168﴿ “Şüphesiz ki, evvelkiler(e indirilmiş kitaplar cinsin)den bir kitap bizim yanımızda da bulunsaydı.
169﴿ Elbette biz de Allâh’ın seçilmiş olan kulları olmuştuk.”
170﴿ Ama (kitapların efendisi olan Kur’ân kendilerine geldiğinde) onu inkâr ettiler. Yakında (intikāmımızla karşılaştıkları zaman inkârlarının âkıbetini) bilecekler.
171﴿ Andolsun ki; elbette rasûl olarak gönderilmiş kullarımız için kesinlikle (yardım ve gâlibiyet) buyruğumuz (bir karar olarak) geçmiştir ki;
172﴿ Şüphesiz onlar, elbette yardım olunanlar ancak onlardır.
173﴿ Şu da muhakkak ki Bizim ordumuz (olan İslâm kuvvetleri), elbette ancak onlar gâlip kimselerdir.
174﴿ (Habîbim!) O hâlde (Bedir ve Mekke Fethi günleri gibi, savaştan el çekme müddetinin son bulacağı) bir zamâna kadar onlardan yüz çevir (ve sabırlı ol).
175﴿ Yine sen (en kötü duruma düşecekleri o günlerde) onları(n başına gelecekleri bir) gör(sen ne kadar sevinirdin). (Zâten) yakında onlar da görecekler.
176﴿ Yoksa şimdi o (“Bizi korkuttuğun azâbı göstersene” diye konuşa)nlar azâbımızı (alaya alıp) acele mi istiyorlar?!
177﴿ Sonra o (azap ansızın) onların sahasına indiği zaman; artık o uyarılanların sabahı ne kötü olmuştur.
178﴿ (Habîbim!) Yine sen (savaştan el çekme müddetinin son bulacağı) bir zamâna kadar onlardan yüz çevir (ve sabırlı ol).
179﴿ Yine sen (en kötü duruma düşecekleri o günlerde onların başına gelecekleri bir) gör(sen ne kadar sevinirdin). (Zâten) yakında onlar da görecekler.
180﴿ (Habîbim!) O (şirk koşa)nların (niteleyerek) vasıflamakta oldukları şeylerden O izzet (ve ululuk) sâhibi (olan) Rabbini tesbîh ile (tenzîh et)!
181﴿ O rasûl olarak gönderilenlerin cümlesinin üzerine de selâm (ve selâmetler nâzil) olsun.
182﴿ (Nîmetlere karşı yapılan ve yapılacak) bütün hamdler ise âlemlerin Rabbi Allâh’a mahsustur.
سُورَةُ الصَّاۤفَّاتِ
الجزء ٢٣
٤٥١
مَا لَكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿١٥٤
اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ ﴿١٥٥
اَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُب۪ينٌۙ ﴿١٥٦
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿١٥٧
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًاۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ ﴿١٥٨
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ ﴿١٥٩
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿١٦٠
فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ ﴿١٦١
مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ ﴿١٦٢
اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ ﴿١٦٣
وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ ﴿١٦٤
وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ ﴿١٦٥
وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ ﴿١٦٦
وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ ﴿١٦٧
لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْرًا مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ ﴿١٦٨
لَكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿١٦٩
فَكَفَرُوا بِه۪ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿١٧٠
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٧١
اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَۖ ﴿١٧٢
وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ ﴿١٧٣
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ ﴿١٧٤
وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿١٧٥
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ ﴿١٧٦
فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَر۪ينَ ﴿١٧٧
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ ﴿١٧٨
وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿١٧٩
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ ﴿١٨٠
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٨١
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿١٨٢
Sâffât Sûresi
451
Cuz 23
مَا لَكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿١٥٤
154﴿ Ne oldu size? Nasıl (böyle yanlış bir) hüküm ver(ebil)iyorsunuz?!
اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ ﴿١٥٥
155﴿ (Bu inancın bozukluğunu) hiç iyice düşünemiyor musunuz?!
اَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُب۪ينٌۙ ﴿١٥٦
156﴿ (Meleklerin Allâh’ın kızları olduğuna dâir hissî ya da aklî bir delîliniz bulunmadığına göre) yoksa sizin için (naklî yönden delâleti) çok açık olan güçlü bir delil mi var?!
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿١٥٧
157﴿ O hâlde (dâvânızın doğruluğunu açıklayan) kitabınızı getirin (de görelim). Eğer siz doğru söyleyen kimseler olduysanız (bunu yapmanız gerekir).
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًاۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ ﴿١٥٨
158﴿ Bir de o (şirk koşa)nlar (“Allâh cinlerle evlendi, onlar da Kendisine melekleri doğurdular” iddiâsını ortaya atarak) O’nunla cinler arasında bir nesep (ve soy bağı) uydurdular. Hâlbuki andolsun gerçekten cinler kendilerinin (kâfir ve âsîlerinin, azap içerisinde) hâzır edilmiş kimseler olduğunu muhakkak bilmiştir. (Eğer Allâh-u Te‘âlâ ile bir soy bağları bulunsaydı Allâh onları azâba uğratmazdı.)
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ ﴿١٥٩
159﴿ (Niteleyerek) vasıflamakta oldukları (eş ve çocuk gibi) şeylerden Allâh’ı tesbîh ile (tenzîh eder ve bütün noksan sıfatlardan son derece berî olduğumu beyân ederim).
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿١٦٠
160﴿ Lâkin Allâh’ın o seçilmiş kulları (azapta bulundurulmaktan) müstesnâ(dır). (Çünkü onlar Allâh’a bu tür noksan sıfatları yakıştırmazlar.)
فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ ﴿١٦١
161﴿ (Ey Mekke müşrikleri!) Artık şüphesiz siz ve sürekli tapmakta olduklarınız.
مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ ﴿١٦٢
162﴿ (Ne kadar azdırmaya çalışsanız da ihlâslı müminlerden hiçbir kişiyi) O (Allâh-u Azîmüşşâ)na karşı aslâ fitneye düşürücü (ve saptırıcı) kimseler olamazsınız.
اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ ﴿١٦٣
163﴿ Ancak o kimse(yi saptırmanız) müstesnâ ki (Allâh-u Te‘âlâ’nın ezelî ilminde) o (kişi), şiddetle tutuşturulmuş o (cehennem) ateş(in)e (mutlaka) giricidir.
وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ ﴿١٦٤
164﴿ (Müşrikler meleklere böyle uygunsuz vasıflar yakıştırmaktayken, melekler şu îtirafta bulunmaktadırlar:) Bizden hiçbir kimse yoktur ki mutlaka kendisin(in gökte ibâdet yapacağı yer)e âit bilinen (ve belirlenen) bir makam vardır.
وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ ﴿١٦٥
165﴿ Şüphesiz ki biz, o (Arş’ın etrâfında namaz ve duâ için ayaklarını) safa dizenler de elbette ancak biziz.
وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ ﴿١٦٦
166﴿ Yine gerçekten biz; (“Sübhânellâh” diyerek, şânına yakışmayan şeylerden) o (Rabbimizi tenzîh ve) tesbîh ediciler elbette ancak biziz.
وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ ﴿١٦٧
167﴿ Muhakkak elbette o (kâfir ola)nlar (Kur’ân-ı Kerîm’den önce) demekteydiler ki:
لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْرًا مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ ﴿١٦٨
168﴿ “Şüphesiz ki, evvelkiler(e indirilmiş kitaplar cinsin)den bir kitap bizim yanımızda da bulunsaydı.
لَكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿١٦٩
169﴿ Elbette biz de Allâh’ın seçilmiş olan kulları olmuştuk.”
فَكَفَرُوا بِه۪ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿١٧٠
170﴿ Ama (kitapların efendisi olan Kur’ân kendilerine geldiğinde) onu inkâr ettiler. Yakında (intikāmımızla karşılaştıkları zaman inkârlarının âkıbetini) bilecekler.
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٧١
171﴿ Andolsun ki; elbette rasûl olarak gönderilmiş kullarımız için kesinlikle (yardım ve gâlibiyet) buyruğumuz (bir karar olarak) geçmiştir ki;
اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَۖ ﴿١٧٢
172﴿ Şüphesiz onlar, elbette yardım olunanlar ancak onlardır.
وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ ﴿١٧٣
173﴿ Şu da muhakkak ki Bizim ordumuz (olan İslâm kuvvetleri), elbette ancak onlar gâlip kimselerdir.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ ﴿١٧٤
174﴿ (Habîbim!) O hâlde (Bedir ve Mekke Fethi günleri gibi, savaştan el çekme müddetinin son bulacağı) bir zamâna kadar onlardan yüz çevir (ve sabırlı ol).
وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿١٧٥
175﴿ Yine sen (en kötü duruma düşecekleri o günlerde) onları(n başına gelecekleri bir) gör(sen ne kadar sevinirdin). (Zâten) yakında onlar da görecekler.
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ ﴿١٧٦
176﴿ Yoksa şimdi o (“Bizi korkuttuğun azâbı göstersene” diye konuşa)nlar azâbımızı (alaya alıp) acele mi istiyorlar?!
فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَر۪ينَ ﴿١٧٧
177﴿ Sonra o (azap ansızın) onların sahasına indiği zaman; artık o uyarılanların sabahı ne kötü olmuştur.
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ ﴿١٧٨
178﴿ (Habîbim!) Yine sen (savaştan el çekme müddetinin son bulacağı) bir zamâna kadar onlardan yüz çevir (ve sabırlı ol).
وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿١٧٩
179﴿ Yine sen (en kötü duruma düşecekleri o günlerde onların başına gelecekleri bir) gör(sen ne kadar sevinirdin). (Zâten) yakında onlar da görecekler.
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ ﴿١٨٠
180﴿ (Habîbim!) O (şirk koşa)nların (niteleyerek) vasıflamakta oldukları şeylerden O izzet (ve ululuk) sâhibi (olan) Rabbini tesbîh ile (tenzîh et)!
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٨١
181﴿ O rasûl olarak gönderilenlerin cümlesinin üzerine de selâm (ve selâmetler nâzil) olsun.
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿١٨٢
182﴿ (Nîmetlere karşı yapılan ve yapılacak) bütün hamdler ise âlemlerin Rabbi Allâh’a mahsustur.