KIRKYEDİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Muhammed
SÛRE-İ CELîLESİ
Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. Ancak İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ) dan rivayete göre; 13. âyet-i kerîme Mekke-i Mükerreme’de nâzil olmuştur. 38 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
اَلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ اَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ ﴿١﴾
﴾1﴿
O kimseler ki kâfir olmuşturlar ve Allâh’ın yolu (olan İslâm inancı)ndan (insanları) engellemiştirler; O (Allâh-u Te‘âlâ) onların (sıla-i rahim ve misâfir ağırlamak gibi iyi) amellerini boşa çıkarmış (ve âhirette sevapsız bırakmış)tır.
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاٰمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۙ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَاَصْلَحَ بَالَهُمْ ﴿٢﴾
﴾2﴿
Ama o kimseler ki îmân etmiştirler ve sâlih ameller işlemiştirler, özellikle de Muhammed’e indirilmiş olan (Kur’ân)a inanmıştırlar ki zâten o (Kitâb), Rablerinden (gelmiş) olan hakkın ta kendisidir; O (Allâh) onlardan kötü işlerini örtmüş ve (onları iki cihanda da güzel amellere muvaffak kılarak) hâllerini düzeltmiştir.
ذٰلِكَ بِاَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَاَنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْۜ كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ لِلنَّاسِ اَمْثَالَهُمْ ﴿٣﴾
﴾3﴿
(Habîbim!) İşte sana! Bu (şekilde kâfirlerin amelinin boşa çıkarılıp, müminlerin durumunun düzeltilmesi) şu sebepledir ki; o kâfir olmuş kimseler şüphesiz tamâmen bâtıl (olan ve asılsız vesveseler veren şeytan)a uymuşturlar, o îmân etmiş olanlar ise Rableri (nezdi)nden (indirilmesi hasebiyle) hakk(ın ta kendisi) olan (Kur’ân şerîatın)a gerçekten hakkıyla tâbi olmuşturlar. İşte sana! Allâh insanlara (herkesin) ilginç hâllerini böylece (eşsiz bir açıklama ile) beyân etmektedir.
فَاِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَثْخَنْتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَۙ فَاِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَاِمَّا فِدَٓاءً حَتّٰى تَضَعَ الْحَرْبُ اَوْزَارَهَاۚۛ ذٰلِكَۜۛ وَلَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ لَانْتَصَرَ مِنْهُمْۙ وَلٰكِنْ لِيَبْلُوَ۬ا بَعْضَكُمْ بِبَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَلَنْ يُضِلَّ اَعْمَالَهُمْ ﴿٤﴾
﴾4﴿
(Hakka uyanla bâtılın peşine gidenler eşit olmayacağına göre) artık siz, o kâfir olmuş kimselerle (harpte) karşılaştığınız zaman hemen o boyunları vurmakla (meşgul olarak onları katledin). Nihâyet onları (çokça öldürüp yaralayarak, bir daha harekete geçmelerine engel olacak şekilde) ağırlaştırdığınız zaman hemen o (esâret) ip(lerin)i sıkıca bağlayın. Artık (bundan) sonra ya tam bir lütuf yapmakla (onlara iyi davranarak canlarını bağışlarsınız) ya da iyi bir fidye almakla (onları salarsınız). Tâ ki o (müşriklerin güç kaybına uğramaları netîcesinde) harp (yapanlar) ağır yüklerini (ve silahlarını) bırak(ıncaya kadar onları öldürüp esir etmekten mücâhidler geri kalma)sın. (Habîbim!) İşte sana! Bunu (böyle yapın)! Zâten Allâh murâd etseydi elbette (sizi onlarla savaş gibi zorluklara sokmaksızın) onlardan (göçük, zelzele ve boğulma gibi âfetlerle) intikam alırdı, velâkin bir kısmınızı diğer bir kısımla imtihan (edenin muâmelesine tâbi) etsin diye (size kâfirlerle cihâdı emretti ki, böylece sizi büyük mükâfatlara nâil kılsın, kâfirlerin kiminden sizin elinizle peşinen intikam alsın, kiminin de korkup öğütlenerek Müslüman olmasına imkân tanısın). Zâten o kimseler ki Allâh yolunda öldürülmüştürler; işte O (Rabbiniz) onların amellerini(n sevaplarını) aslâ zâyi etmeyecektir.
سَيَهْد۪يهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْۚ ﴿٥﴾
﴾5﴿
Onları muhakkak hidâyet edecek (amellerinin sevâbı olan sonsuz cennetlere eriştirecek)tir ve onların (amellerini kabûl edip, hasımlarını râzı ederek âhiretteki) hâllerini düzeltecektir.
وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ ﴿٦﴾
﴾6﴿
Bir de onları cennete girdirecektir ki, O (Rableri) orayı onlara (dünyâda yaşadıkları evlerinden daha iyi bir şekilde) tanıtmış (olduğu için onlar cennetteki makamlarına giderlerken kimseye yol sorma ihtiyâcı bile duymayacak)tır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ ﴿٧﴾
﴾7﴿
Ey o îmân etmiş olan kimseler! Siz Allâh(ın dînine, peygamberine ve Kitâb’ın)a yardım ederseniz, O da (düşmanlarınıza karşı) size yardım edecek ve (er meydanında da, İslâm yolunda da) ayaklarınızı sâbit kılacaktır.
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَهُمْ وَاَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ ﴿٨﴾
﴾8﴿
Ama o kimseler ki kâfir olmuşturlar; yüzüstü düş(üp helâk ve şerre eriş)mek onlar için olsun. Bir de O (Rableri) onların (akrabâyı gözetme ve fakirlere yardım gibi güzel) amellerini (sevapsız bırakarak) boşa çıkartmıştır.
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَرِهُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاَحْبَطَ اَعْمَالَهُمْ ﴿٩﴾
﴾9﴿
(Habîbim!) İşte sana! Bu (kâfirlerin iyiliklerinin mükâfatsız bırakılması), şu sebepledir ki; gerçekten onlar Allâh’ın indirmiş olduğu o (dosdoğru) şeyi(n beyanlarını, alıştıkları hayat tarzına ters buldukları için) kerih (ve çirkin) görmüşler, bu nedenle O (Allâh) da onların (hayır nâmına yaptıkları iyi) amellerini(n sevâbını) iptâl etmiştir.
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ دَمَّرَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۘ وَلِلْكَافِر۪ينَ اَمْثَالُهَا ﴿١٠﴾
﴾10﴿
Artık o (müşrik ola)nlar yer(yüzün)de gezip de, kendilerinden önceki o (helâke mâruz kalmış Âd ve Semûd toplumları gibi inkârcı) kimselerin (fecî) âkıbetinin nice olduğuna hiç bakmadılar mı?! Allâh onları helâk etti. (Onların yolunu izleyen) bu kâfirler için de onların benzerleri (olan müthiş azaplar) vardır.
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ مَوْلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَاَنَّ الْكَافِر۪ينَ لَا مَوْلٰى لَهُمْ۟ ﴿١١﴾
﴾11﴿
(Habîbim!) İşte sana! (Kâfirlerin) bu (azaplara çarptırılması) şu sebepledir ki; gerçekten Allâh o îmân etmiş olan kimselerin Mevlâ’sı (yâr ve yardımcısı)dır. O kâfirler ise, şüphesiz ki onlar için (kendilerini savunacak) hiçbir mevlâ yoktur.