v02.01.25 Geliştirme Notları
Necm Sûresi
526
Cuz 27
27﴿ Şüphesiz o kimseler ki, âhirete îmân etmemektedirler, elbette onlar melekleri (“Allâh’ın kızları” diye niteleyerek onlara) dişi adı takmak (sûreti) ile (birtakım bâtıl adlarla onları) isimlendirmektedirler.
28﴿ Hâlbuki o (melekleri Allâh’ın kızları kabûl ederek şirk koşa)nlar için bu hususta ilimden hiçbir şey yoktur. Onlar ancak tamâmen zanna (ve boş kuruntulara) uymaktadırlar. Oysa şüphesiz zan (ve tahminler Cenâb-ı) Hakk(ın azâbın)dan hiçbir şeyi defedemez. /Hâlbuki gerçekten zan (ve kuruntular) haktan yana hiçbir şeyle (kimseye ilim nâmına) faydalı olamaz!/
29﴿ (Habîbim!) O hâlde sen Bizi zikretmekten (ve gerçek bilgi sağlayan kitâbımızdan) yüz çevirmiş bulunan ve o en alçak (dünyâ) hayât(ın)dan başka bir şey arzulamamış olan kimseler(i önemseme ve onları îmâna getiremediğine üzülmek)den yüz çevir!
30﴿ (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu (zan ve tahminler), onların ilimden ulaştıkları (son) noktadır. Şüphesiz senin Rabbin; (ancak) O, Kendi yolundan sapmış olan kimseleri çok iyi bilicidir. Yine (ancak) O (Rabbin) hidâyet bulmuş kimseleri de çok iyi bilicidir.
31﴿ Göklerde olan şeyler de, yerde bulunan şeyler de sâdece Allâh’a âittir. (Ne müstakillen ne de müştereken hiçbir varlığın bunlarda en ufak bir hissesi yoktur. Allâh-u Te‘âlâ bunları yaratmıştır ve) nihâyet O (Allâh-u Te‘âlâ), kötü işler yapmış olan o kimseleri işledikleri şeylere karşılık cezâlandıracak, güzel amel işlemiş olan o kişileri de, o çok güzel (bir karşılık) olan (cennet) ile mükâfatlandıracaktır.
32﴿ (O hidâyet bulanlar) günahların büyüklerinden ve (özellikle zinâ ve eşcinsellik gibi) çok çirkin olan şeylerden sürekli sakınmakta olan kimselerdir. Ancak küçük günahlar müstesnâ! (Habîbim!) Şüphesiz ki senin Rabbin, (afv-u) mağfireti çok geniş olan (bir Zât)-dır. O (Rabbiniz) sizi(n babanız Âdem’i) topraktan (sizi de toprakta yetişen gıdâlardan oluşan menîden) yaratmış olduğu zaman, bir de sizler annelerinizin karınlarında ceninler hâlinde bulunuyorken sizi çok iyi bilendir. Öyleyse (“Büyük günahlardan sakınıyoruz, küçük günahlar da zâten bağışlanır” diye, kendinizi hepten günahsız sayarak) nefislerinizi temize çıkarmayın. O (Rabbiniz bütün günahlardan hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olan kimseyi çok iyi bilendir. Hadîs-i şerîflerde büyük günahlar; başlıca yedi tâne olarak zikredilmiştir ki bunlar da; “Şirk koşmak, bir canı öldürmek, büyü yapmak, harpten kaçmak, fâiz yemek, yetim malı yemek ve nâmuslu kadınlara iftirâ atmak” olarak açıklanmıştır. (el-Buhârî, rakam:2615, 3/1017; Müslim, rakam:89, 1/128) Lâkin İbnü Hacer el-Heytemî ve Zehebî (Rahimehümellâh) gibi âlimler; zinâ, livata ve lezbiyenlik gibi sayıları yetmişe varan günah diğer âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin beyânıyla bunlara ilhâk edilmiştir. Burada istisnâ edilen “Lemem” ise tefsirlerde; nâmahreme bakmak ve kalpten geçen kötü şeyler gibi beşeriyet gereği herkesin düşebileceği günahlar olarak açıklanmıştır. (et-Teysîr; el-Medârik)
33﴿ (Habîbim!) Şimdi sen gördün mü o kimseyi ki; (hakka uyup sebât etmekten) yüz çevirdi?! Tefsîrlerde zikredildiğine göre; bu ve peşisıra gelen âyetler Velîd ibnü Muğîre hakkında nâzil olmuştur. Bu kişi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in vaazını dinleyerek İslâm’a ısınmış, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de onun îmân edeceğine ümit bağlamıştı. Sonra müşriklerden biri ona: “Babalarının dînini nasıl bırakırsın?! Çabuk dînine dön ve sebât et! Bana şu kadar mal vermen karşılığında âhirette korktuğun her şeyi ben üstlenirim” deyince Velîd onunla anlaştı ve İslâm’a girmekten vazgeçti. Böylece o adama söz verdiği malın bir kısmını verdi, sonra da cimriliği tutarak ondan da vazgeçti! (el-Beyzâvî; en-Nesefî; el-Hâzin; el-Âlûsî)
34﴿ Bir de o çok az bir şey verdi ve (daha sonra cimriliği tutarak) vermeyi kesti (de söz verdiği meblağı tamamlamadı).
35﴿ (Yoksa) gayb ilmi (ve geleceğe dâir bilgiler) onun yanında mıdır ki, bu nedenle o (kişi arkadaşının onun günahını yüklenebileceğini) bilmektedir?!
36﴿ Yoksa o (günahlarını başkasının taşıyacağını düşünen) kişi, Mûsâ’nın sahîfelerinde bulunandan haberdâr edilmedi mi?!
37﴿ Bir de (vazîfelerini) tamâmıyla îfâ etmiş (ve hakkıyla yerine getirmiş) olan o İbrâhîm’in (sahîfelerinde yazılan şu hakîkatlerden haberdâr edilmedi mi?)
38﴿ Şüphesiz (şânına önem verilmesi gereken şudur) ki; hiçbir ağır günahı yüklenici, diğer birinin ağır günah yükünü taşımayacaktır.
39﴿ Yine şüphesiz (şânına önem verilmesi gereken şudur) ki; insan için, kendi sa‘y(-ü gayret)inden başkası (faydalı) olmamıştır.
40﴿ Yine (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu gerçekten haberdâr edilmedi mi ki) muhakkak ki onun çalışması(nın karşılığı) çok yakında (âhirete gittiği zaman amel defterinde ve mîzânında kendisine) gösterilecektir.
41﴿ Sonra (İslâm yolunda gayretle çalışan insan) o (yaptıkları)na mukābil en bol karşılık ile mükâfatlandırılacaktır.
42﴿ (Habîbim!) Bir de (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu gerçekten haberdâr edilmedi mi ki) şüphesiz (bütün yaratılmışların) son varış(ı) ancak senin Rabbin(in muhâsebesin)edir.
43﴿ Yine (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu gerçekten haberdâr edilmedi mi ki) muhakkak O (Rabbin), ancak O (dilediğini) güldürmüştür ve (istediğini) ağlatmıştır (çünkü sevinç ve hüznü O yaratmıştır).
44﴿ Yine (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu hakîkatten haberdâr edilmedi mi ki) gerçekten O (Allâh-u Te‘âlâ), sâdece O (dilediğini) öldürmüştür ve (istediğini) yaşatmıştır (zâten hayâtı ve ölümü O yaratmıştır).
سُورَةُ النَّجْمِ
الجزء ٢٧
٥٢٦
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى ﴿٢٧
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـًٔاۚ ﴿٢٨
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ ﴿٢٩
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى ﴿٣٠
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ ﴿٣١
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟ ﴿٣٢
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ ﴿٣٣
وَاَعْطٰى قَل۪يلًا وَاَكْدٰى ﴿٣٤
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى ﴿٣٥
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ ﴿٣٦
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ ﴿٣٧
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ ﴿٣٨
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ ﴿٣٩
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ ﴿٤٠
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ ﴿٤١
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ ﴿٤٢
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ ﴿٤٣
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ ﴿٤٤
Necm Sûresi
526
Cuz 27
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى ﴿٢٧
27﴿ Şüphesiz o kimseler ki, âhirete îmân etmemektedirler, elbette onlar melekleri (“Allâh’ın kızları” diye niteleyerek onlara) dişi adı takmak (sûreti) ile (birtakım bâtıl adlarla onları) isimlendirmektedirler.
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـًٔاۚ ﴿٢٨
28﴿ Hâlbuki o (melekleri Allâh’ın kızları kabûl ederek şirk koşa)nlar için bu hususta ilimden hiçbir şey yoktur. Onlar ancak tamâmen zanna (ve boş kuruntulara) uymaktadırlar. Oysa şüphesiz zan (ve tahminler Cenâb-ı) Hakk(ın azâbın)dan hiçbir şeyi defedemez. /Hâlbuki gerçekten zan (ve kuruntular) haktan yana hiçbir şeyle (kimseye ilim nâmına) faydalı olamaz!/
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ ﴿٢٩
29﴿ (Habîbim!) O hâlde sen Bizi zikretmekten (ve gerçek bilgi sağlayan kitâbımızdan) yüz çevirmiş bulunan ve o en alçak (dünyâ) hayât(ın)dan başka bir şey arzulamamış olan kimseler(i önemseme ve onları îmâna getiremediğine üzülmek)den yüz çevir!
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى ﴿٣٠
30﴿ (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu (zan ve tahminler), onların ilimden ulaştıkları (son) noktadır. Şüphesiz senin Rabbin; (ancak) O, Kendi yolundan sapmış olan kimseleri çok iyi bilicidir. Yine (ancak) O (Rabbin) hidâyet bulmuş kimseleri de çok iyi bilicidir.
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ ﴿٣١
31﴿ Göklerde olan şeyler de, yerde bulunan şeyler de sâdece Allâh’a âittir. (Ne müstakillen ne de müştereken hiçbir varlığın bunlarda en ufak bir hissesi yoktur. Allâh-u Te‘âlâ bunları yaratmıştır ve) nihâyet O (Allâh-u Te‘âlâ), kötü işler yapmış olan o kimseleri işledikleri şeylere karşılık cezâlandıracak, güzel amel işlemiş olan o kişileri de, o çok güzel (bir karşılık) olan (cennet) ile mükâfatlandıracaktır.
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟ ﴿٣٢
32﴿ (O hidâyet bulanlar) günahların büyüklerinden ve (özellikle zinâ ve eşcinsellik gibi) çok çirkin olan şeylerden sürekli sakınmakta olan kimselerdir. Ancak küçük günahlar müstesnâ! (Habîbim!) Şüphesiz ki senin Rabbin, (afv-u) mağfireti çok geniş olan (bir Zât)-dır. O (Rabbiniz) sizi(n babanız Âdem’i) topraktan (sizi de toprakta yetişen gıdâlardan oluşan menîden) yaratmış olduğu zaman, bir de sizler annelerinizin karınlarında ceninler hâlinde bulunuyorken sizi çok iyi bilendir. Öyleyse (“Büyük günahlardan sakınıyoruz, küçük günahlar da zâten bağışlanır” diye, kendinizi hepten günahsız sayarak) nefislerinizi temize çıkarmayın. O (Rabbiniz bütün günahlardan hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olan kimseyi çok iyi bilendir. Hadîs-i şerîflerde büyük günahlar; başlıca yedi tâne olarak zikredilmiştir ki bunlar da; “Şirk koşmak, bir canı öldürmek, büyü yapmak, harpten kaçmak, fâiz yemek, yetim malı yemek ve nâmuslu kadınlara iftirâ atmak” olarak açıklanmıştır. (el-Buhârî, rakam:2615, 3/1017; Müslim, rakam:89, 1/128) Lâkin İbnü Hacer el-Heytemî ve Zehebî (Rahimehümellâh) gibi âlimler; zinâ, livata ve lezbiyenlik gibi sayıları yetmişe varan günah diğer âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin beyânıyla bunlara ilhâk edilmiştir. Burada istisnâ edilen “Lemem” ise tefsirlerde; nâmahreme bakmak ve kalpten geçen kötü şeyler gibi beşeriyet gereği herkesin düşebileceği günahlar olarak açıklanmıştır. (et-Teysîr; el-Medârik)
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ ﴿٣٣
33﴿ (Habîbim!) Şimdi sen gördün mü o kimseyi ki; (hakka uyup sebât etmekten) yüz çevirdi?! Tefsîrlerde zikredildiğine göre; bu ve peşisıra gelen âyetler Velîd ibnü Muğîre hakkında nâzil olmuştur. Bu kişi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in vaazını dinleyerek İslâm’a ısınmış, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de onun îmân edeceğine ümit bağlamıştı. Sonra müşriklerden biri ona: “Babalarının dînini nasıl bırakırsın?! Çabuk dînine dön ve sebât et! Bana şu kadar mal vermen karşılığında âhirette korktuğun her şeyi ben üstlenirim” deyince Velîd onunla anlaştı ve İslâm’a girmekten vazgeçti. Böylece o adama söz verdiği malın bir kısmını verdi, sonra da cimriliği tutarak ondan da vazgeçti! (el-Beyzâvî; en-Nesefî; el-Hâzin; el-Âlûsî)
وَاَعْطٰى قَل۪يلًا وَاَكْدٰى ﴿٣٤
34﴿ Bir de o çok az bir şey verdi ve (daha sonra cimriliği tutarak) vermeyi kesti (de söz verdiği meblağı tamamlamadı).
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى ﴿٣٥
35﴿ (Yoksa) gayb ilmi (ve geleceğe dâir bilgiler) onun yanında mıdır ki, bu nedenle o (kişi arkadaşının onun günahını yüklenebileceğini) bilmektedir?!
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ ﴿٣٦
36﴿ Yoksa o (günahlarını başkasının taşıyacağını düşünen) kişi, Mûsâ’nın sahîfelerinde bulunandan haberdâr edilmedi mi?!
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ ﴿٣٧
37﴿ Bir de (vazîfelerini) tamâmıyla îfâ etmiş (ve hakkıyla yerine getirmiş) olan o İbrâhîm’in (sahîfelerinde yazılan şu hakîkatlerden haberdâr edilmedi mi?)
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ ﴿٣٨
38﴿ Şüphesiz (şânına önem verilmesi gereken şudur) ki; hiçbir ağır günahı yüklenici, diğer birinin ağır günah yükünü taşımayacaktır.
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ ﴿٣٩
39﴿ Yine şüphesiz (şânına önem verilmesi gereken şudur) ki; insan için, kendi sa‘y(-ü gayret)inden başkası (faydalı) olmamıştır.
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ ﴿٤٠
40﴿ Yine (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu gerçekten haberdâr edilmedi mi ki) muhakkak ki onun çalışması(nın karşılığı) çok yakında (âhirete gittiği zaman amel defterinde ve mîzânında kendisine) gösterilecektir.
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ ﴿٤١
41﴿ Sonra (İslâm yolunda gayretle çalışan insan) o (yaptıkları)na mukābil en bol karşılık ile mükâfatlandırılacaktır.
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ ﴿٤٢
42﴿ (Habîbim!) Bir de (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu gerçekten haberdâr edilmedi mi ki) şüphesiz (bütün yaratılmışların) son varış(ı) ancak senin Rabbin(in muhâsebesin)edir.
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ ﴿٤٣
43﴿ Yine (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu gerçekten haberdâr edilmedi mi ki) muhakkak O (Rabbin), ancak O (dilediğini) güldürmüştür ve (istediğini) ağlatmıştır (çünkü sevinç ve hüznü O yaratmıştır).
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ ﴿٤٤
44﴿ Yine (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu hakîkatten haberdâr edilmedi mi ki) gerçekten O (Allâh-u Te‘âlâ), sâdece O (dilediğini) öldürmüştür ve (istediğini) yaşatmıştır (zâten hayâtı ve ölümü O yaratmıştır).