HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالذَّارِيَاتِ  ٥٢٠ 
الجزء ٢٦

وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْحُبُكِۙ ﴿ ٧ ﴾ اِنَّكُمْ لَف۪ي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍۙ ﴿ ٨ ﴾ يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ اُفِكَۜ ﴿ ٩ ﴾ قُتِلَ الْخَرَّاصُونَۙ ﴿ ١٠ ﴾ اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ سَاهُونَۙ ﴿ ١١ ﴾ يَسْـَٔلُونَ اَيَّانَ يَوْمُ الدّ۪ينِۜ ﴿ ١٢ ﴾ يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ ﴿ ١٣ ﴾ ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْۜ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تَسْتَعْجِلُونَ ﴿ ١٤ ﴾ اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ ﴿ ١٥ ﴾ اٰخِذ۪ينَ مَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُحْسِن۪ينَۜ ﴿ ١٦ ﴾ كَانُوا قَل۪يلًا مِنَ الَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ ﴿ ١٧ ﴾ وَبِالْاَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ﴿ ١٨ ﴾ وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ ﴿ ١٩ ﴾ وَفِي الْاَرْضِ اٰيَاتٌ لِلْمُوقِن۪ينَۙ ﴿ ٢٠ ﴾ وَف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ ﴿ ٢١ ﴾ وَفِي السَّمَٓاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ ﴿ ٢٢ ﴾ فَوَرَبِّ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَٓا اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟ ﴿ ٢٣ ﴾ هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَ الْمُكْرَم۪ينَۢ ﴿ ٢٤ ﴾ اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًاۜ قَالَ سَلَامٌۚ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ ﴿ ٢٥ ﴾ فَرَاغَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ فَجَٓاءَ بِعِجْلٍ سَم۪ينٍۙ ﴿ ٢٦ ﴾ فَقَرَّبَهُٓ اِلَيْهِمْ قَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۘ ﴿ ٢٧ ﴾ فَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْۜ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ ﴿ ٢٨ ﴾ فَاَقْبَلَتِ امْرَاَتُهُ ف۪ي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَق۪يمٌ ﴿ ٢٩ ﴾ قَالُوا كَذٰلِكِۙ قَالَ رَبُّكِۜ اِنَّهُ هُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ ﴿ ٣٠ ﴾

سُورَةُالذَّارِيَاتِ  ٥٢٠ 
الجزء ٢٦
Zâriyât Sûresi  520 
Cüz  26

7  O (rüzgâr esmesiyle su üzerinde beliren dalgalı çizgiler misali) güzel yollar (ve yörüngeler)/ sağlam yapı(lı burç)lar/ sahibi olan göğe yemin olsun ki;

8  Gerçekten siz elbette (gökteki yollar gibi birbirinden uzak ve) çelişkili bir söz içindesiniz. (Nitekim kiminiz Kur’ân’a sihir, kiminiz de şiir de mekte; peygamber hakkında da, kiminiz sihirbaz, kimi niz şâir, kiminiz deli demektesiniz, hâlbuki şiir ve sihir sanatları delinin becerebileceği işler değildir!)

9  O (peygambere ve Kur’ân’a ima)ndan ancak, (bütün hayırlardan tam anlamıyla) çevrilmiş olan kimse döndürülmektedir.

10  Helâk olsun o yalan (yanlış) tahminlerde bulun(arak İslâm ve Kur’ân hakkında gerçek dışı beyan larda bulun)anlar;

11  Kendileri, kuşatıldıkları büyük cehâlet içerisinde kalmış o gâfiller!

12  (İnadına) soruyorlar ki: “O ceza günü de ne zamanmış?”

13  Onlar o ateşe arz olunarak yakılacakları gün (, gerçeği görecekler)!

14  (Onlara denilecek ki:) “Tadın azâbınızı! Kendisini acele istemekte bulunmuş olduğunuz şey işte buydu!”

15  O takvâ sahipleri gerçekten pek kıymetli cennetler ve çok değerli gözeler içerisinde (ikamet etmekte)dirler.

16  Rablerinin kendilerine vermiş olduklarını (hoşnutlukla) alanlar olarak! İşte şüphesiz ki onlar bundan önce (dünyada salih ve) güzel amel(leri lâyıkı vechile) işleyen kimseler olmuştular.

17  Onlar geceden (pek çok zamanı ibadetle geçir diklerinden) çok az bir zaman uyumaktaydılar.

18  Seherlerde de bağışlanma isteyenler ancak onlardılar!

19  Onların mallarında da, isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemediği için zengin sanılarak sadakadan) mahrum (bırakılmış) olan için bolca nasip vardı (ki, insanlara merhametlerinden dolayı Allâh rızası için bu nu kendilerine zekât hâricinde gerekli kılmıştılar)!

20  Yakînen inananlar için o yer(yüzün)de nice âyet (ve delil)ler bulunmaktadır (ki, türlü türlü ma denler, bitkiler ve canlılar bunlardan bir kısmıdır).

21  Nefislerinizde de (nice âyetler vardır ki, bir su hâlinden düzgün bir insan şekli alıncaya kadar geçir diğiniz evrelerden tutun da, güzel görünümünüz, ilginç bileşimleriniz ve eşsiz sanatlar yapma gücünüz bunun sadece birer örneğidir)! Hâlâ görmeyecek misiniz?

22  Rızkınız(ın takdir ve tayini, ayrıca güneş, ay ve yıldızlar gibi maddî esbâbı) da, (hayır ve şer nâmına) vaad olunduklarınız da göktedir.

23  Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki; muhakkak o (vaad olunduğunuz sevap ve azap), şüphesiz sizin konuşmanız(ın hak oluşu) gibi elbette gerçek tir. (Konuştuğunuza dâir şüphe taşımadığınız gibi, bu na da şüphe etmeyin!)

24  (Habîbim!) İbrâhîm’in o (, Allâh katında) ikrama mazhar olan misafirlerinin önemli haberi geldi sana değil mi?

25  Hani onlar onun yanına girdiler de: “(Sana) selâm (olsun)!” dediler. O da: “(Size de) selâm (olsun)! Tanınmayan bir toplum (sunuz, buralarda sizin gibi birilerini hiç görmedim, bana kendinizi tanıtır mısı nız?)!” dedi.

26  Derken gizlice ailesine yöneldi de, hemen besili bir buzağı getirdi.

27  Böylece onu kendilerine yaklaştırdı da: “Yemezmisiniz?” dedi.

28  Derken onlar yüzünden (gelecek tehlikeden) bir korku hissetti/bir korku(yu içinde) gizledi/. Onlar (onun bu endişesini fark edince): “Korkma!” dediler ve onu (İshâk adında) pek bil gili (olacak) bir oğulla müjdelediler.

29  Bunun üzerine hanımı (Sâre) bir bağırış içerisinde yöneldi ve (şaşkınlığından eliyle) yüzüne vurdu da: “(Benim gibi) kısır bir kocakarı (nasıl doğuracak acaba?)!” dedi.

30  Onlar: “İşte rabbin(in) böylece buyurdu(ğunu biz sana bildirmekteyiz)! Şüphesiz ki (her işi yerinde olan) Hakîm de, (her şeyi hakkıyla bilen) Alîm de ancak O’dur! (O halde buyruğu haktır, işi de sağlamdır, artık bu hususta hiçbir şüpheye mahal yok tur.)” dediler.

Zâriyât Sûresi  520 
Cüz  26
cihanyamaneren