v02.01.25 Geliştirme Notları
Âl-i İmrân Sûresi
51
Cuz 3
16﴿ (Methedilen cennetlerin sâhipleri) o kimselerdir ki: ‘Ey Rabbimiz! Şüphesiz biz (Senin İslâm dâvetine icâbet ederek Sana ve Rasûlüne) îmân ettik. Öyleyse (sözünü yerine getirerek) bizim için günahlarımızı mağfiret et ve (fazl-u kereminle) bizi o (cehennem) ateşin(in) azâbından koru’ demektedirler.
17﴿ (Emirleri tutmaya, yasaklardan sakınmaya ve karşılaştıkları belâlara karşı) sabredenleri, (niyetlerinde, sözlerinde ve tüm işlerinde özü, sözü doğru olan) sâdık kimseleri, (itâat ve duâya devâm ederek) kunût yapanları, (mallarından bir kısmını Allâh yolunda harcayarak) infâk edenleri ve (günahlarının affı için) seher (vakit)ler(in)de istiğfâr edenleri (özellikle methederim).”
18﴿ Şüphesiz şu hakîkate; (taksim ve tâyin ettiği rızıklar, eceller, kullarına emir buyurduğu hükümler ve karşılığında vaat ettiği sevap ve azaplar dâhil herhangi bir hususta) Kendisinden başka adâleti (icrâ ve) ikāme etmekte olan hiçbir ilâh bulunmadığına Allâh şâhitlikte bulunmuştur. (O’nun büyük kudretini gören) melekler ve ilim sâhipleri (olan peygamberler ve âlimler) de (aynı şâhitliği ikrâr etmiştir). O (hiç yenilmeyip dâimâ gâlip gelen ve her işi yerli yerinde olan) Azîz ve Hakîm’den başka hiçbir ilâh yoktur.
19﴿ Şüphesiz ki Allâh nezdinde o (gerçek ve makbul) din ancak İslâm’dır. O kendilerine (Tevrât ve İncîl) kitap(ları) verilmiş olan (Yahûdî ve Hristiyan)-lar ise (İslâm’ın hak olduğuna dâir kesin) ilim onlara geldikten sonra (hakkı ve hakîkati anladıkları hâlde) ancak aralarında bulunan bir kıskançlıktan dolayı ayrılığa düşmüştür. Ama her kim Allâh’ın (kitaplarının) âyetlerini (ve hak dînin ancak İslâm olduğuna delâlet eden huccetleri) inkâr ederse şüphesiz ki Allâh, hesap görmesi pek çabuk olandır. Tefsirlerde zikredildiğine göre; bu âyet-i celîle Kitap Ehli olan Yahûdî ve Hristiyanların Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ve İslâm’ın doğruluğuna, Uzeyr ve Îsâ (Aleyhimesselâm)-ın Allâh’ın kulu olduğuna inanmak gibi îtikādî konularda hak üzere birleşemediklerinden bahsetmektedir. Nitekim onlardan bâzısı Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i ve İslâm’ı tümüyle reddederken, Abdullâh ibnü Selâm gibi diğer bir kısmı hakkı kabûl etmişlerdir. Yine böylece bâzısı İslâm’ı Arapların dîni olarak kabûl etmiş, kimi ise Îsâ ve Uzeyr (Aleyhimesselâm)ı Allâh’ın kulu ve Rasûlü olarak görmüş, kimi de oğlu kabûl ederek kâfir olmuştur. Allâh-u Te‘âlâ’nın hesap görmesinin sürati hakkında ise: “Bir deve sağımı kadar az bir zamanda, hattâ göz açıp kapayacak kadar kısa bir süre içinde Allâh-u Te‘âlâ tüm kullarının hesâbını tamamlayacaktır” diye rivâyet olunmuştur. (en-Nesefî; el-Hâzin; el-Beyzâvî, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 1/299)
20﴿ (Habîbim! Bunca deliller getirdikten sonra) artık eğer (Yahûdî ve Hristiyanlar yine de) seninle (din konusunda) çekişecek olurlarsa, o zaman de ki: “Ben kendimi Allâh’a teslim ettim, bana hakkıyla uymuş olan(lar) da.” (Habîbim!) Yine o kendilerine kitap verilmiş olan kimselere ve (Arap müşrikleri gibi okuma yazma bilmeyen) ümmîlere: “(Bana uyanlar İslâm’a girdiği gibi) siz de İslâm’a girdiniz mi?! (Yoksa hâlâ kâfirliğinize devâm mı edeceksiniz?!)” de. Artık onlar eğer İslâm’a girerlerse, gerçekten (sapıklıktan ayrılıp, doğru yola) hidâyet bulmuşturlar. Ama eğer (hak dîni kabulden) yüz çevirirlerse, (sana bir zarar veremezler. Zîrâ hidâyet yaratmak değil) ancak tebliğ senin üzerine (vazîfe)dir. Allâh ise tüm kulları(n yaptıklarını hakkıyla görüp bilen ve hak ettikleri karşılıkları mutlaka verecek olan) bir Basîr’dir. Tefsirlerde zikredildiğine göre; bu âyet-i celîlede Allâh-u Te‘âlâ, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e hitâb ederek Ehl-i Kitap’a: “Peygamberlerin ve âyetlerin kendisine dâvet ettiği ve bunca delillerin lehine kāim olduğu dosdoğru din, Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın O’na kayıtsız şartsız teslim olarak Müslüman olmaktır. Sizin yolunuz ise; peygamberlere -hâşâ- ‘Allâh’ın oğlu’ diyerek ve kitaplarınızın işinize gelmeyen hükümlerini değiştirerek şirk koşmaktır ki bu, ‘Kendini Allâh’a teslim etme’ mefhûmuna tamâmen zıt düşmektedir” demesini emretmiştir.
21﴿ Şüphesiz o (Yahûdî ve Hristiyan) kimseler ki; Allâh’ın âyetlerini inkâr etmektedirler, (kendilerince de meşrû ve) hak olmayan bir nedenle o (kendilerine gönderilen) peygamberleri öldürmektedirler ve insanlar içinden (iyiliği emredip kötülükten nehyeden ve) adâletle emretmekte olan kimseleri katletmektedirler. (Habîbim!) İşte onları çok acı verici büyük bir azapla müjdele!
22﴿ (Habîbim!) İşte sana! Onlar öyle kimselerdir ki; onların yaptıkları (iyilikler) dünyâda da âhirette de boşa gitmiştir. (Bu yüzden kendilerine dünyâda lânet ve rüsvaylık, âhirette de sonsuz azap vardır. İki cihanda da Allâh’ın azâbına karşı) onlar için yardımcılardan hiçbiri de yoktur.
سُورَةُ اٰلِ عِمْرٰنَ
الجزء ٣
٥١
اَلَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اِنَّنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِۚ ﴿١٦
اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ ﴿١٧
شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۜ ﴿١٨
اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ ﴿١٩
فَاِنْ حَٓاجُّوكَ فَقُلْ اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِۜ وَقُلْ لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْاُمِّيّ۪نَ ءَاَسْلَمْتُمْۜ فَاِنْ اَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ۟ ﴿٢٠
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَيَقْتُلُونَ الَّذ۪ينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿٢١
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ ﴿٢٢
Âl-i İmrân Sûresi
51
Cuz 3
اَلَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اِنَّنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِۚ ﴿١٦
16﴿ (Methedilen cennetlerin sâhipleri) o kimselerdir ki: ‘Ey Rabbimiz! Şüphesiz biz (Senin İslâm dâvetine icâbet ederek Sana ve Rasûlüne) îmân ettik. Öyleyse (sözünü yerine getirerek) bizim için günahlarımızı mağfiret et ve (fazl-u kereminle) bizi o (cehennem) ateşin(in) azâbından koru’ demektedirler.
اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ ﴿١٧
17﴿ (Emirleri tutmaya, yasaklardan sakınmaya ve karşılaştıkları belâlara karşı) sabredenleri, (niyetlerinde, sözlerinde ve tüm işlerinde özü, sözü doğru olan) sâdık kimseleri, (itâat ve duâya devâm ederek) kunût yapanları, (mallarından bir kısmını Allâh yolunda harcayarak) infâk edenleri ve (günahlarının affı için) seher (vakit)ler(in)de istiğfâr edenleri (özellikle methederim).”
شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۜ ﴿١٨
18﴿ Şüphesiz şu hakîkate; (taksim ve tâyin ettiği rızıklar, eceller, kullarına emir buyurduğu hükümler ve karşılığında vaat ettiği sevap ve azaplar dâhil herhangi bir hususta) Kendisinden başka adâleti (icrâ ve) ikāme etmekte olan hiçbir ilâh bulunmadığına Allâh şâhitlikte bulunmuştur. (O’nun büyük kudretini gören) melekler ve ilim sâhipleri (olan peygamberler ve âlimler) de (aynı şâhitliği ikrâr etmiştir). O (hiç yenilmeyip dâimâ gâlip gelen ve her işi yerli yerinde olan) Azîz ve Hakîm’den başka hiçbir ilâh yoktur.
اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ ﴿١٩
19﴿ Şüphesiz ki Allâh nezdinde o (gerçek ve makbul) din ancak İslâm’dır. O kendilerine (Tevrât ve İncîl) kitap(ları) verilmiş olan (Yahûdî ve Hristiyan)-lar ise (İslâm’ın hak olduğuna dâir kesin) ilim onlara geldikten sonra (hakkı ve hakîkati anladıkları hâlde) ancak aralarında bulunan bir kıskançlıktan dolayı ayrılığa düşmüştür. Ama her kim Allâh’ın (kitaplarının) âyetlerini (ve hak dînin ancak İslâm olduğuna delâlet eden huccetleri) inkâr ederse şüphesiz ki Allâh, hesap görmesi pek çabuk olandır. Tefsirlerde zikredildiğine göre; bu âyet-i celîle Kitap Ehli olan Yahûdî ve Hristiyanların Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ve İslâm’ın doğruluğuna, Uzeyr ve Îsâ (Aleyhimesselâm)-ın Allâh’ın kulu olduğuna inanmak gibi îtikādî konularda hak üzere birleşemediklerinden bahsetmektedir. Nitekim onlardan bâzısı Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i ve İslâm’ı tümüyle reddederken, Abdullâh ibnü Selâm gibi diğer bir kısmı hakkı kabûl etmişlerdir. Yine böylece bâzısı İslâm’ı Arapların dîni olarak kabûl etmiş, kimi ise Îsâ ve Uzeyr (Aleyhimesselâm)ı Allâh’ın kulu ve Rasûlü olarak görmüş, kimi de oğlu kabûl ederek kâfir olmuştur. Allâh-u Te‘âlâ’nın hesap görmesinin sürati hakkında ise: “Bir deve sağımı kadar az bir zamanda, hattâ göz açıp kapayacak kadar kısa bir süre içinde Allâh-u Te‘âlâ tüm kullarının hesâbını tamamlayacaktır” diye rivâyet olunmuştur. (en-Nesefî; el-Hâzin; el-Beyzâvî, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 1/299)
فَاِنْ حَٓاجُّوكَ فَقُلْ اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِۜ وَقُلْ لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْاُمِّيّ۪نَ ءَاَسْلَمْتُمْۜ فَاِنْ اَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ۟ ﴿٢٠
20﴿ (Habîbim! Bunca deliller getirdikten sonra) artık eğer (Yahûdî ve Hristiyanlar yine de) seninle (din konusunda) çekişecek olurlarsa, o zaman de ki: “Ben kendimi Allâh’a teslim ettim, bana hakkıyla uymuş olan(lar) da.” (Habîbim!) Yine o kendilerine kitap verilmiş olan kimselere ve (Arap müşrikleri gibi okuma yazma bilmeyen) ümmîlere: “(Bana uyanlar İslâm’a girdiği gibi) siz de İslâm’a girdiniz mi?! (Yoksa hâlâ kâfirliğinize devâm mı edeceksiniz?!)” de. Artık onlar eğer İslâm’a girerlerse, gerçekten (sapıklıktan ayrılıp, doğru yola) hidâyet bulmuşturlar. Ama eğer (hak dîni kabulden) yüz çevirirlerse, (sana bir zarar veremezler. Zîrâ hidâyet yaratmak değil) ancak tebliğ senin üzerine (vazîfe)dir. Allâh ise tüm kulları(n yaptıklarını hakkıyla görüp bilen ve hak ettikleri karşılıkları mutlaka verecek olan) bir Basîr’dir. Tefsirlerde zikredildiğine göre; bu âyet-i celîlede Allâh-u Te‘âlâ, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e hitâb ederek Ehl-i Kitap’a: “Peygamberlerin ve âyetlerin kendisine dâvet ettiği ve bunca delillerin lehine kāim olduğu dosdoğru din, Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın O’na kayıtsız şartsız teslim olarak Müslüman olmaktır. Sizin yolunuz ise; peygamberlere -hâşâ- ‘Allâh’ın oğlu’ diyerek ve kitaplarınızın işinize gelmeyen hükümlerini değiştirerek şirk koşmaktır ki bu, ‘Kendini Allâh’a teslim etme’ mefhûmuna tamâmen zıt düşmektedir” demesini emretmiştir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَيَقْتُلُونَ الَّذ۪ينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿٢١
21﴿ Şüphesiz o (Yahûdî ve Hristiyan) kimseler ki; Allâh’ın âyetlerini inkâr etmektedirler, (kendilerince de meşrû ve) hak olmayan bir nedenle o (kendilerine gönderilen) peygamberleri öldürmektedirler ve insanlar içinden (iyiliği emredip kötülükten nehyeden ve) adâletle emretmekte olan kimseleri katletmektedirler. (Habîbim!) İşte onları çok acı verici büyük bir azapla müjdele!
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ ﴿٢٢
22﴿ (Habîbim!) İşte sana! Onlar öyle kimselerdir ki; onların yaptıkları (iyilikler) dünyâda da âhirette de boşa gitmiştir. (Bu yüzden kendilerine dünyâda lânet ve rüsvaylık, âhirette de sonsuz azap vardır. İki cihanda da Allâh’ın azâbına karşı) onlar için yardımcılardan hiçbiri de yoktur.