HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُاٰلِ عِمْرٰنَ  ٤٩ 
الجزء ٣

سُورَةُاٰلِ عِمْرٰنَ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
الٓمٓۚ ﴿ ١ ﴾ اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ الْحَيُّ الْقَيُّومُۜ ﴿ ٢ ﴾ نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَاَنْزَلَ التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۙ ﴿ ٣ ﴾ مِنْ قَبْلُ هُدًى لِلنَّاسِ وَاَنْزَلَ الْفُرْقَانَۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُو انْتِقَامٍ ﴿ ٤ ﴾ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَخْفٰى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۜ ﴿ ٥ ﴾ هُوَ الَّذ۪ي يُصَوِّرُكُمْ فِي الْاَرْحَامِ كَيْفَ يَشَٓاءُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿ ٦ ﴾ هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌۜ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَٓاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَٓاءَ تَأْو۪يلِه۪ۚ وَمَا يَعْلَمُ تَأْو۪يلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُۢ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِه۪ۙ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَاۚ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ ﴿ ٧ ﴾ رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةًۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ ﴿ ٨ ﴾ رَبَّنَٓا اِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُخْلِفُ الْم۪يعَادَ۟ ﴿ ٩ ﴾

سُورَةُاٰلِ عِمْرٰنَ  ٤٩ 
الجزء ٣
Âl-i İmrân Sûresi  49 
Cüz  3

ÜÇÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Âl-i İmrân
SÛRE-İ CELîLESİ

Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 200 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!

1  Elif! Lâm! Mîm!

2  Allâh ki; Kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur! (Ezelî ve ebedî olan Zât’ına âit bir hayatla) Hayy’dır; (yaratıklarını yönetme ve koruyup kollama işini dâima üstlenmiş bulunan bir) Kayyûm’dur.

3  O, (verdiği haberlerde) hak ile iç içe olan o Kitabı sana, öncesinde bulunan (geçmiş kitap)ları doğrulayıcı olarak peyderpey indirmiştir, Tevrât’ı ve İncîl’i ise top yekûn bir halde indirmiştir!

4  (Allâh-u Te`âlâ) bu (Kur’â)ndan önce (Tevrât ve İncîl’i, kendi dönemlerinde bulunan) insanlar için (yol gösterici) birer hidâyet olarak (indirmiştir)! O, (hakkı bâtıldan ayıran) Furkan (vasfına hâiz Kur’ân)ı da indirmiştir. O kimseler ki Allâh’ın (kitaplarının) âyetlerini (ve peygamberleri vasıtasıyla gösterdiği mûcizeleri) inkâr etmişlerdir; (kâfirliklerinden dolayı) gerçekten kendileri için çok şiddetli büyük bir azap vardır. Allâh (iradesi engellenemeyecek ve azap etmesine mâni olunamayacak yegâne güce sahip bir) Azîz’dir; (bir benzerine kimsenin güç yetiremeyeceği kadar da) intikam sahibidir.

5  Şüphesiz ki Allâh; ne yerde, ne de gökte (bulunan ufak büyük) hiçbir şey Kendisine gizli kalmaz!

6  Ancak O’dur O Zât ki; (erkeklik, dişilik, siyahlık ve beyazlık gibi şekillerden hangisini) nasıl dilemekteyse rahimlerde size öylece sûret vermektedir! O (saltanatında) Azîz ve (yönetiminde) Hakîm olan Zât’tan başka hiçbir ilâh yoktur.

7  Ancak O’dur O Zât ki; sana o (eşsiz bir) Kitab (olan Kur’ân)ı indirmiştir. Ondan bir kısmı, (manası anlaşılamayacak derecede kısalıktan ve farklı yönlere ihtimalli olmaktan korunmak suretiyle) muhkem (ve sağlam kılınmış) birtakım âyetlerdir ki onlar o Kitab’ın anası (ve esası olduklarından, helâl ve haram gibi hükümlerde başvurulacak yegâne kaynak)dır( lar). Bir de (kısalığından veya muhkem bir âyetle çeliştiğinden dolayı farklı tefsirlere müsâit bulunan) diğer müteşâbih (âyet)ler! Artık o kimseler ki kalplerinde (haktan bâtıla doğru bir sapma ve) bir meyil vardır; işte onlar (insanları din adına) fitne(ye düşürmek) isteğiyle ve onu (canlarının istediği gibi) te’vîl etme arzusuyla, o (Kur’â)ndan müteşâbih olanın peşine düşerler (de onun sadece dış manasıyla yetinirler ve yanlış yorumlarla onu tahrife yeltenirler). Hâlbuki onun (tefsirinin nereye varacağını ve gerçek) te’vîlini Allâh’tan başkası bilemez (ve kimse “Kesinlikle bunun bundan başka manası yoktur!” diyemez)! İlimde (son derece derinleşerek) râsih olanlar ise (sapık fikirlilerin yaptığı gibi, müteşâbih âyetlerin manalarını karıştırmayıp): “Biz on(lar)a (Allâh-u Te`âlâ’dan geldiği şekliyle) iman ettik, (muhkem ve müteşâbih âyetlerin) hepsi (de, kelâmında hiçbir çelişki bulunmayan) Rabbimiz nezdinden (indirilmiş)dir.” derler. Zaten (duyuların tesirinden kurtulmuş) hâlis akıllara sahip olanlardan başkası (Kur’ân-ı Kerîm’de bulunan öğütleri) iyice düşünemez!

8  (İlimde râsih olan âlimler, Kur’ân’ın te’vîli hakkında sapıtanları görünce derler ki:) “Ey Rabbimiz! Bizi (muhkem ve müteşâbih âyetlerin tümüne inanmaya) hidâyet buyurduktan sonra (, kalplerini râzı olmadığın yorumlara kaydırdığın kimselere yaptığın gibi, bizim) kalplerimizi (de müteşâbihleri araştırmaya meylettirerek haktan) kaydırma ve bize tarafından bir rahmet bahşet (ki, hakta sebata muvaffak olalım ve günahlarımızdan kurtulalım)! Şüphesiz ki (karşılık beklemeden bolca bağış yapan) Vehhâb Sensin, ancak Sen!

9  Ey Rabbimiz! Gerçekten kendisi(nin geleceği)nde hiçbir şüphe bulunmayan büyük bir gün(de hesaba çekmek) için insanları toplayacak olan Sensin! Muhakkak ki Allâh (herhangi bir kimseye vermiş olduğu) sözü bozmaz!”
Muhkem âyetler, misale muhtaç olmayacak derecede çoktur. Müteşâbih âyetlere bir misal verecek olursak: “Rahmân Arş üzerine istivâ etti!” (Tâhâ Sûresi: 5) kavl-i şerifini gösterebiliriz. Burada geçen “İstivâ” kelimesi, lügate göre; “Oturma, kudret, istîlâ ve hâkimiyet” gibi manalara müsâit bir lafızdır. Ancak “Oturma” manası, muhkem âyetlerden olan: “O’nun misli hiçbir şey yoktur!” (Şûrâ Sûresi: 11’den) kavl-i şerifiyle tamamen çeliştiğinden, lügatte bulunan bu mananın verilmesi imkânsız hâle gelmiştir. Bu durumda Ehl-i Sünnet ulemâsı; selef ve halef olmak üzere iki türlü îzâh şekli geliştirmişlerdir. Selef tarifine dâhil olanlar, daha sâlim yolu tercih ederek, müteşâbih lafızları tefsir ve te’vîlden kaçınıp, “İstivâ” gibi âyet-i kerîmede geçen lafzın kendisini kullanmışlar, halef ise; yanlış yorumlara sebebiyet vermemek için daha sağlam yolu benimseyerek, “Kudret, hakimiyet ve istîlâ” gibi müsâit manalarla te’vîl etmişlerdir. “Muhkem ve müteşâbih” tabirlerinin farklı tarif ve misalleri için bakınız! Rûhu’l-Furkan: 3/330-341

Âl-i İmrân Sûresi  49 
Cüz  3
cihanyamaneren