HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالشُّورٰى  ٤٨٣ 
الجزء ٢٥

فَاطِرُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَمِنَ الْاَنْعَامِ اَزْوَاجًاۚ يَذْرَؤُ۬كُمْ ف۪يهِۜ لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ ﴿ ١١ ﴾ لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿ ١٢ ﴾ شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا وَصّٰى بِه۪ نُوحًا وَالَّذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِه۪ٓ اِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى وَع۪يسٰٓى اَنْ اَق۪يمُوا الدّ۪ينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا ف۪يهِۜ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِك۪ينَ مَا تَدْعُوهُمْ اِلَيْهِۜ اَللّٰهُ يَجْتَب۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يُن۪يبُ ﴿ ١٣ ﴾ وَمَا تَفَرَّقُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫رِثُوا الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ ﴿ ١٤ ﴾ فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚ وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ وَقُلْ اٰمَنْتُ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍۚ وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۜ لَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۜ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَاۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُۜ ﴿ ١٥ ﴾

سُورَةُالشُّورٰى  ٤٨٣ 
الجزء ٢٥
Şûrâ Sûresi  483 
Cüz  25

11  (Allâh-u Te`âlâ,) göklerin ve yerin yoktan yaratıcısıdır. Kendi nefisleriniz(in mensubu olduğu insan cinsin)den sizin için birtakım (kadınları) eşler (olarak) yaratmıştır; davarlardan da (kendilerine münasip) birkısım eşler yaratmıştır ki, o sebeple sizi çoğaltıp yaymaktadır. (Ne Zât’ı, ne sıfatları, ne de sanatları hususunda) hiçbir şey O (Allâh-u Sübhânehû) nun benzeri olamaz (ki O’nun eşi veya çocuğu nun varlığı düşünülebilsin)! (Sizin gibi kulağı olmasa da, duyulacak her şeyi hak kıyla işiten) Semî’ ve (sizin gibi gözü bulunmasa da, gö rülebilen her şeyi çok iyi gören) Basîr ancak O’dur.

12  Göklerin ve yerin (hazinelerinin) anahtarları sadece O (Allâh-u Azîmüşşâ)na mahsustur. (İstediği zaman kullarından) dilediğine rızkı genişletir ve (di lediğinde yine ona) daraltır. Şüphesiz ki O, (zengin liğin kimin hakkında ne zaman, fakirliğin de kimin hakkında ne vakit hayırlı veya şerli olacağı dâhil) her şeyi (hakkıyla bilen ve kullarını ona göre yöneten bir) Alîm’dir.

13  (İslam’ı yaşayıp yaşatarak ve en ufak bir yan lışlığın bile kendisine yol bulmasına müsaade etme yerek) o dîni ayakta tutun ve (kimine inanıp kimini reddederek ve kiminiz iman edip kiminiz inkâr ede rek) onda ayrılığa düşmeyin!” diye kendisiyle Nûh’a vasiyette bulunmuş olduğu şeyi de, sana vahyet mişolduğumuz o şeyi de, İbrâhîm’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya kendisini kuvvetlice emretmiş olduğumuz şeyi de din olarak sizin için O (Rabbiniz) meşrû kılmıştır. (Habîbim!) Senin onları kendisine çağırmakta bulunduğun o (gerçekçi ve çok kolay bir) şey (olan İslâm’ı yaşamak), müşrikler üzerine pek büyük (ve kabulü çok zor gelen bir şey) olmuştur. Ama (yine de onların bu durumuna üzüntünden dolayı kendini helâk etme ve onların imanından büs bütün ümidini kesme, zira bugün en azılı müşriklerden görünse de, önünde sonunda) Allâh (hidâyeti seçece ğini bildiği için, hak dine muvaffak kılmayı) dilediği kişiyi Kendisine (ve rızasına ulaştıran doğru yola) seçer, (Zât’ına ibadete) yönelmekte olan kimseyi de Kendisine (manen yakınlaştıracak özel bir feyze ir şâd ve) hidâyet eder.

14  O (geçmiş peygamberlerin üm meti olan Yahudi ve Hristiya)nlar, (İs lâm’ın hak olduğuna dâir) kendi lerine (kesin) ilim geldikten sonra (, hakikati anla yamadıkları için değil), ancak aralarındaki kıskanç lıktan dolayı (haktan) ayrılmışlardır.Eğer (inkârcılara peşinen azap edilmeyip,kimi hak kında Bedir günü, kimi hakkındaysakıyâmet günü ola rak) belirlenmiş bir süreye kadar (cezalarının tehir edileceğine dair, ezelde) Rabbinden geçmiş olan (kararı ifadeeden) bir kelime bulunmasaydı, elbet te (haksızlar çarçabuk helâk edilirdi de, böylece onlarla müminlerin) aralarında (çoktan) hüküm verilmiş olurdu. Onların ardından o kitabamirasçı kılın mış olan (senin devrindeki) bu (inatçı) kimseler ise, hiç şüphesiz ki elbette o (kendi kitapları)ndan do layı çok huzursuzedici pek büyük bir şüphe içinde dirler. (Bu yüzden Kur’ân’a da inanmamaktadırlar, zi ra âhir zamanda gönderilecek kitabı ve peygamberi önceden müjdelemiş olan kendi kitaplarına şüphesiz inansaydılar, kesinlikle şimdi sana da iman ederlerdi.)

15  İşte artık bu (şekilde geçmiş ümmetlerin, dinleri hususunda yanlış yola sapmalarının sebe bi olan ihtilafı göz önünde bulundurman) neden(iy)le sen (ümmetini dâima dosdoğru din olan İslâm’da bir lik ve beraberliğe) davet et! Kendin de emrolundu ğun gibi dosdoğru(ca sana vahyedileni tebliğ üzere sabit) ol! Onların kötü arzularına hiç mi hiç uyma! De ki: “Ben Allâh’ın indirmiş olduğu tüm kitaplara iman ettim ve (şerî`at hükümlerini tebliğ ve tatbik hususunda hiçbir ayrım yapmadan) aranızda adâletli olmamla emrolundum. Bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz ancak Allâh’tır! Bizim amelleri miz bize aittir; sizin amelleriniz de size aittir ( bu nedenle herkesin sevabı da azabı da sadece kendisini alâkadar eder)! (Artık gerçek, gün gibi belirdiği için) bizimle sizin aranızda delil getirmemü cadelesi (ne hâcet) yoktur. (Kıyâmet günü) Allâh aramızı birleştirecektir. Zaten varış ancak O’nadır! (Dolayısıyla aramızda son hükmü O verecektir.)

Şûrâ Sûresi  483 
Cüz  25
cihanyamaneren