HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالزُّمَرِ  ٤٦٤ 
الجزء ٢٤

اَوْ تَقُولَ لَوْ اَنَّ اللّٰهَ هَدٰين۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَۙ ﴿ ٥٧ ﴾ اَوْ تَقُولَ ح۪ينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ اَنَّ ل۪ي كَرَّةً فَاَكُونَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿ ٥٨ ﴾ بَلٰى قَدْ جَٓاءَتْكَ اٰيَات۪ي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ ﴿ ٥٩ ﴾ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ ﴿ ٦٠ ﴾ وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْۘ لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿ ٦١ ﴾ اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ ﴿ ٦٢ ﴾ لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟ ﴿ ٦٣ ﴾ قُلْ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَأْمُرُٓونّ۪ٓي اَعْبُدُ اَيُّهَا الْجَاهِلُونَ ﴿ ٦٤ ﴾ وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿ ٦٥ ﴾ بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ ﴿ ٦٦ ﴾ وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۗ وَالْاَرْضُ جَم۪يعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَم۪ينِه۪ۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿ ٦٧ ﴾

سُورَةُالزُّمَرِ  ٤٦٤ 
الجزء ٢٤
Zümer Sûresi  464 
Cüz  24

57  Ya da (içinizden birçok kişi): ‘Gerçekten Allâh beni hidâyete erdirmiş olsaydı, elbette ben (şirkten ve günahlardan hakkıyla sakınan) tak vâ sahiplerinden olmuştum!’ de me sin (diye şim diden hepiniz Kur’ân’a uyun)!

58  Ya da azâbı gördüğünde: ‘Keşke gerçekten benim için (dünyaya tekrar) bir dönüş olsaydı da, hemen güzel amel işleyenlerden olaydım!’ de(yip, faydalana mayacağı bir anda boş yere hasret çek)mesin!”

59  Hayır! (Ey kulum! Sen: “Allâh beni hidâyet etseydi ben de müminlerden olurdum!” gibi sözlerinle mazur sayılacağını sanma! Zira) kesinlikle sana Benim âyet lerim gelmişti, sense (hiç düşünme ihtiyacı bile duymaksızın) hemen onları yalanlamıştın, (inanmaktan) son derece bü yüklenmiştin ve (tüm hidâyet imkânlarına sahip ol duğun halde inadına bile bile) kâfirlerden olmuştun!

60  (Habîbim!) Allâh’a (eş, ortak ve çocuk isnat ederek O’na) karşı yalan uydurmuş olan o kimsele ri kıyâmet gününde görürsün ki, yüzleri kapkara dır! O (Allâh’ın âyetleri karşısında boyun bükmeyip) büyüklük taslayanlar için cehennemde bir yerleşim yeri mi yok?!

61  O (kâfirlerin sahip olduğu kötü sıfatlardan son derece sakınarak) takvâ sahibi olmuş kimseleri ise, Allâh kurtuluş yerleri (ola)n (ebedî cennet)de (fevz-ü) necâta kavuşturacaktır. (Cehenneme girmek bir ya na) onlara (ateşin sesini işitmek gibi) kötü bir şey (bile) dokunmayacaktır ve (herkes üzüntüye boğu lurken) ancak onlar mahzun olmayacaklardır.

62  Allâh (hayır ve şer, iman ve küfür dâhil) her şeyin yaratıcısıdır! O, her şey üzerine (bir koruyucu ve bütün işlerinizin mütevellisi olan bir) Vekîl’dir. (Dolayısıyla tüm yaratıklar var oluşlarında O’na muhtaç oldukları gibi, varlıklarını sürdürebilmeleri için de yine ancak O’na muhtaçtırlar.)

63  Göklerin ve yerin (hazinelerinin) anahtarları sadece O (Allâh-u Azîmüşşâ)na aittir. (Dolayısıyla onlarda bulunanların sahibi ve mâliki, yöneticisi ve koruyucusu ancak O’dur! Hal böyleyken bu yüce sıfat larla muttasıf olan) Allâh’ın âyetlerini (eşsiz kudre tinin delillerini ve tevhîd kelimelerini) inkâr etmiş olan o kimseler ise, işte ancak onlar, tam an lamıyla hüsrâna uğrayan (ve kendilerini en büyük zarara uğratan)ların ta kendileridir!

64  (Habîbim! Sadece Allâh-u Te`âlâ’ya ibadeti ge rektiren bunca delilleri gördükleri halde sana: “Sen bizim putlarımızdan bazısına el sür, biz de senin İlâhına inanalım” diyebilen o ahmaklara) de ki: “Ey câhiller! Siz hâlâ bana Al lah’tan başkasına mı tapayım diye emir vermektesiniz?”

65  Andolsun ki; elbette sana da, senden önceki (peygamber)lere de kesinlikle vahyolunmuştur ki: “(Ey peygamberim!) Yemin olsun; (faraza Allâh-u Te`âlâ’ya herhangi bir şeyi) ortak koşacak olursan, elbette (evvelce yapmış olduğun bunca güzel) amelin mutlaka boşa gider ve kesinlikle sen elbette hüsrâna uğramış kimselerden olursun!

66  Hayır! (O müşriklere as la uyma! Eğer iki cihan saâ de tine ulaşmak istiyorsan) ancak Allâh’a ibadet et ve (başta peygamberlik nimeti olmak üzere sana ikram etmiş olduğu sonsuz iyiliklerine karşı O’na) şük redenlerden ol!”

67  O (Allâh’a ortak koşa)nlar (ve O’nu cisimlere ait vasıflarla niteleyen Yahudiler) Allâh’ı hak ettiği tazimle takdir etmediler. Oysa kıyâmet gününde yer (yedi kat tabakasıyla) topluca O’nun bir tutamı dır. Gökler de O’nun sağ eliyle dürülmüşlerdir. (Her hangi bir şeye benzemekten tenzîh ve) tesbîh O’na! Onların ortak koştukları şeylerden de O dâima pek yüce olmuştur.
Bu âyet-i kerîme (manası hakkında kesin konuşulamayan) müteşâbih âyetlerdendir. Selef-i sâlihîn; Allâh-u Te’âlâ’yı el ve yüz gibi uzuvlardan tenzîh etmekle birlikte, O’nun Kendi Zât’ına nispet ettiği şeylere, Kendisinin dilediği manada iman ederler. Halef diye tabir edilen ulemâ ise; âyet-i celîlede geçen: “Kabza” tabirini “Mülk ve tasarruf (sahip olma ve yönetim)” anlamında değerlendirmişlerdir. Nitekim “Burası falanın avucundadır!” tabiri, o kişinin oradaki hâkimiyetini ifade ettiği gibi, burada da avucuna aldığı bir şeyi kolaylıkla istediği şekle çeviren gibi, kıyâmet günü Allâh-u Te`âlâ’nın yedi kat yeri bir anda harap edebilecek güce sahip olduğu anlatılmaktadır.“Sağ el” tabiri ise; eksik siz gücü temsil etmektedir. Sağın tercihi, sola nispetle daha güçlü olduğundandır. Yoksa “Allâh-u Te`âlâ’nın bizim gibi sağ ve sol elleri var.” anlamında değildir. Böylece; yerden çok daha büyük olan yedi kat göklerin de kıyâmet günü, sağ elde dürülen bir tomar kâğıt gibi Allâh-u Te`âlâ’nın kudreti karşısında dayanamayıp, O’nun muradı doğrultusunda yok olacağı belirtilmiştir.

Zümer Sûresi  464 
Cüz  24
cihanyamaneren