v02.01.25 Geliştirme Notları
Zuhruf Sûresi
493
Cuz 25
61﴿ Yine şüphesiz ki o (Îsâ (Aleyhisselâm)ın âhir zamanda yeryüzüne inişi), elbette o (kıyâmet) ân(ının yaklaştığının anlaşılması) için önemli bir bilgidir. (Ey kullarım!) Öyleyse onun (vukûu) hakkında aslâ şüphe etmeyin. Siz Bana (ve rızâma ulaştıran dînime ve rasûlüme) hakkıyla tâbi olun. İşte bu (sizi dâvet ettiğim din) dosdoğru bir yoldur. Taberî, Ebû Hayyân ve Beyzâvî gibi birçok müfessirin beyânı vechile; bu âyetteki zamîrin, Îsâ (Aleyhisselâm)ın inişinden bahsettiği konusu, İbnü Abbâs, Mücâhid, Katâde, Hasen, Süddî, Dahhâk ve İbnü Zeyd gibi sahâbe ve tâbi‘înin birçok müfessiri tarafından açıklanmıştır. Birçok sahih hadîs-i şerîfte de: “Îsâ (Aleyhisselâm)ın şu âna kadar ölümü tatmadığı, cism-i şerîfiyle ikinci kat semâda diri olduğu ve kıyâmete yakın Hazret-i Mehdî’ye yardım etmek üzere Deccâl’ı katletmek ve İslâm’ı dünyâya hâkim kılmak için Şâm’daki beyaz minâreye ineceği ve kırk sene kadar İslâmiyet’i dünyâda hâkim kıldıktan sonra vefât edeceği” bildirilmiştir. (el-Buhârî, es-Sahîh, el-Enbiyâ:50, rakam:3265; Müslim, es-Sahîh, el-Îmân:71, rakam:155; et-Taberî, Câmi‘u’l-beyân, rakam:30949-30950, 11/204-205) Bu konudaki hadîs-i şerîfler mânevî tevâtür derecesine ulaştığı için, Îsâ (Aleyhisselâm)ın ineceğini inkâr etmek, îmâna zarar verecek kadar tehlikelidir. Günümüzde kimileri bu konuyu Hristiyanlarla iyi geçinme noktasında bir malzeme olarak kullanmakla hatâ ettikleri gibi, bu inanışın misyonerlik faaliyetlerine yaradığı gerekçesiyle, Ehl-i Sünnet îtikād kitaplarının metinlerinde yer alan böyle önemli îtikādî bir konuyu inkâr edenler de hiç şüphesiz Ehl-i Sünnet görüşünden ayrılmışlardır. Hattâ Allâme Âlûsî (Rahimehullâh), Îsâ (Aleyhisselâm)ın âhir zamanda ineceğini inkâr edenlerin, inanılması zarûrî olan bir meseleyi reddettiklerinden dolayı ulemânın icmâı ile kâfir sayıldıklarını açıklamıştır. (el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 21/342) Îsâ (Aleyhisselâm)ın vefâtından bahseden Âl-i ‘İmrân Sûresi’nin 55. âyet-i kerîmesi, onun şu anda ölü bulunduğu anlamına gelmemektedir. Zîrâ orada geçen “Teveffî” ifâdesi; “Göğe kabzedilmesi (alınması)” mânâsındadır. Mâide Sûresi’nin 117. âyet-i kerîmesi ise, onun mahşerdeki beyânı olduğundan ve o da “Sen beni göğe diri olarak kaldırınca artık gözcüleri Sen oldun” anlamına geldiği için yine şu anda ölü olduğu mânâsı taşımaz. Oysa Îsâ (Aleyhisselâm)ın Yahûdîler tarafından çarmıha gerilemediği ve öldürülemediği, bilakis Allâh-u Te‘âlâ’nın onu Kendi nezdine (ikinci kat semâya) yükselttiği husûsu Nisâ Sûresi’nin 157-158. âyet-i kerîmelerinde açıklanmıştır. Ayrıca Îsâ (Aleyhisselâm)ın inişi, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in son peygamber olduğunu bildiren Ahzâb Sûresi’nin 40. âyet-i kerîmesiyle de çelişmez. Zîra Îsâ (Aleyhisselâm)ın nübüvveti Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den önce sâbit olduğu için onun inişiyle yeni bir nebî gelmiş olmaz. (‘Abdürrezzâk, et-Tefsîr, rakam:2778, 3/172; et-Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 25/90-91, 5/448-453; es-Sa‘lebî, el-Keşfü ve’l-beyân, 23/470-471, 11/569-570; el-Mâverdî, en-Nüketü ve’l-‘uyûn, 5/235; el-Beğavî, Me‘âlimü’t-Tenzîl, 1/447; İbnü ‘Atıyye, el-Muharrarü’l-vecîz, 13/244, 2/263; Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, 4/64; el-Beyzâvî, en-Nesefî, el-Hâzin, -Mecmû‘atü’tefâsîr-, 1/506; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 4/233-235, 7/503; 21/342-243) Bâzılarının bu konuyu sulandırmak için, “Îsâ (Aleyhisselâm)ın rûhâniyetinin ineceği ve onun barış düşüncesinin dünyâya hâkim olacağı” şeklinde ortaya attıkları fikirler, bunca nassı tahrîf, dolayısıyla da inkâr anlamına geldiğinden, aslâ kabullenilecek ve nakledilecek doğru şeyler değildir. Bu konuda geniş mâlûmât için ilgili âyet-i kerîmelerin meâllerine bakınız! Ayrıca bakınız: Rûhu’l-Furkān, 6/51-89
62﴿ Bir de sakın ha şeytan sizi (Benim yoluma uymaktan) alıkoymasın. Çünkü şüphesiz o (şeytan) sizin için (dost gibi görünen ama zararı) apaçık (olan) büyük bir düşmandır.
63﴿ Îsâ (kulumuz, İsrâîloğullarına) çok açık mûcizelerle geldiği zamanda ise dedi ki: “Gerçekten ben size o hikmet (ve hükümlerle dolu İncîl)i getirdim, bir de kendisi(nin doğru olup olmadığı) hakkında sürekli ihtilâf etmekte olduğunuz o (dînî konulardaki) şeylerin bir kısmını size iyice açıklayayım diye (geldim). Artık (bana muhâlefet husûsunda) Allâh’tan hakkıyla sakının ve (tebliğ ettiğim konularda) bana itâat edin.
64﴿ (Îsâ (Aleyhisselâm) sözlerine şöyle devâm etti:) Şüphesiz ki; ancak Allâh benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (bana değil sâdece) O’na kulluk edin. İşte bu (tevhîd inancı), (kendisine tâbi olanları ebedî nîmetlere kavuşturacak) dosdoğru olan mükemmel bir yoldur.”
65﴿ (Bu kadar açık mûcizelere şâhit olduktan ve Îsâ kulumuz göğe kaldırıldıktan sonra (Yahûdî ve Hristiyanlar içerisindeki) o (Îsâ’yı tümüyle reddedenler bir yana, ayrıca kendisine inananlar arasında da fırkalar ve) hızipler kendi aralarında (onun hakkında görüş birliğine varamayıp) ihtilâf etti(ler). Artık (şirk koşarak) zulmetmiş olan o kimseler için o (sorgulanacakları) büyük günün çok acı verici azâbın(a müstehak olmaların)dan dolayı büyük bir helâk (ve sonsuz azaplar) olsun! Tefsirlerde zikredildiğine göre; bu âyet-i kerîmede bahsedilen “Hızipler”den maksad; onu inkâr eden Yahûdîler hâricinde, Hristiyanlardan olan ve Melkâniyye/İsrâîliyye, Nestûriyye ve Ya‘kûbiyye (Ortodoks, Katolik ve Protestanlar) diye bilinen meşhur fırkalardır. Bu ihtilâf eden fırkalardan kimi Îsâ (Aleyhisselâm) hakkında: “Kötü bir çocuktur! Sahtekâr bir büyücüdür!” derken, bâzısı: “O Allâh idi, yere indi, sonra semâya yükseldi” demiş. Diğer bir kısmı ise: “O, Allâh’ın oğludur!” diyerek hepsi de şirk koşmuş, kimi de: “Allâh’ın kulu ve peygamberidir” diyerek hakka isâbet etmiştir. (‘Abdürezzâk, et-Tefsîr, rakam:1765, 2/358; et-Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 18/195; el-Beyzâvî; el-Medârik; el-Âlûsî)
66﴿ O (kâfir ola)nlar (mâdem ki îmân etmiyorlar, demek ki onlar) ancak o (kıyâmet) ânı; kendileri fark etmiyorlarken, onun onlara ânîden gelmesini bekliyorlar.
67﴿ O (dünyâda samîmî olan) dostlar; işte o gün onların bir kısmı diğer bir kısım için büyük bir düşman (olacak)dır. Ancak (haramlardan sakınan) o takvâ sâhipleri müstesnâ. (Çünkü onların dostluğu Allâh uğrunda olduğu için âhirette de devâm edecektir.)
68﴿ (Allâh-u Te‘âlâ o gün cennet ehline şöyle buyuracaktır:) “Ey Benim (husûsî) kullarım! Bugün sizin üzerinize hiçbir korku yoktur ve ancak siz mahzun olmayacaksınız.
69﴿ (Bugün Ben) öyle kimseleri (methediyorum) ki; onlar Bizim âyetlerimize îmân etmiştiler ve (Bizim bütün emirlerimize teslimiyet gösteren) Müslüman kimseler olmuştular. (İşte siz de onlardan olduğunuz için bugün müjdeleniyorsunuz.)
70﴿ Siz ve eşleriniz sevince boğulmakta /ziynetlerle donatılmakta/ olduğunuz hâlde cennete girin.”
71﴿ (Cennet hizmetçileri tarafından) çok değerli birtakım altın çanaklarla ve çok kıymetli testilerle onların etrâfında dolaşılacaktır. Kendilerini canların çekmekte olduğu ve gözlerin (kendilerine bakmakla) lezzetlendiği şeyler ise sâdece oradadır. (Rablerinin onlara hitâbı şöyle devâm edecektir:) “Üstelik siz orada ebedî kalıcı kimselersiniz.
72﴿ İşte sana (ey mümin insan)! Bu (girdiğin yer), sürekli yapar olduğunuz (güzel) şeyler sebebiyle (mîrâsa konar gibi) kendisine (zahmetsizce) vâris kılındığınız o cennetin ta kendisidir.
73﴿ Sizin için özellikle orada ziyâdesiyle çok olan türlü meyveler vardır ki onlardan (da) yiyeceksiniz.”
سُورَةُ الزُّخْرُفِ
الجزء ٢٥
٤٩٣
وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿٦١
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ ﴿٦٢
وَلَمَّا جَٓاءَ ع۪يسٰى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِاُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي تَخْتَلِفُونَ ف۪يهِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ ﴿٦٣
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿٦٤
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ ﴿٦٥
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٦٦
اَلْاَخِلَّٓاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّق۪ينَۜ۟ ﴿٦٧
يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَۚ ﴿٦٨
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ ﴿٦٩
اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ ﴿٧٠
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَف۪يهَا مَا تَشْتَه۪يهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَۚ ﴿٧١
وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٧٢
لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿٧٣
Zuhruf Sûresi
493
Cuz 25
وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿٦١
61﴿ Yine şüphesiz ki o (Îsâ (Aleyhisselâm)ın âhir zamanda yeryüzüne inişi), elbette o (kıyâmet) ân(ının yaklaştığının anlaşılması) için önemli bir bilgidir. (Ey kullarım!) Öyleyse onun (vukûu) hakkında aslâ şüphe etmeyin. Siz Bana (ve rızâma ulaştıran dînime ve rasûlüme) hakkıyla tâbi olun. İşte bu (sizi dâvet ettiğim din) dosdoğru bir yoldur. Taberî, Ebû Hayyân ve Beyzâvî gibi birçok müfessirin beyânı vechile; bu âyetteki zamîrin, Îsâ (Aleyhisselâm)ın inişinden bahsettiği konusu, İbnü Abbâs, Mücâhid, Katâde, Hasen, Süddî, Dahhâk ve İbnü Zeyd gibi sahâbe ve tâbi‘înin birçok müfessiri tarafından açıklanmıştır. Birçok sahih hadîs-i şerîfte de: “Îsâ (Aleyhisselâm)ın şu âna kadar ölümü tatmadığı, cism-i şerîfiyle ikinci kat semâda diri olduğu ve kıyâmete yakın Hazret-i Mehdî’ye yardım etmek üzere Deccâl’ı katletmek ve İslâm’ı dünyâya hâkim kılmak için Şâm’daki beyaz minâreye ineceği ve kırk sene kadar İslâmiyet’i dünyâda hâkim kıldıktan sonra vefât edeceği” bildirilmiştir. (el-Buhârî, es-Sahîh, el-Enbiyâ:50, rakam:3265; Müslim, es-Sahîh, el-Îmân:71, rakam:155; et-Taberî, Câmi‘u’l-beyân, rakam:30949-30950, 11/204-205) Bu konudaki hadîs-i şerîfler mânevî tevâtür derecesine ulaştığı için, Îsâ (Aleyhisselâm)ın ineceğini inkâr etmek, îmâna zarar verecek kadar tehlikelidir. Günümüzde kimileri bu konuyu Hristiyanlarla iyi geçinme noktasında bir malzeme olarak kullanmakla hatâ ettikleri gibi, bu inanışın misyonerlik faaliyetlerine yaradığı gerekçesiyle, Ehl-i Sünnet îtikād kitaplarının metinlerinde yer alan böyle önemli îtikādî bir konuyu inkâr edenler de hiç şüphesiz Ehl-i Sünnet görüşünden ayrılmışlardır. Hattâ Allâme Âlûsî (Rahimehullâh), Îsâ (Aleyhisselâm)ın âhir zamanda ineceğini inkâr edenlerin, inanılması zarûrî olan bir meseleyi reddettiklerinden dolayı ulemânın icmâı ile kâfir sayıldıklarını açıklamıştır. (el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 21/342) Îsâ (Aleyhisselâm)ın vefâtından bahseden Âl-i ‘İmrân Sûresi’nin 55. âyet-i kerîmesi, onun şu anda ölü bulunduğu anlamına gelmemektedir. Zîrâ orada geçen “Teveffî” ifâdesi; “Göğe kabzedilmesi (alınması)” mânâsındadır. Mâide Sûresi’nin 117. âyet-i kerîmesi ise, onun mahşerdeki beyânı olduğundan ve o da “Sen beni göğe diri olarak kaldırınca artık gözcüleri Sen oldun” anlamına geldiği için yine şu anda ölü olduğu mânâsı taşımaz. Oysa Îsâ (Aleyhisselâm)ın Yahûdîler tarafından çarmıha gerilemediği ve öldürülemediği, bilakis Allâh-u Te‘âlâ’nın onu Kendi nezdine (ikinci kat semâya) yükselttiği husûsu Nisâ Sûresi’nin 157-158. âyet-i kerîmelerinde açıklanmıştır. Ayrıca Îsâ (Aleyhisselâm)ın inişi, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in son peygamber olduğunu bildiren Ahzâb Sûresi’nin 40. âyet-i kerîmesiyle de çelişmez. Zîra Îsâ (Aleyhisselâm)ın nübüvveti Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den önce sâbit olduğu için onun inişiyle yeni bir nebî gelmiş olmaz. (‘Abdürrezzâk, et-Tefsîr, rakam:2778, 3/172; et-Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 25/90-91, 5/448-453; es-Sa‘lebî, el-Keşfü ve’l-beyân, 23/470-471, 11/569-570; el-Mâverdî, en-Nüketü ve’l-‘uyûn, 5/235; el-Beğavî, Me‘âlimü’t-Tenzîl, 1/447; İbnü ‘Atıyye, el-Muharrarü’l-vecîz, 13/244, 2/263; Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, 4/64; el-Beyzâvî, en-Nesefî, el-Hâzin, -Mecmû‘atü’tefâsîr-, 1/506; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 4/233-235, 7/503; 21/342-243) Bâzılarının bu konuyu sulandırmak için, “Îsâ (Aleyhisselâm)ın rûhâniyetinin ineceği ve onun barış düşüncesinin dünyâya hâkim olacağı” şeklinde ortaya attıkları fikirler, bunca nassı tahrîf, dolayısıyla da inkâr anlamına geldiğinden, aslâ kabullenilecek ve nakledilecek doğru şeyler değildir. Bu konuda geniş mâlûmât için ilgili âyet-i kerîmelerin meâllerine bakınız! Ayrıca bakınız: Rûhu’l-Furkān, 6/51-89
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ ﴿٦٢
62﴿ Bir de sakın ha şeytan sizi (Benim yoluma uymaktan) alıkoymasın. Çünkü şüphesiz o (şeytan) sizin için (dost gibi görünen ama zararı) apaçık (olan) büyük bir düşmandır.
وَلَمَّا جَٓاءَ ع۪يسٰى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِاُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي تَخْتَلِفُونَ ف۪يهِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ ﴿٦٣
63﴿ Îsâ (kulumuz, İsrâîloğullarına) çok açık mûcizelerle geldiği zamanda ise dedi ki: “Gerçekten ben size o hikmet (ve hükümlerle dolu İncîl)i getirdim, bir de kendisi(nin doğru olup olmadığı) hakkında sürekli ihtilâf etmekte olduğunuz o (dînî konulardaki) şeylerin bir kısmını size iyice açıklayayım diye (geldim). Artık (bana muhâlefet husûsunda) Allâh’tan hakkıyla sakının ve (tebliğ ettiğim konularda) bana itâat edin.
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿٦٤
64﴿ (Îsâ (Aleyhisselâm) sözlerine şöyle devâm etti:) Şüphesiz ki; ancak Allâh benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (bana değil sâdece) O’na kulluk edin. İşte bu (tevhîd inancı), (kendisine tâbi olanları ebedî nîmetlere kavuşturacak) dosdoğru olan mükemmel bir yoldur.”
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ ﴿٦٥
65﴿ (Bu kadar açık mûcizelere şâhit olduktan ve Îsâ kulumuz göğe kaldırıldıktan sonra (Yahûdî ve Hristiyanlar içerisindeki) o (Îsâ’yı tümüyle reddedenler bir yana, ayrıca kendisine inananlar arasında da fırkalar ve) hızipler kendi aralarında (onun hakkında görüş birliğine varamayıp) ihtilâf etti(ler). Artık (şirk koşarak) zulmetmiş olan o kimseler için o (sorgulanacakları) büyük günün çok acı verici azâbın(a müstehak olmaların)dan dolayı büyük bir helâk (ve sonsuz azaplar) olsun! Tefsirlerde zikredildiğine göre; bu âyet-i kerîmede bahsedilen “Hızipler”den maksad; onu inkâr eden Yahûdîler hâricinde, Hristiyanlardan olan ve Melkâniyye/İsrâîliyye, Nestûriyye ve Ya‘kûbiyye (Ortodoks, Katolik ve Protestanlar) diye bilinen meşhur fırkalardır. Bu ihtilâf eden fırkalardan kimi Îsâ (Aleyhisselâm) hakkında: “Kötü bir çocuktur! Sahtekâr bir büyücüdür!” derken, bâzısı: “O Allâh idi, yere indi, sonra semâya yükseldi” demiş. Diğer bir kısmı ise: “O, Allâh’ın oğludur!” diyerek hepsi de şirk koşmuş, kimi de: “Allâh’ın kulu ve peygamberidir” diyerek hakka isâbet etmiştir. (‘Abdürezzâk, et-Tefsîr, rakam:1765, 2/358; et-Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 18/195; el-Beyzâvî; el-Medârik; el-Âlûsî)
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٦٦
66﴿ O (kâfir ola)nlar (mâdem ki îmân etmiyorlar, demek ki onlar) ancak o (kıyâmet) ânı; kendileri fark etmiyorlarken, onun onlara ânîden gelmesini bekliyorlar.
اَلْاَخِلَّٓاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّق۪ينَۜ۟ ﴿٦٧
67﴿ O (dünyâda samîmî olan) dostlar; işte o gün onların bir kısmı diğer bir kısım için büyük bir düşman (olacak)dır. Ancak (haramlardan sakınan) o takvâ sâhipleri müstesnâ. (Çünkü onların dostluğu Allâh uğrunda olduğu için âhirette de devâm edecektir.)
يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَۚ ﴿٦٨
68﴿ (Allâh-u Te‘âlâ o gün cennet ehline şöyle buyuracaktır:) “Ey Benim (husûsî) kullarım! Bugün sizin üzerinize hiçbir korku yoktur ve ancak siz mahzun olmayacaksınız.
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ ﴿٦٩
69﴿ (Bugün Ben) öyle kimseleri (methediyorum) ki; onlar Bizim âyetlerimize îmân etmiştiler ve (Bizim bütün emirlerimize teslimiyet gösteren) Müslüman kimseler olmuştular. (İşte siz de onlardan olduğunuz için bugün müjdeleniyorsunuz.)
اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ ﴿٧٠
70﴿ Siz ve eşleriniz sevince boğulmakta /ziynetlerle donatılmakta/ olduğunuz hâlde cennete girin.”
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَف۪يهَا مَا تَشْتَه۪يهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَۚ ﴿٧١
71﴿ (Cennet hizmetçileri tarafından) çok değerli birtakım altın çanaklarla ve çok kıymetli testilerle onların etrâfında dolaşılacaktır. Kendilerini canların çekmekte olduğu ve gözlerin (kendilerine bakmakla) lezzetlendiği şeyler ise sâdece oradadır. (Rablerinin onlara hitâbı şöyle devâm edecektir:) “Üstelik siz orada ebedî kalıcı kimselersiniz.
وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٧٢
72﴿ İşte sana (ey mümin insan)! Bu (girdiğin yer), sürekli yapar olduğunuz (güzel) şeyler sebebiyle (mîrâsa konar gibi) kendisine (zahmetsizce) vâris kılındığınız o cennetin ta kendisidir.
لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿٧٣
73﴿ Sizin için özellikle orada ziyâdesiyle çok olan türlü meyveler vardır ki onlardan (da) yiyeceksiniz.”