v02.01.25 Geliştirme Notları
Hucurât Sûresi
515
Cuz 26
5﴿ Eğer sen onlar(ın yanın)a çıkıncaya kadar gerçekten onlar sabretmiş olsalardı elbette bu onlar için çok hayırlı bir şey olurdu. Ama Allâh (tevbe edenleri çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur, (Kendisine yönelenlere çok acıyan bir) Rahîm’dir. (Bu yüzden sana tâzimsizlik yapan bu kişilere peşînen cezâ vermeyip sâdece nasîhatle yetinmiştir ama yine de onlar tevbe edecek olsalar Allâh-u Te‘âlâ’nın mağfireti ve rahmeti onları dışta bırakacak değildir.) Bu âyet-i kerîmeler, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kuşluk vakti istirâhat ederken hâneyi saâdetlerinin etrâfına gelen ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i şiir ve iftihâr yarışına çağırmak için sesli bir şekilde bağırarak uyandıran Benî Temîm kabîlesinin bedevîlerinden bahsetmektedir. (el-Beyzâvî; el-Âlûsî)
6﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! Eğer (günahtan sakınmayan, dolayısıyla yalan söylemeyeceğine güvenilemeyen) fâsık bir kişi size önemli bir haber getirecek olursa (onun mâhiyetini) hemen iyice araştırın ki; (suçsuz) bir toplumu tam bir cehâletle birlikte (bilmeden) musîbete uğratırsınız da, (suçsuzlukları ortaya çıktıktan) sonra (onlar hakkında) yapmış olduğunuz şeye karşı (“Keşke böyle bir hâdise meydana gelmemiş olsaydı” diyerek) pişmân olan kimselere dönersiniz. Tefsirlerde zikredildiğine göre; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından Mustalikoğulları’na tahsildâr olarak gönderilen biri, câhiliyet devrinde aralarında bulunan hasımlıktan dolayı, kendisini karşılamaya çıkan kişilerin onu öldürmeye geldiklerini sanmış ve doğruca Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e dönerek, onların dinden çıktığını ve zekât vermediğini söylemiş, bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hâlid ibnü Velîd’i göndermiş, o da onları namaz kılarken bulmuş ve zekâtlarını teslim almıştır. (et-Teysîr; el-Medârik)
7﴿ Hem (şunu iyi) bilin ki; gerçekten aranızda Allâh’ın Rasûlü bulunmaktadır. (O hâlde ona karşı yalan söylemeye kalkmayın, zîrâ Allâh ona doğruyu haber verdiği zaman yalan söylemiş olan kişi rezil olacaktır.) Eğer o (Rasûl-ü zîşân) işlerin birçoğunda size itâat edecek (ve sizin sözünüze göre hareket edecek) olsaydı elbette sıkıntı çekerdiniz. Velâkin Allâh (yalancıyı tasdîk etmek, suçsuza saldırmaya teşvik etmek ve hakkı kendi görüşüne uydurmak gibi kötü hâlleri ekserînize benimsetmemiş, bilakis) îmânı size iyice sevdirmiş, onu kalplerinizde çokça süslemiş; kâfirliği, fâsıklığı (büyük günahlar işlemeyi, özellikle yalancılığı) ve (hattâ küçük günahlar yaparak) isyan(kâr olmay)ı ise size çok çirkin göstermiştir. (Habîbim!) İşte sana! Ancak onlar, dosdoğru yolu bulmuş (ve hiçbir sûretle istikāmetten ayrılmamış) kimselerin ta kendileridir.
8﴿ Allâh (tarafın)dan büyük bir lütufta bulunma ve çok büyük bir nîmet ihsânı olsun diye (Allâh-u Te‘âlâ size iyilikleri sevdirmiş, kötülükleri ise çirkin göstermiştir). Zâten Allâh (müminler arasındaki üstünlük dereceleri dâhil her şeyi hakkıyla bilen bir) Alîm’dir, (kime neyi sevdireceği ve kimi neden nefret ettireceği hususları dâhil, her yaptığını yerli yerince yapan bir) Hakîm’dir.
9﴿ Bir de eğer müminlerden iki topluluk birbiriyle savaşırlarsa, siz hemen (nasîhat ederek, varsa şüpheleri gidererek ve Allâh’ın hükmüne dâvet ederek) aralarında sulh (ve barış) sağlayın. Ama onların birisi diğerine karşı azgınlık ederse artık o sürekli azgınlık eden (fırka) ile (onlar yaptıklarından vazgeçip) Allâh’ın emrine (ve hükmüne) dönünceye kadar savaşın! Fakat o (azgınlık eden tâife sizinle savaşmayı göze alamayarak, Allâh’ın emrine) dönerse (savaşı bırakmalarıyla yetinmeyip) hemen siz aralarında adâletle sulh (ve barış) yapın (ki başka bir zaman yeni bir savaş çıkmasın). Ayrıca siz (yapacağınız ve terk edeceğiniz her hususta) adâletli olun. Şüphesiz ki Allâh adâlet sâhibi kimseleri sever (ve onlara en güzel mükâfâtı verir).
10﴿ Müminler ancak kardeştirler (hasım olamazlar). Öyleyse kardeşleriniz arasında sulh (ve barış) yapın. (Her konuda olduğu gibi din kardeşlerinizin arasını bulmayı hafife alıp ilgilenmeme husûsunda da) Allâh’tan hakkıyla sakının! Tâ ki siz (O’nun tarafından) rahmet olunasınız.
11﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! (Sizin içinizden) bir kavim diğer bir toplum(u hakir görüp onlar) ile alay etmesin, zîrâ umulur ki o (alaya alına)nlar bu (alaya ala)nlardan (Allâh nezdinde) hayırlı olabilirler. Birtakım kadınlar da diğer bir kısım kadınlar ile (alay edici) olmasın, çünkü umulur ki onlar bunlardan hayırlı olabilirler. (Müminler tek bir vücut gibi olduklarına göre) kendi nefisleriniz (mesâbesinde olan Müslüman kardeşleriniz)i (ne sözle ne de işâretle) ayıplamayın ve (birbirinizi ayıplamak için aranızda istenmedik) lakaplarla atışmayın. Îmân(la vasıflandık)dan sonra (birbirini ayıplayarak, sövüp sayarak ve kötü lâkaplar takarak yapacağınız) fâsıklık ne kötü bir anılma olmuştur. (Habîbim!) Ama her kim (bu günahlardan) tevbe etmezse, işte sana! Ancak onlar (isyânı itâat yerine koyarak ve kendilerini azâba mâruz bırakarak nefislerine yazık eden) zâlimlerin ta kendileridir.
سُورَةُ الْحُجُرَاتِ
الجزء ٢٦
٥١٥
وَلَوْ اَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتّٰى تَخْرُجَ اِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٥
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ جَٓاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَاٍ فَتَبَيَّنُٓوا اَنْ تُص۪يبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلٰى مَا فَعَلْتُمْ نَادِم۪ينَ ﴿٦
وَاعْلَمُٓوا اَنَّ ف۪يكُمْ رَسُولَ اللّٰهِۜ لَوْ يُط۪يعُكُمْ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنَ الْاَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ حَبَّبَ اِلَيْكُمُ الْا۪يمَانَ وَزَيَّنَهُ ف۪ي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ اِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَۙ ﴿٧
فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَنِعْمَةًۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ ﴿٨
وَاِنْ طَٓائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اقْتَتَلُوا فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَاۚ فَاِنْ بَغَتْ اِحْدٰيهُمَا عَلَى الْاُخْرٰى فَقَاتِلُوا الَّت۪ي تَبْغ۪ي حَتّٰى تَف۪ٓيءَ اِلٰٓى اَمْرِ اللّٰهِۚ فَاِنْ فَٓاءَتْ فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَاَقْسِطُواۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ ﴿٩
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ۟ ﴿١٠
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿١١
Hucurât Sûresi
515
Cuz 26
وَلَوْ اَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتّٰى تَخْرُجَ اِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٥
5﴿ Eğer sen onlar(ın yanın)a çıkıncaya kadar gerçekten onlar sabretmiş olsalardı elbette bu onlar için çok hayırlı bir şey olurdu. Ama Allâh (tevbe edenleri çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur, (Kendisine yönelenlere çok acıyan bir) Rahîm’dir. (Bu yüzden sana tâzimsizlik yapan bu kişilere peşînen cezâ vermeyip sâdece nasîhatle yetinmiştir ama yine de onlar tevbe edecek olsalar Allâh-u Te‘âlâ’nın mağfireti ve rahmeti onları dışta bırakacak değildir.) Bu âyet-i kerîmeler, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kuşluk vakti istirâhat ederken hâneyi saâdetlerinin etrâfına gelen ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i şiir ve iftihâr yarışına çağırmak için sesli bir şekilde bağırarak uyandıran Benî Temîm kabîlesinin bedevîlerinden bahsetmektedir. (el-Beyzâvî; el-Âlûsî)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ جَٓاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَاٍ فَتَبَيَّنُٓوا اَنْ تُص۪يبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلٰى مَا فَعَلْتُمْ نَادِم۪ينَ ﴿٦
6﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! Eğer (günahtan sakınmayan, dolayısıyla yalan söylemeyeceğine güvenilemeyen) fâsık bir kişi size önemli bir haber getirecek olursa (onun mâhiyetini) hemen iyice araştırın ki; (suçsuz) bir toplumu tam bir cehâletle birlikte (bilmeden) musîbete uğratırsınız da, (suçsuzlukları ortaya çıktıktan) sonra (onlar hakkında) yapmış olduğunuz şeye karşı (“Keşke böyle bir hâdise meydana gelmemiş olsaydı” diyerek) pişmân olan kimselere dönersiniz. Tefsirlerde zikredildiğine göre; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından Mustalikoğulları’na tahsildâr olarak gönderilen biri, câhiliyet devrinde aralarında bulunan hasımlıktan dolayı, kendisini karşılamaya çıkan kişilerin onu öldürmeye geldiklerini sanmış ve doğruca Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e dönerek, onların dinden çıktığını ve zekât vermediğini söylemiş, bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hâlid ibnü Velîd’i göndermiş, o da onları namaz kılarken bulmuş ve zekâtlarını teslim almıştır. (et-Teysîr; el-Medârik)
وَاعْلَمُٓوا اَنَّ ف۪يكُمْ رَسُولَ اللّٰهِۜ لَوْ يُط۪يعُكُمْ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنَ الْاَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ حَبَّبَ اِلَيْكُمُ الْا۪يمَانَ وَزَيَّنَهُ ف۪ي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ اِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَۙ ﴿٧
7﴿ Hem (şunu iyi) bilin ki; gerçekten aranızda Allâh’ın Rasûlü bulunmaktadır. (O hâlde ona karşı yalan söylemeye kalkmayın, zîrâ Allâh ona doğruyu haber verdiği zaman yalan söylemiş olan kişi rezil olacaktır.) Eğer o (Rasûl-ü zîşân) işlerin birçoğunda size itâat edecek (ve sizin sözünüze göre hareket edecek) olsaydı elbette sıkıntı çekerdiniz. Velâkin Allâh (yalancıyı tasdîk etmek, suçsuza saldırmaya teşvik etmek ve hakkı kendi görüşüne uydurmak gibi kötü hâlleri ekserînize benimsetmemiş, bilakis) îmânı size iyice sevdirmiş, onu kalplerinizde çokça süslemiş; kâfirliği, fâsıklığı (büyük günahlar işlemeyi, özellikle yalancılığı) ve (hattâ küçük günahlar yaparak) isyan(kâr olmay)ı ise size çok çirkin göstermiştir. (Habîbim!) İşte sana! Ancak onlar, dosdoğru yolu bulmuş (ve hiçbir sûretle istikāmetten ayrılmamış) kimselerin ta kendileridir.
فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَنِعْمَةًۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ ﴿٨
8﴿ Allâh (tarafın)dan büyük bir lütufta bulunma ve çok büyük bir nîmet ihsânı olsun diye (Allâh-u Te‘âlâ size iyilikleri sevdirmiş, kötülükleri ise çirkin göstermiştir). Zâten Allâh (müminler arasındaki üstünlük dereceleri dâhil her şeyi hakkıyla bilen bir) Alîm’dir, (kime neyi sevdireceği ve kimi neden nefret ettireceği hususları dâhil, her yaptığını yerli yerince yapan bir) Hakîm’dir.
وَاِنْ طَٓائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اقْتَتَلُوا فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَاۚ فَاِنْ بَغَتْ اِحْدٰيهُمَا عَلَى الْاُخْرٰى فَقَاتِلُوا الَّت۪ي تَبْغ۪ي حَتّٰى تَف۪ٓيءَ اِلٰٓى اَمْرِ اللّٰهِۚ فَاِنْ فَٓاءَتْ فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَاَقْسِطُواۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ ﴿٩
9﴿ Bir de eğer müminlerden iki topluluk birbiriyle savaşırlarsa, siz hemen (nasîhat ederek, varsa şüpheleri gidererek ve Allâh’ın hükmüne dâvet ederek) aralarında sulh (ve barış) sağlayın. Ama onların birisi diğerine karşı azgınlık ederse artık o sürekli azgınlık eden (fırka) ile (onlar yaptıklarından vazgeçip) Allâh’ın emrine (ve hükmüne) dönünceye kadar savaşın! Fakat o (azgınlık eden tâife sizinle savaşmayı göze alamayarak, Allâh’ın emrine) dönerse (savaşı bırakmalarıyla yetinmeyip) hemen siz aralarında adâletle sulh (ve barış) yapın (ki başka bir zaman yeni bir savaş çıkmasın). Ayrıca siz (yapacağınız ve terk edeceğiniz her hususta) adâletli olun. Şüphesiz ki Allâh adâlet sâhibi kimseleri sever (ve onlara en güzel mükâfâtı verir).
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ۟ ﴿١٠
10﴿ Müminler ancak kardeştirler (hasım olamazlar). Öyleyse kardeşleriniz arasında sulh (ve barış) yapın. (Her konuda olduğu gibi din kardeşlerinizin arasını bulmayı hafife alıp ilgilenmeme husûsunda da) Allâh’tan hakkıyla sakının! Tâ ki siz (O’nun tarafından) rahmet olunasınız.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿١١
11﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! (Sizin içinizden) bir kavim diğer bir toplum(u hakir görüp onlar) ile alay etmesin, zîrâ umulur ki o (alaya alına)nlar bu (alaya ala)nlardan (Allâh nezdinde) hayırlı olabilirler. Birtakım kadınlar da diğer bir kısım kadınlar ile (alay edici) olmasın, çünkü umulur ki onlar bunlardan hayırlı olabilirler. (Müminler tek bir vücut gibi olduklarına göre) kendi nefisleriniz (mesâbesinde olan Müslüman kardeşleriniz)i (ne sözle ne de işâretle) ayıplamayın ve (birbirinizi ayıplamak için aranızda istenmedik) lakaplarla atışmayın. Îmân(la vasıflandık)dan sonra (birbirini ayıplayarak, sövüp sayarak ve kötü lâkaplar takarak yapacağınız) fâsıklık ne kötü bir anılma olmuştur. (Habîbim!) Ama her kim (bu günahlardan) tevbe etmezse, işte sana! Ancak onlar (isyânı itâat yerine koyarak ve kendilerini azâba mâruz bırakarak nefislerine yazık eden) zâlimlerin ta kendileridir.