v02.01.25 Geliştirme Notları
Zümer Sûresi
460
Cuz 23
22﴿ Artık o (yanlış seçimler yaparak Allâh’ın yarattığı fıtratı bozduğu için göğsü daralan ve kalbi katılaşan bir) kimse (o kişiyle bir olabilir) mi ki; Allâh (o kulunun kendi irâdesini iyi yolda kullandığını ve hidâyet aradığını bildiğinden ötürü) onun göğsünü(n barındırdığı kalbini) İslâm(ı kabullenip kolayca tatbik edebilmesi) için genişletmiştir de bu nedenle o kişi Rabbinden (kendisine ulaşan) büyük bir nur (ve İlâhî bir aydınlanma hâli) üzeredir?! Artık Allâh’ın zikrinden dolayı kalpleri (yumuşayacak yerde, O’nun adını ve âyetlerini duydukları zaman nefretleri artıp, gönülleri) kaskatı olanlar için büyük bir helâk (ve sonsuz bir azap) olsun. (Habîbim!) İşte sana! Onlar (yanlışlığı) çok açık olan bir sapıklık içerisindedirler. Tefsirlerde zikredildiğine göre; âyet-i kerîme, Ebû Bekr, Alî ve Hamza (Radıyallâhu Anhüm) gibi, göğüsleri İslâm için şerh edilmiş kimselerle, Übeyy ibnü Halef, Ebû Leheb ve oğlu gibi kalpleri katı olan kâfirlerle ilgili olarak nâzil olmuşsa da, bu vasıfları hâiz tüm mümin ve kâfirler hakkında umûmî kabûl edilebilir. (el-Hâzin, 4/55; el-Vâhidî, el-Vesît, 3/577)
23﴿ Allâh(-u Te‘âlâ) kelâmın en güzelini, (mûcizelik, değişmezlik, yararlılık ve doğrulukta, âyetleri) birbirine benzeyen ve (kıssaları, haberleri, emir ve yasakları, müjde ve tehditleri, vaaz ve öğütleri) mükerrer olan çok değerli bir Kitâb olarak peyderpey indirmiştir ki; Rablerin(in emir ve yasaklarını terk etmek)den korkmakta olan o kimselerin derileri onda(ki azap ve tehdit âyetlerini duyduklarında)n dolayı titreyerek iyice ürperir. Sonra (müjde ve rahmet âyetlerini duyduklarında ise) derileri ve kalpleri Allâh’ın zikrine meylederek yatışıp yumuşar. (Habîbim!) İşte sana! Bu (kelâmların en güzeli olan Kur’ân), ancak Allâh’ın hidâyetidir ki; dilediği kimselere onun sebebiyle hidâyet verir. Ama (kendisini hakka irşâd edecek âyetleri dinlemekten yüz çevirdiği için) Allâh kimi (de) saptırırsa, artık onun için hiçbir hidâyet edici yoktur.
24﴿ (Âhirette azaptan emîn olduğu için hiçbir şeyden sakınmaya ihtiyaç duymayan bir kişi) artık o kimse (ile bir olabilir) mi ki; kıyâmet günü (eli boynuna bağlı olduğu için ve hiçbir uzvuyla kendini koruyamayacağından dolayı) o kötü azaptan (sâdece) yüzüyle sakınma(ya çalışma)ktadır (ama kurtuluş çâresi bulamamaktadır). Böylece o (şirk koşan) zâlimlere: “Siz sürekli kazanır olduğunuz (inkâr ve isyan gibi kötü) şeyleri(n cezâsını) tadın (bakalım)” denilecektir.
25﴿ O (müşrik ola)nlardan önceki o kimseler (de peygamberlerini) yalanlamıştı ama azap onlara hiç fark edemedikleri (ve hatırlarından dahî geçirmedikleri) yönden gelmişti.
26﴿ Nihâyet Allâh o en yakın (dünyâ) hayat(ın)da (katliâm, esâret, sürgün, yerin dibine batırılma, maymuna ve domuza döndürülme gibi rezillikleri ve) rüsvâlığı onlara tattırmıştı. Âhiret azâbı ise (çok şiddetli ve sonsuz olduğu için) elbette daha büyüktür. Eğer onlar (bunu) bilir olsalardı (mutlaka îmân ederlerdi).
27﴿ Andolsun ki; muhakkak Biz (dînî konularda bilmeleri gereken her meseleyi) insanlar için işte bu Kur’ân’da elbette her bir(i birer) misal (niteliğ)i (taşıyan âyetlerle) açıkladık. Tâ ki onlar iyice düşünsünler (de amel etsinler).
28﴿ (Biz o yüce Kitâb’ı) hiçbir eğriliğe (çelişkiye, ihtilâf ve karışıklığa) sâhip olmayan (ve şüpheli bir tek âyeti dahî bulunmayan) Arapça bir Kur’ân olarak (indirdik). Tâ ki onlar (onun yasak ettiği şeylerden) hakkıyla sakınsınlar.
29﴿ Allâh (bir olan Yüce Zâtına ibâdet eden müminin güzel hâliyle, birçok putlara tapan müşriğin kötü durumunu göz önünde canlandıran) bir misal olmak üzere (köle) bir adamı açıklamıştır ki, kendisi hakkında çekişmeli (geçimsiz ve kötü huylu) birtakım ortaklar bulunmaktadır (da bu yüzden o köle kime ne cevap vereceğini ve nereye yetişeceğini şaşırmıştır), bir adamı da (misal olarak beyân etmiştir) ki, sâdece tek bir adama âittir. Yeterli bir örnek olarak bu ikisi eşit olabilir mi?! Bütün hamdler Allâh’a mahsustur (ki, tevhîd ehlini sâdece Kendisine ibâdet şerefine nâil kılmıştır). Doğrusu onların ekseriyeti (bu kadar açık örneklerle beyân edilen en belirgin şeyleri dahî) bilmezler.
30﴿ (Habîbim! Sen bu kadar hakîkatleri kendilerine beyân ettiğin hâlde hâlâ hakka dönmüyorlarsa onlar adına üzülmene değmez, zîrâ) şüphesiz sen (de) ölecek birisin, muhakkak onlar da ölecek kimselerdir.
31﴿ Sonra gerçekten siz kıyâmet günü Rabbinizin nezdinde (muhâsebe için belirlediği mahşere çıktığınız vakit) birbirinizle tartışacaksınız. Tefsîrlerde zikredildiğine göre; Allâh-u Te‘âlâ bu âyet-i kerîmede Habîbine şöyle buyurmuş olmaktadır: “Habîbim! Kıyâmet gününde sen müşriklere: ‘Ben hak din üzereydim, siz ise yanlış yoldaydınız. Ben irşâd ve tebliğde olanca gücümü sarf ettim, siz ise inat ve inkârı bırakmadınız’ diyerek gâlip geleceksin. Onlar ise: ‘Biz liderlerimize uyduk, onlar da bizi haktan ayırdılar’ şeklinde birtakım asılsız mâzeretler ortaya koyacaklardır ama kendilerini azaptan kurtaramayacaklardır.” (el-Âlûsî)
سُورَةُ الزُّمَرِ
الجزء ٢٣
٤٦٠
اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿٢٢
اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ ﴿٢٣
اَفَمَنْ يَتَّق۪ي بِوَجْهِه۪ سُٓوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَق۪يلَ لِلظَّالِم۪ينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ ﴿٢٤
كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٢٥
فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ ﴿٢٦
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚ ﴿٢٧
قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذ۪ي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ ﴿٢٨
ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا رَجُلًا ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًاۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢٩
اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَۘ ﴿٣٠
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ۟ ﴿٣١
Zümer Sûresi
460
Cuz 23
اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿٢٢
22﴿ Artık o (yanlış seçimler yaparak Allâh’ın yarattığı fıtratı bozduğu için göğsü daralan ve kalbi katılaşan bir) kimse (o kişiyle bir olabilir) mi ki; Allâh (o kulunun kendi irâdesini iyi yolda kullandığını ve hidâyet aradığını bildiğinden ötürü) onun göğsünü(n barındırdığı kalbini) İslâm(ı kabullenip kolayca tatbik edebilmesi) için genişletmiştir de bu nedenle o kişi Rabbinden (kendisine ulaşan) büyük bir nur (ve İlâhî bir aydınlanma hâli) üzeredir?! Artık Allâh’ın zikrinden dolayı kalpleri (yumuşayacak yerde, O’nun adını ve âyetlerini duydukları zaman nefretleri artıp, gönülleri) kaskatı olanlar için büyük bir helâk (ve sonsuz bir azap) olsun. (Habîbim!) İşte sana! Onlar (yanlışlığı) çok açık olan bir sapıklık içerisindedirler. Tefsirlerde zikredildiğine göre; âyet-i kerîme, Ebû Bekr, Alî ve Hamza (Radıyallâhu Anhüm) gibi, göğüsleri İslâm için şerh edilmiş kimselerle, Übeyy ibnü Halef, Ebû Leheb ve oğlu gibi kalpleri katı olan kâfirlerle ilgili olarak nâzil olmuşsa da, bu vasıfları hâiz tüm mümin ve kâfirler hakkında umûmî kabûl edilebilir. (el-Hâzin, 4/55; el-Vâhidî, el-Vesît, 3/577)
اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ ﴿٢٣
23﴿ Allâh(-u Te‘âlâ) kelâmın en güzelini, (mûcizelik, değişmezlik, yararlılık ve doğrulukta, âyetleri) birbirine benzeyen ve (kıssaları, haberleri, emir ve yasakları, müjde ve tehditleri, vaaz ve öğütleri) mükerrer olan çok değerli bir Kitâb olarak peyderpey indirmiştir ki; Rablerin(in emir ve yasaklarını terk etmek)den korkmakta olan o kimselerin derileri onda(ki azap ve tehdit âyetlerini duyduklarında)n dolayı titreyerek iyice ürperir. Sonra (müjde ve rahmet âyetlerini duyduklarında ise) derileri ve kalpleri Allâh’ın zikrine meylederek yatışıp yumuşar. (Habîbim!) İşte sana! Bu (kelâmların en güzeli olan Kur’ân), ancak Allâh’ın hidâyetidir ki; dilediği kimselere onun sebebiyle hidâyet verir. Ama (kendisini hakka irşâd edecek âyetleri dinlemekten yüz çevirdiği için) Allâh kimi (de) saptırırsa, artık onun için hiçbir hidâyet edici yoktur.
اَفَمَنْ يَتَّق۪ي بِوَجْهِه۪ سُٓوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَق۪يلَ لِلظَّالِم۪ينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ ﴿٢٤
24﴿ (Âhirette azaptan emîn olduğu için hiçbir şeyden sakınmaya ihtiyaç duymayan bir kişi) artık o kimse (ile bir olabilir) mi ki; kıyâmet günü (eli boynuna bağlı olduğu için ve hiçbir uzvuyla kendini koruyamayacağından dolayı) o kötü azaptan (sâdece) yüzüyle sakınma(ya çalışma)ktadır (ama kurtuluş çâresi bulamamaktadır). Böylece o (şirk koşan) zâlimlere: “Siz sürekli kazanır olduğunuz (inkâr ve isyan gibi kötü) şeyleri(n cezâsını) tadın (bakalım)” denilecektir.
كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٢٥
25﴿ O (müşrik ola)nlardan önceki o kimseler (de peygamberlerini) yalanlamıştı ama azap onlara hiç fark edemedikleri (ve hatırlarından dahî geçirmedikleri) yönden gelmişti.
فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ ﴿٢٦
26﴿ Nihâyet Allâh o en yakın (dünyâ) hayat(ın)da (katliâm, esâret, sürgün, yerin dibine batırılma, maymuna ve domuza döndürülme gibi rezillikleri ve) rüsvâlığı onlara tattırmıştı. Âhiret azâbı ise (çok şiddetli ve sonsuz olduğu için) elbette daha büyüktür. Eğer onlar (bunu) bilir olsalardı (mutlaka îmân ederlerdi).
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚ ﴿٢٧
27﴿ Andolsun ki; muhakkak Biz (dînî konularda bilmeleri gereken her meseleyi) insanlar için işte bu Kur’ân’da elbette her bir(i birer) misal (niteliğ)i (taşıyan âyetlerle) açıkladık. Tâ ki onlar iyice düşünsünler (de amel etsinler).
قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذ۪ي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ ﴿٢٨
28﴿ (Biz o yüce Kitâb’ı) hiçbir eğriliğe (çelişkiye, ihtilâf ve karışıklığa) sâhip olmayan (ve şüpheli bir tek âyeti dahî bulunmayan) Arapça bir Kur’ân olarak (indirdik). Tâ ki onlar (onun yasak ettiği şeylerden) hakkıyla sakınsınlar.
ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا رَجُلًا ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًاۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢٩
29﴿ Allâh (bir olan Yüce Zâtına ibâdet eden müminin güzel hâliyle, birçok putlara tapan müşriğin kötü durumunu göz önünde canlandıran) bir misal olmak üzere (köle) bir adamı açıklamıştır ki, kendisi hakkında çekişmeli (geçimsiz ve kötü huylu) birtakım ortaklar bulunmaktadır (da bu yüzden o köle kime ne cevap vereceğini ve nereye yetişeceğini şaşırmıştır), bir adamı da (misal olarak beyân etmiştir) ki, sâdece tek bir adama âittir. Yeterli bir örnek olarak bu ikisi eşit olabilir mi?! Bütün hamdler Allâh’a mahsustur (ki, tevhîd ehlini sâdece Kendisine ibâdet şerefine nâil kılmıştır). Doğrusu onların ekseriyeti (bu kadar açık örneklerle beyân edilen en belirgin şeyleri dahî) bilmezler.
اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَۘ ﴿٣٠
30﴿ (Habîbim! Sen bu kadar hakîkatleri kendilerine beyân ettiğin hâlde hâlâ hakka dönmüyorlarsa onlar adına üzülmene değmez, zîrâ) şüphesiz sen (de) ölecek birisin, muhakkak onlar da ölecek kimselerdir.
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ۟ ﴿٣١
31﴿ Sonra gerçekten siz kıyâmet günü Rabbinizin nezdinde (muhâsebe için belirlediği mahşere çıktığınız vakit) birbirinizle tartışacaksınız. Tefsîrlerde zikredildiğine göre; Allâh-u Te‘âlâ bu âyet-i kerîmede Habîbine şöyle buyurmuş olmaktadır: “Habîbim! Kıyâmet gününde sen müşriklere: ‘Ben hak din üzereydim, siz ise yanlış yoldaydınız. Ben irşâd ve tebliğde olanca gücümü sarf ettim, siz ise inat ve inkârı bırakmadınız’ diyerek gâlip geleceksin. Onlar ise: ‘Biz liderlerimize uyduk, onlar da bizi haktan ayırdılar’ şeklinde birtakım asılsız mâzeretler ortaya koyacaklardır ama kendilerini azaptan kurtaramayacaklardır.” (el-Âlûsî)