v02.01.25 Geliştirme Notları
Mü`min Sûresi
467
Cuz 24
8﴿ Ey Rabbimiz! Sen onları da, babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden (cennete girmeye elverişli bir şekilde îmân ederek ve güzel ameller işleyerek) sâlih olmuş kimseleri de kendilerine vaad etmiş bulunduğun o Adn cennetlerine girdir. Şüphesiz ki Sen; ancak Sen (hiçbir şey karşısında yenik düşmeyecek yegâne gâlip olan bir) Azîz’sin, (her işi yerli yerinde olan ve hikmetsiz hiçbir iş yapmayan bir) Hakîm’sin (ki sözünü yerine getirmek de Senin hikmetine muvâfık düşmektedir).
9﴿ Bir de Sen onları (günahlardan ibâret) o kötü şeyler(e düşmekten kurtararak onların sebebiyet vereceği azaptan ve vebâl)den koru. İşte o (hesap) gün(ü) Sen kimi o (dünyâda işlenen) kötü şeyler(in sebebiyet verdiği azap ve felâket)den korursan muhakkak ona rahmet etmiş olursun.” (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu (tür bir korumaya ve rahmete nâiliyet) çok büyük bir kurtuluşun ta kendisidir.
10﴿ O kimseler ki kâfir olmuşturlar; (işte onların azâba düşmelerine sebebiyet veren nefislerine kızgınlıklarından dolayı cehennemde parmak uçlarını yerlerken) şüphesiz onlara seslenilecektir ki: “Hani siz îmâna çağırılıyordunuz da inkâr ediyordunuz ya, elbette işte o zaman Allâh’ın (size karşı) gazabı, sizin (bugün cehennemde yanarken) kendi nefislerinize kızmanızdan daha büyüktü.”
11﴿ (Bunun üzerine) o (cehennemde yana)nlar: “Ey Rabbimiz! Sen bizi iki kere öldürdün, iki defâ da dirilttin. Şimdi biz (dünyâda iken dirilmeyi inkâr ettiğimizi ve âkıbet korkusu taşımadığımız için rahatça sayısız) günahlar (yaptığ)ımızı îtirâf ettik. Artık (bu cehennemden er ya da geç dünyâya dönüş veyâ başka bir yere geçiş için) herhangi bir çıkışa doğru bir yol var mıdır?” dediler. Tefsîrlerde zikredildiğine göre; kâfirlerin sözünde geçen: “İki defâ öldürme ve iki kere diriltme” tâbirleri, Muhammed ibnü Ka‘b el-Kurazî, Süddî ve Esbât gibi tâbi‘în ulemâsı tarafından birkaç türlü tefsîr edilmiştir ki bu rivâyetlere göre; birinci defâ öldürülmelerinden maksad; ecelleri geldiğinde öldürülmeleri, ikincisi ise kabirde sorgu-suâl için diriltildikten sonra tekrar öldürülmeleridir. Yine böylece ilk olarak diriltilmeleri; sorgu-suâl meleklerine cevap verebilmeleri için onlara kabirde hayat verilmesi, ikincisi ise mahşere çıkarken diriltilmeleri olarak tefsîr edilmiştir ki böylece bu âyet-i kerîme kabir azâbının delillerinden sayılmıştır. (el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne, 9/10; et-Taberî, et-Tefsîr, 20/292; et-Teysîr, 13/93; el-Beyzâvî; el-Medârik)
12﴿ (O zaman kendilerine denilecektir ki:) “İşte size (beyân ediyoruz)! Bu (sonsuz azâba uğramanız), şüphesiz şu hakîkat sebebiyle (gerçekleşmiş)dir ki; siz (dünyâda iken ‘Lâ ilâhe illâllâh’ denilerek) tek olarak Allâh’a yalvarıldığı zaman inkâr etmiştiniz, O’na ortak koşulacak olduğunda ise (o şirke) inanıyordunuz. Artık (sizin hakkınızdaki) hüküm (ve karar), O (şânı çok yüce olup hükmü geri çevrilemeyen ve saltanatı çok büyük olması hasebiyle cezâsı sınırlanamayan) Aliyy ve Kebîr Allâh’a âittir. (O’nun Zâtı ve sıfatları hakkında benzeri ve ortağı bulunmadığı için, Kendisine şirk koşanlara karşı gazabı çok şiddetli olmuş ve hikmeti onların cehennemde ebedî kalmasını gerektirmiştir. Siz de müşrik olduğunuza göre buradan çıkmanızın yolu yoktur.)
13﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ) öyle (kudretli) bir Zâttır ki; (ilâhlıkta tek olduğunu ifâde eder mâhiyetteki üstün vasıflarını açıklayan) âyetlerini size dâimâ göstermektedir ve zaman zaman sizin (menfaatiniz) için gökten bir rızık (sebebi olan yağmur) indirmektedir. Ama (körü körüne inkârı bırakıp tefekküre yönelerek) inâbe eden kimseden başkası iyice öğüt alamaz.
14﴿ (Ey müminler! Îmânsızlar ihlâsınızdan hoşlanmasa da ve) kâfirler (sâdece Allâh’a ibâdet etmenizi) kerih görse de, artık siz dîni (ve ibâdeti) Kendisine tahsîs edici kimseler olarak Allâh’a ibâdet (etmeye devâm) edin.
15﴿ (Allâh-u Te‘âlâ dünyâda da cennette de mümin kullarının) dereceleri(ni) yükseltendir, (yedi kat göklerin üzerinde olan değerli ve yüce) Arş’ın (da) sâhibidir. O (Allâh-u Te‘âlâ, indirilmesi) Kendi emrinden kaynaklanan (ve rûhun bedeni canlandırması gibi kalplere hayat vermesi hasebiyle) o(nların) rûhu (mesâbesinde olan vahyi) kullarından dilediği kimselerin üzerine indirmektedir, tâ ki O (Allâh-u Te‘âlâ), o (gök ve yer ehlinin, öncekilerle sonrakilerin, ruhlarla cesetlerin ve amellerle sâhiplerinin) karşılaşma günü (olan kıyâmetin şiddetleri)nden uyarsın.
16﴿ (Allâh-u Te‘âlâ) bir günden (korkutsun diye vahyi indirmektedir) ki onlar (kabirlerinden mahşerdeki) açık alana çıkacak kimselerdir. Onlardan hiçbir şey Allâh’a gizli kalmayacaktır. (İşte kimsenin cevap vermeye güç bulamayacağı o günde Allâh-u Te‘âlâ:) “Bugün mülk kime âittir?” (diye soracak, sonra yine Kendisi:) “O (hiçbir ortağı olmayan ve her şeye zorla da olsa istediğini yaptırma gücüne sâhip olan) Vâhid ve Kahhâr Allâh’a âittir” (buyuracaktır).
سُورَةُ الْمُؤْمِنِ
الجزء ٢٤
٤٦٧
رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۚ ﴿٨
وَقِهِمُ السَّيِّـَٔاتِۜ وَمَنْ تَقِ السَّيِّـَٔاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ ﴿٩
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْا۪يمَانِ فَتَكْفُرُونَ ﴿١٠
قَالُوا رَبَّنَٓا اَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَاَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ اِلٰى خُرُوجٍ مِنْ سَب۪يلٍ ﴿١١
ذٰلِكُمْ بِاَنَّهُٓ اِذَا دُعِيَ اللّٰهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْۚ وَاِنْ يُشْرَكْ بِه۪ تُؤْمِنُواۜ فَالْحُكْمُ لِلّٰهِ الْعَلِيِّ الْكَب۪يرِ ﴿١٢
هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقًاۜ وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ ﴿١٣
فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ ﴿١٤
رَف۪يعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِۚ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِۙ ﴿١٥
يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَۚ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَيْءٌۜ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَۜ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ ﴿١٦
Mü`min Sûresi
467
Cuz 24
رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۚ ﴿٨
8﴿ Ey Rabbimiz! Sen onları da, babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden (cennete girmeye elverişli bir şekilde îmân ederek ve güzel ameller işleyerek) sâlih olmuş kimseleri de kendilerine vaad etmiş bulunduğun o Adn cennetlerine girdir. Şüphesiz ki Sen; ancak Sen (hiçbir şey karşısında yenik düşmeyecek yegâne gâlip olan bir) Azîz’sin, (her işi yerli yerinde olan ve hikmetsiz hiçbir iş yapmayan bir) Hakîm’sin (ki sözünü yerine getirmek de Senin hikmetine muvâfık düşmektedir).
وَقِهِمُ السَّيِّـَٔاتِۜ وَمَنْ تَقِ السَّيِّـَٔاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ ﴿٩
9﴿ Bir de Sen onları (günahlardan ibâret) o kötü şeyler(e düşmekten kurtararak onların sebebiyet vereceği azaptan ve vebâl)den koru. İşte o (hesap) gün(ü) Sen kimi o (dünyâda işlenen) kötü şeyler(in sebebiyet verdiği azap ve felâket)den korursan muhakkak ona rahmet etmiş olursun.” (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu (tür bir korumaya ve rahmete nâiliyet) çok büyük bir kurtuluşun ta kendisidir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْا۪يمَانِ فَتَكْفُرُونَ ﴿١٠
10﴿ O kimseler ki kâfir olmuşturlar; (işte onların azâba düşmelerine sebebiyet veren nefislerine kızgınlıklarından dolayı cehennemde parmak uçlarını yerlerken) şüphesiz onlara seslenilecektir ki: “Hani siz îmâna çağırılıyordunuz da inkâr ediyordunuz ya, elbette işte o zaman Allâh’ın (size karşı) gazabı, sizin (bugün cehennemde yanarken) kendi nefislerinize kızmanızdan daha büyüktü.”
قَالُوا رَبَّنَٓا اَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَاَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ اِلٰى خُرُوجٍ مِنْ سَب۪يلٍ ﴿١١
11﴿ (Bunun üzerine) o (cehennemde yana)nlar: “Ey Rabbimiz! Sen bizi iki kere öldürdün, iki defâ da dirilttin. Şimdi biz (dünyâda iken dirilmeyi inkâr ettiğimizi ve âkıbet korkusu taşımadığımız için rahatça sayısız) günahlar (yaptığ)ımızı îtirâf ettik. Artık (bu cehennemden er ya da geç dünyâya dönüş veyâ başka bir yere geçiş için) herhangi bir çıkışa doğru bir yol var mıdır?” dediler. Tefsîrlerde zikredildiğine göre; kâfirlerin sözünde geçen: “İki defâ öldürme ve iki kere diriltme” tâbirleri, Muhammed ibnü Ka‘b el-Kurazî, Süddî ve Esbât gibi tâbi‘în ulemâsı tarafından birkaç türlü tefsîr edilmiştir ki bu rivâyetlere göre; birinci defâ öldürülmelerinden maksad; ecelleri geldiğinde öldürülmeleri, ikincisi ise kabirde sorgu-suâl için diriltildikten sonra tekrar öldürülmeleridir. Yine böylece ilk olarak diriltilmeleri; sorgu-suâl meleklerine cevap verebilmeleri için onlara kabirde hayat verilmesi, ikincisi ise mahşere çıkarken diriltilmeleri olarak tefsîr edilmiştir ki böylece bu âyet-i kerîme kabir azâbının delillerinden sayılmıştır. (el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne, 9/10; et-Taberî, et-Tefsîr, 20/292; et-Teysîr, 13/93; el-Beyzâvî; el-Medârik)
ذٰلِكُمْ بِاَنَّهُٓ اِذَا دُعِيَ اللّٰهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْۚ وَاِنْ يُشْرَكْ بِه۪ تُؤْمِنُواۜ فَالْحُكْمُ لِلّٰهِ الْعَلِيِّ الْكَب۪يرِ ﴿١٢
12﴿ (O zaman kendilerine denilecektir ki:) “İşte size (beyân ediyoruz)! Bu (sonsuz azâba uğramanız), şüphesiz şu hakîkat sebebiyle (gerçekleşmiş)dir ki; siz (dünyâda iken ‘Lâ ilâhe illâllâh’ denilerek) tek olarak Allâh’a yalvarıldığı zaman inkâr etmiştiniz, O’na ortak koşulacak olduğunda ise (o şirke) inanıyordunuz. Artık (sizin hakkınızdaki) hüküm (ve karar), O (şânı çok yüce olup hükmü geri çevrilemeyen ve saltanatı çok büyük olması hasebiyle cezâsı sınırlanamayan) Aliyy ve Kebîr Allâh’a âittir. (O’nun Zâtı ve sıfatları hakkında benzeri ve ortağı bulunmadığı için, Kendisine şirk koşanlara karşı gazabı çok şiddetli olmuş ve hikmeti onların cehennemde ebedî kalmasını gerektirmiştir. Siz de müşrik olduğunuza göre buradan çıkmanızın yolu yoktur.)
هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقًاۜ وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ ﴿١٣
13﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ) öyle (kudretli) bir Zâttır ki; (ilâhlıkta tek olduğunu ifâde eder mâhiyetteki üstün vasıflarını açıklayan) âyetlerini size dâimâ göstermektedir ve zaman zaman sizin (menfaatiniz) için gökten bir rızık (sebebi olan yağmur) indirmektedir. Ama (körü körüne inkârı bırakıp tefekküre yönelerek) inâbe eden kimseden başkası iyice öğüt alamaz.
فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ ﴿١٤
14﴿ (Ey müminler! Îmânsızlar ihlâsınızdan hoşlanmasa da ve) kâfirler (sâdece Allâh’a ibâdet etmenizi) kerih görse de, artık siz dîni (ve ibâdeti) Kendisine tahsîs edici kimseler olarak Allâh’a ibâdet (etmeye devâm) edin.
رَف۪يعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِۚ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِۙ ﴿١٥
15﴿ (Allâh-u Te‘âlâ dünyâda da cennette de mümin kullarının) dereceleri(ni) yükseltendir, (yedi kat göklerin üzerinde olan değerli ve yüce) Arş’ın (da) sâhibidir. O (Allâh-u Te‘âlâ, indirilmesi) Kendi emrinden kaynaklanan (ve rûhun bedeni canlandırması gibi kalplere hayat vermesi hasebiyle) o(nların) rûhu (mesâbesinde olan vahyi) kullarından dilediği kimselerin üzerine indirmektedir, tâ ki O (Allâh-u Te‘âlâ), o (gök ve yer ehlinin, öncekilerle sonrakilerin, ruhlarla cesetlerin ve amellerle sâhiplerinin) karşılaşma günü (olan kıyâmetin şiddetleri)nden uyarsın.
يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَۚ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَيْءٌۜ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَۜ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ ﴿١٦
16﴿ (Allâh-u Te‘âlâ) bir günden (korkutsun diye vahyi indirmektedir) ki onlar (kabirlerinden mahşerdeki) açık alana çıkacak kimselerdir. Onlardan hiçbir şey Allâh’a gizli kalmayacaktır. (İşte kimsenin cevap vermeye güç bulamayacağı o günde Allâh-u Te‘âlâ:) “Bugün mülk kime âittir?” (diye soracak, sonra yine Kendisi:) “O (hiçbir ortağı olmayan ve her şeye zorla da olsa istediğini yaptırma gücüne sâhip olan) Vâhid ve Kahhâr Allâh’a âittir” (buyuracaktır).