v02.01.25 Geliştirme Notları
Vâkıa Sûresi
536
Cuz 27
77﴿ Muhakkak ki o (sana indirdiğimiz Kitâb), elbette çok keremli olan (makbul, çok faydalı, çok değerli ve şerefli) yüce bir Kur’ân’dır.
78﴿ (Mukarreb olmayan meleklere bile gösterilmeyip herkesten) gizlenmiş yüce bir Kitâb (olan Levh-i Mahfûz)da (yazılı)dır.
79﴿ (Küçük-büyük bütün abdestsizliklerden) tertemiz kılınan kimselerden başkası o (Kur’â)na dokunamaz! Bu âyet-i kerîmede geçen (لَا يَمَسُّ) nefy cümlesi, nehy mânâsında olup: “Gusül abdesti ve namaz abdesti olmayanlar Kur’ân’a dokunmasın” demektir. Nitekim hadîs-i şerîfte geçen: “Temiz olmayan (abdestsiz olan) Kur’ân’a dokunmasın” (Mâlik, el-Muvatta’, rakam:297, sh:106; ed-Dârimî, es-Sünen, rakam:2312, 3/1455) ifâdesi de bu hükmü beyân etmektedir ki hayızlı ve nifaslı kadınlar da bu hükme dâhildir.
80﴿ (O Kur’ân öyle yüce bir Kitâb’tır ki) bütün âlemlerin Rabbin(in nezdin)den peyderpey indirilmiştir.
81﴿ Şimdi siz özellikle işte bu (kadar önemli Allâh) kelâmı(nı) mı hafife alan (ve haberlerine ehemmiyet vermeyen ve yalanlayan) kimselersiniz?!
82﴿ Üstelik siz gerçekten (Kur’ân’dan âzamî derecede istifâde edecek yerde, ondan) rızkınızı (ve nasîbinizi sâdece onu) yalanlamanız mı yapıyorsunuz?! (Hâlbuki onda bulunan âyetlere îmân edip gereğiyle amel etseydiniz elbette iki cihanda felâha ererdiniz.)
83﴿ Haydi (ölüm ânında) o (rûh), boğaza ulaştığı zaman (siz onu bedene geri döndürebilir) olsaydı(nız) ya!
84﴿ İşte o zaman siz (ölüm döşeğinde olan kişiye çâresizlik içinde sâdece) bakı(p duru)yorsunuz.
85﴿ Hâlbuki Biz (ilmimiz ve kudretimizle) ona sizden daha yakınız, lâkin siz (ne ölüm meleğini ve yardımcılarını, ne de ölenin gördüklerini) göremiyorsunuz. Tefsîrlerde zikredildiğine göre; Allâh-u Te‘âlâ mekândan münezzeh olduğu için buradaki yakınlıktan maksad; Allâh-u Te‘âlâ’nın ilminin ve kudretinin vefât eden kişiye olan yakınlığıdır. (et-Teysîr; el-Beyzâvî)
86﴿ Peki, ya siz (kıyâmet günü diriltilerek) cezâlandırılacak kimseler olmadıysanız (ve siz kendinizi yöneten müstakil kimseler olduysanız).
87﴿ Onu(n boğazına dayanmış olan rûhunu bedenine geri) döndürsenize! Eğer (kimsenin yönetimi altında bulunmayan özgür kişiler olduğunuz görüşünde) doğru söyleyen kimseler olduysanız (ölenin ruhûnu geri çevirerek bunu ispat edin! Mâdem bunu yapamıyorsunuz öyleyse elinizde bir şey olmadığını bilin ve tüm işlerin sâhibine îmân edin).
88﴿ Artık şimdi (şunu iyi bilin ki, ölüm ânında herkes eşit değildir); eğer o (ölecek kişi), (îmân edip amel-i sâlih işleyerek Allâh’a mânen yakınlaştırılmış olan) mukarreb (kimse)lerden oldu ise.
89﴿ Artık (onun için) tam bir istirâhat, hoş bir rızık ve (nîmetler sâhibi olan) Na‘îm cenneti (vardır).
90﴿ Ama bir de o (ölecek kişi), (defterini sağ tarafından alacak olan) sağın ashâbından oldu ise.
91﴿ (Amel defterini sağ elinden alacak kimse öleceği zaman melekler tarafından ona şöyle denilecektir:) “Artık o sağın adamları (olan arkadaşları)ndan çokça selâm senin içindir.”
92﴿ Ama bir de o (ölecek kişi), yalanlayıcılardan ve sapıtmışlardan oldu ise.
93﴿ Artık (ona da, yediği zakkumun peşine içeceği) kaynar sudan kötü bir ziyâfet (vardır).
94﴿ Bir de şiddetle tutuşturulmuş (o cehennem) ateş(in)e girdiriliş (vardır).
95﴿ Muhakkak işte bu (sûrede anlatılanlar), elbette şüphesiz gerçek olan bir hakkın (ve hakîkat olan bir haberin) ta kendisidir.
96﴿ (Habîbim!) Artık sen O (çok büyük ve) Azîm (olan) Rabbinin ismi(ni zikretmek) ile (meşgul olarak, O’nun Zâtını ve sıfatlarını tüm noksanlıklardan berî olduğunu ifâde etmek üzere tenzîhte ve) tesbîhte bulun.



ELLİYEDİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Hadîd
SÛRE-İ CELîLESİ

Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 29 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ Göklerde ve yerde bulunan her şey Allâh’ı (noksan sıfatlardan tenzîh etmek üzere) tesbîhte bulunmuştur. Zâten ancak O (kasıtlı olarak tesbîh etmeyenden intikam alma gücüne sâhip olan bir) Azîz’dir, (isteyerek tesbîh edene de hikmeti gereği mükâfat veren bir) Hakîm’dir.
2﴿ Göklerin ve yerin mülkü (ve hükümrânlığı) sâdece O’na âittir! O (dilediğini) diriltir ve (istediğini) öldürür ve O (sonsuz bir güce sâhip olduğu için) her bir şeye Kadîr’dir.
3﴿ Ancak O Evvel’dir (başlangıcı olmayandır), Âhir’dir (her şeyin helâkinden sonra bâkî kalacak olandır), Zâhir’dir (eserleriyle gün gibi âşikâr olandır), Bâtın’dır (Zâtı ile gizli olan ve duyularla idrâk edilemeyen bir Zâttır). Yine O her şeyi (hakkıyla bilen bir) Alîm’dir.
سُورَةُ الْوَاقِعَةِ
الجزء ٢٧
٥٣٦
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ ﴿٧٧
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ ﴿٧٨
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ ﴿٧٩
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٨٠
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ ﴿٨١
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ ﴿٨٢
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ ﴿٨٣
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ ﴿٨٤
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ ﴿٨٥
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ ﴿٨٦
تَرْجِعُونَهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٨٧
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ ﴿٨٨
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ ﴿٨٩
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ ﴿٩٠
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ ﴿٩١
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ ﴿٩٢
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ ﴿٩٣
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ ﴿٩٤
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ ﴿٩٥
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ ﴿٩٦
سُورَةُالْحَد۪يدِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿١
لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يُحْي۪ وَيُم۪يتُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٢
هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿٣
Vâkıa Sûresi
536
Cuz 27
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ ﴿٧٧
77﴿ Muhakkak ki o (sana indirdiğimiz Kitâb), elbette çok keremli olan (makbul, çok faydalı, çok değerli ve şerefli) yüce bir Kur’ân’dır.
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ ﴿٧٨
78﴿ (Mukarreb olmayan meleklere bile gösterilmeyip herkesten) gizlenmiş yüce bir Kitâb (olan Levh-i Mahfûz)da (yazılı)dır.
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ ﴿٧٩
79﴿ (Küçük-büyük bütün abdestsizliklerden) tertemiz kılınan kimselerden başkası o (Kur’â)na dokunamaz! Bu âyet-i kerîmede geçen (لَا يَمَسُّ) nefy cümlesi, nehy mânâsında olup: “Gusül abdesti ve namaz abdesti olmayanlar Kur’ân’a dokunmasın” demektir. Nitekim hadîs-i şerîfte geçen: “Temiz olmayan (abdestsiz olan) Kur’ân’a dokunmasın” (Mâlik, el-Muvatta’, rakam:297, sh:106; ed-Dârimî, es-Sünen, rakam:2312, 3/1455) ifâdesi de bu hükmü beyân etmektedir ki hayızlı ve nifaslı kadınlar da bu hükme dâhildir.
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٨٠
80﴿ (O Kur’ân öyle yüce bir Kitâb’tır ki) bütün âlemlerin Rabbin(in nezdin)den peyderpey indirilmiştir.
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ ﴿٨١
81﴿ Şimdi siz özellikle işte bu (kadar önemli Allâh) kelâmı(nı) mı hafife alan (ve haberlerine ehemmiyet vermeyen ve yalanlayan) kimselersiniz?!
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ ﴿٨٢
82﴿ Üstelik siz gerçekten (Kur’ân’dan âzamî derecede istifâde edecek yerde, ondan) rızkınızı (ve nasîbinizi sâdece onu) yalanlamanız mı yapıyorsunuz?! (Hâlbuki onda bulunan âyetlere îmân edip gereğiyle amel etseydiniz elbette iki cihanda felâha ererdiniz.)
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ ﴿٨٣
83﴿ Haydi (ölüm ânında) o (rûh), boğaza ulaştığı zaman (siz onu bedene geri döndürebilir) olsaydı(nız) ya!
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ ﴿٨٤
84﴿ İşte o zaman siz (ölüm döşeğinde olan kişiye çâresizlik içinde sâdece) bakı(p duru)yorsunuz.
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ ﴿٨٥
85﴿ Hâlbuki Biz (ilmimiz ve kudretimizle) ona sizden daha yakınız, lâkin siz (ne ölüm meleğini ve yardımcılarını, ne de ölenin gördüklerini) göremiyorsunuz. Tefsîrlerde zikredildiğine göre; Allâh-u Te‘âlâ mekândan münezzeh olduğu için buradaki yakınlıktan maksad; Allâh-u Te‘âlâ’nın ilminin ve kudretinin vefât eden kişiye olan yakınlığıdır. (et-Teysîr; el-Beyzâvî)
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ ﴿٨٦
86﴿ Peki, ya siz (kıyâmet günü diriltilerek) cezâlandırılacak kimseler olmadıysanız (ve siz kendinizi yöneten müstakil kimseler olduysanız).
تَرْجِعُونَهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٨٧
87﴿ Onu(n boğazına dayanmış olan rûhunu bedenine geri) döndürsenize! Eğer (kimsenin yönetimi altında bulunmayan özgür kişiler olduğunuz görüşünde) doğru söyleyen kimseler olduysanız (ölenin ruhûnu geri çevirerek bunu ispat edin! Mâdem bunu yapamıyorsunuz öyleyse elinizde bir şey olmadığını bilin ve tüm işlerin sâhibine îmân edin).
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ ﴿٨٨
88﴿ Artık şimdi (şunu iyi bilin ki, ölüm ânında herkes eşit değildir); eğer o (ölecek kişi), (îmân edip amel-i sâlih işleyerek Allâh’a mânen yakınlaştırılmış olan) mukarreb (kimse)lerden oldu ise.
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ ﴿٨٩
89﴿ Artık (onun için) tam bir istirâhat, hoş bir rızık ve (nîmetler sâhibi olan) Na‘îm cenneti (vardır).
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ ﴿٩٠
90﴿ Ama bir de o (ölecek kişi), (defterini sağ tarafından alacak olan) sağın ashâbından oldu ise.
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ ﴿٩١
91﴿ (Amel defterini sağ elinden alacak kimse öleceği zaman melekler tarafından ona şöyle denilecektir:) “Artık o sağın adamları (olan arkadaşları)ndan çokça selâm senin içindir.”
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ ﴿٩٢
92﴿ Ama bir de o (ölecek kişi), yalanlayıcılardan ve sapıtmışlardan oldu ise.
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ ﴿٩٣
93﴿ Artık (ona da, yediği zakkumun peşine içeceği) kaynar sudan kötü bir ziyâfet (vardır).
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ ﴿٩٤
94﴿ Bir de şiddetle tutuşturulmuş (o cehennem) ateş(in)e girdiriliş (vardır).
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ ﴿٩٥
95﴿ Muhakkak işte bu (sûrede anlatılanlar), elbette şüphesiz gerçek olan bir hakkın (ve hakîkat olan bir haberin) ta kendisidir.
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ ﴿٩٦
96﴿ (Habîbim!) Artık sen O (çok büyük ve) Azîm (olan) Rabbinin ismi(ni zikretmek) ile (meşgul olarak, O’nun Zâtını ve sıfatlarını tüm noksanlıklardan berî olduğunu ifâde etmek üzere tenzîhte ve) tesbîhte bulun.




ELLİYEDİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Hadîd
SÛRE-İ CELîLESİ

Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 29 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿١
1﴿ Göklerde ve yerde bulunan her şey Allâh’ı (noksan sıfatlardan tenzîh etmek üzere) tesbîhte bulunmuştur. Zâten ancak O (kasıtlı olarak tesbîh etmeyenden intikam alma gücüne sâhip olan bir) Azîz’dir, (isteyerek tesbîh edene de hikmeti gereği mükâfat veren bir) Hakîm’dir.
لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يُحْي۪ وَيُم۪يتُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٢
2﴿ Göklerin ve yerin mülkü (ve hükümrânlığı) sâdece O’na âittir! O (dilediğini) diriltir ve (istediğini) öldürür ve O (sonsuz bir güce sâhip olduğu için) her bir şeye Kadîr’dir.
هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿٣
3﴿ Ancak O Evvel’dir (başlangıcı olmayandır), Âhir’dir (her şeyin helâkinden sonra bâkî kalacak olandır), Zâhir’dir (eserleriyle gün gibi âşikâr olandır), Bâtın’dır (Zâtı ile gizli olan ve duyularla idrâk edilemeyen bir Zâttır). Yine O her şeyi (hakkıyla bilen bir) Alîm’dir.