v02.01.25 Geliştirme Notları
Muhammed Sûresi
507
Cuz 26
12﴿ Muhakkak Allâh o kimseleri (ağaçlarının ve köşklerinin) altlarından sürekli ırmaklar akmakta olan çok değerli cennetlere girdirecektir ki onlar îmân (şartlarına şüphesiz bir şekilde îtikād) etmiştirler ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiştirler. Ama o kimseler ki kâfir olmuşturlar; onlar (bu cennetleri kazanma uğrunda hiçbir faaliyet göstermezler, ancak birkaç gün daha âdî dünyâ metâ‘ıyla) iyice menfaatlenirler ve davarların yemesi gibi (düşüncesiz bir şekilde ve âkıbetlerinden gâfil bir hâlde) yerler. Hâlbuki o (cehennem) ateş(i) onlar için bir ikāmetgâhtır.
13﴿ (Habîbim!) O seni (yurdun olan Mekke’den) çıkartmış olan karyen(in ehlin)den kuvvet bakımından daha güçlü olan nice memleket (halkı) vardı ki, Biz onları helâk etmiştik. Onlar için hiçbir yardımcı da yoktu. (Şimdi bu seni hicrete zorlayan çelimsiz kâfirleri mi helâk edemeyeceğiz?!)
14﴿ Artık kendi Rabbinden (gönderilmiş) çok açık bir delil (ve O’nun nezdinden indirilmiş yüce bir Kitâb ilmi) üzere bulunan (ve hidâyeti bulan bir) kişi (olan Rasûlüm), o (müşrik) kimse(ler) gibi midir ki, kötü amelleri on(lar)a iyice süslü gösterilmiş ve böylece onlar (herhangi bir delîle dayanmaksızın sâdece) kötü arzularına tamâmen tâbi olmuşturlar.
15﴿ (Emirleri tutup yasaklardan kaçan) o takvâ sâhibi kullara vaad edilmiş olan o cennetin acâyip sıfatı (şudur) ki; orada hiç bozulmayan (rengi, tadı ve kokusu değişmeyen) bir sudan nehirler, (dünyâ sütleri ekşiyip tadı bozulduğu gibi) tadı (hiç) değişmeyen (nefis) bir sütten ırmaklar ve içenler için (dünyâ şarapları gibi baş ağrısı yapmayan ve sarhoş ederek birtakım âfetlere sebebiyet vermeyen) çok lezzetli bir şaraptan nehirler, bir de (bal mumu, tortu ve arı artıkları gibi farklı şeylerden) tamâmen arındırılmış (süzme) bir baldan ırmaklar vardır. Üstelik onlar için orada meyvelerin her bir (çeşid)inden mevcuttur. Bir de (günahlarını duyup utanarak ağızlarının tadı bozulmasın diye) Rablerinden (lütfedilecek) büyük bir mağfiret (ve bağışlanma vardır). (Böyle bir cennette ebedî kalacak olan kişi) o kimse gibi midir ki o kişi o (cehennem) ateş(inin içerisin)de ebedî kalıcıdır ve (bunca lezzetli içeceğe mukābil) on(un da aralarında bulunduğu inkârcı)lara öyle kaynar bir su içirilmiştir ki, (yüzlerine yanaştırıldığında suratlarını kebap etmiştir, kafalarının derisini soymuştur ve) bağırsaklarını paramparça etmiştir.
16﴿ (Habîbim!) O (senin meclisine katıla)nlar içerisinden (münâfık olan ve senin sözlerini önemsemediği hâlde) sana kulak veren de vardır. Nihâyet onlar senin yanından çıktıkları zaman (seni iyice dinleyen sahâbe içerisinden) kendilerine ilim verilmiş olan o kimselere (alaylı bir üslûpla): “O biraz önce ne demişti?” dediler. İşte sana! Onlar ancak öyle (bedbaht) kimselerdir ki; Allâh onların kalplerinin üzerine mühür basmıştır ve (bu sebeple) onlar (hayırlı olan hiçbir şeye yönelmeyip dâimâ) kötü arzularına iyice tâbi olmuşturlar.
17﴿ Ama o kimseler ki (hak yola) hidâyet bulmuşturlar, O (Rableri, kendilerine yapmış olduğu ilhamlarla) onları büyük bir hidâyet bakımından ziyâde etmiş ve takvâ (sâhibi olma)larını(n sevâbını) onlara vermiştir.
18﴿ Artık o (kâfir ola)nlar ancak o (kıyâmet) ânı(nı); onun kendilerine ânîden gelmesini beklemektedirler. İşte onun (küçük) alâmetleri (olan; âhir zaman peygamberinin gönderilişi, ayın yarılması ve Mekke ehlinin yerle gök arasında gördükleri duman gibi bâzı şeyler) muhakkak (meydana) gelmiştir. Ama o (kıyâmet) onlara geldiği zaman onlar için öğüt almaları(nın faydası) nerede?!
19﴿ (Habîbim!) O hâlde sen şu gerçeği bil ki; Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur! Bir de sen (başkalarına nisbetle günah sayılmasa da, evlâyı terk etmek gibi) kendi (makāmının üstünlük farkına nisbetle) günah (sayılabilecek şeyleri yapman)ın (bağışlanması) için, bir de îmân eden erkeklerle îmân eden kadınlar için istiğfâr et (ve bağışlanma talebinde bulun). Bir de (şunu bil ki) Allâh (dünyâda) dönüp dolaştığınız yeri de, (âhiretteki ebedî) ikāmet yerinizi de bilmektedir. Burada geçen “Günahın için istiğfâr et” cümlesinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e nisbet edilen “Günah”tan maksad; başkaları hakkında günah sayılabilecek bir şey olmasa da, yüce makāmına nisbetle evlâ olanı terk etme gibi hususlardır ki böylece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e, düşmanların tehditlerini önemseyip çekinmek gibi, şânına yakışmayacak şeylerden dolayı istiğfâr etmesi emredilmiştir. (el-Mâtürîdî, et-Te’vîlât, 9/275; el-Beyzâvî; el-Hâzin, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr, 5/359-; el-Âlûsî, 24/89, 25/163)
سُورَةُ مُحَمَّدٍ
الجزء ٢٦
٥٠٧
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْاَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ ﴿١٢
وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ اَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّت۪ٓي اَخْرَجَتْكَۚ اَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ ﴿١٣
اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ ﴿١٤
مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ ف۪يهَٓا اَنْهَارٌ مِنْ مَٓاءٍ غَيْرِ اٰسِنٍۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّىۜ وَلَهُمْ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْۜ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَٓاءً حَم۪يمًا فَقَطَّعَ اَمْعَٓاءَهُمْ ﴿١٥
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ حَتّٰٓى اِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفًا۠ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ ﴿١٦
وَالَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَاٰتٰيهُمْ تَقْوٰيهُمْ ﴿١٧
فَهَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةًۚ فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَاۚ فَاَنّٰى لَهُمْ اِذَا جَٓاءَتْهُمْ ذِكْرٰيهُمْ ﴿١٨
فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوٰيكُمْ۟ ﴿١٩
Muhammed Sûresi
507
Cuz 26
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْاَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ ﴿١٢
12﴿ Muhakkak Allâh o kimseleri (ağaçlarının ve köşklerinin) altlarından sürekli ırmaklar akmakta olan çok değerli cennetlere girdirecektir ki onlar îmân (şartlarına şüphesiz bir şekilde îtikād) etmiştirler ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiştirler. Ama o kimseler ki kâfir olmuşturlar; onlar (bu cennetleri kazanma uğrunda hiçbir faaliyet göstermezler, ancak birkaç gün daha âdî dünyâ metâ‘ıyla) iyice menfaatlenirler ve davarların yemesi gibi (düşüncesiz bir şekilde ve âkıbetlerinden gâfil bir hâlde) yerler. Hâlbuki o (cehennem) ateş(i) onlar için bir ikāmetgâhtır.
وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ اَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّت۪ٓي اَخْرَجَتْكَۚ اَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ ﴿١٣
13﴿ (Habîbim!) O seni (yurdun olan Mekke’den) çıkartmış olan karyen(in ehlin)den kuvvet bakımından daha güçlü olan nice memleket (halkı) vardı ki, Biz onları helâk etmiştik. Onlar için hiçbir yardımcı da yoktu. (Şimdi bu seni hicrete zorlayan çelimsiz kâfirleri mi helâk edemeyeceğiz?!)
اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ ﴿١٤
14﴿ Artık kendi Rabbinden (gönderilmiş) çok açık bir delil (ve O’nun nezdinden indirilmiş yüce bir Kitâb ilmi) üzere bulunan (ve hidâyeti bulan bir) kişi (olan Rasûlüm), o (müşrik) kimse(ler) gibi midir ki, kötü amelleri on(lar)a iyice süslü gösterilmiş ve böylece onlar (herhangi bir delîle dayanmaksızın sâdece) kötü arzularına tamâmen tâbi olmuşturlar.
مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ ف۪يهَٓا اَنْهَارٌ مِنْ مَٓاءٍ غَيْرِ اٰسِنٍۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّىۜ وَلَهُمْ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْۜ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَٓاءً حَم۪يمًا فَقَطَّعَ اَمْعَٓاءَهُمْ ﴿١٥
15﴿ (Emirleri tutup yasaklardan kaçan) o takvâ sâhibi kullara vaad edilmiş olan o cennetin acâyip sıfatı (şudur) ki; orada hiç bozulmayan (rengi, tadı ve kokusu değişmeyen) bir sudan nehirler, (dünyâ sütleri ekşiyip tadı bozulduğu gibi) tadı (hiç) değişmeyen (nefis) bir sütten ırmaklar ve içenler için (dünyâ şarapları gibi baş ağrısı yapmayan ve sarhoş ederek birtakım âfetlere sebebiyet vermeyen) çok lezzetli bir şaraptan nehirler, bir de (bal mumu, tortu ve arı artıkları gibi farklı şeylerden) tamâmen arındırılmış (süzme) bir baldan ırmaklar vardır. Üstelik onlar için orada meyvelerin her bir (çeşid)inden mevcuttur. Bir de (günahlarını duyup utanarak ağızlarının tadı bozulmasın diye) Rablerinden (lütfedilecek) büyük bir mağfiret (ve bağışlanma vardır). (Böyle bir cennette ebedî kalacak olan kişi) o kimse gibi midir ki o kişi o (cehennem) ateş(inin içerisin)de ebedî kalıcıdır ve (bunca lezzetli içeceğe mukābil) on(un da aralarında bulunduğu inkârcı)lara öyle kaynar bir su içirilmiştir ki, (yüzlerine yanaştırıldığında suratlarını kebap etmiştir, kafalarının derisini soymuştur ve) bağırsaklarını paramparça etmiştir.
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ حَتّٰٓى اِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفًا۠ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ ﴿١٦
16﴿ (Habîbim!) O (senin meclisine katıla)nlar içerisinden (münâfık olan ve senin sözlerini önemsemediği hâlde) sana kulak veren de vardır. Nihâyet onlar senin yanından çıktıkları zaman (seni iyice dinleyen sahâbe içerisinden) kendilerine ilim verilmiş olan o kimselere (alaylı bir üslûpla): “O biraz önce ne demişti?” dediler. İşte sana! Onlar ancak öyle (bedbaht) kimselerdir ki; Allâh onların kalplerinin üzerine mühür basmıştır ve (bu sebeple) onlar (hayırlı olan hiçbir şeye yönelmeyip dâimâ) kötü arzularına iyice tâbi olmuşturlar.
وَالَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَاٰتٰيهُمْ تَقْوٰيهُمْ ﴿١٧
17﴿ Ama o kimseler ki (hak yola) hidâyet bulmuşturlar, O (Rableri, kendilerine yapmış olduğu ilhamlarla) onları büyük bir hidâyet bakımından ziyâde etmiş ve takvâ (sâhibi olma)larını(n sevâbını) onlara vermiştir.
فَهَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةًۚ فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَاۚ فَاَنّٰى لَهُمْ اِذَا جَٓاءَتْهُمْ ذِكْرٰيهُمْ ﴿١٨
18﴿ Artık o (kâfir ola)nlar ancak o (kıyâmet) ânı(nı); onun kendilerine ânîden gelmesini beklemektedirler. İşte onun (küçük) alâmetleri (olan; âhir zaman peygamberinin gönderilişi, ayın yarılması ve Mekke ehlinin yerle gök arasında gördükleri duman gibi bâzı şeyler) muhakkak (meydana) gelmiştir. Ama o (kıyâmet) onlara geldiği zaman onlar için öğüt almaları(nın faydası) nerede?!
فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوٰيكُمْ۟ ﴿١٩
19﴿ (Habîbim!) O hâlde sen şu gerçeği bil ki; Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur! Bir de sen (başkalarına nisbetle günah sayılmasa da, evlâyı terk etmek gibi) kendi (makāmının üstünlük farkına nisbetle) günah (sayılabilecek şeyleri yapman)ın (bağışlanması) için, bir de îmân eden erkeklerle îmân eden kadınlar için istiğfâr et (ve bağışlanma talebinde bulun). Bir de (şunu bil ki) Allâh (dünyâda) dönüp dolaştığınız yeri de, (âhiretteki ebedî) ikāmet yerinizi de bilmektedir. Burada geçen “Günahın için istiğfâr et” cümlesinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e nisbet edilen “Günah”tan maksad; başkaları hakkında günah sayılabilecek bir şey olmasa da, yüce makāmına nisbetle evlâ olanı terk etme gibi hususlardır ki böylece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e, düşmanların tehditlerini önemseyip çekinmek gibi, şânına yakışmayacak şeylerden dolayı istiğfâr etmesi emredilmiştir. (el-Mâtürîdî, et-Te’vîlât, 9/275; el-Beyzâvî; el-Hâzin, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr, 5/359-; el-Âlûsî, 24/89, 25/163)