v02.01.25 Geliştirme Notları
Rahmân Sûresi
531
Cuz 27
17﴿ (Sayılan nîmetlerin sâhibi olan Allâh-u Te‘âlâ) iki doğunun da Rabbidir, iki batının da Rabbidir! Tefsirlerde beyân edildiğine göre; yaz ve kış îtibârıyla güneşe âit doğuş ve batış yerleri farklılık arz ettiğinden bu âyet-i kerîmede doğu ve batı, iki mevsim îtibârıyla tesniye olarak zikredilmiştir.
18﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından verildiğini) yalanlıyorsunuz?!
19﴿ O (Rahmân Te‘âlâ), (tatlı ve tuzlu) iki denizi salıvermiştir ki, o ikisi (göz görüşünde aralarında hiçbir fâsıla bulunmayacak şekilde) birbirine kavuşmaktadır.
20﴿ (Ama) ikisi arasında (kudretten) bir engel vardır ki, ikisi de birbirine taşkınlık (edip karışarak, farklı özelliklerini iptal) edemez.
21﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından lutfedildiğini) yalanlıyorsunuz?!
22﴿ (Bir süs olmaktan öte, nice faydaları bulunan) inciler ve mercanlar o ikisinden çıkmaktadır. İnci ve mercan sâdece tuzlu sudan çıktığı hâlde bu âyet-i kerîmede “Tatlı ve tuzlu iki denizden de çıkartıldığı”nın beyân edilmesi, tuzlu suya karışan tatlı suların onların yetişmesinde aşılama vazîfesi gördüğüne işâret etmektedir. Nitekim çocuğu sâdece kadın doğurduğu hâlde: “Çocuk erkekten ve kadından çıkar” denilmektedir. (‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 14/193)
23﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Şimdi her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından bahşedildiğini) yalanlıyorsunuz?!
24﴿ Yelkenleri denizde yüksekçe açılmış uzun dağlar gibi akıp giden (gemi)ler de sâdece O (Rahmâ)na âittir.
25﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından verildiğini) yalanlıyorsunuz?!
26﴿ (Yeryüzünde yaşayan ve) onun üzerinde bulunan herkes fânîdir (ve yok olucudur).
27﴿ (Hiçbir şeye muhtaç olmayıp, her şeye tam anlamıyla lütufta bulunan) O celâl ve ikrâm sâhibi (olan) Rabbinin Zâtı ise bâkî olacak (ve sürekli kalacak)tır.
28﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından lutfedildiğini) yalanlıyorsunuz?!
29﴿ Göklerde ve yerde bulunan (meleklerden, insanlardan ve cinlerden) herkes (var olmaları ve hayatlarını sürdürebilmeleri için vesâir tüm hâllerinde kendilerine lâzım olan şeylere kavuşmak için, kimi diliyle, kimi hâliyle) O (Rahmâ)ndan istekte bulunmaktadır. O (Rahmân Te‘âlâ) her an önemli bir iştedir (ki, bu cümleden olarak; duâları kabûl etmekte, sıkıntıları gidermekte, kimilerini yaratmakta, kimilerini yok etmekte ve üstün hikmetlerine mebnî irâdesi gereği, her an birtakım hâller ortaya çıkarmakta, diğerlerini ise ortadan kaldırmaktadır).
30﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından verildiğini) yalanlıyorsunuz?!
31﴿ Ey (dünyâda) iki ağırlık (sâhibi olan insanlar ve cinler)! Yakında (dünyânın ömrü sona erdiği zaman, uzunca bir süre mühlet vermemizin ardından hesâbınızı görmek için) size yöneleceğiz.
32﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından bahşedildiğini) yalanlıyorsunuz?!
33﴿ (Mahşerde melekler tarafından kuşatıldıklarını gören cinler ve insanlar kaçış yeri arayınca onlara denilecektir ki:) Ey cinler ve insanlar topluluğu! (Benim hükmümden kaçıp kurtulmak için) göklerin ve yerin kenarlarından çıkışınıza güç yetirebildiyseniz, haydi çıkın (da görelim). (Ama) üstün bir güç olmaksızın (bu kuşatmayı aşıp bir yere) çıkamazsınız. (Bu güç ise sizde ne arar?!)
34﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından lutfedildiğini) yalanlıyorsunuz?!
35﴿ (Ey insanlar ve cinler!) İkinizin üzerine (de) büyük bir ateşten alınma dumansız bir alev ve (eritilmiş) bakır salınacaktır. Artık her ikiniz (de) birbirinize yardım edemeyeceksiniz!
36﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından verildiğini) yalanlıyorsunuz?!
37﴿ Nihâyet (kıyâmet günü) gök yarıldığı zaman ve (cehennemin harâreti ona ulaştığında) o (göğün rengi), artık o (zeytin)yağlar(ı) gibi (akıcı bir hâl alıp mavi rengi kırmızıya dönüşen) bir gül (rengi gibi) olduğunda (meydana gelecek dehşetli hâdiseleri hiçbir söz anlatamaz).
38﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından bahşedildiğini) yalanlıyorsunuz?!
39﴿ İşte o (kabirlerden insanların çıkarılacağı) gün (herkes sîmâsıyla ve karalık ve beyazlık gibi kendisine has alâmetiyle tanınacağı için) hiçbir insan(a) günahından sorulmaz, hiçbir cin de (sorulacak) olmaz. (Ama mahşere toplandıkları zaman sorgu-suâl ve büyük muhâsebe başlar.) Tefsîrlerde zikredildiğine göre; Hıcr Sûresi’nin 92. ve Sâffât Sûresi’nin 24. âyet-i kerîmelerinde ifâde buyrulan; “Kâfirlerin sorgu-suâle tâbi tutulacakları” husûsu ile bu âyet-i kerîme ve Kasas Sûresi’nin 78. âyet-i kerîmesinde ifâde buyrulan “Kâfirlere günahlarının sorulmayacağı” mevzûu arasında bir çelişki yoktur, zîrâ burada ifâde edilmek istenen şey; kabirden çıkıp mahşere giderken yolda hesâbın başlamayacağı konusudur. Diğer âyet-i kerîmelerde ise mahşere toplandıklarında sorgu-suâlin ancak o zaman başlayacağı ifâde edilmiştir. (el-Beyzâvî)
40﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından verildiğini) yalanlıyorsunuz?!
سُورَةُ الرَّحْمٰنِ
الجزء ٢٧
٥٣١
رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِۚ ﴿١٧
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿١٨
مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِۙ ﴿١٩
بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِۚ ﴿٢٠
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٢١
يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ۬ وَالْمَرْجَانُۚ ﴿٢٢
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٢٣
وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَاٰتُ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۚ ﴿٢٤
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ۟ ﴿٢٥
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ ﴿٢٦
وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ ﴿٢٧
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٢٨
يَسْـَٔلُهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ ف۪ي شَأْنٍۚ ﴿٢٩
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٠
سَنَفْرُغُ لَكُمْ اَيُّهَ الثَّقَلَانِۚ ﴿٣١
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٢
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ فَانْفُذُواۜ لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ ﴿٣٣
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٤
يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِۚ ﴿٣٥
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٦
فَاِذَا انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ ﴿٣٧
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٨
فَيَوْمَئِذٍ لَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذَنْبِه۪ٓ اِنْسٌ وَلَا جَٓانٌّۚ ﴿٣٩
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٤٠
Rahmân Sûresi
531
Cuz 27
رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِۚ ﴿١٧
17﴿ (Sayılan nîmetlerin sâhibi olan Allâh-u Te‘âlâ) iki doğunun da Rabbidir, iki batının da Rabbidir! Tefsirlerde beyân edildiğine göre; yaz ve kış îtibârıyla güneşe âit doğuş ve batış yerleri farklılık arz ettiğinden bu âyet-i kerîmede doğu ve batı, iki mevsim îtibârıyla tesniye olarak zikredilmiştir.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿١٨
18﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından verildiğini) yalanlıyorsunuz?!
مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِۙ ﴿١٩
19﴿ O (Rahmân Te‘âlâ), (tatlı ve tuzlu) iki denizi salıvermiştir ki, o ikisi (göz görüşünde aralarında hiçbir fâsıla bulunmayacak şekilde) birbirine kavuşmaktadır.
بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِۚ ﴿٢٠
20﴿ (Ama) ikisi arasında (kudretten) bir engel vardır ki, ikisi de birbirine taşkınlık (edip karışarak, farklı özelliklerini iptal) edemez.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٢١
21﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından lutfedildiğini) yalanlıyorsunuz?!
يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ۬ وَالْمَرْجَانُۚ ﴿٢٢
22﴿ (Bir süs olmaktan öte, nice faydaları bulunan) inciler ve mercanlar o ikisinden çıkmaktadır. İnci ve mercan sâdece tuzlu sudan çıktığı hâlde bu âyet-i kerîmede “Tatlı ve tuzlu iki denizden de çıkartıldığı”nın beyân edilmesi, tuzlu suya karışan tatlı suların onların yetişmesinde aşılama vazîfesi gördüğüne işâret etmektedir. Nitekim çocuğu sâdece kadın doğurduğu hâlde: “Çocuk erkekten ve kadından çıkar” denilmektedir. (‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 14/193)
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٢٣
23﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Şimdi her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından bahşedildiğini) yalanlıyorsunuz?!
وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَاٰتُ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۚ ﴿٢٤
24﴿ Yelkenleri denizde yüksekçe açılmış uzun dağlar gibi akıp giden (gemi)ler de sâdece O (Rahmâ)na âittir.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ۟ ﴿٢٥
25﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından verildiğini) yalanlıyorsunuz?!
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ ﴿٢٦
26﴿ (Yeryüzünde yaşayan ve) onun üzerinde bulunan herkes fânîdir (ve yok olucudur).
وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ ﴿٢٧
27﴿ (Hiçbir şeye muhtaç olmayıp, her şeye tam anlamıyla lütufta bulunan) O celâl ve ikrâm sâhibi (olan) Rabbinin Zâtı ise bâkî olacak (ve sürekli kalacak)tır.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٢٨
28﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından lutfedildiğini) yalanlıyorsunuz?!
يَسْـَٔلُهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ ف۪ي شَأْنٍۚ ﴿٢٩
29﴿ Göklerde ve yerde bulunan (meleklerden, insanlardan ve cinlerden) herkes (var olmaları ve hayatlarını sürdürebilmeleri için vesâir tüm hâllerinde kendilerine lâzım olan şeylere kavuşmak için, kimi diliyle, kimi hâliyle) O (Rahmâ)ndan istekte bulunmaktadır. O (Rahmân Te‘âlâ) her an önemli bir iştedir (ki, bu cümleden olarak; duâları kabûl etmekte, sıkıntıları gidermekte, kimilerini yaratmakta, kimilerini yok etmekte ve üstün hikmetlerine mebnî irâdesi gereği, her an birtakım hâller ortaya çıkarmakta, diğerlerini ise ortadan kaldırmaktadır).
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٠
30﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından verildiğini) yalanlıyorsunuz?!
سَنَفْرُغُ لَكُمْ اَيُّهَ الثَّقَلَانِۚ ﴿٣١
31﴿ Ey (dünyâda) iki ağırlık (sâhibi olan insanlar ve cinler)! Yakında (dünyânın ömrü sona erdiği zaman, uzunca bir süre mühlet vermemizin ardından hesâbınızı görmek için) size yöneleceğiz.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٢
32﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından bahşedildiğini) yalanlıyorsunuz?!
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ فَانْفُذُواۜ لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ ﴿٣٣
33﴿ (Mahşerde melekler tarafından kuşatıldıklarını gören cinler ve insanlar kaçış yeri arayınca onlara denilecektir ki:) Ey cinler ve insanlar topluluğu! (Benim hükmümden kaçıp kurtulmak için) göklerin ve yerin kenarlarından çıkışınıza güç yetirebildiyseniz, haydi çıkın (da görelim). (Ama) üstün bir güç olmaksızın (bu kuşatmayı aşıp bir yere) çıkamazsınız. (Bu güç ise sizde ne arar?!)
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٤
34﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından lutfedildiğini) yalanlıyorsunuz?!
يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِۚ ﴿٣٥
35﴿ (Ey insanlar ve cinler!) İkinizin üzerine (de) büyük bir ateşten alınma dumansız bir alev ve (eritilmiş) bakır salınacaktır. Artık her ikiniz (de) birbirinize yardım edemeyeceksiniz!
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٦
36﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından verildiğini) yalanlıyorsunuz?!
فَاِذَا انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ ﴿٣٧
37﴿ Nihâyet (kıyâmet günü) gök yarıldığı zaman ve (cehennemin harâreti ona ulaştığında) o (göğün rengi), artık o (zeytin)yağlar(ı) gibi (akıcı bir hâl alıp mavi rengi kırmızıya dönüşen) bir gül (rengi gibi) olduğunda (meydana gelecek dehşetli hâdiseleri hiçbir söz anlatamaz).
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٨
38﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından bahşedildiğini) yalanlıyorsunuz?!
فَيَوْمَئِذٍ لَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذَنْبِه۪ٓ اِنْسٌ وَلَا جَٓانٌّۚ ﴿٣٩
39﴿ İşte o (kabirlerden insanların çıkarılacağı) gün (herkes sîmâsıyla ve karalık ve beyazlık gibi kendisine has alâmetiyle tanınacağı için) hiçbir insan(a) günahından sorulmaz, hiçbir cin de (sorulacak) olmaz. (Ama mahşere toplandıkları zaman sorgu-suâl ve büyük muhâsebe başlar.) Tefsîrlerde zikredildiğine göre; Hıcr Sûresi’nin 92. ve Sâffât Sûresi’nin 24. âyet-i kerîmelerinde ifâde buyrulan; “Kâfirlerin sorgu-suâle tâbi tutulacakları” husûsu ile bu âyet-i kerîme ve Kasas Sûresi’nin 78. âyet-i kerîmesinde ifâde buyrulan “Kâfirlere günahlarının sorulmayacağı” mevzûu arasında bir çelişki yoktur, zîrâ burada ifâde edilmek istenen şey; kabirden çıkıp mahşere giderken yolda hesâbın başlamayacağı konusudur. Diğer âyet-i kerîmelerde ise mahşere toplandıklarında sorgu-suâlin ancak o zaman başlayacağı ifâde edilmiştir. (el-Beyzâvî)
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٤٠
40﴿ (Ey insanlar ve cinler!) Artık her ikiniz (de), Rabbinizin hangi nîmetlerini(n size O’nun tarafından verildiğini) yalanlıyorsunuz?!