v02.01.25 Geliştirme Notları
Fussilet Sûresi
479
Cuz 24
30﴿ O kimseler ki: “Rabbimiz ancak Allah’tır” de(mek sûretiyle tüm îmân şartlarına şüphesiz inançlarını ifâde et)miştirler, sonra da (şirke dönmeyip bu ikrarda sebât etmiştirler ve farzları ihlâs üzere edâ ederek) istikāmet göstermiştirler; şüphesiz melekler (dünyâda ve âhirette karşılaşacakları tüm tehlikeli geçitlerde, özellikle korku ve üzüntüye kapıldıklarında, ölüm ânında, kabirde ve dirilme sırasında) onların üzerine sürekli in(erek şöyle de)mektedir ki: “(Geleceğinizle alâkalı herhangi bir şeyden) korkmayın ve (geride bıraktıklarınıza da hiç) üzülmeyin, bir de siz (peygamberler vâsıtasıyla dünyâda) sürekli vaad edilir olduğunuz o cennetle müjdeleni(p sevini)n.
31﴿ O en yakın (dünyâ) hayât(ın)da da, âhirette de biz ancak sizin dostlarınızız. (Bu yüzden hayâtınız boyunca karşılaşacağınız tüm işlerinizde biz size hakkı ilhâm edeceğiz ve sizi hayrınıza olan şeylere irşâd edeceğiz. Âhirette kâfirler şeytanlarıyla kapıştıklarında ise biz size şefâat edeceğiz.) Bir de (cennete gittiğiniz zaman) özellikle sizin için orada canlarınızın çekmekte olduğu her şey vardır. (Arzulayıp) temennî etmekte olduğunuz her şey de özellikle sizin için orada mevcuttur.
32﴿ (Büyük günahları çokça bağışlayıp, kötülükleri sevaplara tebdîl eden ve ibâdet ehline rahmetiyle muâmele ederek yüksek dereceler veren O) Ğafûr ve Rahîm (olan Allâh nezdin)den (ikrâm edilen) çok değerli bir ilk ziyâfet olarak (bu nîmetler size verilecektir).”
33﴿ Söz bakımından o kimseden daha güzel (sözlü) de kim olabilir ki; o (kişi ezan okuyarak ve vaaz-u nasîhatte bulunarak insanları) Allâh(ın tevhîd ve tâatın)a dâvet etmiştir, kendisi de (Allâh nezdinde kabûle elverişli olan) sâlih ameller işlemiştir ve (İslâm şerefiyle müşerref kılınma nîmetine karşı bir sevinç belirtisi ve iftihâr vesîlesi olarak): “Şüphesiz ki ben Müslümanlardanım” demiştir.
34﴿ Bir de (şunu iyi bilin ki); o güzel şey (ve iyi haslet) ve o kötü şey (ile kötü muâmele; netîceleri bakımından olsun, hak ettikleri karşılık yönünden olsun) aslâ eşit olmaz. Sen (bâzı düşmanlarından gördüğün kötü muâmeleyi görmezden gelmek gibi güzel bir karşılıktan öte, kötülük edene iyilik etmek gibi) o kendisi en güzel olan muâmele ile (davranarak düşmanının şerrini) savuştur; işte (o zaman) birdenbire (bakarsın ki); seninle kendisi arasında büyük bir düşmanlık bulunan o kişi; gerçekten (senin işlerinle) çok yakından ilgilenen bir dost gibidir.
35﴿ Ama bu (şekilde kötülüğe en iyi sûretle mukābelede bulunma vasfı), o kendileri sabırlı (davranmayı âdet edinmiş olduğu için intikam hırsını yenmiş) olan kimselerden başkasına verilmez. (Hayırlı hasletlerden ve karşılığındaki cennet mükâfatlarından) çok büyük bir nasip sâhibi olan kimseden başkası da buna kavuşturulmaz.
36﴿ Eğer gerçekten şeytandan en ufak bir vesvese bile seni dürterse (ve seni Allâh’ın emir ve yasaklarından uzaklaştırmaya, özellikle kötülüğe en iyi şekilde karşılık verme erdeminden vazgeçirmeye çalışırsa ondan kurtulmak için) hemen tam mânâsıyla Allâh’a sığın. Şüphesiz ki O; (sana eziyet edenlerin sözlerini ve senin sığınmalarını hakkıyla işiten) Semî‘ de, (şeytanın vesveselerini ve senin iyi niyetini çok iyi bilen) Alîm de ancak O’dur.
37﴿ (Hiçbir aksama söz konusu olmaksızın) gece ve gündüz(ün, binlerce yıldır art arda gelip gidişi ve şaşmaz bir hesap netîcesinde birinin uzamasıyla diğerinin kısalması), güneş ve ay(ın parlaklıklarının, büyüklüklerinin ve felekteki devirlerinin farklılığı gibi bütün mahlûkāt) O (Allâh-u Sübhânehû)nun (varlığının, birliğinin ve erişilmez kudretinin) âyet (ve delil)lerindendir. (Ey gezegenlerin Allâh’ın aracısı olduklarını sanarak yıldızlara secde edenler! Ne Allâh’a secde yapma kastıyla, ne de onların bir şey yaratacağını sanarak) güneşe secde yapmayın, aya (ve yıldızlara) da (secde etmeniz) olmaz. Ama siz onları yaratmış olan O Allâh’a secde edin. Eğer siz sâdece O’na ibâdet etmekte olduysanız (kulluk yapmanın zirve noktası olan secdeyi sâdece Allâh’a tahsîs etmeniz gerekir).
38﴿ (Habîbim!) Artık onlar (yaratıcılarına secde etmeyerek) büyüklük taslarsalar (bu senin Rabbinin yüceliğine bir noksanlık getirmeyeceğinden sen onları terk et); zâten (mukarreb meleklerden ibâret) senin Rabbin nezdinde (çok îtibarlı) olanlar gece-gündüz (şânına yakışmayan noksan sıfatlardan tenzîh etmek üzere) O’nu sürekli tesbîh ediyorlar ve onlar hiç yorulmuyorlar.
سُورَةُ فُصِّلَتْ
الجزء ٢٤
٤٧٩
اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ ﴿٣٠
نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ ﴿٣١
نُزُلًا مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟ ﴿٣٢
وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلًا مِمَّنْ دَعَٓا اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ ﴿٣٣
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ ﴿٣٤
وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُواۚ وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا ذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ ﴿٣٥
وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٣٦
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُۜ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَهُنَّ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ ﴿٣٧
فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ ﴿٣٨
Fussilet Sûresi
479
Cuz 24
اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ ﴿٣٠
30﴿ O kimseler ki: “Rabbimiz ancak Allah’tır” de(mek sûretiyle tüm îmân şartlarına şüphesiz inançlarını ifâde et)miştirler, sonra da (şirke dönmeyip bu ikrarda sebât etmiştirler ve farzları ihlâs üzere edâ ederek) istikāmet göstermiştirler; şüphesiz melekler (dünyâda ve âhirette karşılaşacakları tüm tehlikeli geçitlerde, özellikle korku ve üzüntüye kapıldıklarında, ölüm ânında, kabirde ve dirilme sırasında) onların üzerine sürekli in(erek şöyle de)mektedir ki: “(Geleceğinizle alâkalı herhangi bir şeyden) korkmayın ve (geride bıraktıklarınıza da hiç) üzülmeyin, bir de siz (peygamberler vâsıtasıyla dünyâda) sürekli vaad edilir olduğunuz o cennetle müjdeleni(p sevini)n.
نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ ﴿٣١
31﴿ O en yakın (dünyâ) hayât(ın)da da, âhirette de biz ancak sizin dostlarınızız. (Bu yüzden hayâtınız boyunca karşılaşacağınız tüm işlerinizde biz size hakkı ilhâm edeceğiz ve sizi hayrınıza olan şeylere irşâd edeceğiz. Âhirette kâfirler şeytanlarıyla kapıştıklarında ise biz size şefâat edeceğiz.) Bir de (cennete gittiğiniz zaman) özellikle sizin için orada canlarınızın çekmekte olduğu her şey vardır. (Arzulayıp) temennî etmekte olduğunuz her şey de özellikle sizin için orada mevcuttur.
نُزُلًا مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟ ﴿٣٢
32﴿ (Büyük günahları çokça bağışlayıp, kötülükleri sevaplara tebdîl eden ve ibâdet ehline rahmetiyle muâmele ederek yüksek dereceler veren O) Ğafûr ve Rahîm (olan Allâh nezdin)den (ikrâm edilen) çok değerli bir ilk ziyâfet olarak (bu nîmetler size verilecektir).”
وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلًا مِمَّنْ دَعَٓا اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ ﴿٣٣
33﴿ Söz bakımından o kimseden daha güzel (sözlü) de kim olabilir ki; o (kişi ezan okuyarak ve vaaz-u nasîhatte bulunarak insanları) Allâh(ın tevhîd ve tâatın)a dâvet etmiştir, kendisi de (Allâh nezdinde kabûle elverişli olan) sâlih ameller işlemiştir ve (İslâm şerefiyle müşerref kılınma nîmetine karşı bir sevinç belirtisi ve iftihâr vesîlesi olarak): “Şüphesiz ki ben Müslümanlardanım” demiştir.
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ ﴿٣٤
34﴿ Bir de (şunu iyi bilin ki); o güzel şey (ve iyi haslet) ve o kötü şey (ile kötü muâmele; netîceleri bakımından olsun, hak ettikleri karşılık yönünden olsun) aslâ eşit olmaz. Sen (bâzı düşmanlarından gördüğün kötü muâmeleyi görmezden gelmek gibi güzel bir karşılıktan öte, kötülük edene iyilik etmek gibi) o kendisi en güzel olan muâmele ile (davranarak düşmanının şerrini) savuştur; işte (o zaman) birdenbire (bakarsın ki); seninle kendisi arasında büyük bir düşmanlık bulunan o kişi; gerçekten (senin işlerinle) çok yakından ilgilenen bir dost gibidir.
وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُواۚ وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا ذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ ﴿٣٥
35﴿ Ama bu (şekilde kötülüğe en iyi sûretle mukābelede bulunma vasfı), o kendileri sabırlı (davranmayı âdet edinmiş olduğu için intikam hırsını yenmiş) olan kimselerden başkasına verilmez. (Hayırlı hasletlerden ve karşılığındaki cennet mükâfatlarından) çok büyük bir nasip sâhibi olan kimseden başkası da buna kavuşturulmaz.
وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٣٦
36﴿ Eğer gerçekten şeytandan en ufak bir vesvese bile seni dürterse (ve seni Allâh’ın emir ve yasaklarından uzaklaştırmaya, özellikle kötülüğe en iyi şekilde karşılık verme erdeminden vazgeçirmeye çalışırsa ondan kurtulmak için) hemen tam mânâsıyla Allâh’a sığın. Şüphesiz ki O; (sana eziyet edenlerin sözlerini ve senin sığınmalarını hakkıyla işiten) Semî‘ de, (şeytanın vesveselerini ve senin iyi niyetini çok iyi bilen) Alîm de ancak O’dur.
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُۜ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَهُنَّ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ ﴿٣٧
37﴿ (Hiçbir aksama söz konusu olmaksızın) gece ve gündüz(ün, binlerce yıldır art arda gelip gidişi ve şaşmaz bir hesap netîcesinde birinin uzamasıyla diğerinin kısalması), güneş ve ay(ın parlaklıklarının, büyüklüklerinin ve felekteki devirlerinin farklılığı gibi bütün mahlûkāt) O (Allâh-u Sübhânehû)nun (varlığının, birliğinin ve erişilmez kudretinin) âyet (ve delil)lerindendir. (Ey gezegenlerin Allâh’ın aracısı olduklarını sanarak yıldızlara secde edenler! Ne Allâh’a secde yapma kastıyla, ne de onların bir şey yaratacağını sanarak) güneşe secde yapmayın, aya (ve yıldızlara) da (secde etmeniz) olmaz. Ama siz onları yaratmış olan O Allâh’a secde edin. Eğer siz sâdece O’na ibâdet etmekte olduysanız (kulluk yapmanın zirve noktası olan secdeyi sâdece Allâh’a tahsîs etmeniz gerekir).
فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ ﴿٣٨
38﴿ (Habîbim!) Artık onlar (yaratıcılarına secde etmeyerek) büyüklük taslarsalar (bu senin Rabbinin yüceliğine bir noksanlık getirmeyeceğinden sen onları terk et); zâten (mukarreb meleklerden ibâret) senin Rabbin nezdinde (çok îtibarlı) olanlar gece-gündüz (şânına yakışmayan noksan sıfatlardan tenzîh etmek üzere) O’nu sürekli tesbîh ediyorlar ve onlar hiç yorulmuyorlar.