v02.01.25 Geliştirme Notları
Kâf Sûresi
517
Cuz 26
ELLİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Kâf
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî`dir. İbni Abbâs ve Katâde (Radıyallâhu anhüm)`den nakledildiğine göre; Yahudiler hakkında inmiş olan 38. âyet-i kerîme Medenî’dir. 45 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ Kāf! Müfessirler bu gibi hurûf-u mukatta‘anın tefsîrinde şöyle demişlerdir: (اَللّٰهُ أَعْلَمُ بِمُرَادِهِ بِذٰلِكَ) “Bu harfler müteşâbih âyetlerden olduğu için bunlardan murâdının ne olduğunu ziyâdesiyle bilen ancak Allâh’tır.” (Habîbim!) O çok şerefli (ve ziyâde bereketli olan) Kur’ân’a yemîn olsun ki.
2﴿ Doğrusu onlar kendilerine içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaş(akal)dılar da, bu nedenle kâfirler dedi ki: “İşte bu (şekilde Allâh’ın kullar içerisinden birini peygamber olarak seçip göndermesi ve onun bize, öldükten sonra diriltileceğimizi haber vermesi) çok (ilginç ve) şaşırtıcı bir şeydir!
3﴿ Biz öldüğümüz ve un ufak (hâle gelmiş) bir toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecek mişiz)?! (Ey işiten kişi!) İşte sana! Bu (diriltilme vaadi akıldan ve imkândan) çok uzak olan bir (geri) döndürülüştür.”
4﴿ (Müşrikler böyle deyip dursunlar) Biz o (gömüldükleri) toprağın onlar(ın etlerinden, kemiklerinden, hattâ kılların)dan neyi eksiltmiş olduğunu (ve hangi parçalarını çürüttüğünü) muhakkak bildik. Zâten (kendisinde yazılmış olan küçük-büyük her şeyin tüm tafsîlâtını) çok iyi koruyucu olan /(şeytanlardan ve değiştirilmekten) çok iyi korunmuş olan/ (Levh-i Mahfûz nâmındaki) yüce bir Kitâb ancak Bizim nezdimizdedir.
5﴿ Doğrusu onlar kendilerine geldiği anda (hiç araştırma lüzûmu bile hissetmeksizin) o hakk (olan peygamberi ve Kur’ân)ı yalanladılar. Artık onlar çok karışık olan bir iştedirler. (Bu yüzden nübüvvet makāmı hakkında kesin karar verememiş, kimi sihir, kimi kehânet demiş, âhir zaman nebîsine de kimi sâhir, kimi kâhin demiş, getirdiği Kur’ân-ı Kerîm hakkında da şiir ve sihir gibi çeşitli yorumlar yapmışlardır.)
6﴿ Artık o (dirilmeyi yok saya)nlar üzerlerinde olan göğe hiç bakmadılar mı ki; Biz onu nasıl (direksiz olarak sağlam ve yüksek bir şekilde) binâ ettik ve onu (yıldızlarla) iyice süsledik?! Üstelik onun için yarıklardan hiçbiri de yoktur. (Bilakis her türlü noksanlıktan ve bozukluktan tâmamen uzaktır.)
7﴿ Yeri de; onu (göz görebildiğince uzun olarak) Biz döşedik ve onun içerisinde sâbit dağlar koyduk, bir de (kendisine bakana) sevinç verici güzelliğe sâhip her bir çift (bitkiy)i onda Biz bitirdik.
8﴿ (İşte Biz bunları ibâdet ve zikirle sâdece Allâh’a yönelip) inâbe edici her bir kul için tam bir basîret (şuur, kalp görüşüne kuvvet) ve bir öğüt olsun diye (yarattık).
9﴿ Yine Biz gökten çok bereketli (ve faydalı) kılınmış bir su indirdik de sonra onun sebebiyle çok kıymetli birçok bostanlar ve (buğday, arpa gibi) biçilecek dâneler bitirdik.
10﴿ Uzun uzun olan hurma ağaçlarını da (Biz yetiştirdik) ki, onlara âit üst üste dizilmiş tomurcuklar vardır.
11﴿ (İşte bütün bunları) kulları bolca rızıklandırmak için (yarattık). Ayrıca Biz (hiçbir şey yetiştiremeyecek şekilde kurumuş) ölü bir beldeye (yağmur yağdırarak ona) onunla hayat verdik. (Ey insan!) İşte sana! (Kabirlerden) çıkış da ancak böylece (meydana gelecek)dir.
12﴿ Onlardan önce Nûh’un kavmi (Nûh peygamberi), o (peygamberlerini öldürüp) örülmemiş kuyunun (içine atan memleketin zâlim) halkı (kendilerine gönderilen nebîyi) ve Semûd da (Sâlih peygamberi) yalanlamıştı. Tefsîrlerde zikredildiğine göre; (günümüzde Suûdî Arabistan’ın başkenti Riyâd’a bağlı olan) Yemâme şehrine Allâh-u Te‘âlâ Hanzala ibnü Safvân isminde bir nebî göndermişti, onlar onu tekzîb edip öldürerek örülmemiş bir kuyunun içine attılar. İşte bu âyet-i kerîmede “Ashâbü’r-rass” diye bahsedilen toplum onun kavmidir. (et-Teysîr; el-Medârik)
13﴿ Âd (toplumu) da (Hûd nebîyi tekzîb etti), Firavun da (Mûsâ peygamberi yalanladı), Lût’un (evlilik bağları nedeniyle dünürleri olan ve) kardeşleri (sayılan kavmi) de (Lût nebîyi tekzîb etti).
14﴿ O (sık ağaçlıklı korunun sâkinleri olan) Eyke halkı da (Şu‘ayb nebîyi) ve (sâlih bir zât olan) Tübba‘ın (inkârcı) kavmi de (onu tekzîb ettiler); her biri o (kendilerine gönderilen) rasülleri yalanladı da, bu nedenle Benim (azap) tehdîdim (onlar üzerine) hak (ve sâbit) oldu.
15﴿ Şimdi yoksa Biz (mahlûkātı yoktan vâr etmek istediğimiz zaman) evvelki yaratış(ı yapmak)tan âciz mi kaldık (ki, tekrar diriltmekten âciz kalalım)?! Doğrusu onlar yeni olan bir yaratış(ın vâki olacağı hakkın)da büyük bir (şüphe ve) karıştırma içindedirler.
سُورَةُ قۤ
الجزء ٢٦
٥١٧
سُورَةُقۤ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قٓ۠ وَالْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِۚ ﴿١
بَلْ عَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا شَيْءٌ عَج۪يبٌ ﴿٢
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًاۚ ذٰلِكَ رَجْعٌ بَع۪يدٌ ﴿٣
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ ﴿٤
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ ف۪ٓي اَمْرٍ مَر۪يجٍ ﴿٥
اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ ﴿٦
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ ﴿٧
تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ ﴿٨
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً مُبَارَكًا فَاَنْبَتْنَا بِه۪ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَص۪يدِۙ ﴿٩
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَض۪يدٌۙ ﴿١٠
رِزْقًا لِلْعِبَادِۙ وَاَحْيَيْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتًاۜ كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ ﴿١١
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَاَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُۙ ﴿١٢
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍۙ ﴿١٣
وَاَصْحَابُ الْاَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍۜ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَع۪يدِ ﴿١٤
اَفَعَي۪ينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِۜ بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟ ﴿١٥
Kâf Sûresi
517
Cuz 26
ELLİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Kâf
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî`dir. İbni Abbâs ve Katâde (Radıyallâhu anhüm)`den nakledildiğine göre; Yahudiler hakkında inmiş olan 38. âyet-i kerîme Medenî’dir. 45 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
قٓ۠ وَالْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِۚ ﴿١
1﴿ Kāf! Müfessirler bu gibi hurûf-u mukatta‘anın tefsîrinde şöyle demişlerdir: (اَللّٰهُ أَعْلَمُ بِمُرَادِهِ بِذٰلِكَ) “Bu harfler müteşâbih âyetlerden olduğu için bunlardan murâdının ne olduğunu ziyâdesiyle bilen ancak Allâh’tır.” (Habîbim!) O çok şerefli (ve ziyâde bereketli olan) Kur’ân’a yemîn olsun ki.
بَلْ عَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا شَيْءٌ عَج۪يبٌ ﴿٢
2﴿ Doğrusu onlar kendilerine içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaş(akal)dılar da, bu nedenle kâfirler dedi ki: “İşte bu (şekilde Allâh’ın kullar içerisinden birini peygamber olarak seçip göndermesi ve onun bize, öldükten sonra diriltileceğimizi haber vermesi) çok (ilginç ve) şaşırtıcı bir şeydir!
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًاۚ ذٰلِكَ رَجْعٌ بَع۪يدٌ ﴿٣
3﴿ Biz öldüğümüz ve un ufak (hâle gelmiş) bir toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecek mişiz)?! (Ey işiten kişi!) İşte sana! Bu (diriltilme vaadi akıldan ve imkândan) çok uzak olan bir (geri) döndürülüştür.”
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ ﴿٤
4﴿ (Müşrikler böyle deyip dursunlar) Biz o (gömüldükleri) toprağın onlar(ın etlerinden, kemiklerinden, hattâ kılların)dan neyi eksiltmiş olduğunu (ve hangi parçalarını çürüttüğünü) muhakkak bildik. Zâten (kendisinde yazılmış olan küçük-büyük her şeyin tüm tafsîlâtını) çok iyi koruyucu olan /(şeytanlardan ve değiştirilmekten) çok iyi korunmuş olan/ (Levh-i Mahfûz nâmındaki) yüce bir Kitâb ancak Bizim nezdimizdedir.
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ ف۪ٓي اَمْرٍ مَر۪يجٍ ﴿٥
5﴿ Doğrusu onlar kendilerine geldiği anda (hiç araştırma lüzûmu bile hissetmeksizin) o hakk (olan peygamberi ve Kur’ân)ı yalanladılar. Artık onlar çok karışık olan bir iştedirler. (Bu yüzden nübüvvet makāmı hakkında kesin karar verememiş, kimi sihir, kimi kehânet demiş, âhir zaman nebîsine de kimi sâhir, kimi kâhin demiş, getirdiği Kur’ân-ı Kerîm hakkında da şiir ve sihir gibi çeşitli yorumlar yapmışlardır.)
اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ ﴿٦
6﴿ Artık o (dirilmeyi yok saya)nlar üzerlerinde olan göğe hiç bakmadılar mı ki; Biz onu nasıl (direksiz olarak sağlam ve yüksek bir şekilde) binâ ettik ve onu (yıldızlarla) iyice süsledik?! Üstelik onun için yarıklardan hiçbiri de yoktur. (Bilakis her türlü noksanlıktan ve bozukluktan tâmamen uzaktır.)
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ ﴿٧
7﴿ Yeri de; onu (göz görebildiğince uzun olarak) Biz döşedik ve onun içerisinde sâbit dağlar koyduk, bir de (kendisine bakana) sevinç verici güzelliğe sâhip her bir çift (bitkiy)i onda Biz bitirdik.
تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ ﴿٨
8﴿ (İşte Biz bunları ibâdet ve zikirle sâdece Allâh’a yönelip) inâbe edici her bir kul için tam bir basîret (şuur, kalp görüşüne kuvvet) ve bir öğüt olsun diye (yarattık).
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً مُبَارَكًا فَاَنْبَتْنَا بِه۪ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَص۪يدِۙ ﴿٩
9﴿ Yine Biz gökten çok bereketli (ve faydalı) kılınmış bir su indirdik de sonra onun sebebiyle çok kıymetli birçok bostanlar ve (buğday, arpa gibi) biçilecek dâneler bitirdik.
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَض۪يدٌۙ ﴿١٠
10﴿ Uzun uzun olan hurma ağaçlarını da (Biz yetiştirdik) ki, onlara âit üst üste dizilmiş tomurcuklar vardır.
رِزْقًا لِلْعِبَادِۙ وَاَحْيَيْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتًاۜ كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ ﴿١١
11﴿ (İşte bütün bunları) kulları bolca rızıklandırmak için (yarattık). Ayrıca Biz (hiçbir şey yetiştiremeyecek şekilde kurumuş) ölü bir beldeye (yağmur yağdırarak ona) onunla hayat verdik. (Ey insan!) İşte sana! (Kabirlerden) çıkış da ancak böylece (meydana gelecek)dir.
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَاَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُۙ ﴿١٢
12﴿ Onlardan önce Nûh’un kavmi (Nûh peygamberi), o (peygamberlerini öldürüp) örülmemiş kuyunun (içine atan memleketin zâlim) halkı (kendilerine gönderilen nebîyi) ve Semûd da (Sâlih peygamberi) yalanlamıştı. Tefsîrlerde zikredildiğine göre; (günümüzde Suûdî Arabistan’ın başkenti Riyâd’a bağlı olan) Yemâme şehrine Allâh-u Te‘âlâ Hanzala ibnü Safvân isminde bir nebî göndermişti, onlar onu tekzîb edip öldürerek örülmemiş bir kuyunun içine attılar. İşte bu âyet-i kerîmede “Ashâbü’r-rass” diye bahsedilen toplum onun kavmidir. (et-Teysîr; el-Medârik)
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍۙ ﴿١٣
13﴿ Âd (toplumu) da (Hûd nebîyi tekzîb etti), Firavun da (Mûsâ peygamberi yalanladı), Lût’un (evlilik bağları nedeniyle dünürleri olan ve) kardeşleri (sayılan kavmi) de (Lût nebîyi tekzîb etti).
وَاَصْحَابُ الْاَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍۜ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَع۪يدِ ﴿١٤
14﴿ O (sık ağaçlıklı korunun sâkinleri olan) Eyke halkı da (Şu‘ayb nebîyi) ve (sâlih bir zât olan) Tübba‘ın (inkârcı) kavmi de (onu tekzîb ettiler); her biri o (kendilerine gönderilen) rasülleri yalanladı da, bu nedenle Benim (azap) tehdîdim (onlar üzerine) hak (ve sâbit) oldu.
اَفَعَي۪ينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِۜ بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟ ﴿١٥
15﴿ Şimdi yoksa Biz (mahlûkātı yoktan vâr etmek istediğimiz zaman) evvelki yaratış(ı yapmak)tan âciz mi kaldık (ki, tekrar diriltmekten âciz kalalım)?! Doğrusu onlar yeni olan bir yaratış(ın vâki olacağı hakkın)da büyük bir (şüphe ve) karıştırma içindedirler.