HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْاَحْقَافِ  ٥٠٤ 
الجزء ٢٦

وَاذْكُرْ اَخَا عَادٍۜ اِذْ اَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْاَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ٓ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ ﴿ ٢١ ﴾ قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ اٰلِهَتِنَاۚ فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ ﴿ ٢٢ ﴾ قَالَ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۘ وَاُبَلِّغُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ وَلٰكِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ ﴿ ٢٣ ﴾ فَلَمَّا رَاَوْهُ عَارِضًا مُسْتَقْبِلَ اَوْدِيَتِهِمْۙ قَالُوا هٰذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَاۜ بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُمْ بِه۪ۜ ر۪يحٌ ف۪يهَا عَذَابٌ اَل۪يمٌۙ ﴿ ٢٤ ﴾ تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِاَمْرِ رَبِّهَا فَاَصْبَحُوا لَا يُرٰٓى اِلَّا مَسَاكِنُهُمْۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِم۪ينَ ﴿ ٢٥ ﴾ وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ ف۪يمَٓا اِنْ مَكَّنَّاكُمْ ف۪يهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَاَبْصَارًا وَاَفْـِٔدَةًۘ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَٓا اَبْصَارُهُمْ وَلَٓا اَفْـِٔدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ اِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ ﴿ ٢٦ ﴾ وَلَقَدْ اَهْلَكْنَا مَا حَوْلَكُمْ مِنَ الْقُرٰى وَصَرَّفْنَا الْاٰيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿ ٢٧ ﴾ فَلَوْلَا نَصَرَهُمُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ قُرْبَانًا اٰلِهَةًۜ بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْۚ وَذٰلِكَ اِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿ ٢٨ ﴾

سُورَةُالْاَحْقَافِ  ٥٠٤ 
الجزء ٢٦
Ahkâf Sûresi  504 
Cüz  26

21  (Habîbim!) önünden ve ar dın dan uyarıcılar kesinlikle geç miş (ve hepsi de aynı uyarıyı üm metlerine tebliğ etmiş)ken, sen (özel likle) Âd (halkın)ın kardeşi (olan Hûd (Aley - hisselâm)`ın tarihçesi)ni (Mekke müş riklerine) anlat! Hani o, (uzun ve eğri büğrü yük sekçe kum yığınlarının bulunduğu) Ahkaf (nâmındaki mekân)da bulunan kavmini: “Allâh’tan başkasına kulluk et meyin! Şüphesiz ki ben pek büyük bir günün azabından size karşı endişe duymaktayım!” di ye(rek, iman etmemeleri du rumunda baş larına gelecek dünya ve âhiret azapla rından) uyarmıştı.

22  O(nu inkar etmiş ola)nlar: “Sen bize, bizi ilâh larımız(a tapmak)dan çeviresin diye mi geldin? Öy leyse (Allâh’a ortak koşmamız nedeniyle) bize (peşin azap olarak geleceğini) vaad etmiş bulunduğun şeyi hemen getir! Eğer doğru kimselerden olduysan (, bunu yaparsın)!” dediler.

23  O: “(Ne zaman azâba uğra yacağınızın bilgisi dâhil) ilmin tama mı ancak Allâh katındadır (, onu çabuklaştırma ya da geciktirme hususunda benim hiç bir katkım olamaz). Bense size, kendisiyle gönderilmiş bu lundu ğum (vahiylerin emrettiği) şeyleri ulaş tırmak tayım! Lâkin ben sizi öyle bir toplum o larak görüyorum ki câhillik yapmaktasınız! (Bu nun neticesidir ki: ‘Aza bımızı ça buklaştır!’ diyerek peygamberlerin vazifelerinden olmayan şeyleri ben den istemektesiniz.)” dedi.

24  Derken (uzun süre kuraklık çektikten sonra) onu, vadilerine yönelen bir bulut olarak gördüklerinde: “İşte bu, bize yağmur yağdırıcı bir buluttur!” dediler. (O zaman Hûd (Aley hisselâm) dedi ki:) “Doğrusu o (rahmet bulutu san dığınız), sizin ken disini acele istemiş olduğunuz (azaplarla dolu) şey dir; öyle büyük bir rüzgârdır ki, içerisinde çok acı veren dehşetli bir azap vardır!”

25  O (rüzgâr), Rabbinin emriyle her şeyi bir daha düzelemeyecek bir şekilde helâk edecektir. Böylece (yedi gece sekiz gün aralıksız süren kasırga neticesinde) on lar, meskenlerin( in izlerin)den başka bir şey görülmeyecek bir hale geldiler. İşte o suçlular toplumunu (, bundan aşağısıyla değil, ancak böyle (feci bir azapla)cezalandırırız.

26  Andolsun ki; elbette Biz o (sizden önce helâke uğratılmış ola)nları (kuvvet ve im kân bakımından) öyle şeyler içerisinde yer leştirmiştik ki, gerçek ten sizi onlar içerisinde mekân (ve imkân) sahibi kılmamıştık. Ayrıca (uzuvlarını yaratıldıkları gaye ye uygun bir şekilde kullanarak ve türlü türlü nimet leri fark edip sahibini tanıyarak şükrünü eda etmele-ri için) onlara kulaklar, gözler ve gönüller de ver miştik. Ama (kulaklarını vahiy din lemek için, gözlerini cihan da resmedilen âyetleri gör mek için, gönüllerini de Al lâh-u Te`âlâ’yı tanıma uğrunda kullanmayarak) Allâh’ın âyet lerini bile bile inkâr etmiş ol dukları zaman, ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri on lardan en ufak bir şeyi dahi savuşturamamıştı./on lardan hangi şeyi defedebilmişti?/ Böylece (: “Nerede o azap?” diyerek) ken disiyle alay et mekte bulunmuş oldukları o şey onları kuşatıvermişti.

27  (Ey Mekke ehli!) Andolsun ki; elbette Biz sizin etrafınızda bulunan o (Semûd kavminin yaşadığı Hıcr bölgesinin ahâ lisini ve Sâlih (Aleyhisselâm)`ın kav minin yaşadığı diğer) karyeleri( n halkını) muhak kak helâk ettik. Oysa Biz, onlar (içine düş tükleri kâfirlik ve isyan batak lığından kur tulup, iman ve taate) dönsünler diye âyetleri çeşitli şekillerde tekrarlamıştık.

28  Peki, Allâh’ı bırakıp da (O’na) yaklaşmak için (kendilerini) ilâhlar edin miş oldukları o şey ler (, helâke uğradıkları zaman) o (tapa) nlar(ın)a yar dım etseydi ya! Doğrusu (sanki) onlar bunlardan kayboldular (da, onun için kendilerine yardımcı ola madılar). İşte bu (şekilde ilâhlarının yar dı mı nı görmemeleri), ancak on la rın ya la nıdır ve (Allâh’a karşı) uydurmakta bulunmuş oldukları şey(in bir neticesi)dir.

Ahkâf Sûresi  504 
Cüz  26
cihanyamaneren