HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُفُصِّلَتْ  ٤٧٨ 
الجزء ٢٤

وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَاۜ قَالُٓوا اَنْطَقَنَا اللّٰهُ الَّذ۪ٓي اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿ ٢١ ﴾ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ اَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَٓا اَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلٰكِنْ ظَنَنْتُمْ اَنَّ اللّٰهَ لَا يَعْلَمُ كَث۪يرًا مِمَّا تَعْمَلُونَ ﴿ ٢٢ ﴾ وَذٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذ۪ي ظَنَنْتُمْ بِرَبِّكُمْ اَرْدٰيكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿ ٢٣ ﴾ فَاِنْ يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْۚ وَاِنْ يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُمْ مِنَ الْمُعْتَب۪ينَ ﴿ ٢٤ ﴾ وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟ ﴿ ٢٥ ﴾ وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَالْغَوْا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ ﴿ ٢٦ ﴾ فَلَنُذ۪يقَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَذَابًا شَد۪يدًا وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿ ٢٧ ﴾ ذٰلِكَ جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ النَّارُۚ لَهُمْ ف۪يهَا دَارُ الْخُلْدِۜ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ ﴿ ٢٨ ﴾ وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا رَبَّنَٓا اَرِنَا الَّذَيْنِ اَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ اَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْاَسْفَل۪ينَ ﴿ ٢٩ ﴾

سُورَةُفُصِّلَتْ  ٤٧٨ 
الجزء ٢٤
Fussilet Sûresi  478 
Cüz  24

21  Onlar derilerine: “(Biz sizi kurtarmak için günahlarımızı inkâr ederken, ya) siz niçin bizim aley himize şahitlikte bulundunuz?” dediler. Onlar: “(Biz kendimiz isteyerek konuşmuş değiliz, lâkin konuşturmak istediği) her şeyi konuşturmuş olan O Allâh bizi de konuşturdu. (Artık bu suâlinizin ne anlamı var?) İlk defa sizi yaratmış olan da O’dur ve (şu anda) siz ancak O’na döndürülmektesiniz.” dediler.

22  (İşte o zaman Allâh onlara şöyle buyurur:) “Siz (dünyada günah iş lerken duvar ve perde gibi şeylerle örtünüyordunuz, ama) ne kulaklarınızın, ne gözleri nizin, ne de derilerinizin sizin aleyhinize şahitlik yapmasından (korkarak) örtünmekte değildiniz. Lâkin siz gerçekten de Allâh’ın, yapmakta olduğunuz şeylerden birçoğunu (gizli yaptığınız için, onları) bilmemekte olduğunu (dolayısıyla onları açığa çıka ramayacağını ve uzuvlarınızı konuşturamayacağını) zannetmiştiniz (de, o yüzden yaratıcıdan sakınacak ken yaratıklardan örtünmüştünüz).

23  İşte size! Rabbiniz hakkında zannetmiş bulunduğunuz bu düşünceniz sizi helâk etmiştir. Bu sebeple siz (iki cihan saadetini kazanasınız diye ken dinize verilmiş olan uzuvları, ebedî azâba sebebiyet verecek olan inkâr ve isyanlara harcayarak en büyük zarar ve) hüsrâna uğrayanlardan oldunuz.”

24  Artık onlar (dünyada olduğu gibi sabrederek selâmete eremezler. Zira) sabredecek olurlarsa (da, olmazlarsa da, değişecek bir şey yoktur), (çünkü) o (cehennem) ateş(i) onlar için (ebedî) bir ikametgâh tır. Ama eğer (bulundukları azaptan sıkılarak, sevdik leri bir yere) dönüş isterlerse, artık onlar, istekleri yerine getirilen kimselerden değildirler./Eğer özür dileyecek olurlarsa, onlar özrü kabul edilen kimselerden değildirler./

25  Biz onlara (azgın şeytanlar ve onlardan daha tehlikeli olan insanlar gibi) birtakım yakın dostlar takdir ettik/musallat ettik/ de onlar bunlara önle rinde bulunan (dünya ile ilgili kâfirlik, sapıklık ve nef sin arzularına uyma gibikötü) şeyleri de, arkaların da olan (âhiretle alâkalı) şeyleri de iyice süslediler. Böylece (onlara dünyada yaptıkları fenalıkları iyi bir şey olarak gösterdikleri gibi, dirilme, cennet ve ce hennem gibi âhiretle ilgili konuları da yok saydırttılar ve) kendilerinden önce geçmiş bulunan birçok (kâ fir ve âsî) cin ve insan toplulukları arasında bunlar üzerine de o (: “Andolsun; elbette cehennemi, cinler ve insanların kâfir ve âsîlerinden topluca dolduraca ğız!”) söz(ümüz) kesinlikle hak oldu. Çünkü gerçekten onlar (da, bunlar da, imanı ter cih ederek ebedî saadet kazanacak yerde, inkâra mey lederek, telâfisi mümkün olmayan bir zarar ve) hüs râna uğramış kimseler oldular.

26  O kâfir olmuş kimseler(in ileri gelenleri, Rasûlûllâh (Sallâl lâhu Aleyhi ve Sellem)`i seslice Kur’ân okur ken duyduklarında, onu dinleyen insanların İslâm’a mey ledeceğinden korkarak): “İş te bu Kur’ân’ı din lemeyin ve on- (un okunması esnasın)da (ıslık çala rak, alkış tutarak, gürültü kopararak ve şiir okuyarak) boş şeyler yapın (da okuyan şaşırsın)/onun hakkın da tenkit yapın/onu bırakın/! Tâ ki siz (Muhammed’e) gâ lip gele(rek onun kı ra atini engelleye)bilesiniz!” dedi.

27  Yemin olsun ki; elbette Biz o kâfir olmuş kimselere çok şiddetli pek büyük bir azâbı mut laka tattıracağız ve yine kasem olsun ki; elbette onları yapmakta bulunmuş oldukları o çok kötü şeylerle/(fakir doyurmak ve misâfir ağırlamak gibi iyiliklerine göre değil de) yapmakta bulunmuş ol dukları şeylerin en kötüsüyle/ cezalandıracağız.

28  İşte bu, Allah düşmanlarının cezası olan o ateştir ki, Bizim âyet lerimizi bile bile in kâr etmekte bulunmuş olmalarına tam bir karşılık olarak, onun içerisinde onlar için ebe dîlik yurdu vardır.

29  O kâfir olmuş kimseler (cehennemde bunalın ca, oraya girmelerine sebep olanlara karşı hınçlanarak): “Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olan o iki fırkayı bize göster de, onları ayaklarımızın altına yerleştir(ip çiğney) elim, tâ ki onlar (her yönüyle) en alçak kimselerden olsun lar!” dedi.

Fussilet Sûresi  478 
Cüz  24
cihanyamaneren