v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
48
Cuz 3
283﴿ Ama siz bir yolculuk üzere olur da bir yazıcı bulamazsanız o zaman (güvenceniz), alınmış rehinlerdir. Fakat bir kısmınız bir kısm(ınız)a güvenir (de rehin almaya lüzum görmez)se, kendisine güvenilmiş olan o (borçlu) kişi Rabbi olan Allâh’tan hakkıyla sakınsın (da, borcunu inkâr ederek hâinlik yapmasın) ve emânetini tamâmen ödesin. (Ey borçlular ve şâhitler!) Ayrıca siz (kendi aleyhinize olsun, başkaları hakkında olsun hiçbir sûretle) şâhitliği gizlemeyin. Zâten kim onu gizlerse şüphesiz ki o, (bütün uzuvları isyâna batmış ve mâsiyet) kalbi(ne kadar sirâyet etmiş olan) günah işlemiş biridir. Allâh ise (şâhitliği gizleme ve açıklama gibi hususlarda) yapmakta olduğunuz şeyleri (hakkıyla bilen ve Kendisine hiçbir şey gizli kapalı kalmayan) bir Alîm’dir.
284﴿ Göklerde olanlar ve yerde bulunanlar (yaratılış, yönetim ve mülkiyet bakımından) ancak Allâh’a âittir. İçlerinizde bulunan (kötülük yapma kararlılığın)ı açığa çıkarırsanız yâhut onu gizlerseniz, Allâh onunla sizi muhâsebe edecektir. Sonra dilediği kimse için (günahlarını) bağışlar, dilediğine de azap eder. Allâh (afv etmek ve azap etmek dâhil) her şeye (son derece gücü yeten) bir Kadîr’dir.
285﴿ O Peygamber de, Rabbinden kendisine indirilmiş olana îmân etmiştir, müminler de (indirilenlerin tümüne inanmışlardır). Hepsi (de) Allâh’a, meleklerine, kitaplarına ve rasüllerine îmân etmiştir. (Müminler:) “O’nun rasüllerinden hiçbirinin arasında ayırım yapmayız” (demişlerdir). Yine onlar (Allâh-u Te‘âlâ’nın, peygamberler vâsıtasıyla kendilerine yöneltmiş olduğu yükümlülükler karşısında): “(Buyruğunu) işittik, (emrine) itâat ettik. Ey Rabbimiz! Mağfiretini (dileriz)! O (diriltildikten sonraki) varış(ımız) ancak Sanadır” demişlerdir.
286﴿ Allâh hiçbir nefse güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Herkesin, hayır nâmına) kazanmış olduğu şey kendi lehinedir. (Kötülüklerden canı çeke çeke) gayretle kazanmış olduğu şey de yine kendi aleyhinedir. (O müminler şöyle duâ ederler:) “Ey Rabbimiz! Unutursak yâhut yanılırsak bizi yakala(yıp cezâlandır)-ma! Ey Rabbimiz! Bizden önceki (dönemlerde Yahûdî ve Hristiyan olan) o kişilere kendisini yüklemiş olduğun gibi, bizim üzerimize de ağır bir yük yükleme! Ey Rabbimiz! Kendisine karşı bizim için tâkat bulunmayan (ağır) şeyleri (belâ ve musîbetleri) de bize taşıtma ve bizden (günahlarımızı) afv et ve bizim için (ayıplarımızı) bağışlamada bulun ve bize rahmet et! (Gerçek dostumuz, yârımız ve yardımcımız olan) Mevlâmız ancak Sensin! (Bir mâlike yakışan; düşmanlarına karşı kölelerine yardım etmektir.) O hâlde o kâfirler toplumuna karşı Sen (de) bize yardım et!” Bu âyet-i kerîmelerde zikredilen: “Kalpten geçenlerden dolayı sorgulanma” hükmünün neshedilip edilmediği husûsu müfessirler arasında ihtilaf konusudur:
a) Nesh görüşünde olanların delîli, Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)ın şu rivâyetidir: “Vahyin ilk muhâtapları olan sahabe-i kirâma 284. âyet-i kerîme çok ağır geldiği için bu hususta Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e mürâcaatta bulunmuşlar ve diğer uzuvlarına mâlik olsalar da, kalplerine mâlik olamayacakları özrünü beyân ederek bir kolaylık istemişlerdir. Bunun üzerine 285. âyet-i kerîme inzâl edilerek, Ehl-i Kitap gibi îtirâza kalkışmayıp ‘İşittik, itâat ettik’ demekle emrolunmuşlardır. Onların bu emri tutması üzerine 286. âyet-i kerîmenin inzâli ile, ellerinden gelmeyen şeylerin sorumluluğunun kendilerinden kaldırıldığı bildirilmiştir.” (Müslim, el-Îmân:57, rakam:125, 1/115)[/l] Bu yüzden Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte: “Konuşmadıkları yâhut işlemedikleri sürece, ümmetimin içlerinden geçirdiklerini Allâh-u Te‘âlâ şüphesiz bağışladı” buyrulmuştur. (Müslim, el-Îmân:58, rakam:127, 1/116; el-Buhârî, el-‘Itk:6, rakam:2391, 2/894) [l]b) Neshe kāil olmayanların delîli ise “Neshin, haberlerde vârid olmayıp ancak emir ve yasaklarda geçerli oluşu” kāidesidir. Bu görüş erbâbının, kendi aralarında farklı birçok îzâh tarzı varsa da, îtikatta imamımız olan Ebû Mansûr el-Mâtürîdî (Rahimehullâh)ın görüşü tercihe şâyandır.
Şöyle ki; âyet-i celîlede bahse konu olan “Kalpte bulunan kötü niyet”, insanın gayr-i ihtiyârî kalbine gelen şeytânî vesveseler ve nefsânî düşünceler olmayıp, kendi irâdesiyle inanıp azmettiği hususlardır. Bu durumda kâfir olmaya azmetmek, insanı kâfir eder. Azimsiz ve kasıtsız olarak içinden geçen günah yapma isteği ise tevbe şartı olmaksızın bağışlanır. Günah yapmaya karşı taşıdığı azim, pişman olup tevbe ettiği takdirde hiç yazılmaz. Ama örneğin zinâ gibi bir kötülüğü yapmaya kesin kararlı olup, elinde olmayan bir nedenle yapamayan kişi, o günahı yapmış gibi cezâlandırılmayacaksa da, cumhûr ulemâya göre bu azminden dolayı özel bir sorumluluk taşır. Ancak bu cezânın âhirete bırakılmayıp, dünyâda çektiği dert ve sıkıntılarla telâfî edileceği Âişe (Radıyallâhu Anhâ)dan rivâyet edilmiştir. (en-Nesefî, el-Hâzin, el-Beyzâvî, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 1/453-454)
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ٣
٤٨
وَاِنْ كُنْتُمْ عَلٰى سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَقْبُوضَةٌۜ فَاِنْ اَمِنَ بَعْضُكُمْ بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ اَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُۜ وَلَا تَكْتُمُوا الشَّهَادَةَۜ وَمَنْ يَكْتُمْهَا فَاِنَّهُٓ اٰثِمٌ قَلْبُهُۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌ۟ ﴿٢٨٣
لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنْ تُبْدُوا مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُۜ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٢٨٤
اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه۪ وَالْمُؤْمِنُونَۜ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ۜ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه۪۠ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ ﴿٢٨٥
لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۜ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْۜ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَأْنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَٓا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِه۪ۚ وَاعْفُ عَنَّا۠ وَاغْفِرْ لَنَا۠ وَارْحَمْنَا۠ اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ ﴿٢٨٦
Bakara Sûresi
48
Cuz 3
وَاِنْ كُنْتُمْ عَلٰى سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَقْبُوضَةٌۜ فَاِنْ اَمِنَ بَعْضُكُمْ بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ اَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُۜ وَلَا تَكْتُمُوا الشَّهَادَةَۜ وَمَنْ يَكْتُمْهَا فَاِنَّهُٓ اٰثِمٌ قَلْبُهُۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌ۟ ﴿٢٨٣
283﴿ Ama siz bir yolculuk üzere olur da bir yazıcı bulamazsanız o zaman (güvenceniz), alınmış rehinlerdir. Fakat bir kısmınız bir kısm(ınız)a güvenir (de rehin almaya lüzum görmez)se, kendisine güvenilmiş olan o (borçlu) kişi Rabbi olan Allâh’tan hakkıyla sakınsın (da, borcunu inkâr ederek hâinlik yapmasın) ve emânetini tamâmen ödesin. (Ey borçlular ve şâhitler!) Ayrıca siz (kendi aleyhinize olsun, başkaları hakkında olsun hiçbir sûretle) şâhitliği gizlemeyin. Zâten kim onu gizlerse şüphesiz ki o, (bütün uzuvları isyâna batmış ve mâsiyet) kalbi(ne kadar sirâyet etmiş olan) günah işlemiş biridir. Allâh ise (şâhitliği gizleme ve açıklama gibi hususlarda) yapmakta olduğunuz şeyleri (hakkıyla bilen ve Kendisine hiçbir şey gizli kapalı kalmayan) bir Alîm’dir.
لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنْ تُبْدُوا مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُۜ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٢٨٤
284﴿ Göklerde olanlar ve yerde bulunanlar (yaratılış, yönetim ve mülkiyet bakımından) ancak Allâh’a âittir. İçlerinizde bulunan (kötülük yapma kararlılığın)ı açığa çıkarırsanız yâhut onu gizlerseniz, Allâh onunla sizi muhâsebe edecektir. Sonra dilediği kimse için (günahlarını) bağışlar, dilediğine de azap eder. Allâh (afv etmek ve azap etmek dâhil) her şeye (son derece gücü yeten) bir Kadîr’dir.
اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه۪ وَالْمُؤْمِنُونَۜ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ۜ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه۪۠ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ ﴿٢٨٥
285﴿ O Peygamber de, Rabbinden kendisine indirilmiş olana îmân etmiştir, müminler de (indirilenlerin tümüne inanmışlardır). Hepsi (de) Allâh’a, meleklerine, kitaplarına ve rasüllerine îmân etmiştir. (Müminler:) “O’nun rasüllerinden hiçbirinin arasında ayırım yapmayız” (demişlerdir). Yine onlar (Allâh-u Te‘âlâ’nın, peygamberler vâsıtasıyla kendilerine yöneltmiş olduğu yükümlülükler karşısında): “(Buyruğunu) işittik, (emrine) itâat ettik. Ey Rabbimiz! Mağfiretini (dileriz)! O (diriltildikten sonraki) varış(ımız) ancak Sanadır” demişlerdir.
لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۜ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْۜ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَأْنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَٓا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِه۪ۚ وَاعْفُ عَنَّا۠ وَاغْفِرْ لَنَا۠ وَارْحَمْنَا۠ اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ ﴿٢٨٦
286﴿ Allâh hiçbir nefse güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Herkesin, hayır nâmına) kazanmış olduğu şey kendi lehinedir. (Kötülüklerden canı çeke çeke) gayretle kazanmış olduğu şey de yine kendi aleyhinedir. (O müminler şöyle duâ ederler:) “Ey Rabbimiz! Unutursak yâhut yanılırsak bizi yakala(yıp cezâlandır)-ma! Ey Rabbimiz! Bizden önceki (dönemlerde Yahûdî ve Hristiyan olan) o kişilere kendisini yüklemiş olduğun gibi, bizim üzerimize de ağır bir yük yükleme! Ey Rabbimiz! Kendisine karşı bizim için tâkat bulunmayan (ağır) şeyleri (belâ ve musîbetleri) de bize taşıtma ve bizden (günahlarımızı) afv et ve bizim için (ayıplarımızı) bağışlamada bulun ve bize rahmet et! (Gerçek dostumuz, yârımız ve yardımcımız olan) Mevlâmız ancak Sensin! (Bir mâlike yakışan; düşmanlarına karşı kölelerine yardım etmektir.) O hâlde o kâfirler toplumuna karşı Sen (de) bize yardım et!” Bu âyet-i kerîmelerde zikredilen: “Kalpten geçenlerden dolayı sorgulanma” hükmünün neshedilip edilmediği husûsu müfessirler arasında ihtilaf konusudur:
a) Nesh görüşünde olanların delîli, Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)ın şu rivâyetidir: “Vahyin ilk muhâtapları olan sahabe-i kirâma 284. âyet-i kerîme çok ağır geldiği için bu hususta Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e mürâcaatta bulunmuşlar ve diğer uzuvlarına mâlik olsalar da, kalplerine mâlik olamayacakları özrünü beyân ederek bir kolaylık istemişlerdir. Bunun üzerine 285. âyet-i kerîme inzâl edilerek, Ehl-i Kitap gibi îtirâza kalkışmayıp ‘İşittik, itâat ettik’ demekle emrolunmuşlardır. Onların bu emri tutması üzerine 286. âyet-i kerîmenin inzâli ile, ellerinden gelmeyen şeylerin sorumluluğunun kendilerinden kaldırıldığı bildirilmiştir.” (Müslim, el-Îmân:57, rakam:125, 1/115)[/l] Bu yüzden Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte: “Konuşmadıkları yâhut işlemedikleri sürece, ümmetimin içlerinden geçirdiklerini Allâh-u Te‘âlâ şüphesiz bağışladı” buyrulmuştur. (Müslim, el-Îmân:58, rakam:127, 1/116; el-Buhârî, el-‘Itk:6, rakam:2391, 2/894) [l]b) Neshe kāil olmayanların delîli ise “Neshin, haberlerde vârid olmayıp ancak emir ve yasaklarda geçerli oluşu” kāidesidir. Bu görüş erbâbının, kendi aralarında farklı birçok îzâh tarzı varsa da, îtikatta imamımız olan Ebû Mansûr el-Mâtürîdî (Rahimehullâh)ın görüşü tercihe şâyandır.
Şöyle ki; âyet-i celîlede bahse konu olan “Kalpte bulunan kötü niyet”, insanın gayr-i ihtiyârî kalbine gelen şeytânî vesveseler ve nefsânî düşünceler olmayıp, kendi irâdesiyle inanıp azmettiği hususlardır. Bu durumda kâfir olmaya azmetmek, insanı kâfir eder. Azimsiz ve kasıtsız olarak içinden geçen günah yapma isteği ise tevbe şartı olmaksızın bağışlanır. Günah yapmaya karşı taşıdığı azim, pişman olup tevbe ettiği takdirde hiç yazılmaz. Ama örneğin zinâ gibi bir kötülüğü yapmaya kesin kararlı olup, elinde olmayan bir nedenle yapamayan kişi, o günahı yapmış gibi cezâlandırılmayacaksa da, cumhûr ulemâya göre bu azminden dolayı özel bir sorumluluk taşır. Ancak bu cezânın âhirete bırakılmayıp, dünyâda çektiği dert ve sıkıntılarla telâfî edileceği Âişe (Radıyallâhu Anhâ)dan rivâyet edilmiştir. (en-Nesefî, el-Hâzin, el-Beyzâvî, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 1/453-454)