v02.01.25 Geliştirme Notları
Sâd Sûresi
456
Cuz 23
62﴿ Yine o (Ebû Cehil, Ümeyye ibnü Halef ve Bedir’deki Kalîb çukuruna leşleri atılmış ola)nlar(dan diğer kâfirler, Ammâr, Selmân ve Bilâl gibi fakir müminleri cehennemde çok aradıkları hâlde göremeyince) dediler ki: “Bize ne oldu da (dünyâda) kendilerini (hayırsız ve faydasız) şerli kimselerden saymakta olduğumuz birtakım adamları (şimdi burada) göremiyoruz.
63﴿ (Sonumuz bu kadar kötüyken) biz onlar (gibi cennetlik adamlar)ı alay edilen bir şey mi edinmiştik?! Yoksa (onlar bizimle birlikte buradadırlar ama) bu gözler(imiz) mi onlardan kaydı (da görmez oldu ya da buraya girişlerini gözden mi kaçırdık)?!”
64﴿ (Habîbim!) İşte sana! Gerçekten bu (geride anlatılanlar), elbette (gerçekleşecek) bir haktır; o (dehşetli ve sonsuz cehennem) ateş(inin) ahâlîsinin münâkaşası (ve atışması)dır.
65﴿ (Habîbim! Mekke müşriklerine) de ki: “Ben ancak bir uyarıcıyım. O (ortaktan münezzeh olan) Vâhid ve (zorla da olsa her şeyi irâdesine boyun eğdiren bir) Kahhâr (olan) Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur.
66﴿ (Yedi kat) göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Azîz ve Ğaffâr (olan, hiç mağlup olmayıp dâimâ gâlip gelen ve dilediği kimselerin dilediği günahlarını bağışlama hakkına sâhip olan) Rabbi(nden başka hiçbir ilâh yoktur. Artık böyle bir Zâta ortak koşmanızın neye mâl olacağını siz düşünün.)
67﴿ (Habîbim!) De ki: “O (Kur’ân-ı Kerîm’in dünyâ ve âhiretle alâkalı ihtivâ ettiği âyetler), çok faydalı büyük bir haberdir.
68﴿ Siz (ise gafletinizden dolayı) ondan yüz çevirici kimselersiniz.
69﴿ O (yüksek melek cemâatine mensup ola)nlar (günahlara keffâret olan ve derece kazandıran amellerin neler olduğu hakkında) tartıştıkları zaman, (meleklerden oluşan) o en üstün cemâat(in tartıştığı o meseleler) hakkında benim için hiçbir bilgi bulunmamıştı. (Diğerleri gibi ben bunu kitap okuyarak veyâ ehli ilme danışarak da öğrenmemiştim.) Hadis kaynaklarında meleklerin tartıştığı meselelerin ne olduğu ve Allâh-u Te‘âlâ’nın Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bunları bildirdiği zikredilmiştir. (Bkz: et-Tirmîzî, rakam:3235, 5/368; Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:22109)
70﴿ (Allâh-u Te‘âlâ tarafından uyarıcı bir nebî olarak siz seçilmeyip) ancak ben çok açık bir uyarıcı olduğum için (gaybî haberlere âit) vahiy (size değil de) bana gönderilmektedir.”
71﴿ (Habîbim! Anlat) o vakti ki; senin Rabbin meleklere buyurmuştu ki: “Şüphesiz Ben, (kupkuru ve kapkara) bir çamurdan bir beşer (olan insanı) yaratıcıyım.
72﴿ Sonra Ben onu (kendisine rûhun sirâyet edebilmesi için elverişli ve) düzgün bir hâle getirdiğimde ve (hayat verme sıfatım olan) rûhumdan onun içerisine üfle(yerek, kendisini canlı bir varlık hâline getir)diğim zaman hemen siz (Bana yapacağınız secde için onu bir kıble, Âdem için de bir saygı ve selâmlama ifâdesi olarak) ona karşı secde edenler hâlinde (yere) düşün.”
73﴿ Bunun üzerine melekler, onların hepsi de birlikte olarak secde etti(ler).
74﴿ Lâkin (aslı cinlerden olup, melekler arasında yaşayan) İblîs müstesnâ. O iyice büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
75﴿ (O zaman Allâh-u Te‘âlâ:) “Ey İblîs! (Ana-baba gibi bir aracı olmaksızın) üstün kudretimle (şereflendirerek bi’z-Zât) yaratmış olduğum kişiye secde etmenden seni engellemiş olan şey neydi?! Sen (haksız yere) büyüklük mü tasladın yoksa sen (gerçekten) üstün kimselerden mi oldu(ğunu sandı)n?!” buyurdu.
76﴿ O (İblîs): “Ben ondan hayırlıyım, çünkü beni bir ateşten yarattın, onu ise bir çamurdan halkettin (ki, ateşin çamurdan üstünlüğü sâbittir)” dedi.
77﴿ (Allâh-u Te‘âlâ İblîs’i cennetten kovmak üzere) buyurdu ki: “Hemen oradan çık! Çünkü gerçekten sen kovulmuş (hayırsız) birisin.
78﴿ Şüphesiz Benim lânetim (ve rahmetimden uzaklaştırmam), cezâ (ve azap vakti olan kıyâmet) gününe kadar ancak senin üzerinde (sâbit kalacak, o gün ise katlanarak ziyâdeleşecek)dir.”
79﴿ O (İblîs): “Ey Rabbim! (Mâdem beni bu duruma düşürdün) öyleyse o (insa)nların diriltilecekleri güne kadar (yaşamam için) bana mühlet ver (de böylece ölümden kurtulayım)” dedi.
80﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ) buyurdu ki: “Artık şüphesiz sen (yaşaması için) mühlet verilen kimselerdensin.
81﴿ (Ancak sana verilen bu mühlet Sûr’a birinci defâ üfürülme zamânı olarak) bilinen o vaktin gününe kadar (sürecektir. Sonra sen de herkes gibi ölümü tadacaksın).”
82﴿ (İblîs) dedi ki: “Artık Senin izzetine (ve ululuğuna) yemîn ederim ki; elbette (Âdem’in nesline günahları süslü göstererek) muhakkak onları (hep) birlikte olanlar hâlinde azdıracağım.
83﴿ Ancak içlerinden (tâat ve ibâdet için) Senin (tarafından) ihlâsa erdirilmiş kulların müstesnâ. (Çünkü benim vesvesem onlara sökmez.)
سُورَةُ صۤ
الجزء ٢٣
٤٥٦
وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالًا كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ ﴿٦٢
اَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِيًّا اَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْاَبْصَارُ ﴿٦٣
اِنَّ ذٰلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ اَهْلِ النَّارِ۟ ﴿٦٤
قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ ﴿٦٥
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ ﴿٦٦
قُلْ هُوَ نَبَؤٌ۬ا عَظ۪يمٌۙ ﴿٦٧
اَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ ﴿٦٨
مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَاِ الْاَعْلٰٓى اِذْ يَخْتَصِمُونَ ﴿٦٩
اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ ﴿٧٠
اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ ط۪ينٍ ﴿٧١
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ ﴿٧٢
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ ﴿٧٣
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ ﴿٧٤
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ ﴿٧٥
قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ ﴿٧٦
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌۚ ﴿٧٧
وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَت۪ٓي اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ ﴿٧٨
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿٧٩
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ ﴿٨٠
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ ﴿٨١
قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿٨٢
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿٨٣
Sâd Sûresi
456
Cuz 23
وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالًا كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ ﴿٦٢
62﴿ Yine o (Ebû Cehil, Ümeyye ibnü Halef ve Bedir’deki Kalîb çukuruna leşleri atılmış ola)nlar(dan diğer kâfirler, Ammâr, Selmân ve Bilâl gibi fakir müminleri cehennemde çok aradıkları hâlde göremeyince) dediler ki: “Bize ne oldu da (dünyâda) kendilerini (hayırsız ve faydasız) şerli kimselerden saymakta olduğumuz birtakım adamları (şimdi burada) göremiyoruz.
اَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِيًّا اَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْاَبْصَارُ ﴿٦٣
63﴿ (Sonumuz bu kadar kötüyken) biz onlar (gibi cennetlik adamlar)ı alay edilen bir şey mi edinmiştik?! Yoksa (onlar bizimle birlikte buradadırlar ama) bu gözler(imiz) mi onlardan kaydı (da görmez oldu ya da buraya girişlerini gözden mi kaçırdık)?!”
اِنَّ ذٰلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ اَهْلِ النَّارِ۟ ﴿٦٤
64﴿ (Habîbim!) İşte sana! Gerçekten bu (geride anlatılanlar), elbette (gerçekleşecek) bir haktır; o (dehşetli ve sonsuz cehennem) ateş(inin) ahâlîsinin münâkaşası (ve atışması)dır.
قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ ﴿٦٥
65﴿ (Habîbim! Mekke müşriklerine) de ki: “Ben ancak bir uyarıcıyım. O (ortaktan münezzeh olan) Vâhid ve (zorla da olsa her şeyi irâdesine boyun eğdiren bir) Kahhâr (olan) Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur.
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ ﴿٦٦
66﴿ (Yedi kat) göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Azîz ve Ğaffâr (olan, hiç mağlup olmayıp dâimâ gâlip gelen ve dilediği kimselerin dilediği günahlarını bağışlama hakkına sâhip olan) Rabbi(nden başka hiçbir ilâh yoktur. Artık böyle bir Zâta ortak koşmanızın neye mâl olacağını siz düşünün.)
قُلْ هُوَ نَبَؤٌ۬ا عَظ۪يمٌۙ ﴿٦٧
67﴿ (Habîbim!) De ki: “O (Kur’ân-ı Kerîm’in dünyâ ve âhiretle alâkalı ihtivâ ettiği âyetler), çok faydalı büyük bir haberdir.
اَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ ﴿٦٨
68﴿ Siz (ise gafletinizden dolayı) ondan yüz çevirici kimselersiniz.
مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَاِ الْاَعْلٰٓى اِذْ يَخْتَصِمُونَ ﴿٦٩
69﴿ O (yüksek melek cemâatine mensup ola)nlar (günahlara keffâret olan ve derece kazandıran amellerin neler olduğu hakkında) tartıştıkları zaman, (meleklerden oluşan) o en üstün cemâat(in tartıştığı o meseleler) hakkında benim için hiçbir bilgi bulunmamıştı. (Diğerleri gibi ben bunu kitap okuyarak veyâ ehli ilme danışarak da öğrenmemiştim.) Hadis kaynaklarında meleklerin tartıştığı meselelerin ne olduğu ve Allâh-u Te‘âlâ’nın Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bunları bildirdiği zikredilmiştir. (Bkz: et-Tirmîzî, rakam:3235, 5/368; Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:22109)
اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ ﴿٧٠
70﴿ (Allâh-u Te‘âlâ tarafından uyarıcı bir nebî olarak siz seçilmeyip) ancak ben çok açık bir uyarıcı olduğum için (gaybî haberlere âit) vahiy (size değil de) bana gönderilmektedir.”
اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ ط۪ينٍ ﴿٧١
71﴿ (Habîbim! Anlat) o vakti ki; senin Rabbin meleklere buyurmuştu ki: “Şüphesiz Ben, (kupkuru ve kapkara) bir çamurdan bir beşer (olan insanı) yaratıcıyım.
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ ﴿٧٢
72﴿ Sonra Ben onu (kendisine rûhun sirâyet edebilmesi için elverişli ve) düzgün bir hâle getirdiğimde ve (hayat verme sıfatım olan) rûhumdan onun içerisine üfle(yerek, kendisini canlı bir varlık hâline getir)diğim zaman hemen siz (Bana yapacağınız secde için onu bir kıble, Âdem için de bir saygı ve selâmlama ifâdesi olarak) ona karşı secde edenler hâlinde (yere) düşün.”
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ ﴿٧٣
73﴿ Bunun üzerine melekler, onların hepsi de birlikte olarak secde etti(ler).
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ ﴿٧٤
74﴿ Lâkin (aslı cinlerden olup, melekler arasında yaşayan) İblîs müstesnâ. O iyice büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ ﴿٧٥
75﴿ (O zaman Allâh-u Te‘âlâ:) “Ey İblîs! (Ana-baba gibi bir aracı olmaksızın) üstün kudretimle (şereflendirerek bi’z-Zât) yaratmış olduğum kişiye secde etmenden seni engellemiş olan şey neydi?! Sen (haksız yere) büyüklük mü tasladın yoksa sen (gerçekten) üstün kimselerden mi oldu(ğunu sandı)n?!” buyurdu.
قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ ﴿٧٦
76﴿ O (İblîs): “Ben ondan hayırlıyım, çünkü beni bir ateşten yarattın, onu ise bir çamurdan halkettin (ki, ateşin çamurdan üstünlüğü sâbittir)” dedi.
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌۚ ﴿٧٧
77﴿ (Allâh-u Te‘âlâ İblîs’i cennetten kovmak üzere) buyurdu ki: “Hemen oradan çık! Çünkü gerçekten sen kovulmuş (hayırsız) birisin.
وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَت۪ٓي اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ ﴿٧٨
78﴿ Şüphesiz Benim lânetim (ve rahmetimden uzaklaştırmam), cezâ (ve azap vakti olan kıyâmet) gününe kadar ancak senin üzerinde (sâbit kalacak, o gün ise katlanarak ziyâdeleşecek)dir.”
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿٧٩
79﴿ O (İblîs): “Ey Rabbim! (Mâdem beni bu duruma düşürdün) öyleyse o (insa)nların diriltilecekleri güne kadar (yaşamam için) bana mühlet ver (de böylece ölümden kurtulayım)” dedi.
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ ﴿٨٠
80﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ) buyurdu ki: “Artık şüphesiz sen (yaşaması için) mühlet verilen kimselerdensin.
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ ﴿٨١
81﴿ (Ancak sana verilen bu mühlet Sûr’a birinci defâ üfürülme zamânı olarak) bilinen o vaktin gününe kadar (sürecektir. Sonra sen de herkes gibi ölümü tadacaksın).”
قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿٨٢
82﴿ (İblîs) dedi ki: “Artık Senin izzetine (ve ululuğuna) yemîn ederim ki; elbette (Âdem’in nesline günahları süslü göstererek) muhakkak onları (hep) birlikte olanlar hâlinde azdıracağım.
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿٨٣
83﴿ Ancak içlerinden (tâat ve ibâdet için) Senin (tarafından) ihlâsa erdirilmiş kulların müstesnâ. (Çünkü benim vesvesem onlara sökmez.)