v02.01.25 Geliştirme Notları
Vâkıa Sûresi
535
Cuz 27
51﴿ (Mahşerden) sonra(sında ise); ey (hak yoldan saparak) dalâlette olan ve (dirilmeyi inkâr eden) yalanlayıcılar! Gerçekten de siz (var ya).
52﴿ Elbette (cehenneme girer girmez hemen) zakkum ağacından yemeye başlayıcı kişiler(siniz).
53﴿ Sonra (siz yakalandığınız şiddetli açlık nedeniyle mecbûren) ondan o karınları(nızı) doldurucu kimseler(siniz).
54﴿ Hemen onun üzerine (size ârız olan harâretten dolayı susuzluğunuzu gidermek için mecbûren) o kaynar sudan içici kimseler(siniz).
55﴿ Hem de susuzluk hastalığına tutulmuş (olduğu için çatlayıncaya kadar su içmeden duramayan) o develerin içmesi gibi (o cehennemdeki kaynar sudan) içici kimseler(siniz).
56﴿ İşte cezâ gününde ancak bu (azaplar ve cehennemde pişmiş yakıcı yiyecekler) onların (ilk) ziyâfetidir.
57﴿ Sizi Biz yarattık, öyleyse (sizi diriltecek güce de sâhip olduğumuzu) tasdîk etmeli değil misiniz?! (Yoktan yaratmaya Kādir olanın, tekrar diriltmeye daha ziyâde güçlü olduğunu anlamıyor musunuz?!)
58﴿ (Ey insanlar!) Şimdi (söyleyin bakalım); menî olarak (rahimlere) döktüğünüz şeyi gördünüz mü?!
59﴿ O (rahimlere döktüğünüz insan suyu)nu (bütün uzuvları yerinde bir insan olarak) siz mi yaratıyorsunuz, yoksa (hiçbir şeyin müdâhalesi olmaksızın) sâdece Biz mi yaratıcılarız?!
60﴿ Sizin aranızda ölümü(nüze kadar yaşayacağınız vakitleri) Biz takdîr ettik (ve üstün hikmetlere dayalı irâdemiz gereği herkesin ölümü için belirli bir vakit tâyin ettik). Zâten Biz aslâ (kimse tarafından) geçil(ip âciz duruma düşürül)enler olmadık.
61﴿ (Sizi yok edip) benzerleriniz(den olup da sizin gibi müşrik olmayan kimseler)i yerinize getirmemizden, sizi de bilmemekte olduğunuz (taş ve kaya gibi donuk varlıklara dönüştürmekten veyâ canlılar içerisinde ve insan şekilleri arasında hiç alışık olmadığınız maymun ve domuz sûretleri gibi) şeyler içerisinde yeniden yaratmamızdan (asla âciz kalmış değiliz).
62﴿ Andolsun ki; elbette siz o ilk (defâ menî hâlinden başlayıp tavırdan tavıra değişen eşsiz bir) îcâd (ile yaratıldığınız)ı gerçekten bildiniz. O hâlde iyice düşün(erek buna gücü yeten Zâtın ikinci defâ yaratışa haydi haydi Kādir olduğunu idrâk et)meli değil misiniz?!
63﴿ Şimdi (söyleyin bakalım); o (tohumunu) ekmekte olduğunuz şeyi gördünüz mü?!
64﴿ Onu siz mi bitir(ip yetiştir)iyorsunuz, yoksa ancak Biz mi (ektiğiniz tohumları) bitiri(p yetiştiri)-ciler(iz)?!
65﴿ Biz dileseydik (sizi o mahsulden beklentili bir hâle soktuktan sonra) elbette onu un ufak olan kırık bir şey yapardık da, bu sebeple siz (gördüğünüz kötü manzara karşısında yaptığınız masrafı da düşünerek günboyu) şaşıp kalmakta olurdunuz.
66﴿ (Bir yandan da derdiniz ki:) “Gerçekten biz (rızkımız eksiltilerek) elbette borçlandırılmış kimseleriz.
67﴿ Doğrusu biz (rızıktan tamâmen) mahrum (bırakılmış) kişileriz.”
68﴿ Şimdi (söyleyin bakalım); içmekte olduğunuz o (bal gibi tatlı) suyu gördünüz mü?!
69﴿ Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa sâdece Biz mi indiricileriz?!
70﴿ Biz dileseydik, onu (içilemeyecek derecede) tuzlu bir şey yapardık! O hâlde (bunca nîmetimize karşı Bize) şükretmeli değil misiniz?!
71﴿ Şimdi (söyleyin bakalım); o (dalları birbirine sürterek) çak(ıp çıkar)makta olduğunuz ateşi gördünüz mü?!
72﴿ Onun ağacını siz mi vâr ettiniz, yoksa sâdece Biz mi îcâd edenleriz?! Bu âyette ve Yâsîn-i Şerîf’in 80. âyetinde zikredilen ağaçtan maksad; “Merh ve Afâr” nâmında iki ağaçtır ki bunlar çöllerde var olup ateş yakmak isteyenlerin çakmak yerine kullandıkları ağaçlardır.
73﴿ Biz (dünyâ hayâtını ateşe bağımlı kılarak) onu (cehennem ateşi için) bir hatırlatma ve (özellikle) boş araziye girenler için faydalı bir şey yaptık.
74﴿ (Habîbim!) Artık sen O (çok büyük ve) Azîm (olan) Rabbinin ismi(ni zikretmek) ile (meşgul olarak, O’nun Zâtını ve sıfatlarını tüm noksanlıklardan berî olduğunu ifâde etmek üzere tenzîhte ve) tesbîhte bulun.
75﴿ İşte elbette o yıldızların düşüş (ve batış) zamanlarına yemîn ediyorum. Yıldızların batış zamanlarından maksad; gecenin son üçte birine rastlayan ve rahmetlerin yağdığı an olan seher vaktidir ki şerefine binâen ona yemîn edilmiştir. (el-Medârik)
76﴿ Yine şüphesiz ki bu (kasem), elbette çok büyük bir yemindir; eğer siz (bundaki hikmetleri) bilseydiniz (elbette bundan faydalanırdınız).
سُورَةُ الْوَاقِعَةِ
الجزء ٢٧
٥٣٥
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ ﴿٥١
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ ﴿٥٢
فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ ﴿٥٣
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ ﴿٥٤
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ ﴿٥٥
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ ﴿٥٦
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟ ﴿٥٧
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ ﴿٥٨
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ ﴿٥٩
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ ﴿٦٠
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٦١
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٦٢
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ ﴿٦٣
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ ﴿٦٤
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ ﴿٦٥
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ ﴿٦٦
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ ﴿٦٧
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ ﴿٦٨
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ ﴿٦٩
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ ﴿٧٠
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ ﴿٧١
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ ﴿٧٢
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْو۪ينَۚ ﴿٧٣
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟ ﴿٧٤
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِۙ ﴿٧٥
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ ﴿٧٦
Vâkıa Sûresi
535
Cuz 27
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ ﴿٥١
51﴿ (Mahşerden) sonra(sında ise); ey (hak yoldan saparak) dalâlette olan ve (dirilmeyi inkâr eden) yalanlayıcılar! Gerçekten de siz (var ya).
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ ﴿٥٢
52﴿ Elbette (cehenneme girer girmez hemen) zakkum ağacından yemeye başlayıcı kişiler(siniz).
فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ ﴿٥٣
53﴿ Sonra (siz yakalandığınız şiddetli açlık nedeniyle mecbûren) ondan o karınları(nızı) doldurucu kimseler(siniz).
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ ﴿٥٤
54﴿ Hemen onun üzerine (size ârız olan harâretten dolayı susuzluğunuzu gidermek için mecbûren) o kaynar sudan içici kimseler(siniz).
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ ﴿٥٥
55﴿ Hem de susuzluk hastalığına tutulmuş (olduğu için çatlayıncaya kadar su içmeden duramayan) o develerin içmesi gibi (o cehennemdeki kaynar sudan) içici kimseler(siniz).
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ ﴿٥٦
56﴿ İşte cezâ gününde ancak bu (azaplar ve cehennemde pişmiş yakıcı yiyecekler) onların (ilk) ziyâfetidir.
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟ ﴿٥٧
57﴿ Sizi Biz yarattık, öyleyse (sizi diriltecek güce de sâhip olduğumuzu) tasdîk etmeli değil misiniz?! (Yoktan yaratmaya Kādir olanın, tekrar diriltmeye daha ziyâde güçlü olduğunu anlamıyor musunuz?!)
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ ﴿٥٨
58﴿ (Ey insanlar!) Şimdi (söyleyin bakalım); menî olarak (rahimlere) döktüğünüz şeyi gördünüz mü?!
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ ﴿٥٩
59﴿ O (rahimlere döktüğünüz insan suyu)nu (bütün uzuvları yerinde bir insan olarak) siz mi yaratıyorsunuz, yoksa (hiçbir şeyin müdâhalesi olmaksızın) sâdece Biz mi yaratıcılarız?!
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ ﴿٦٠
60﴿ Sizin aranızda ölümü(nüze kadar yaşayacağınız vakitleri) Biz takdîr ettik (ve üstün hikmetlere dayalı irâdemiz gereği herkesin ölümü için belirli bir vakit tâyin ettik). Zâten Biz aslâ (kimse tarafından) geçil(ip âciz duruma düşürül)enler olmadık.
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٦١
61﴿ (Sizi yok edip) benzerleriniz(den olup da sizin gibi müşrik olmayan kimseler)i yerinize getirmemizden, sizi de bilmemekte olduğunuz (taş ve kaya gibi donuk varlıklara dönüştürmekten veyâ canlılar içerisinde ve insan şekilleri arasında hiç alışık olmadığınız maymun ve domuz sûretleri gibi) şeyler içerisinde yeniden yaratmamızdan (asla âciz kalmış değiliz).
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٦٢
62﴿ Andolsun ki; elbette siz o ilk (defâ menî hâlinden başlayıp tavırdan tavıra değişen eşsiz bir) îcâd (ile yaratıldığınız)ı gerçekten bildiniz. O hâlde iyice düşün(erek buna gücü yeten Zâtın ikinci defâ yaratışa haydi haydi Kādir olduğunu idrâk et)meli değil misiniz?!
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ ﴿٦٣
63﴿ Şimdi (söyleyin bakalım); o (tohumunu) ekmekte olduğunuz şeyi gördünüz mü?!
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ ﴿٦٤
64﴿ Onu siz mi bitir(ip yetiştir)iyorsunuz, yoksa ancak Biz mi (ektiğiniz tohumları) bitiri(p yetiştiri)-ciler(iz)?!
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ ﴿٦٥
65﴿ Biz dileseydik (sizi o mahsulden beklentili bir hâle soktuktan sonra) elbette onu un ufak olan kırık bir şey yapardık da, bu sebeple siz (gördüğünüz kötü manzara karşısında yaptığınız masrafı da düşünerek günboyu) şaşıp kalmakta olurdunuz.
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ ﴿٦٦
66﴿ (Bir yandan da derdiniz ki:) “Gerçekten biz (rızkımız eksiltilerek) elbette borçlandırılmış kimseleriz.
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ ﴿٦٧
67﴿ Doğrusu biz (rızıktan tamâmen) mahrum (bırakılmış) kişileriz.”
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ ﴿٦٨
68﴿ Şimdi (söyleyin bakalım); içmekte olduğunuz o (bal gibi tatlı) suyu gördünüz mü?!
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ ﴿٦٩
69﴿ Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa sâdece Biz mi indiricileriz?!
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ ﴿٧٠
70﴿ Biz dileseydik, onu (içilemeyecek derecede) tuzlu bir şey yapardık! O hâlde (bunca nîmetimize karşı Bize) şükretmeli değil misiniz?!
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ ﴿٧١
71﴿ Şimdi (söyleyin bakalım); o (dalları birbirine sürterek) çak(ıp çıkar)makta olduğunuz ateşi gördünüz mü?!
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ ﴿٧٢
72﴿ Onun ağacını siz mi vâr ettiniz, yoksa sâdece Biz mi îcâd edenleriz?! Bu âyette ve Yâsîn-i Şerîf’in 80. âyetinde zikredilen ağaçtan maksad; “Merh ve Afâr” nâmında iki ağaçtır ki bunlar çöllerde var olup ateş yakmak isteyenlerin çakmak yerine kullandıkları ağaçlardır.
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْو۪ينَۚ ﴿٧٣
73﴿ Biz (dünyâ hayâtını ateşe bağımlı kılarak) onu (cehennem ateşi için) bir hatırlatma ve (özellikle) boş araziye girenler için faydalı bir şey yaptık.
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟ ﴿٧٤
74﴿ (Habîbim!) Artık sen O (çok büyük ve) Azîm (olan) Rabbinin ismi(ni zikretmek) ile (meşgul olarak, O’nun Zâtını ve sıfatlarını tüm noksanlıklardan berî olduğunu ifâde etmek üzere tenzîhte ve) tesbîhte bulun.
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِۙ ﴿٧٥
75﴿ İşte elbette o yıldızların düşüş (ve batış) zamanlarına yemîn ediyorum. Yıldızların batış zamanlarından maksad; gecenin son üçte birine rastlayan ve rahmetlerin yağdığı an olan seher vaktidir ki şerefine binâen ona yemîn edilmiştir. (el-Medârik)
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ ﴿٧٦
76﴿ Yine şüphesiz ki bu (kasem), elbette çok büyük bir yemindir; eğer siz (bundaki hikmetleri) bilseydiniz (elbette bundan faydalanırdınız).