v02.01.25 Geliştirme Notları
Âl-i İmrân Sûresi
54
Cuz 3
38﴿ (Habîbim!) İşte sana! Zekeriyyâ orada(ki mihrapta otururken) /o (kerâmeti gördüğü) anda/ Rabbine duâ etmişti de: “Ey Rabbim! (Kısır ve yaşlı olan Hanne’ye verdiğin gibi) bana da tarafından (kötü inançlardan ve huylardan) tertemiz olan bir zürriyet bahşet! Şüphesiz ki Sen duâyı hakkıyla işit(ip icâbet ed)ensin” demişti.
39﴿ Derken kendisi mihrapta kıyâm hâlinde namaz kılmaktayken melekler(le birlikte gelen Cibrîl (Aleyhisselâm)) ona: “Allâh şüphesiz ki seni, Allâh (tarafın)dan (buyrulan ve “Vâr ol!” mânâsını ifâde eden) bir (كُنْ “Kün”) kelime(si ile babasız olarak yaratacağı Îsâ Nebî)yi tasdîk edecek, ayrıca (kavmine her bakımdan önderlik yapacak) bir seyyid, (gücü olduğu hâlde kadınlara yaklaşmaktan ve nefsin arzuladığı eğlencelerden kendini son derece alıkoyan) bir hasûr ve sâlih kimselerden (doğacak) /ve sâlihlerden (sayılacak)/ bir peygamber olacak Yahyâ (ismindeki bir çocuk) ile müjdeliyor” diye nidâ etmişti.
40﴿ O (Zekeriyyâ (Aleyhisselâm) bu nidâyı duyunca Allâh-u Te‘âlâ’nın vaadine karşı bir şüphe taşıdığı için değil de, sebeplerin elverişli olmadığı bir ortamda çocuğun nasıl meydana geleceğini öğrenmek ve İlâhî kudretin azametini takdir etmek için): “Ey Rabbim! Benim için bir oğul nasıl olabilir ki; gerçekten bana ihtiyarlık ulaşmıştır, hanımım ise kısır biridir?!” demişti. O (Allâh-u Te‘âlâ da): “(Ey Zekeriyyâ!) İşte sana! (Benim işlerim) böylece (hârikulâde bir şekilde cereyân etmekte)dir! Allâh dilediği şeyi yapar. (Dolayısıyla kısır bir nene ve yaşlı bir dededen çocuk yaratmak, O’nun sonsuz kudretine göre hiç de yadırganacak bir şey değildir)” buyurmuştu.
41﴿ O (Zekeriyyâ (Aleyhisselâm) bu nîmeti sevinç ve şükürle karşılamak isteğiyle): “Ey Rabbim! Benim (eşimin hâmile kaldığını anlayabilmem) için bir âyet (ve nişan) belirle” demişti. O (Allâh-u Te‘âlâ da): “Senin nişânın, (sebepsiz yere dilinin tutulması netîcesinde, el, baş, göz ve kaş gibi herhangi bir uzvunla yapacağın) bir işâret dışında üç gün (boyunca) insanlarla konuşamamandır. Ama (insanlarla konuşmaktan dilin tutukken bile bir mûcize olarak sana) Rabbini (zikretme müsaadesi verilecektir, o hâlde O’nu dilden ve gönülden) çokça zikret, gün sonunda ve gün başında da (namaz kılarak ve ‘Sübhânellâh’ diyerek) tesbîhte bulun” buyurmuştu.
42﴿ Bir vakti de (yâd et) ki; melekler(le birlikte gelen Cebrâil (Aleyhisselâm) şöyle) demişti: “Ey Meryem! Şüphesiz Allâh (annenin adağını kabûl buyurarak) seni seçmiş, seni (erkeklerin el sürmesinden, hayız-nifas gibi hoş karşılanmayan hâllerden ve tüm günahlardan) tertemiz kılmış ve âlemlerin kadınları üzerine seni seçkin kılmıştır.
43﴿ Ey Meryem! (Tâata devâm ederek ve namazın kıyâmını uzun tutarak) Rabbin için kunutta bulun, secde yap ve rükû eden (cemâat)lerle birlikte rükû et /kendini rükû yapa(rak namaz kıla)nlar arasında bulundur (da, bînamazlar topluluğuna dâhil olma)/.”
44﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bu (anlatılan Hanne, Zekeriyyâ, Yahyâ ve Meryem (Aleyhimüsselâm)ın kıssaları), gayb haberlerindendir ki onu sana vahyetmekteyiz. (Zîrâ vahiy dışı bir yolla bunların bilinmesi mümkün değildir.) Zâten onların hangisi Meryem(in terbiyesin)e kefil olacak diye (kurâ çekmek üzere, Tevrât’ı yazdıkları) kalemlerini/oklarını/ (ırmağa) bırakırlarken sen onların yanında değildin. (Meryem’in bakımını üstlenme görevini kimse birbirine bırakmak istemediği için) onlar çekişirlerken de sen yanlarında değildin.
45﴿ Bir zamânı (hâtırla) ki; melekler (şöyle) demişti: “Ey Meryem! Gerçekten Allâh (vâsıtasız olarak bi’z-Zât) Kendinden (sudûr eden) bir (“Vâr ol!”) kelime(si ile yaratılacak babasız bir çocuk) ile seni müjdeliyor ki, onun (diğer insanlardan farkını belirtecek lakabı mâhiyetindeki) ismi; Mesîh, (künyesi) Meryem oğlu(dur, özel ismi ise) Îsâ’dır, dünyâda da âhirette de kadr-u kıymet sâhibi ve mukarreb (Allâh-u Te‘âlâ’ya mânen çok yakın kılınıp ikinci kat semâda meleklerle berâber yaşatılan) kimselerden olarak!
سُورَةُ اٰلِ عِمْرٰنَ
الجزء ٣
٥٤
هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُۚ قَالَ رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةًۚ اِنَّكَ سَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ ﴿٣٨
فَنَادَتْهُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَهُوَ قَٓائِمٌ يُصَلّ۪ي فِي الْمِحْرَابِۙ اَنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيٰى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿٣٩
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌۜ قَالَ كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ ﴿٤٠
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ ل۪ٓي اٰيَةًۜ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَةَ اَيَّامٍ اِلَّا رَمْزًاۜ وَاذْكُرْ رَبَّكَ كَث۪يرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ۟ ﴿٤١
وَاِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰيكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفٰيكِ عَلٰى نِسَٓاءِ الْعَالَم۪ينَ ﴿٤٢
يَا مَرْيَمُ اقْنُت۪ي لِرَبِّكِ وَاسْجُد۪ي وَارْكَع۪ي مَعَ الرَّاكِع۪ينَ ﴿٤٣
ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۜ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يُلْقُونَ اَقْلَامَهُمْ اَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَۖ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يَخْتَصِمُونَ ﴿٤٤
اِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِنْهُۗ اِسْمُهُ الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَج۪يهًا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ ﴿٤٥
Âl-i İmrân Sûresi
54
Cuz 3
هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُۚ قَالَ رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةًۚ اِنَّكَ سَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ ﴿٣٨
38﴿ (Habîbim!) İşte sana! Zekeriyyâ orada(ki mihrapta otururken) /o (kerâmeti gördüğü) anda/ Rabbine duâ etmişti de: “Ey Rabbim! (Kısır ve yaşlı olan Hanne’ye verdiğin gibi) bana da tarafından (kötü inançlardan ve huylardan) tertemiz olan bir zürriyet bahşet! Şüphesiz ki Sen duâyı hakkıyla işit(ip icâbet ed)ensin” demişti.
فَنَادَتْهُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَهُوَ قَٓائِمٌ يُصَلّ۪ي فِي الْمِحْرَابِۙ اَنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيٰى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿٣٩
39﴿ Derken kendisi mihrapta kıyâm hâlinde namaz kılmaktayken melekler(le birlikte gelen Cibrîl (Aleyhisselâm)) ona: “Allâh şüphesiz ki seni, Allâh (tarafın)dan (buyrulan ve “Vâr ol!” mânâsını ifâde eden) bir (كُنْ “Kün”) kelime(si ile babasız olarak yaratacağı Îsâ Nebî)yi tasdîk edecek, ayrıca (kavmine her bakımdan önderlik yapacak) bir seyyid, (gücü olduğu hâlde kadınlara yaklaşmaktan ve nefsin arzuladığı eğlencelerden kendini son derece alıkoyan) bir hasûr ve sâlih kimselerden (doğacak) /ve sâlihlerden (sayılacak)/ bir peygamber olacak Yahyâ (ismindeki bir çocuk) ile müjdeliyor” diye nidâ etmişti.
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌۜ قَالَ كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ ﴿٤٠
40﴿ O (Zekeriyyâ (Aleyhisselâm) bu nidâyı duyunca Allâh-u Te‘âlâ’nın vaadine karşı bir şüphe taşıdığı için değil de, sebeplerin elverişli olmadığı bir ortamda çocuğun nasıl meydana geleceğini öğrenmek ve İlâhî kudretin azametini takdir etmek için): “Ey Rabbim! Benim için bir oğul nasıl olabilir ki; gerçekten bana ihtiyarlık ulaşmıştır, hanımım ise kısır biridir?!” demişti. O (Allâh-u Te‘âlâ da): “(Ey Zekeriyyâ!) İşte sana! (Benim işlerim) böylece (hârikulâde bir şekilde cereyân etmekte)dir! Allâh dilediği şeyi yapar. (Dolayısıyla kısır bir nene ve yaşlı bir dededen çocuk yaratmak, O’nun sonsuz kudretine göre hiç de yadırganacak bir şey değildir)” buyurmuştu.
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ ل۪ٓي اٰيَةًۜ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَةَ اَيَّامٍ اِلَّا رَمْزًاۜ وَاذْكُرْ رَبَّكَ كَث۪يرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ۟ ﴿٤١
41﴿ O (Zekeriyyâ (Aleyhisselâm) bu nîmeti sevinç ve şükürle karşılamak isteğiyle): “Ey Rabbim! Benim (eşimin hâmile kaldığını anlayabilmem) için bir âyet (ve nişan) belirle” demişti. O (Allâh-u Te‘âlâ da): “Senin nişânın, (sebepsiz yere dilinin tutulması netîcesinde, el, baş, göz ve kaş gibi herhangi bir uzvunla yapacağın) bir işâret dışında üç gün (boyunca) insanlarla konuşamamandır. Ama (insanlarla konuşmaktan dilin tutukken bile bir mûcize olarak sana) Rabbini (zikretme müsaadesi verilecektir, o hâlde O’nu dilden ve gönülden) çokça zikret, gün sonunda ve gün başında da (namaz kılarak ve ‘Sübhânellâh’ diyerek) tesbîhte bulun” buyurmuştu.
وَاِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰيكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفٰيكِ عَلٰى نِسَٓاءِ الْعَالَم۪ينَ ﴿٤٢
42﴿ Bir vakti de (yâd et) ki; melekler(le birlikte gelen Cebrâil (Aleyhisselâm) şöyle) demişti: “Ey Meryem! Şüphesiz Allâh (annenin adağını kabûl buyurarak) seni seçmiş, seni (erkeklerin el sürmesinden, hayız-nifas gibi hoş karşılanmayan hâllerden ve tüm günahlardan) tertemiz kılmış ve âlemlerin kadınları üzerine seni seçkin kılmıştır.
يَا مَرْيَمُ اقْنُت۪ي لِرَبِّكِ وَاسْجُد۪ي وَارْكَع۪ي مَعَ الرَّاكِع۪ينَ ﴿٤٣
43﴿ Ey Meryem! (Tâata devâm ederek ve namazın kıyâmını uzun tutarak) Rabbin için kunutta bulun, secde yap ve rükû eden (cemâat)lerle birlikte rükû et /kendini rükû yapa(rak namaz kıla)nlar arasında bulundur (da, bînamazlar topluluğuna dâhil olma)/.”
ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۜ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يُلْقُونَ اَقْلَامَهُمْ اَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَۖ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يَخْتَصِمُونَ ﴿٤٤
44﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bu (anlatılan Hanne, Zekeriyyâ, Yahyâ ve Meryem (Aleyhimüsselâm)ın kıssaları), gayb haberlerindendir ki onu sana vahyetmekteyiz. (Zîrâ vahiy dışı bir yolla bunların bilinmesi mümkün değildir.) Zâten onların hangisi Meryem(in terbiyesin)e kefil olacak diye (kurâ çekmek üzere, Tevrât’ı yazdıkları) kalemlerini/oklarını/ (ırmağa) bırakırlarken sen onların yanında değildin. (Meryem’in bakımını üstlenme görevini kimse birbirine bırakmak istemediği için) onlar çekişirlerken de sen yanlarında değildin.
اِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِنْهُۗ اِسْمُهُ الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَج۪يهًا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ ﴿٤٥
45﴿ Bir zamânı (hâtırla) ki; melekler (şöyle) demişti: “Ey Meryem! Gerçekten Allâh (vâsıtasız olarak bi’z-Zât) Kendinden (sudûr eden) bir (“Vâr ol!”) kelime(si ile yaratılacak babasız bir çocuk) ile seni müjdeliyor ki, onun (diğer insanlardan farkını belirtecek lakabı mâhiyetindeki) ismi; Mesîh, (künyesi) Meryem oğlu(dur, özel ismi ise) Îsâ’dır, dünyâda da âhirette de kadr-u kıymet sâhibi ve mukarreb (Allâh-u Te‘âlâ’ya mânen çok yakın kılınıp ikinci kat semâda meleklerle berâber yaşatılan) kimselerden olarak!