وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ ﴿٤٥﴾
﴾45﴿
Yine (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu hakîkatten haberdâr edilmedi mi ki) şüphesiz (her tür canlıdan birbiri ile) eş olan ikiyi; erkek ve dişiyi (de) O (Rabbiniz) yaratmıştır.
مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ ﴿٤٦﴾
﴾46﴿
(Ana rahmine) atıldığı zaman, o (menî denilen sıvının) sâfî (ve süzme olan) çok az bir su(yun)dan.
وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ ﴿٤٧﴾
﴾47﴿
Bir de (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu hakîkatten haberdâr edilmedi mi ki) o en son (diriltip) yaratma da gerçekten ancak O (Allâh-u Azîmüşşâ)na âittir.
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ ﴿٤٨﴾
﴾48﴿
Bir de (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu hakîkatten haberdâr edilmedi mi ki) muhakkak O (Allâh-u Te‘âlâ), ancak O (dilediğini) zengin etmiştir ve (kimini de fakir etmiş ama ona sabır) rızâ (ve hoşnutluk) vermiştir.
وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ ﴿٤٩﴾
﴾49﴿
Yine (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu hakîkatten haberdâr edilmedi mi ki) şüphesiz O (Allâh-u Te‘âlâ); (âlemde kendi başına etkisi olduğu sanılan ve bu nedenle kendisine tapılan) Şi‘râ (yıldızı)nın Rabbi de ancak O’dur.
وَاَنَّهُٓ اَهْلَكَ عَادًاۨ الْاُو۫لٰىۙ ﴿٥٠﴾
﴾50﴿
Yine (o insan peygamberlerin sahîfelerinde bulunan şu hakîkatten haberdâr edilmedi mi ki) muhakkak O (Allâh-u Te‘âlâ Hûd peygamberin kavmi olan) evvelki Âd’ı da helâk etmiştir.
وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْقٰىۙ ﴿٥١﴾
﴾51﴿
(Sâlih nebînin kavmi olan) Semûd’u da (yıkıma uğratmış)! Artık (onlardan bir fert bile canlı) bırakmamıştır.
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ ﴿٥٢﴾
﴾52﴿
Bun(lar)dan önce Nûh’un kavmini de (tûfanla helâk etmiştir). Zîrâ şüphesiz onlar (diğer kâfirlere nispetle) daha zâlim ve daha azgın kimselerin ta kendileri olmuştular.
وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ ﴿٥٣﴾
﴾53﴿
O (Lût nebînin) ters döndürülen memleketleri(ni) de O (Allâh-u Te‘âlâ, Cebrâîl’in kanadıyla göğe kadar yükselttikten sonra yere) düşürmüştür.
فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ ﴿٥٤﴾
﴾54﴿
Artık onlar(ın yaşadığı diyâr)a (dehşetli azaplardan) kaplattığı şeyleri kaplatmıştır.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى ﴿٥٥﴾
﴾55﴿
(Ey insan!) Artık sen Rabbinin hangi nîmetleri hakkında şüphe edi(p duru)yorsun?! (Hâlbuki O sana nice ibretlik kıssalar açıklamıştır.)
هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى ﴿٥٦﴾
﴾56﴿
İşte (size gönderilen) bu (Nebiyy-i zîşân), en önceki (zamanlarda yaşamış peygamberler ve) uyarıcılardan (olan) çok önemli bir uyarıcıdır!
اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ ﴿٥٧﴾
﴾57﴿
O (sürekli) yaklaşıcı olan (kıyâmet artık) yaklaşmıştır.
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ ﴿٥٨﴾
﴾58﴿
(Kıyâmetin vakti geldiğinde) Allâh’tan başka onu aç(acak ve ortadan kaldır)acak hiçbir kimse olmamıştır.
اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ ﴿٥٩﴾
﴾59﴿
Şimdi siz, işte bu (Kur’ân’dan ibâret en önemli) kelâmdan dolayı (onu ciddiye alarak doğru yolu bulacağınız yerde inkâr ederek) şaşı(p kalı)yor musunuz?!
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ ﴿٦٠﴾
﴾60﴿
Bir de (alay edip) gülüyorsunuz ve (ağlanacak hâlinize) ağlamıyorsunuz.
وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ ﴿٦١﴾
﴾61﴿
Bir de siz (îmân edip Rabbinizi zikredeceğiniz yerde gaflet içinde) oynayan /(Kur’ân okunduğunda onu bastırmak için) şarkı söyleyen/kimselersiniz.
فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا ﴿٦٢﴾
﴾62﴿
Haydi (bu gafletten kurtulup putlara tapınmayı bırakın da) Allâh’a secde edin ve (sâdece O’na) ibâdet edin.
ELLİDÖRDÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Kamer
SÛRE-İ CELîLESİ
Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 55 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ ﴿١﴾
﴾1﴿
O (kıyâmet) ân(ı cidden) çok yanaştı ve ay yarıldı. Sahîh hadîs-i şerîflerde belirtildiği üzere; hicretten beş sene kadar önce müşriklerin mûcize talebi üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in parmağıyla işâreti netîcesinde ay ikiye yarılmış ve böylece uzun bir zaman kalarak herkes tarafından Hirâ Dağı ayın iki parçası arasında görülmüştür. (el-Buhârî, rakam:3868; Müslim, rakam:2802; İbnü Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 4/303) Bu hususta birçok hadîs-i şerîf mevcut olup İbnü’s-Sübkî gibi ulemânın tercîhi vechile; bu konu (inkâr edenin kâfir olmasından korkulan) mütevâtir mûcizelerden sayılmıştır. (Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf, 8/259; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 26/176-177, 182)
وَاِنْ يَرَوْا اٰيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ ﴿٢﴾
﴾2﴿
Ama o (müşrik ola)nlar herhangi bir âyet (ve mûcize) görseler (ona inanmaktan) yüz çevirirler de: “(İşte bu) kuvvetli (sağlam ve etkili) olan büyük bir büyüdür” derler. İbnü Mes‘ûd (Radıyallâhu Anh)ın rivâyetine göre; Mekke müşrikleri ayın yarılma mûcizesi karşısında şaşırınca: “Uzaklardan gelenleri bekleyelim. Muhammed bütün insanları da büyüleyecek değil ya!” dediler. Sonra yolculara sorduklarında, onlar da bunu tasdîk edince kâfirlerin bu mûcizeye büyü demeleri üzerine bu âyet-i celîle nâzil oldu.
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ وَكُلُّ اَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ ﴿٣﴾
﴾3﴿
O (müşrik ola)nlar (âhir zaman peygamberini ve mûcizelerini) yalanladılar ve kötü arzularına iyice uydular. (Bu nedenle kimi: “Ayı büyüledi”, kimi de: “Ay yerinde duruyor, bizim gözlerimizi büyüledi” dediler.) Ama her bir iş (eninde sonunda bir noktaya varıp orada) yerleşicidir.(İşte o zaman haklı ve haksız meydana çıkacaktır.)
وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنَ الْاَنْبَٓاءِ مَا ف۪يهِ مُزْدَجَرٌۙ ﴿٤﴾
﴾4﴿
Andolsun ki; elbette (bu Kur’ân’da) onlara, o (geçmiş milletlerin kıssalarından ve âhirete âit) haberler içerisinden muhakkak öyle (uyarıcı) şeyler gelmiştir ki, özellikle on(lar)da (inkâr ve isyandan) tam bir men etme (ve engelleyicilik) vardır.
حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُۙ ﴿٥﴾
﴾5﴿
(İşte bu âyetler doğrulukta zirveye) ulaşmış bulunan üstün bir hikmettir (ve azâba sürükleyecek şeylerden caydırma vasfında kendisine uyanlar için çok isâbetli öğütler ihtivâ etmektedir). Ama (inadına inkâr edenler hakkında) o (kendilerine gönderilen) uyarıcılar fayda vermemiştir.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْۢ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ اِلٰى شَيْءٍ نُكُرٍۙ ﴿٦﴾
﴾6﴿
(Habîbim!) Bu sebeple sen onlar(la savaşmak)dan (bir süreliğine) yüz çevir. O (İsrâfîl adındaki) çağırıcının, (misli) görülüp tanınmamış çok korkunç bir şey (olan mahşer)e (toplanmaları için insanları) çağıracağı (kıyâmet) günü(nü bekle)!