HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالزُّخْرُفِ  ٤٩١ 
الجزء ٢٥

وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِؤُ۫نَۙ ﴿ ٣٤ ﴾ وَزُخْرُفًاۜ وَاِنْ كُلُّ ذٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَالْاٰخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟ ﴿ ٣٥ ﴾ وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ ﴿ ٣٦ ﴾ وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ ﴿ ٣٧ ﴾ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَر۪ينُ ﴿ ٣٨ ﴾ وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ اِذْ ظَلَمْتُمْ اَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿ ٣٩ ﴾ اَفَاَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ اَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿ ٤٠ ﴾ فَاِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَاِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَۙ ﴿ ٤١ ﴾ اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذ۪ي وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ ﴿ ٤٢ ﴾ فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذ۪ٓي اُو۫حِيَ اِلَيْكَۚ اِنَّكَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿ ٤٣ ﴾ وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَۚ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ ﴿ ٤٤ ﴾ وَسْـَٔلْ مَنْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَاۗ اَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِ اٰلِهَةً يُعْبَدُونَ۟ ﴿ ٤٥ ﴾ وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَقَالَ اِنّ۪ي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿ ٤٦ ﴾ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِاٰيَاتِنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ ﴿ ٤٧ ﴾

سُورَةُالزُّخْرُفِ  ٤٩١ 
الجزء ٢٥
Zuhruf Sûresi  491 
Cüz  25

34  Evleri için (gümüşten) birtakım kapılar ve üzerlerinde (kurulup, arkalarına) yaslanacakları tahtlar(ı) da (hep gümüşten yapardık)!

35  Ve (onların tüm ev eşyasını) altın ziy netler( den yapardık)! İşte hepsi de o en alçak (dünya) hayatın(ın geçici) eşyasından başka bir şey değildir. (Sonsuz ve sınırsız nimetlerin mahalli olan) âhiret ise Rabbinin katında, o (şirkten ve haramlardan) hakkıyla sakınan kimselere aittir. (İşte Biz, Müslümanlara acıdığımız için kâfirlere dünyada tam bir bolluk vermedik. Yoksa âhirette hiç bir nimete kavuşamayacakları için şimdi onlara daha çok verirdik. Böylece müminlerin imanını muhafaza hikmeti, kâfirlerin birçok nimetten mahrum bırakıl masını gerektirdi.)

36  Her kim (nefsanî lezzetlere daldığı ve gördüğü şeylere kandığı için, kendisine anasından babasından çok acıyan) O Rahmân’ın zikrinden (gâfil ve) kör kalmaya çalışırsa/Her kim O Rahmân’ı zikretmek ten yüz çevirirse/, Biz ona bir şeytanı musallat ederiz de artık o ona (sürekli arkadaş olan ve dâima vesvese vererek azdıran) pek yakın biridir.

37  Şüphesiz ki o (şeyta)nlar elbette bunları o (Rahmân’ın çağırdığı dosdoğru) yoldan engellemek tedirler. Bunlarsa o (şeyta)nların/ kendilerinin/ ger çek ten (doğru yola) hidâyet bulmuş kimseler olduk larını zannetmektedirler. (Yoksa şeytanlara uymaz lardı, zaten kendilerinin yanlış yolda olduklarını an lamış olsalardı elbette dönerlerdi.)

38  Neticede o Bize geldiğinde (dünyada yakın arkadaşlık kurduğu şeytanıyla aynı zincire bağlanınca): “Ah keşke (dünyada ve âhirette) be nimle senin aran da doğuyla batı(nın birbirinden) uzaklığı (kadar mesafe) olsaydı! (Meğer) ne kötü bir arkadaş(mışsın sen)!” der.

39  (O gün onlara denilecektir ki:)(Siz dünyada nefislerinize) zulmetmiş olduğunuz için gerçekten bugün sizin (: ‘Nasıl olsa hepimiz buradayız!’ diye dü şünüp kendinizi rahatlatabileceğiniz dünya işkence lerine hiç benzemeyen) bu azap içerisinde müşterek kimseler olmanız asla size fayda vermeyecektir.”

40  (Habîbim!) Bu (şekilde hakkı duymamak için mücâdele veren) sağırlara (gerçekleri) sen mi işit tireceksin? Ya da (görüp görmezden gelen) bu kör leri ve pek açık bir sapıklık içerisinde bulunmuş olanları sen mi hidâyet edeceksin? (Hayır! Bunu sen yapamazsın, zira buna Kadir olan ancak Allâh’tır.)

41  Ya gerçekten seni (düşmanla rına gâlip etme den önce vefat etti rip, dünyadan) götürecek olursak, artık (hiç üzülme, zira önünde sonunda) şüphesiz ki Biz onlardan intikam alıcılarız.

42  Yahut onlara vaad etmekte olduğumuz o (azapla ilgili) şeyleri şüphesiz sana gösterecek olsak, işte muhakkak Biz onlara karşı iktidar sahipleriyiz. (Dolayısıyla onlar Bizim kahrımızdan kaçacak bir yer bulamazlar.)

43  Öyleyse sana vahyedil miş olan o şeye sım sıkı sarıl (maya devam et)! Çünkü hakikaten sen (bırakılmaması gereken) dosdoğru bir yol üzeresin!

44  Muhakkak ki o (sana vahyedilmiş olan Kur’ ân, Arap lügatiyle indirilmiş olması münasebetiyle), senin için de, kavmin için de büyük bir şereftir. Ama yakında (kıyâmet günü, bu nimetin şükründen) sorguya çekileceksiniz.

45  (Habîbim! Mi’râc gecesi peygamberlerle görüştüğünde) senden önce göndermiş olduğumuz rasûllerimize sor ki; Biz Rahmân’dan başka, kendi lerine tapılmakta olan ilâhlar(a ibadeti meşru) kılmış mıyız?

46  Andolsun ki; elbette Biz Mûsâ’yı Firavun’a ve (kavminin) ileri gelenlerine âyet (ve mûcize)le rimizle gönderdik de o (onlara): “Şüphesiz ki ben, bütün âlemlerin Rabbinin (göndermiş olduğu) el çisiyim!” dedi.

47  Fakat o onlara âyetlerimizi getirdiğinde (onları hayranlıkla seyredip, getiren kimsenin peygamberlik iddiasında haklı olduğu hususunu iyice düşünerek ona uyacakları yerde) birdenbire onlar, bunlar yü zünden gülüyorlardı.

Zuhruf Sûresi  491 
Cüz  25
cihanyamaneren