v02.01.25 Geliştirme Notları
Âl-i İmrân Sûresi
50
Cuz 3
10﴿ O kimseler ki kâfir olmuşturlar; gerçekten malları Allâh’tan (onlara gelecek azaptan) en ufak bir şeyi (dahî) aslâ kendilerinden defedemeyecektir, çocukları da (onlardan azâbı savuşturacak) değildir. (Habîbim!) İşte sana! Onlar ancak onlar o (cehennem) ateşin(in) odunlarıdır. Bu âyet-i kerîmede geçen kâfirlerden maksadın; Necrân Hristiyanları yâhut Kureyza ve Nadîr Yahûdîleri veyâ Arap müşrikleri olduğu hakkında müfessirlerden birkaç görüş nakledilmişse de, hepsinin birlikte düşünülmesine bir engel yoktur.
11﴿ (Bu kâfirlerin, hakkı inkâr yolundaki gidişâtı) Firavun hânedânı ve onlardan önce olan (Âd ve Semûd toplum)ların(ın) âdeti gibidir ki, onlar Bizim (peygamberler vâsıtasıyla gönderdiğimiz) âyetlerimizi yalanlamıştılar da, günahları sebebiyle Allâh hemen onları (şiddetli azâbıyla) yakalamıştı. Zâten Allâh (inkârcılara karşı) azâbı çok şiddetli olandır.
12﴿ (Habîbim!) O kâfir olmuş (Yahûdî-Hristiyan ve müşrik) kimselere de ki: “Pek yakında mağlup edileceksiniz ve (mahşerde bir araya getirilip) cehenneme haşredile(rek azâba sürüle)ceksiniz. O döşek de ne kötü olmuştur.”
13﴿ (Ey sayılarının ve silahlarının çokluğuna aldanmış Yahûdîler! Bedir günü muhârebe meydanında) birbiriyle karşılaşmış olan (mümin ve müşrik) iki cemâatte sizin (çok yakında yenik düşeceğinizi anlayabilmeniz) için gerçekten büyük bir âyet vardı. (Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbından oluşan) bir cemâat Allâh yolunda savaşıyor, kâfir olan diğer bir topluluk ise (açıkça) göz görüşüyle onları kendilerinin (bine yaklaşan sayılarının) iki misli (fazla olarak) görüyorlardı. Zâten Allâh dilediğini yardımıyla destekler. (Ey Müslümân!) İşte sana! Şüphesiz ki (Allâh’ın) bu (şekilde azı çok, çoğu ise az görünen bir hâle sokması)nda, basîret (ve isâbetli görüş)lere sâhip olanlar için elbette pek büyük bir ibret vardır. Bedir Muhârebesi’nde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbı üç yüz on üç kişi olup, yetmiş yedisi muhâcirlerden, iki yüz otuz altısı ise ensardandı (Radıyallâhu Anhüm Ecma‘în). Muhâcirlerin sancaktârı Alî ibnü Ebî Tâlib (Radıyallâhu Anh), ensârın bayraktarı ise Sa‘d ibnü Ubâde (Radıyallâhu Anh) idi. Mekke müşriklerinin sayısı da dokuz yüz elli kadardı. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hicretten sonra katılmış olduğu ilk savaş olma özelliğine sâhip olan Bedir vakasında birçok mûcize zuhûr etmişti ki, bu âyet-i kerîmede de bunlardan biri konu edilmektedir. Şöyle ki; Enfâl Sûresi’nde beyân edildiği üzere; müşrikler korkup kaçmasın diye Allâh-u Te‘âlâ evvelâ müminleri onların gözünde çok az göstermiş, bu görüşleri netîcesinde cesâretlenerek üzerlerine saldırdıklarında ise, onları kendilerinin iki misli olarak bin dokuz yüz kişi kadar kalabalık göstermiştir. Demek ki az ve çok gösterme mûcizeleri aynı durum için söz konusu olmayıp farklı hâller hakkındadır.
14﴿ O (aldatıcı fânî şeylerin ve nefse hoş gelen) şehvetlerin; kadınların, oğulların, altın ve gümüşten yığın yapılmış çok malların, (yaratılışından alnı beyaz ve bedeni alacalı olarak) alâmetlenmiş /yaylıma salınmış/ (soylu ve güzel cins) atların, (deve, sığır, koyun ve keçi cinsi) davarların ve ekinlerin sevgisi insanlar için iyice süslü (ve çekici) kılınmıştır. (Ey insan!) İşte sana! Bu (sayılanlar), o en âdî dünyâ hayâtının (geçici) metâı (ve basit eşyâsı)dır. Allâh ise; (en) güzel dönüş yeri (olan cennet) ancak Kendi nezdinde bulunan (Zât)dır.
15﴿ (Rasûlüm!) De ki: “(Ey dünyâya düşkün olanlar!) İşte size! Bu (anlatıla)n(lar)dan daha iyisini haber vereyim mi size?! (Günahlardan hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olan o kimseler için Rableri nezdinde, içlerinde ebedî kalıcı kimseler olarak (girecekleri değerli mekânlar ve köşkleriyle ağaçlarının) altlarından sürekli nehirler akan pek kıymetli cennetler, (hayız, nifas ve haset, fesat gibi hoş karşılanmayan vasıflardan) tertemiz kılınmış eşler ve Allâh (tarafın)dan büyük bir rızâ (ve hoşnutluk) vardır (ki artık o rızâdan sonra hiçbir gazaptan korku kalmayacaktır). Allâh ise tüm kulları(n yaptıklarını hakkıyla gören ve iyiliklere sevap, kötülüklere ise azapla karşılık verecek olan) bir Basîr’dir.
سُورَةُ اٰلِ عِمْرٰنَ
الجزء ٣
٥٠
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِۙ ﴿١٠
كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿١١
قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ اِلٰى جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ ﴿١٢
قَدْ كَانَ لَكُمْ اٰيَةٌ ف۪ي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَاۜ فِئَةٌ تُقَاتِلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَاُخْرٰى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِۜ وَاللّٰهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ ﴿١٣
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَن۪ينَ وَالْقَنَاط۪يرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِۜ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ ﴿١٤
قُلْ اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذٰلِكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَاَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِۚ ﴿١٥
Âl-i İmrân Sûresi
50
Cuz 3
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِۙ ﴿١٠
10﴿ O kimseler ki kâfir olmuşturlar; gerçekten malları Allâh’tan (onlara gelecek azaptan) en ufak bir şeyi (dahî) aslâ kendilerinden defedemeyecektir, çocukları da (onlardan azâbı savuşturacak) değildir. (Habîbim!) İşte sana! Onlar ancak onlar o (cehennem) ateşin(in) odunlarıdır. Bu âyet-i kerîmede geçen kâfirlerden maksadın; Necrân Hristiyanları yâhut Kureyza ve Nadîr Yahûdîleri veyâ Arap müşrikleri olduğu hakkında müfessirlerden birkaç görüş nakledilmişse de, hepsinin birlikte düşünülmesine bir engel yoktur.
كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿١١
11﴿ (Bu kâfirlerin, hakkı inkâr yolundaki gidişâtı) Firavun hânedânı ve onlardan önce olan (Âd ve Semûd toplum)ların(ın) âdeti gibidir ki, onlar Bizim (peygamberler vâsıtasıyla gönderdiğimiz) âyetlerimizi yalanlamıştılar da, günahları sebebiyle Allâh hemen onları (şiddetli azâbıyla) yakalamıştı. Zâten Allâh (inkârcılara karşı) azâbı çok şiddetli olandır.
قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ اِلٰى جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ ﴿١٢
12﴿ (Habîbim!) O kâfir olmuş (Yahûdî-Hristiyan ve müşrik) kimselere de ki: “Pek yakında mağlup edileceksiniz ve (mahşerde bir araya getirilip) cehenneme haşredile(rek azâba sürüle)ceksiniz. O döşek de ne kötü olmuştur.”
قَدْ كَانَ لَكُمْ اٰيَةٌ ف۪ي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَاۜ فِئَةٌ تُقَاتِلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَاُخْرٰى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِۜ وَاللّٰهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ ﴿١٣
13﴿ (Ey sayılarının ve silahlarının çokluğuna aldanmış Yahûdîler! Bedir günü muhârebe meydanında) birbiriyle karşılaşmış olan (mümin ve müşrik) iki cemâatte sizin (çok yakında yenik düşeceğinizi anlayabilmeniz) için gerçekten büyük bir âyet vardı. (Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbından oluşan) bir cemâat Allâh yolunda savaşıyor, kâfir olan diğer bir topluluk ise (açıkça) göz görüşüyle onları kendilerinin (bine yaklaşan sayılarının) iki misli (fazla olarak) görüyorlardı. Zâten Allâh dilediğini yardımıyla destekler. (Ey Müslümân!) İşte sana! Şüphesiz ki (Allâh’ın) bu (şekilde azı çok, çoğu ise az görünen bir hâle sokması)nda, basîret (ve isâbetli görüş)lere sâhip olanlar için elbette pek büyük bir ibret vardır. Bedir Muhârebesi’nde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbı üç yüz on üç kişi olup, yetmiş yedisi muhâcirlerden, iki yüz otuz altısı ise ensardandı (Radıyallâhu Anhüm Ecma‘în). Muhâcirlerin sancaktârı Alî ibnü Ebî Tâlib (Radıyallâhu Anh), ensârın bayraktarı ise Sa‘d ibnü Ubâde (Radıyallâhu Anh) idi. Mekke müşriklerinin sayısı da dokuz yüz elli kadardı. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hicretten sonra katılmış olduğu ilk savaş olma özelliğine sâhip olan Bedir vakasında birçok mûcize zuhûr etmişti ki, bu âyet-i kerîmede de bunlardan biri konu edilmektedir. Şöyle ki; Enfâl Sûresi’nde beyân edildiği üzere; müşrikler korkup kaçmasın diye Allâh-u Te‘âlâ evvelâ müminleri onların gözünde çok az göstermiş, bu görüşleri netîcesinde cesâretlenerek üzerlerine saldırdıklarında ise, onları kendilerinin iki misli olarak bin dokuz yüz kişi kadar kalabalık göstermiştir. Demek ki az ve çok gösterme mûcizeleri aynı durum için söz konusu olmayıp farklı hâller hakkındadır.
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَن۪ينَ وَالْقَنَاط۪يرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِۜ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ ﴿١٤
14﴿ O (aldatıcı fânî şeylerin ve nefse hoş gelen) şehvetlerin; kadınların, oğulların, altın ve gümüşten yığın yapılmış çok malların, (yaratılışından alnı beyaz ve bedeni alacalı olarak) alâmetlenmiş /yaylıma salınmış/ (soylu ve güzel cins) atların, (deve, sığır, koyun ve keçi cinsi) davarların ve ekinlerin sevgisi insanlar için iyice süslü (ve çekici) kılınmıştır. (Ey insan!) İşte sana! Bu (sayılanlar), o en âdî dünyâ hayâtının (geçici) metâı (ve basit eşyâsı)dır. Allâh ise; (en) güzel dönüş yeri (olan cennet) ancak Kendi nezdinde bulunan (Zât)dır.
قُلْ اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذٰلِكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَاَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِۚ ﴿١٥
15﴿ (Rasûlüm!) De ki: “(Ey dünyâya düşkün olanlar!) İşte size! Bu (anlatıla)n(lar)dan daha iyisini haber vereyim mi size?! (Günahlardan hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olan o kimseler için Rableri nezdinde, içlerinde ebedî kalıcı kimseler olarak (girecekleri değerli mekânlar ve köşkleriyle ağaçlarının) altlarından sürekli nehirler akan pek kıymetli cennetler, (hayız, nifas ve haset, fesat gibi hoş karşılanmayan vasıflardan) tertemiz kılınmış eşler ve Allâh (tarafın)dan büyük bir rızâ (ve hoşnutluk) vardır (ki artık o rızâdan sonra hiçbir gazaptan korku kalmayacaktır). Allâh ise tüm kulları(n yaptıklarını hakkıyla gören ve iyiliklere sevap, kötülüklere ise azapla karşılık verecek olan) bir Basîr’dir.