v02.01.25 Geliştirme Notları
Fetih Sûresi
512
Cuz 26
16﴿ (Habîbim! Allâh tarafından muvaffak edilmeyerek) geri bırakılan o bedevîlere (tevbelerine bir alâmet olsun diye bir fırsat daha tanınacağını açıklamak üzere) de ki: “Yakında siz (Mekke fethinden sonra Hevâzin ve Sakîf gibi) çok güçlü savaş ehli olan bir kavim(le muhârebey)e çağrılacaksınız da; onlarla savaşacaksınız ya da onlar Müslüman olacaklar. Eğer (bu çağrıya) itâat ederseniz Allâh size (dünyâda ganîmet, âhirette cennetten ibâret) çok güzel bir ecir (ve mükâfât) verecektir. Ama daha önce (Hudeybiye’de) yüz çevirmiş olduğunuz gibi (bu dâvete icâbetten de) yüz çevirirseniz (günahınız katlanacağı için) O (Allâh-u Te‘âlâ), çok acı verici büyük bir azaplandırmayla size azap edecektir.”
17﴿ Kör olan kimse üzerine (cihattan geri kaldığı için) hiçbir günah olmamıştır; topal üzerine de hiçbir günah yoktur; hasta üzerine de hiçbir günah yoktur. Ama her kim (anlatılan emir ve yasaklar husûsunda) Allâh’a ve Rasûlüne itâat ederse, O (Allâh) onu (köşklerinin ve ağaçlarının) altlarından sürekli ırmaklar akmakta olan çok değerli cennetlere girdirecektir. Her kim de (itâatten) yüz çevirirse, ona (da) çok acı verici büyük bir azaplandırmayla azap edecektir.
18﴿ (Habîbim!) Andolsun ki; o ağacın altında (elini tutarak) seninle (birlikte cihâd etmek üzere ölümüne söz verip) bîatleştikleri zaman gerçekten Allâh o müminlerden elbette râzı olmuştur. Böylece O, onların kalplerinde bulunan şeyi (sadâkat ve ihlâsı) bilmiş, bu sebeple onların üzerine sekînet (huzur, güven ve cesâret) indirmiştir. Bir de (Hudeybiye’den döner dönmez Hayber fethi, daha sonra da Mekke fethinden ibâret) çok yakın olan bir fethi onlara mükâfât (olarak) verdi. Tefsîrlerde zikredildiğine göre; hicretin altıncı senesinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) umre niyetiyle Mekke’ye doğru yola çıkmıştı. Mekke’ye bir konak mesâfede olan Hudeybiye’ye varınca savaş için gelmediğini kendilerine bildirmek üzere Mekke ehline Hıraş adında bir elçi gönderdi. Fakat onlar bu zâtın devesini kestiler ve kendisini öldürmek istediler de o, onların ellerinden zor kurtuldu. Bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hazret-i Osmân’ı aynı maksatla gönderdi ve Mekke’de bulunan müminlere gidip, onlara yakında Mekke’nin fethedileceğini müjdelemesini emretti. Derken Osmân (Radıyallâhu Anh) Kureyş’e varıp durumu arz ettiğinde onlar bu umreye izin vermediler ve onu alıkoydular. Ama bu durum Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e Hazret-i Osmân’ın şehit edildiği şeklinde ulaşınca, savaş karârı alarak bir münâdîye: “Cibrîl (Aleyhisselâm) inmiştir ve ölümüne dek savaştan kaçmamak üzere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bîati emretmiştir” diye îlân ettirdi. Bunun üzerine Cedd ibnü Kays isimli bir münâfık dışında orada bulunan bin beş yüz civârında tüm sahâbe bir ağacın altında Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bîat ettiler ve böylece onlar Allâh-u Te‘âlâ’nın bu âyet-i celîlede anlatılan rızâsına, cehennemden berâata ve yer halkının en hayırlıları olma vasfına nâil oldular. İşte bu hâdise İslâm târihinde “Bey‘atürrıdvân” diye adlandırılmıştır. (et-Teysîr; el-Beyzâvî; en-Nesefî; el-Hâzin; el-Âlûsî)
19﴿ (Hayber’den ve Hecer’den temin edecekleri) daha birçok ganîmetleri de (onlara mükâfât olarak verdi) ki, onları da (gönül rahatlığıyla) alacaklardır. Zâten Allâh dâimâ (yenilmez güce mâlik bir) Azîz ve (îtirâz edilemeyecek hükme sâhip bir) Hakîm olmuştur.
20﴿ (Ey müminler!) Allâh size birçok ganîmetler vaad etmiştir ki siz (kıyâmet gününe kadar) onları alacaksınız. İşte (ilk önce Hayber ganîmetlerini) size (lütfederek) bunları peşin vermiştir ve o (Hayber halkının ve antlaşmalıları olan Esed ve Ğatafânoğullarına mensup) insanların ellerini siz(e zarar vermek)den engellemiştir. Tâ ki o (engelleme ve Hayber ganîmetlerini bağışlama), îmân edenler(in, rasüllerinin sözünün doğruluğunu ve kendilerinin Allâh nezdindeki değerlerini anlamaları) için büyük bir alâmet olsun ve (bu sâyede) O (Allâh-u Te‘âlâ) sizi (her konuda ancak Kendisine güvenme vasfına sâhip kılarak) dosdoğru bir yola kavuştursun.
21﴿ (Huneyn Gazâsı’nda elde edeceğiniz) diğer (Hevâzin kabîlesinin ganîmet)lerini de (Allâh-u Te‘âlâ size Hayber ganîmetlerinin ardından vaad etmiştir) ki, (henüz) siz onlara (sâhip olmaya) karşı güç bulamadınız (ama) Allâh gerçekten onları (size nasip etmeyi tam bir kudretle) kuşatmıştı. Zâten Allâh dâimâ her bir şeye (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr olmuştur.
22﴿ Bir de o (Mekke ehli içerisindeki) kâfir olmuş kimseler sizinle (barışa yanaşmayıp) savaşacak olsa, elbette (bozguna uğrayarak) size arkaları(nı) döndürürler. Sonra (da kendilerini kurtaracak) yakın bir dost bulamazlar ve gerçek (mânâda) hiçbir yardımcıyı da (bulacak) olamaz(lar).
23﴿ Allâh’ın bun(lar gibi fesatçılar)dan önce kesinlikle geçmiş olan (bir) sünneti (ve sürekli âdeti) olarak (peygamberlerini gâlip edeceği husûsu O’nun kesin karârı olmuştur). (Habîbim!) Zâten sen Allâh’ın sürekli âdeti için aslâ hiçbir değiştirme bulamazsın. (Zîrâ O’nun kānunlarını değiştirecek hiçbir güç yoktur, O da kurallarını bozmamaya ve bozdurmamaya karar vermiştir.)
سُورَةُ الْفَتْحِ
الجزء ٢٦
٥١٢
قُلْ لِلْمُخَلَّف۪ينَ مِنَ الْاَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ اَوْ يُسْلِمُونَۚ فَاِنْ تُط۪يعُوا يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْرًا حَسَنًاۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا ﴿١٦
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌۜ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا اَل۪يمًا۟ ﴿١٧
لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ وَاَثَابَهُمْ فَتْحًا قَر۪يبًاۙ ﴿١٨
وَمَغَانِمَ كَث۪يرَةً يَأْخُذُونَهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا ﴿١٩
وَعَدَكُمُ اللّٰهُ مَغَانِمَ كَث۪يرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هٰذِه۪ وَكَفَّ اَيْدِيَ النَّاسِ عَنْكُمْۚ وَلِتَكُونَ اٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۙ ﴿٢٠
وَاُخْرٰى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ اَحَاطَ اللّٰهُ بِهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرًا ﴿٢١
وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْاَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًا ﴿٢٢
سُنَّةَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلُۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْد۪يلًا ﴿٢٣
Fetih Sûresi
512
Cuz 26
قُلْ لِلْمُخَلَّف۪ينَ مِنَ الْاَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ اَوْ يُسْلِمُونَۚ فَاِنْ تُط۪يعُوا يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْرًا حَسَنًاۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا ﴿١٦
16﴿ (Habîbim! Allâh tarafından muvaffak edilmeyerek) geri bırakılan o bedevîlere (tevbelerine bir alâmet olsun diye bir fırsat daha tanınacağını açıklamak üzere) de ki: “Yakında siz (Mekke fethinden sonra Hevâzin ve Sakîf gibi) çok güçlü savaş ehli olan bir kavim(le muhârebey)e çağrılacaksınız da; onlarla savaşacaksınız ya da onlar Müslüman olacaklar. Eğer (bu çağrıya) itâat ederseniz Allâh size (dünyâda ganîmet, âhirette cennetten ibâret) çok güzel bir ecir (ve mükâfât) verecektir. Ama daha önce (Hudeybiye’de) yüz çevirmiş olduğunuz gibi (bu dâvete icâbetten de) yüz çevirirseniz (günahınız katlanacağı için) O (Allâh-u Te‘âlâ), çok acı verici büyük bir azaplandırmayla size azap edecektir.”
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌۜ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا اَل۪يمًا۟ ﴿١٧
17﴿ Kör olan kimse üzerine (cihattan geri kaldığı için) hiçbir günah olmamıştır; topal üzerine de hiçbir günah yoktur; hasta üzerine de hiçbir günah yoktur. Ama her kim (anlatılan emir ve yasaklar husûsunda) Allâh’a ve Rasûlüne itâat ederse, O (Allâh) onu (köşklerinin ve ağaçlarının) altlarından sürekli ırmaklar akmakta olan çok değerli cennetlere girdirecektir. Her kim de (itâatten) yüz çevirirse, ona (da) çok acı verici büyük bir azaplandırmayla azap edecektir.
لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ وَاَثَابَهُمْ فَتْحًا قَر۪يبًاۙ ﴿١٨
18﴿ (Habîbim!) Andolsun ki; o ağacın altında (elini tutarak) seninle (birlikte cihâd etmek üzere ölümüne söz verip) bîatleştikleri zaman gerçekten Allâh o müminlerden elbette râzı olmuştur. Böylece O, onların kalplerinde bulunan şeyi (sadâkat ve ihlâsı) bilmiş, bu sebeple onların üzerine sekînet (huzur, güven ve cesâret) indirmiştir. Bir de (Hudeybiye’den döner dönmez Hayber fethi, daha sonra da Mekke fethinden ibâret) çok yakın olan bir fethi onlara mükâfât (olarak) verdi. Tefsîrlerde zikredildiğine göre; hicretin altıncı senesinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) umre niyetiyle Mekke’ye doğru yola çıkmıştı. Mekke’ye bir konak mesâfede olan Hudeybiye’ye varınca savaş için gelmediğini kendilerine bildirmek üzere Mekke ehline Hıraş adında bir elçi gönderdi. Fakat onlar bu zâtın devesini kestiler ve kendisini öldürmek istediler de o, onların ellerinden zor kurtuldu. Bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hazret-i Osmân’ı aynı maksatla gönderdi ve Mekke’de bulunan müminlere gidip, onlara yakında Mekke’nin fethedileceğini müjdelemesini emretti. Derken Osmân (Radıyallâhu Anh) Kureyş’e varıp durumu arz ettiğinde onlar bu umreye izin vermediler ve onu alıkoydular. Ama bu durum Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e Hazret-i Osmân’ın şehit edildiği şeklinde ulaşınca, savaş karârı alarak bir münâdîye: “Cibrîl (Aleyhisselâm) inmiştir ve ölümüne dek savaştan kaçmamak üzere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bîati emretmiştir” diye îlân ettirdi. Bunun üzerine Cedd ibnü Kays isimli bir münâfık dışında orada bulunan bin beş yüz civârında tüm sahâbe bir ağacın altında Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bîat ettiler ve böylece onlar Allâh-u Te‘âlâ’nın bu âyet-i celîlede anlatılan rızâsına, cehennemden berâata ve yer halkının en hayırlıları olma vasfına nâil oldular. İşte bu hâdise İslâm târihinde “Bey‘atürrıdvân” diye adlandırılmıştır. (et-Teysîr; el-Beyzâvî; en-Nesefî; el-Hâzin; el-Âlûsî)
وَمَغَانِمَ كَث۪يرَةً يَأْخُذُونَهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا ﴿١٩
19﴿ (Hayber’den ve Hecer’den temin edecekleri) daha birçok ganîmetleri de (onlara mükâfât olarak verdi) ki, onları da (gönül rahatlığıyla) alacaklardır. Zâten Allâh dâimâ (yenilmez güce mâlik bir) Azîz ve (îtirâz edilemeyecek hükme sâhip bir) Hakîm olmuştur.
وَعَدَكُمُ اللّٰهُ مَغَانِمَ كَث۪يرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هٰذِه۪ وَكَفَّ اَيْدِيَ النَّاسِ عَنْكُمْۚ وَلِتَكُونَ اٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۙ ﴿٢٠
20﴿ (Ey müminler!) Allâh size birçok ganîmetler vaad etmiştir ki siz (kıyâmet gününe kadar) onları alacaksınız. İşte (ilk önce Hayber ganîmetlerini) size (lütfederek) bunları peşin vermiştir ve o (Hayber halkının ve antlaşmalıları olan Esed ve Ğatafânoğullarına mensup) insanların ellerini siz(e zarar vermek)den engellemiştir. Tâ ki o (engelleme ve Hayber ganîmetlerini bağışlama), îmân edenler(in, rasüllerinin sözünün doğruluğunu ve kendilerinin Allâh nezdindeki değerlerini anlamaları) için büyük bir alâmet olsun ve (bu sâyede) O (Allâh-u Te‘âlâ) sizi (her konuda ancak Kendisine güvenme vasfına sâhip kılarak) dosdoğru bir yola kavuştursun.
وَاُخْرٰى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ اَحَاطَ اللّٰهُ بِهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرًا ﴿٢١
21﴿ (Huneyn Gazâsı’nda elde edeceğiniz) diğer (Hevâzin kabîlesinin ganîmet)lerini de (Allâh-u Te‘âlâ size Hayber ganîmetlerinin ardından vaad etmiştir) ki, (henüz) siz onlara (sâhip olmaya) karşı güç bulamadınız (ama) Allâh gerçekten onları (size nasip etmeyi tam bir kudretle) kuşatmıştı. Zâten Allâh dâimâ her bir şeye (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr olmuştur.
وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْاَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًا ﴿٢٢
22﴿ Bir de o (Mekke ehli içerisindeki) kâfir olmuş kimseler sizinle (barışa yanaşmayıp) savaşacak olsa, elbette (bozguna uğrayarak) size arkaları(nı) döndürürler. Sonra (da kendilerini kurtaracak) yakın bir dost bulamazlar ve gerçek (mânâda) hiçbir yardımcıyı da (bulacak) olamaz(lar).
سُنَّةَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلُۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْد۪يلًا ﴿٢٣
23﴿ Allâh’ın bun(lar gibi fesatçılar)dan önce kesinlikle geçmiş olan (bir) sünneti (ve sürekli âdeti) olarak (peygamberlerini gâlip edeceği husûsu O’nun kesin karârı olmuştur). (Habîbim!) Zâten sen Allâh’ın sürekli âdeti için aslâ hiçbir değiştirme bulamazsın. (Zîrâ O’nun kānunlarını değiştirecek hiçbir güç yoktur, O da kurallarını bozmamaya ve bozdurmamaya karar vermiştir.)