HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالشُّورٰى  ٤٨٨ 
الجزء ٢٥

وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ رُوحًا مِنْ اَمْرِنَاۜ مَا كُنْتَ تَدْر۪ي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْا۪يمَانُ وَلٰكِنْ جَعَلْنَاهُ نُورًا نَهْد۪ي بِه۪ مَنْ نَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِنَاۜ وَاِنَّكَ لَتَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۙ ﴿ ٥٢ ﴾ صِرَاطِ اللّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ اَلَٓا اِلَى اللّٰهِ تَص۪يرُ الْاُمُورُ ﴿ ٥٣ ﴾
سُورَةُالزُّخْرُفِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
حٰمٓۜ ﴿ ١ ﴾ وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ ﴿ ٢ ﴾ اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ ﴿ ٣ ﴾ وَاِنَّهُ ف۪ٓي اُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَك۪يمٌۜ ﴿ ٤ ﴾ اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا اَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِف۪ينَ ﴿ ٥ ﴾ وَكَمْ اَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْاَوَّل۪ينَ ﴿ ٦ ﴾ وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ نَبِيٍّ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ ﴿ ٧ ﴾ فَاَهْلَكْنَٓا اَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشًا وَمَضٰى مَثَلُ الْاَوَّل۪ينَ ﴿ ٨ ﴾ وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَز۪يزُ الْعَل۪يمُۙ ﴿ ٩ ﴾ اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۚ ﴿ ١٠ ﴾

سُورَةُالشُّورٰى  ٤٨٨ 
الجزء ٢٥
Şûrâ Sûresi  488 
Cüz  25

52  İşte böylece Biz sana emrimizden kaynaklanan/emrimizden (ve nehyimizden) ibaret/ büyük bir ruh vahyettik (ki, ruhun bedene sağladığı hayat gibi o vahiy de kalpleri canlandırmaktadır). (Bu vahiyden önce) sen ne kitap, ne de iman(la ilgili tafsilat) nedir bilmekte değildin! Lâkin Biz onu (o sana vahyetmiş bulunduğumuz o kitabı) büyük bir nur yaptık ki, kullarımızdan dilediklerimizi onunla hidâyete erdirmekteyiz Şüphesiz ki sen (İslâm’ın hükümlerini açıklayarak insanları) elbette dosdoğru bir yola hidâyet etmektesin. (Ama hidâyet yaratmak ancak Allâh-u Te`-âlâ’ya mahsustur.)
“Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in kitap nedir bilmemesi”; kendisine vahiy gelmeden önce, böyle bir kitaba mazhar olacağını bilmemesi anlamındadır ki, kendisine kitap indirileceğini bilmeyen bir kişinin, o kitabın içinde bulunan tafsilatı bilmemesi doğaldır. “İman bilmemesi” ise; akılla ve Millet-i İbrâhîm’den kalan nakille bilinemeyip, ancak Kur’ân’ın vahyiyle anlaşılabilecek olan bazı meselelere vâkıf olmayışıdır. Yoksa Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) nübüvvetten önce de Allâh-u Te`âlâ’yı tevhîd etmekte (; O’nu bir kabul etmekte) hac ve umre yapmakta, Lât ve Uzza putlarına buğz etmekte ve putlar adına kesilen hayvanlardan yememekteydi ki, böylece İbrâhîm (Aleyhisselâm)`ın dini üzere kulluk etmekteydi. Ama kendi dininin hükümleri, ancak vahiy başlamasından sonra ona iyice belirmiştir. (Nesefî, Hâzin)

53  O Allâh’ın yoluna ki; göklerde olanlar da, yerde bulunanlar da (yaratılmak, mülkiyet ve yöne tim bakımından) sadece O’na aittir! Âgâh olun ki; (aracıların ortadan kalkacağı o kıyâ met gününde) bü tün işler ancak Allâh’a dönecektir./ (Şu anda da) bütün işler ancak Allâh’a dönmektedir.

KIRKÜÇÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Zuhruf
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. Ancak İmâm-ı Mukatil (Rahimehullâh)`a göre; 45. âyet-i kerîme, (Mi’râc gecesi) Beyt-i Makdis’de nâzil olmuştur, el-İtkan’da zikredildiğine göreyse semada nâzil olmuştur. Medîne’de nâzil olduğu da mervîdir. 89 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!

1  Hâ! Mîm!

2  O (hidâyet yollarını) iyice açıklayıcı Kitab (olan Kur’ân)a/o (ince düşünenler için manaları) pek açık olan Kitab’a/ yemin olsun!

3  Gerçekten Biz onu Arapça bir Kur’ân kıldık, tâ ki siz (manalarını ve mûcizelerini gereği gibi) an layasınız!

4  Şüphesiz ki o, o (semâvî) kitapların anası (ve esâsı ola)n (Levh-i Mahfûz)da; Bizim katımızda (diğer kitaplara nazaran) elbette pek yücedir, üstün hik met sahibidir/(hiçbir kitap onu nesh etmeyeceği için) çok sağlamdır/ (diğer kitaplardaki tahrifâtla ilgili ka rar veren bir) hâkim (mertebesinde)dir/.

5  (Evet! Hikmetimiz böyle bir Kur’ân’ın size indiril mesini gerektirmiş bulunmaktadır.) Şimdi siz (sapık lıkta ve cehâlette) haddi aşmış bulunan bir toplum oldunuz diye bu kitabı sizden ayrı bir tarafa mı uzaklaştıralım?

6  Nitekim (sizden) evvelki (inkârcı toplumlar ve haddi aşmış ümmet)ler içerisinde de birçok peygamber göndermiştik!

7  Kendilerine hiçbir nebî gelmiyordu ki, onunla sürekli alay etmekte bulunmuş olmasınlar!

8  Böylece Biz kuvvet bakımından onlardan daha güçlü olanları helâk ettik. Nitekim (bu Kur’ân’da) evvelkilerin şaşılacak kıssaları (defaatle) geçmiştir!

9  Andolsun ki; sen o (şirk koşa)nlara: “Gökleri ve yeri yaratmış olan kimdir?” diye soracak olsan, ye min olsun ki; elbette onlar (putların âcizliğini bil diklerinden ve bu âlemlerin yaratılışının, üstün bir güce ve sonsuz bir ilme sahip olan bir Zât’a dayanması gerek tiğini idrak ettiklerinden dolayı): “Onları O Azîz ve Alîm (olan; O istediğini yaratma gücüne sahip olan ve yaratıklarının yönetimini çok iyi bilen Allâh-u Te`âlâ) yarattı!” diye (kendilerini itirafa mecbur hissede) ceklerdir.

10  (Böylece onlar) O Zât(a işaret etmiş olacaklar dır) ki; sizin için yeri bir döşek yapmış ve orada sizin için birtakım yollar tayin etmiştir, tâ ki siz (o yolları izleyerek maksatlarınıza) ulaşasınız/(onlar hakkında tefekkürde bulunarak asıl maksat olan tev hîd ve marifete) hidâyet bulasınız.

Şûrâ Sûresi  488 
Cüz  25
cihanyamaneren