HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُاٰلِ عِمْرٰنَ  ٥٠ 
الجزء ٣

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِۙ ﴿ ١٠ ﴾ كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿ ١١ ﴾ قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ اِلٰى جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ ﴿ ١٢ ﴾ قَدْ كَانَ لَكُمْ اٰيَةٌ ف۪ي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَاۜ فِئَةٌ تُقَاتِلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَاُخْرٰى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِۜ وَاللّٰهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ ﴿ ١٣ ﴾ زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَن۪ينَ وَالْقَنَاط۪يرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِۜ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ ﴿ ١٤ ﴾ قُلْ اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذٰلِكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَاَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِۚ ﴿ ١٥ ﴾

سُورَةُاٰلِ عِمْرٰنَ  ٥٠ 
الجزء ٣
Âl-i İmrân Sûresi  50 
Cüz  3

10  O kimseler ki kâfir olmuşlardır; gerçekten ne malları, ne de çocukları, Allâh(ın azâbın)dan hiçbir şeyi asla kendilerinden def edemeyecek (ve rahmetinden hiçbir şeyi de temin edemeyecek)tir. İşte o (cehennem) ateşin(in) odunları, onlardır ancak onlar!
Bu âyet-i kerîmede geçen kâfirlerden maksadın; Necrân Hristiyanları yahut Kureyza ve Nadîr Yahudileri veya Arap müşrikleri olduğu hakkında müfessirlerden birkaç görüş nakledilmişse de, hepsinin birlikte düşünülmesine bir engel yoktur.

11  (Bu kâfirlerin, hakkı inkâr yolundaki gidişatı) Firavun hânedânı ve onlardan önce olanların âdeti gibidir ki, onlar Bizim (peygamberler vasıtasıyla gönderdiğimiz) âyetlerimizi yalanlamışlardı da, günahları sebebiyle Allâh hemen onları yakalayıvermişti. Allâh (inkârcılara karşı) azâbı çok şiddetli olan bir Zât’tır.

12  (Habîbim!) O kâfir olmuş (Yahudilere ve müşrik) kimselere de ki: “Pek yakında mağlup edileceksinizve cehenneme sürgün edileceksiniz. O ne kötü döşek olmuştur!”

13  (Ey sayılarının ve silahlarının çokluğuna aldanmış Yahudiler! Bedirgünü muhârebe meydanında) birbiriyle karşılaşmış olan (mümin ve müşrik) iki cemaatte sizin (çok yakında yenik düşeceğinizi anlayabilmeniz) için gerçekten büyük bir âyet vardı. (Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbından oluşan) bir cemaat Allâh yolunda savaşıyor, kâfir olan diğer bir topluluk ise, (açıkça) göz görüşüyle onları kendilerinin (bine yaklaşan sayılarının) iki misli (fazla olarak) görüyorlardı. /(Kâfirler Müslümanların üç katı fazla olmalarına rağmen, müminler) onları kendilerinin iki misli (altı yüz kişi) olarak görüyorlardı (ki: “Sabırlı yüz kişinin, iki yüz kişiye galip kılınacağı” vaadine yakînen inandıkları için sebat edebilsinler)./ Allâh dilediğini yardımıyla destekler. İşte şüphesiz ki (Allâh’ın) bu (şekilde azı çok, çoğu ise az görünen bir hale sokması)nda, basîret (ve isâbetli görüş)lere sahip olanlar için elbette pek büyük bir ibret vardır.
Bedir muhârebesinde Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbı üçyüz on üç kişi olup, yetmiş yedisi muhâcirlerden, iki yüz otuz altısı ise ensârdandı. Muhâcirlerin sancaktarı Ali ibni Ebî Tâlib (Radıyallâhu anh), ensârın bayraktarı ise Sa’d ibni Ubâde idi. Mekke müşriklerinin sayısı da dokuz yüz elli kadardı. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in hicretten sonra katılmış olduğu ilk savaş olma özelliğine sahip olan Bedir vakasında birçok mûcize zuhur etmişti ki, bu âyet-i kerîmede de bunlardan biri konu edilmektedir. Şöyle ki; Enfâl Sûresi`nde beyan edildiği üzere; müşrikler korkup kaçmasın diye Allâh-u Te`âlâ evvela müminleri onların gözünde çok az göstermiş, bu görüşle üzerlerine saldırdıklarında ise, onları kendilerinin iki misli olarak bindokuzyüz kişi kadar kalabalık göstermiştir. Demek ki az ve çok gösterme mûcizeleri, aynı durum için söz konusu olmayıp, farklı haller hakkındadır.

14  O nefse hoş gelen şeylerin; kadınların, oğulların, altın ve gümüşten yığın yapılmış çok malların, (yaratılışından alnı beyaz ve bedeni alacalı olarak) alâmetlenmiş/yaylıma salınmış/ (soylu ve güzel cins) atların, (deve, sığır, koyun ve keçi cinsinden) davarlar ve ekinlerin sevgisi insanlar için iyice süslü (ve çekici) kılınmıştır. İşte bu (sayılanlar), o en âdî (ve geçici dünya) hayatın( ın basit menfaatlerini temsil eden) metâ’ıdır( lar). Allâh ise, (en) güzel dönüş yeri (olan cennet) ancak Kendi nezdinde bulunan Zât’tır.

15  (Rasûlüm!) De ki: “İşte size! Bu (anlatıla) n(lar)dan daha iyisini haber vereyim mi size? (Günahlardan) hakkıyla sakınmış olan kimseler için Rableri nezdinde, içlerinde ebedi kalıcılar olarak (köşklerinin ve ağaçlarının) altlarından ırmaklar akmakta bulunan pek kıymetli cennetler, (hayız, nifas ve haset, fesat gibi hoş karşılanmayan vasıflardan) tertemiz kılınmış eşler, Allâh’tan da büyük bir rıza (ve memnuniyet) vardır (ki, ardında hiçbir kızgınlık bulunmamaktadır). Allâh tüm kulları(n yaptıklarını hakkıyla gören ve iyiliklere sevap, kötülüklere ise azapla karşılık verecek olan bir) Basîr’dir.

Âl-i İmrân Sûresi  50 
Cüz  3
cihanyamaneren