v02.01.25 Geliştirme Notları
Zümer Sûresi
459
Cuz 23
11﴿ (Rasûlüm! Ümmetini îmân ve takvâya teşvik etmek için) de ki: “Şüphesiz ben(im gibi peygamberlerin en üstünü olan bir kişi bile), dîni (ve ibâdeti, şirk ve riyâ gibi sevapları iptal eden her türlü günahtan arındırıp) Allah’a hâlis kılan biri olarak O’na ibâdet etmemle emrolundum.
12﴿ Yine ben (şeref ve mertebe bakımından) Müslümanların ilki olmam için (bu ihlâsla) memur kılındım. (Zîrâ dinde öncülük ihlâs nispetinde elde edilir.)
13﴿ (Habîbim! Seni atalarının dînine çağıran Kureyş kâfirlerine) de ki: “Muhakkak ki ben, (faraza size uyarak) Rabbime isyân edecek olursam; çok dehşetli büyük bir günün azâbından korkarım.”
14﴿ De ki: “Ben, dînimi (ve ibâdetimi) Kendisine tahsîs edici biri olarak ancak Allah’a ibâdet ederim.
15﴿ Artık siz O (Allâh-u Azîmüşşâ)ndan başka dilediklerinize tapın (da belânızı bulun).” (Habîbim! Sana: “Atalarının dînine uymazsan büyük zarara uğrarsın” diyenlere) de ki: “Şüphesiz o (zarar çeşitlerinin hepsini kendilerinde toplayarak tam mânâsıyla) hüsrâna uğramış olanlar (dünyâda Allâh için yerini yurdunu terk edenler değil), ancak kıyâmet gününde kendilerini ve âilelerini (cennetten mahrum bırakıp, cehenneme sokarak) zarara uğratmış olanlardır. (Ey insan!) İşte sana! Haberin olsun ki; bu (şekilde âhirette hüsrâna uğramak zararı) çok açık olan hüsrânın (ve telâfîsi olmayan sonsuz bir ziyânın) ta kendisidir.”
16﴿ O (kâfir ola)nlar için üzerlerinden doğru (üst üste binmiş) o (cehennem) ateş(in)den birçok (kesif ve yakıcı) gölgelikler; altlarından doğru da (yatak ve döşek gibi kendilerini saran, altlarındaki derekede olanlar için de üstlerinden doğru onları yakan yoğun ve koyu) birçok gölgelikler vardır. (Ey insan!) İşte sana! Bu (fecî azap) ki, Allâh kullarını ancak bununla çokça korkutmaktadır. (Böylece onlara:) Ey Benim kullarım! Öyleyse Ben(im emirlerime karşı gelmek)den hakkıyla sakının (da gazabımı celbedecek günahlara bulaşmayın)! (buyurmaktadır).
17﴿ Ama o kimseler ki, (büyücü, falcı, azgın cin ve şeytan gibi son derece saptırıcı) tâğut(lara inanmak)tan ve ona tapmalarından tamâmen uzak durmuşturlar ve (tüm bâtıllardan yüz çevirip, bütünüyle) Allâh’a (itâate) yönelmiştirler, işte (ölürken de, mahşerde de, sonrasında da) bütün müjdeler ancak onlara âittir. (Habîbim!) Artık (sen o) kullarımı müjdele.
18﴿ O kimseleri (müjdele) ki (dînî meseleler hakkında söylenen) sözü iyice dinlerler de, (rastgele hükümlere uymayıp, bu hususta ciddî davranarak, güzelle en güzelin, iyiyle daha iyinin arasında seçim yapar ve) onun en güzeline hakkıyla tâbi olurlar. (Bu yüzden vâcib ve mendub olan iki işle karşılaşsalar vâcib olanı seçerler, müstehab ile mübah arasında kaldıklarında ise müstehab olanı tercih ederler.) /O Kelâm(-ı Kadîm olan Kur’ân)ı dinlerler de, (onda geçen bağışlamak veyâ kısas, intikam almak ya da göz yummak gibi hükümler arasından) en güzel olanına hakkıyla tâbi olurlar./ (Habîbim!) İşte sana! Ancak onlar o kimselerdir ki Allâh onları (dînini doğru anlamaya) hidâyet etmiştir. Yine işte sana! Ancak onlar (körü körüne taklit fikrinden ve nefsin kötü arzusuna uyarak hak ile çekişmekten arınmış) hâlis akıllara sâhip kimselerin ta kendileridir.
19﴿ (Habîbim!) İşte (Allâh’ın: “Andolsun ki; cehennemi kâfir olan insanlar ve cinlerden dolduracağım” meâlindeki) o azap sözü kendisinin üzerine hak olmuş kimseyi (sen) mi (azaptan halâs edeceksin); artık o (cehennem) ateş(inin) içerisinde ol(ması kesinleşmiş ol)an kişiyi sen mi kurtaracaksın?! (Bizim kâfir olarak öleceğini bildiğimiz kimseyi sen bile kurtaramazsın.)
20﴿ Lâkin Rablerin(in emir ve yasaklarını terk etmek)den hakkıyla sakınmış olan o kimseler; özellikle onlar için öyle değerli yüksek konaklar vardır ki; onların üstünden doğru (yüksekçe) binâ edilmiş birçok yüksek konaklar daha vardır. Onların (köşklerinin ve ağaçlarının) altından sürekli nehirler akmaktadır.(Allâh bunu) Allâh’ın (o bozulması düşünülemeyen) vaadi ile (söz vermiştir)! Allâh (kullarına verdiği) o sözü bozmaz.
21﴿ (Ey dünyâya aldanan kişi!) Görmedin mi ki; şüphesiz Allâh gökten bir su indirmiştir de, onu yerdeki birtakım membâlara girdirmiştir?! Sonra türleri /şekilleri/ renkleri/ farklı birçok ekini onun sebebiyle çıkartmaktadır. (Yemyeşil ve taptâze hâlinden) sonra o (ekinler) kurur da sen onu tamâmen sararmış bir hâlde görürsün. Sonra da O (Allâh-u Te‘âlâ) onu darmadağın ol(up ele alındığında ufalan)an bir kırıntı yapar. İşte sana! (Yanlış anlama ârızalarından kurtulmuş) hâlis akıllara sâhip kimseler için gerçekten bunda (dünyânın fânîliğini anlamaları husûsunda) elbette çok büyük bir öğüt vardır.
سُورَةُ الزُّمَرِ
الجزء ٢٣
٤٥٩
قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصًا لَهُ الدّ۪ينَۙ ﴿١١
وَاُمِرْتُ لِاَنْ اَكُونَ اَوَّلَ الْمُسْلِم۪ينَ ﴿١٢
قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ ﴿١٣
قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصًا لَهُ د۪ين۪يۙ ﴿١٤
فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِه۪ۜ قُلْ اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ ﴿١٥
لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌۜ ذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِه۪ عِبَادَهُۜ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ ﴿١٦
وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ ﴿١٧
اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ ﴿١٨
اَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِۜ اَفَاَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِۚ ﴿١٩
لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ ﴿٢٠
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَلَكَهُ يَنَاب۪يعَ فِي الْاَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِه۪ زَرْعًا مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ۟ ﴿٢١
Zümer Sûresi
459
Cuz 23
قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصًا لَهُ الدّ۪ينَۙ ﴿١١
11﴿ (Rasûlüm! Ümmetini îmân ve takvâya teşvik etmek için) de ki: “Şüphesiz ben(im gibi peygamberlerin en üstünü olan bir kişi bile), dîni (ve ibâdeti, şirk ve riyâ gibi sevapları iptal eden her türlü günahtan arındırıp) Allah’a hâlis kılan biri olarak O’na ibâdet etmemle emrolundum.
وَاُمِرْتُ لِاَنْ اَكُونَ اَوَّلَ الْمُسْلِم۪ينَ ﴿١٢
12﴿ Yine ben (şeref ve mertebe bakımından) Müslümanların ilki olmam için (bu ihlâsla) memur kılındım. (Zîrâ dinde öncülük ihlâs nispetinde elde edilir.)
قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ ﴿١٣
13﴿ (Habîbim! Seni atalarının dînine çağıran Kureyş kâfirlerine) de ki: “Muhakkak ki ben, (faraza size uyarak) Rabbime isyân edecek olursam; çok dehşetli büyük bir günün azâbından korkarım.”
قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصًا لَهُ د۪ين۪يۙ ﴿١٤
14﴿ De ki: “Ben, dînimi (ve ibâdetimi) Kendisine tahsîs edici biri olarak ancak Allah’a ibâdet ederim.
فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِه۪ۜ قُلْ اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ ﴿١٥
15﴿ Artık siz O (Allâh-u Azîmüşşâ)ndan başka dilediklerinize tapın (da belânızı bulun).” (Habîbim! Sana: “Atalarının dînine uymazsan büyük zarara uğrarsın” diyenlere) de ki: “Şüphesiz o (zarar çeşitlerinin hepsini kendilerinde toplayarak tam mânâsıyla) hüsrâna uğramış olanlar (dünyâda Allâh için yerini yurdunu terk edenler değil), ancak kıyâmet gününde kendilerini ve âilelerini (cennetten mahrum bırakıp, cehenneme sokarak) zarara uğratmış olanlardır. (Ey insan!) İşte sana! Haberin olsun ki; bu (şekilde âhirette hüsrâna uğramak zararı) çok açık olan hüsrânın (ve telâfîsi olmayan sonsuz bir ziyânın) ta kendisidir.”
لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌۜ ذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِه۪ عِبَادَهُۜ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ ﴿١٦
16﴿ O (kâfir ola)nlar için üzerlerinden doğru (üst üste binmiş) o (cehennem) ateş(in)den birçok (kesif ve yakıcı) gölgelikler; altlarından doğru da (yatak ve döşek gibi kendilerini saran, altlarındaki derekede olanlar için de üstlerinden doğru onları yakan yoğun ve koyu) birçok gölgelikler vardır. (Ey insan!) İşte sana! Bu (fecî azap) ki, Allâh kullarını ancak bununla çokça korkutmaktadır. (Böylece onlara:) Ey Benim kullarım! Öyleyse Ben(im emirlerime karşı gelmek)den hakkıyla sakının (da gazabımı celbedecek günahlara bulaşmayın)! (buyurmaktadır).
وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ ﴿١٧
17﴿ Ama o kimseler ki, (büyücü, falcı, azgın cin ve şeytan gibi son derece saptırıcı) tâğut(lara inanmak)tan ve ona tapmalarından tamâmen uzak durmuşturlar ve (tüm bâtıllardan yüz çevirip, bütünüyle) Allâh’a (itâate) yönelmiştirler, işte (ölürken de, mahşerde de, sonrasında da) bütün müjdeler ancak onlara âittir. (Habîbim!) Artık (sen o) kullarımı müjdele.
اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ ﴿١٨
18﴿ O kimseleri (müjdele) ki (dînî meseleler hakkında söylenen) sözü iyice dinlerler de, (rastgele hükümlere uymayıp, bu hususta ciddî davranarak, güzelle en güzelin, iyiyle daha iyinin arasında seçim yapar ve) onun en güzeline hakkıyla tâbi olurlar. (Bu yüzden vâcib ve mendub olan iki işle karşılaşsalar vâcib olanı seçerler, müstehab ile mübah arasında kaldıklarında ise müstehab olanı tercih ederler.) /O Kelâm(-ı Kadîm olan Kur’ân)ı dinlerler de, (onda geçen bağışlamak veyâ kısas, intikam almak ya da göz yummak gibi hükümler arasından) en güzel olanına hakkıyla tâbi olurlar./ (Habîbim!) İşte sana! Ancak onlar o kimselerdir ki Allâh onları (dînini doğru anlamaya) hidâyet etmiştir. Yine işte sana! Ancak onlar (körü körüne taklit fikrinden ve nefsin kötü arzusuna uyarak hak ile çekişmekten arınmış) hâlis akıllara sâhip kimselerin ta kendileridir.
اَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِۜ اَفَاَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِۚ ﴿١٩
19﴿ (Habîbim!) İşte (Allâh’ın: “Andolsun ki; cehennemi kâfir olan insanlar ve cinlerden dolduracağım” meâlindeki) o azap sözü kendisinin üzerine hak olmuş kimseyi (sen) mi (azaptan halâs edeceksin); artık o (cehennem) ateş(inin) içerisinde ol(ması kesinleşmiş ol)an kişiyi sen mi kurtaracaksın?! (Bizim kâfir olarak öleceğini bildiğimiz kimseyi sen bile kurtaramazsın.)
لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ ﴿٢٠
20﴿ Lâkin Rablerin(in emir ve yasaklarını terk etmek)den hakkıyla sakınmış olan o kimseler; özellikle onlar için öyle değerli yüksek konaklar vardır ki; onların üstünden doğru (yüksekçe) binâ edilmiş birçok yüksek konaklar daha vardır. Onların (köşklerinin ve ağaçlarının) altından sürekli nehirler akmaktadır.(Allâh bunu) Allâh’ın (o bozulması düşünülemeyen) vaadi ile (söz vermiştir)! Allâh (kullarına verdiği) o sözü bozmaz.
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَلَكَهُ يَنَاب۪يعَ فِي الْاَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِه۪ زَرْعًا مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ۟ ﴿٢١
21﴿ (Ey dünyâya aldanan kişi!) Görmedin mi ki; şüphesiz Allâh gökten bir su indirmiştir de, onu yerdeki birtakım membâlara girdirmiştir?! Sonra türleri /şekilleri/ renkleri/ farklı birçok ekini onun sebebiyle çıkartmaktadır. (Yemyeşil ve taptâze hâlinden) sonra o (ekinler) kurur da sen onu tamâmen sararmış bir hâlde görürsün. Sonra da O (Allâh-u Te‘âlâ) onu darmadağın ol(up ele alındığında ufalan)an bir kırıntı yapar. İşte sana! (Yanlış anlama ârızalarından kurtulmuş) hâlis akıllara sâhip kimseler için gerçekten bunda (dünyânın fânîliğini anlamaları husûsunda) elbette çok büyük bir öğüt vardır.