v02.01.25 Geliştirme Notları
Kâf Sûresi
518
Cuz 26
16﴿ Andolsun ki; elbette insanı gerçekten Biz yarattık ve nefsinin ona gizlice vesvese verdiği şeyleri (çok iyi) bilmekteyiz. Hâlbuki Biz (ilmimizle) ona şah damarından daha ziyâde yakınız.
17﴿ O (insanın) sağ(ın)dan ve sol(un)dan doğru karşılıklı oturan o iki kavrayıp yazıcı (melek insanın yaptıklarını izleyerek) zapt edip yazıyorken (Biz insana şah damarından daha yakınız).
18﴿ O (insan), (hayır veyâ şer) hiçbir sözü (ağzından dışarı) atmaz ki mutlaka onun (konuştuğu lafın) yanında (onu hemen yazmaya) hâzır (bulunan) bir gözcü bulunur.
19﴿ (Allâh-u Te‘âlâ’nın kitapları ve peygamberleri vâsıtasıyla bildirdiği) o gerçeği ise ölümün sarhoşluğu (ve şiddeti son nefesinde olan insanın yanı başına) getirdi. (O zaman kötü insana şöyle denilir:) “İşte sana! Bu (ölüm), kendisinden sürekli kaçmakta olduğun o (korkunç) şeydir.”
20﴿ Ayrıca (İsrâfîl (Aleyhisselâm) tarafından tüm kulların diriltilmesi için) Sûr’un içine (ikinci defâ) üfürüldü. (Ey insan!) İşte sana! Bu ancak, o (büyük) tehdîd(in gerçekleşme) günüdür.
21﴿ Böylece (iyi ve kötü) her bir nefis (mahşere) gelmiştir ki, onunla berâber (kendisini mahşere sürükleyen) bir sevk edici (melek) ve (amellerinin iyi veyâ kötü olduğuna tanıklık yapacak meleklerden) hakkıyla şâhitlik yapacak biri bulunmaktadır.
22﴿ (Dünyâdayken dirilmeye inanmayan her bir kâfir hakîkatleri gözüyle gördüğü gün ona şöyle denilecektir:) “Andolsun ki; elbette sen işte bun(unla karşılaşacağın)dan tam bir gaflet içerisinde bulunmuştun. Ama şimdi Biz senden (gaflet) perdeni açtık da artık bugün senin gözün çok keskin (görmekte)dir.”
23﴿ Bir de (dünyâda amellerini yazmakla görevliyken) yakını(nda bulunmuş olan melek onu mahşere sevk ederken Allâh-u Te‘âlâ’ya) dedi ki: “İşte bu (insanın amel defteri); o şeydir ki (hesâba arz edilmek üzere) yanımda (yazılı olarak) hâzırdır.”
24﴿ (Allâh-u Te‘âlâ her bir insanı mahşere getiren iki meleğe şöyle buyuracak:) “İkiniz (birden O nîmet veren yüce Zâtı tanımayan ve hakka karşı direnen) her çok inatçı (ve) ziyâde kâfir kimseyi cehennemin içine atın!
25﴿ (Sâhip olduğu malın hakkını aslâ vermeyerek) hayra son derece mânî olan (ve herhangi bir yardımın muhtaçlara ulaşmasına engel çıkaran)ı, haddi aşa(rak zulme bulaşa)nı ve (Allâh-u Te‘âlâ’nın dîni hakkında) büyük bir şüphe sâhibini (o cehenneme atın).
26﴿ O kimse ki, Allâh ile birlikte olarak başka bir ilâh tanımıştır; (ey melekler) haydi ikiniz (birden) onu (acısı) çok şiddetli olan o azâbın içerisine atın.”
27﴿ O (azâba düşen kâfir özür dilerken suçu şeytana atınca, dünyâdayken) yakını(nda bulunup sürekli onu azdırmış olan şeytanı) dedi ki: “Ey Rabbimiz! Ben onu azdırmadım, velâkin (zâten) o (haktan) çok uzak olan büyük bir sapıtma içerisinde bulunmuştu (ben de hiçbir zorlama yapmaksızın, kışkırtma yoluyla ona yardımcı oldum).”
28﴿ (Bunun üzerine Allâh-u Te‘âlâ) buyurdu ki: “Benim nezdimde çekişmeyin. Hâlbuki muhakkak Ben (inkâr ve isyandan sizi caydırmak için peygamberlerim ve kitaplarım vâsıtasıyla) önceden size bu (cehennemle ilgili) tehdîdi göndermiştim.
29﴿ Benim nezdimde o (azap) söz(ü) değiştirilmez, Ben aslâ kullara azıcık dahî zulmedici de değilim! (Artık asılsız mâzeretlerle bu azaptan kurtuluş ummayın.)
30﴿ (Habîbim! Kâfir ve âsîlerin tümünü) cehenneme (attıktan sonra ona): “Doldun mu?” diyeceğimiz günü (insanlara anlat) ki o da (cevâben): “(Henüz dolmadım) fazla(sın)dan bir şey var mı?” diyecek.
31﴿ Böylece (kâfirlik ve günahlardan sakınan) o takvâ sâhipleri(nin değerini açıklamak) için cennet hiç de uzak olmayan bir şey olarak (kendilerine) yaklaştırılmıştır (ve onlar cennete doğru yürüme zahmetine dahî sokulmamıştır).
32﴿ (O gün cennet ehline:) “İşte bu (cennet), o şeydir ki; (dünyâdayken) sürekli (ona kavuşacağınıza dâir) vaad olunmaktaydınız” (denilecektir).(İşte cennet Allâh-u Te‘âlâ’ya) çokça yönelici (olup), (Allâh’ın sınırlarını) iyice muhâfaza eden her bir kimse için (yaklaştırılmıştır).
33﴿ (Kullarına son derece merhametli olan) O Rahmân(ı görmediği hâlde O’na karşı isyân)dan ğıyâben korkmuş olan ve (Allâh-u Te‘âlâ’ya) yönelici olan doğru bir kalple (mahşere) gelmiş bulunan kimse(ler) için (cennet yaklaştırılmıştır).
34﴿ (O gün cennet ehline denilecektir ki:)(Her türlü sıkıntıdan) büyük bir (kurtuluş ve) selâmetle /(Allâh-u Te‘âlâ ve melekler tarafından) çok değerli bir selâmla (karşılanmak üzere)/ o (cennet bağları)na girin. (Ey takvâ sâhibi insan!) İşte sana! Ancak bu(gün), ebedîlik günüdür.”
35﴿ Onlar için o (cennet bağları)nda dileyecekleri her şey vardır. Üstelik (hiçbir göz görmedik, hiçbir kulak duymadık ve kimsenin aklından geçmedik nîmetler, özellikle de Cemâlimizi müşâhededen ibâret) daha ziyâde çok şey ancak Bizim nezdimizdedir.
سُورَةُ قۤ
الجزء ٢٦
٥١٨
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ ﴿١٦
اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ ﴿١٧
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ ﴿١٨
وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ ﴿١٩
وَنُفِخَ فِي الصُّورِۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَع۪يدِ ﴿٢٠
وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ ﴿٢١
لَقَدْ كُنْتَ ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَد۪يدٌ ﴿٢٢
وَقَالَ قَر۪ينُهُ هٰذَا مَا لَدَيَّ عَت۪يدٌۜ ﴿٢٣
اَلْقِيَا ف۪ي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَن۪يدٍۙ ﴿٢٤
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُر۪يبٍۙ ﴿٢٥
اَلَّذ۪ي جَعَلَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ فَاَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّد۪يدِ ﴿٢٦
قَالَ قَر۪ينُهُ رَبَّنَا مَٓا اَطْغَيْتُهُ وَلٰكِنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ ﴿٢٧
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ اِلَيْكُمْ بِالْوَع۪يدِ ﴿٢٨
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۚ ﴿٢٩
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ ﴿٣٠
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ ﴿٣١
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ ﴿٣٢
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ ﴿٣٣
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ ﴿٣٤
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ ﴿٣٥
Kâf Sûresi
518
Cuz 26
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ ﴿١٦
16﴿ Andolsun ki; elbette insanı gerçekten Biz yarattık ve nefsinin ona gizlice vesvese verdiği şeyleri (çok iyi) bilmekteyiz. Hâlbuki Biz (ilmimizle) ona şah damarından daha ziyâde yakınız.
اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ ﴿١٧
17﴿ O (insanın) sağ(ın)dan ve sol(un)dan doğru karşılıklı oturan o iki kavrayıp yazıcı (melek insanın yaptıklarını izleyerek) zapt edip yazıyorken (Biz insana şah damarından daha yakınız).
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ ﴿١٨
18﴿ O (insan), (hayır veyâ şer) hiçbir sözü (ağzından dışarı) atmaz ki mutlaka onun (konuştuğu lafın) yanında (onu hemen yazmaya) hâzır (bulunan) bir gözcü bulunur.
وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ ﴿١٩
19﴿ (Allâh-u Te‘âlâ’nın kitapları ve peygamberleri vâsıtasıyla bildirdiği) o gerçeği ise ölümün sarhoşluğu (ve şiddeti son nefesinde olan insanın yanı başına) getirdi. (O zaman kötü insana şöyle denilir:) “İşte sana! Bu (ölüm), kendisinden sürekli kaçmakta olduğun o (korkunç) şeydir.”
وَنُفِخَ فِي الصُّورِۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَع۪يدِ ﴿٢٠
20﴿ Ayrıca (İsrâfîl (Aleyhisselâm) tarafından tüm kulların diriltilmesi için) Sûr’un içine (ikinci defâ) üfürüldü. (Ey insan!) İşte sana! Bu ancak, o (büyük) tehdîd(in gerçekleşme) günüdür.
وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ ﴿٢١
21﴿ Böylece (iyi ve kötü) her bir nefis (mahşere) gelmiştir ki, onunla berâber (kendisini mahşere sürükleyen) bir sevk edici (melek) ve (amellerinin iyi veyâ kötü olduğuna tanıklık yapacak meleklerden) hakkıyla şâhitlik yapacak biri bulunmaktadır.
لَقَدْ كُنْتَ ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَد۪يدٌ ﴿٢٢
22﴿ (Dünyâdayken dirilmeye inanmayan her bir kâfir hakîkatleri gözüyle gördüğü gün ona şöyle denilecektir:) “Andolsun ki; elbette sen işte bun(unla karşılaşacağın)dan tam bir gaflet içerisinde bulunmuştun. Ama şimdi Biz senden (gaflet) perdeni açtık da artık bugün senin gözün çok keskin (görmekte)dir.”
وَقَالَ قَر۪ينُهُ هٰذَا مَا لَدَيَّ عَت۪يدٌۜ ﴿٢٣
23﴿ Bir de (dünyâda amellerini yazmakla görevliyken) yakını(nda bulunmuş olan melek onu mahşere sevk ederken Allâh-u Te‘âlâ’ya) dedi ki: “İşte bu (insanın amel defteri); o şeydir ki (hesâba arz edilmek üzere) yanımda (yazılı olarak) hâzırdır.”
اَلْقِيَا ف۪ي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَن۪يدٍۙ ﴿٢٤
24﴿ (Allâh-u Te‘âlâ her bir insanı mahşere getiren iki meleğe şöyle buyuracak:) “İkiniz (birden O nîmet veren yüce Zâtı tanımayan ve hakka karşı direnen) her çok inatçı (ve) ziyâde kâfir kimseyi cehennemin içine atın!
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُر۪يبٍۙ ﴿٢٥
25﴿ (Sâhip olduğu malın hakkını aslâ vermeyerek) hayra son derece mânî olan (ve herhangi bir yardımın muhtaçlara ulaşmasına engel çıkaran)ı, haddi aşa(rak zulme bulaşa)nı ve (Allâh-u Te‘âlâ’nın dîni hakkında) büyük bir şüphe sâhibini (o cehenneme atın).
اَلَّذ۪ي جَعَلَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ فَاَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّد۪يدِ ﴿٢٦
26﴿ O kimse ki, Allâh ile birlikte olarak başka bir ilâh tanımıştır; (ey melekler) haydi ikiniz (birden) onu (acısı) çok şiddetli olan o azâbın içerisine atın.”
قَالَ قَر۪ينُهُ رَبَّنَا مَٓا اَطْغَيْتُهُ وَلٰكِنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ ﴿٢٧
27﴿ O (azâba düşen kâfir özür dilerken suçu şeytana atınca, dünyâdayken) yakını(nda bulunup sürekli onu azdırmış olan şeytanı) dedi ki: “Ey Rabbimiz! Ben onu azdırmadım, velâkin (zâten) o (haktan) çok uzak olan büyük bir sapıtma içerisinde bulunmuştu (ben de hiçbir zorlama yapmaksızın, kışkırtma yoluyla ona yardımcı oldum).”
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ اِلَيْكُمْ بِالْوَع۪يدِ ﴿٢٨
28﴿ (Bunun üzerine Allâh-u Te‘âlâ) buyurdu ki: “Benim nezdimde çekişmeyin. Hâlbuki muhakkak Ben (inkâr ve isyandan sizi caydırmak için peygamberlerim ve kitaplarım vâsıtasıyla) önceden size bu (cehennemle ilgili) tehdîdi göndermiştim.
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۚ ﴿٢٩
29﴿ Benim nezdimde o (azap) söz(ü) değiştirilmez, Ben aslâ kullara azıcık dahî zulmedici de değilim! (Artık asılsız mâzeretlerle bu azaptan kurtuluş ummayın.)
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ ﴿٣٠
30﴿ (Habîbim! Kâfir ve âsîlerin tümünü) cehenneme (attıktan sonra ona): “Doldun mu?” diyeceğimiz günü (insanlara anlat) ki o da (cevâben): “(Henüz dolmadım) fazla(sın)dan bir şey var mı?” diyecek.
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ ﴿٣١
31﴿ Böylece (kâfirlik ve günahlardan sakınan) o takvâ sâhipleri(nin değerini açıklamak) için cennet hiç de uzak olmayan bir şey olarak (kendilerine) yaklaştırılmıştır (ve onlar cennete doğru yürüme zahmetine dahî sokulmamıştır).
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ ﴿٣٢
32﴿ (O gün cennet ehline:) “İşte bu (cennet), o şeydir ki; (dünyâdayken) sürekli (ona kavuşacağınıza dâir) vaad olunmaktaydınız” (denilecektir).(İşte cennet Allâh-u Te‘âlâ’ya) çokça yönelici (olup), (Allâh’ın sınırlarını) iyice muhâfaza eden her bir kimse için (yaklaştırılmıştır).
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ ﴿٣٣
33﴿ (Kullarına son derece merhametli olan) O Rahmân(ı görmediği hâlde O’na karşı isyân)dan ğıyâben korkmuş olan ve (Allâh-u Te‘âlâ’ya) yönelici olan doğru bir kalple (mahşere) gelmiş bulunan kimse(ler) için (cennet yaklaştırılmıştır).
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ ﴿٣٤
34﴿ (O gün cennet ehline denilecektir ki:)(Her türlü sıkıntıdan) büyük bir (kurtuluş ve) selâmetle /(Allâh-u Te‘âlâ ve melekler tarafından) çok değerli bir selâmla (karşılanmak üzere)/ o (cennet bağları)na girin. (Ey takvâ sâhibi insan!) İşte sana! Ancak bu(gün), ebedîlik günüdür.”
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ ﴿٣٥
35﴿ Onlar için o (cennet bağları)nda dileyecekleri her şey vardır. Üstelik (hiçbir göz görmedik, hiçbir kulak duymadık ve kimsenin aklından geçmedik nîmetler, özellikle de Cemâlimizi müşâhededen ibâret) daha ziyâde çok şey ancak Bizim nezdimizdedir.