v02.01.25 Geliştirme Notları
Mücâdele Sûresi
542
Cuz 28
7﴿ (Habîbim!) Gör(ür gibi bil)medin mi ki; gerçekten Allâh göklerde olan şeyleri de, yerde bulunan şeyleri de (küllî ve cüzî tüm teferruâtıyla) bilmektedir. (Kişi bakımından) üçün gizlice konuşması (diye bir şey) vukû bulmaz ki, mutlaka O (Allâh-u Te‘âlâ ilmiyle, işitmesiyle ve görmesiyle) onların dördüncüsüdür, beş (kişin)in de (vâki) olmaz ki, mutlaka O(nun ilmi ve gözetimi) onların altıncısı (olarak yanlarında hâzır bulunmakta)dır. (Habîbim!) İşte sana! Bundan daha az(ı olan iki kişinin birbiriyle gizli konuşması ya da tek kişinin nefsiyle konuşması vâki) olmaz, (altı kişi ve fazlası gibi) daha çok(larının fısıldaşmaları) da (vâki) olmaz ki, her nerede bulunduysalar mutlaka O (Allâh-u Te‘âlâ’nın ilmi) onlarla birliktedir. Sonra kıyâmet gününde O onlara (dünyâdayken) yapmış oldukları (azâbı gerektiren kötü) şeyleri haber vere(rek onları rezil ede)cektir. Şüphesiz ki Allâh (kulların sırları dâhil) her şeyi (hakkıyla bilen bir) Alîm’dir.
8﴿ (Habîbim!) Bakmadın mı o (Yahûdî ve münâfık) kimselere ki; fısıltıyla konuşmaktan nehyolunmuştular, sonra(sında ise) kendisinden yasaklanmış oldukları o şeye geri dönmektedirler ve o (en büyük) günah (olan yalan)la, bir de (Müslümanlara) düşmanlıkla ayrıca o Rasûl(ün gizli konuşma yapmamaları emrin)e isyanla (ilgili konularda toplantılar yaparak) gizlice konuşmaktadırlar. Ama sana geldikleri zaman, Allâh’ın seni kendisiyle selâmlamadığı bir şeyle sana sağlık dilerler. (Nitekim Allâh-u Te‘âlâ: “Selâm O’nun seçtiği kulları üzerine olsun” buyurarak bütün peygamberler arasında sana da selâm vermekteyken, onlar: “Ölüm senin üzerine olsun” anlamına gelen “es-Sâmü aleyke” derler ve “İyi sabahlar” gibi laflar ederler.) Kendi içlerinde ise: “(Mâdemki peygamberdir o hâlde aleyhine) söylemekte olduğumuz şeyler sebebiyle Allâh bize azap etseydi ya!” derler. (Artık) kendilerine yeterli gelecek olan şey ancak cehennemdir ki onlar (mutlaka) ona gireceklerdir. İşte o varış yer(ler)i (olan cehennem) ne kötü olmuştur. Bu âyet-i kerîmede Yahûdîlerle münâfıkların müminleri gördükleri zaman aralarında fısıldaştıkları ve birbirlerine göz kırptıkları konu edilmiştir ki, böylece onlar gazâya çıkan yakınlarının yenildiği ya da şehit edildiğine dâir duyum almış havası vererek sahâbe-i kirâmı kızdırmayı hedeflerlerdi. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onları bu davranıştan yasakladığı hâlde tekrar aynı tutumu sergiliyorlardı. İşte bir sonraki âyet-i celîlede müminler böyle yapmaktan nehyolundular.
9﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! (Siz münâfıklar gibi yapmayın, aksine) gizli konuştuğunuz zaman o (yalan, gıybet ve iftirâ gibi) günah (olan kelâmlar)la, (Müslümanlara) düşmanlıkla ve o Rasûl’e isyanla (ilgili konularda) fısıldaşmayın. Ama siz (müminlerin hayrına yönelik) iyilik(ler yapmakla alâkalı sözler) ile ve (Rasûl’e karşı gelmekten sakınma ve sakındırma anlamındaki) takvâ(yı emreden kelâmlar) ile fısıldaşın. Bir de siz (yapacağınız ve terk edeceğiniz her işte) O Allâh(a isyan)dan hakkıyla sakının ki, siz (ölümünüzün ardından diriltilecek ve) ancak O(nun hesap yurdu)na haşroluna(rak hepiniz mahşerde toplana)caksınız.
10﴿ O (günah ve zulüm husûsundaki) gizli konuşma(lar) ancak şeytan(ın kışkırtmaların)dan (kaynaklanmış)dır ki, (bu tip laflar) îmân etmiş olan o kimseleri (yakınlarının başına kötü bir iş geldiği düşüncesine sevk ederek) mahzun etsin diye (söylenmekte)dir. Hâlbuki o (fısıldaşmalar) onlara en ufak bir şeyle bile aslâ zarar verici değildir. Ancak Allâh’ın izni (ve onların başına bir felâket gelmesiyle ilgili takdîri) ile (onların zararına sebebiyet verecek olması) müstesnâ. Artık müminler ancak Allâh’a tevekkül etsin (ve münâfıkların gizli-açık hiçbir konuşmalarına îtibar etmesinler).
11﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! O (ilim) meclisler(in)de (oluşan izdiham yüzünden) size (“Arkadaşlarınız için yer açarak) genişlik yapın” denildiği zaman hemen genişlik yapın ki, Allâh da sizin için (hem rızkınızda, hem gönlünüzde, hem kabrinizde, hem de cennetteki yurtlarınızda) genişlik yapsın. Ama (meclise gelenlerin artması nedeniyle size:) “Ayağa kalkın” denildiği zaman (hiç gevşeklik yapmadan) hemen ayağa kalkın ki, Allâh içinizden îmân etmiş olan o kimseleri (bu emre uymalarına bir karşılık olarak âhirette derece bakımından) yükseltsin. (İslâm dîni hakkında) kendilerine (ziyâde) ilim verilmiş olan o kişileri ise (sıradan Müslümanlara karşı) çok yüce birçok derecelere (yükseltsin). Zâten Allâh yapmakta olduğunuz şeyleri(n görünen-görünmeyen tüm yönlerinden hakkıyla haberdâr olan bir) Habîr’dir. (Dolayısıyla bu emirleri tutanları mükâfatlandıracağı gibi, bunlara karşı gelen ya da tatbîkinden ağırlanan kişileri cezâlandıracaktır.)
سُورَةُ الْمُجَادَلَةِ
الجزء ٢٨
٥٤٢
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوٰى ثَلٰثَةٍ اِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ اِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ وَلَٓا اَدْنٰى مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْثَرَ اِلَّا هُوَ مَعَهُمْ اَيْنَ مَا كَانُواۚ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿٧
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوٰى ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِۘ وَاِذَا جَٓاؤُ۫كَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللّٰهُۙ وَيَقُولُونَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللّٰهُ بِمَا نَقُولُۜ حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُۚ يَصْلَوْنَهَاۚ فَبِئْسَ الْمَص۪يرُ ﴿٨
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٩
اِنَّمَا النَّجْوٰى مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيْسَ بِضَٓارِّهِمْ شَيْـًٔا اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١٠
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللّٰهُ لَكُمْۚ وَاِذَا ق۪يلَ انْشُزُوا فَانْشُزُوا يَرْفَعِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۙ وَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ ﴿١١
Mücâdele Sûresi
542
Cuz 28
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوٰى ثَلٰثَةٍ اِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ اِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ وَلَٓا اَدْنٰى مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْثَرَ اِلَّا هُوَ مَعَهُمْ اَيْنَ مَا كَانُواۚ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿٧
7﴿ (Habîbim!) Gör(ür gibi bil)medin mi ki; gerçekten Allâh göklerde olan şeyleri de, yerde bulunan şeyleri de (küllî ve cüzî tüm teferruâtıyla) bilmektedir. (Kişi bakımından) üçün gizlice konuşması (diye bir şey) vukû bulmaz ki, mutlaka O (Allâh-u Te‘âlâ ilmiyle, işitmesiyle ve görmesiyle) onların dördüncüsüdür, beş (kişin)in de (vâki) olmaz ki, mutlaka O(nun ilmi ve gözetimi) onların altıncısı (olarak yanlarında hâzır bulunmakta)dır. (Habîbim!) İşte sana! Bundan daha az(ı olan iki kişinin birbiriyle gizli konuşması ya da tek kişinin nefsiyle konuşması vâki) olmaz, (altı kişi ve fazlası gibi) daha çok(larının fısıldaşmaları) da (vâki) olmaz ki, her nerede bulunduysalar mutlaka O (Allâh-u Te‘âlâ’nın ilmi) onlarla birliktedir. Sonra kıyâmet gününde O onlara (dünyâdayken) yapmış oldukları (azâbı gerektiren kötü) şeyleri haber vere(rek onları rezil ede)cektir. Şüphesiz ki Allâh (kulların sırları dâhil) her şeyi (hakkıyla bilen bir) Alîm’dir.
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوٰى ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِۘ وَاِذَا جَٓاؤُ۫كَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللّٰهُۙ وَيَقُولُونَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللّٰهُ بِمَا نَقُولُۜ حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُۚ يَصْلَوْنَهَاۚ فَبِئْسَ الْمَص۪يرُ ﴿٨
8﴿ (Habîbim!) Bakmadın mı o (Yahûdî ve münâfık) kimselere ki; fısıltıyla konuşmaktan nehyolunmuştular, sonra(sında ise) kendisinden yasaklanmış oldukları o şeye geri dönmektedirler ve o (en büyük) günah (olan yalan)la, bir de (Müslümanlara) düşmanlıkla ayrıca o Rasûl(ün gizli konuşma yapmamaları emrin)e isyanla (ilgili konularda toplantılar yaparak) gizlice konuşmaktadırlar. Ama sana geldikleri zaman, Allâh’ın seni kendisiyle selâmlamadığı bir şeyle sana sağlık dilerler. (Nitekim Allâh-u Te‘âlâ: “Selâm O’nun seçtiği kulları üzerine olsun” buyurarak bütün peygamberler arasında sana da selâm vermekteyken, onlar: “Ölüm senin üzerine olsun” anlamına gelen “es-Sâmü aleyke” derler ve “İyi sabahlar” gibi laflar ederler.) Kendi içlerinde ise: “(Mâdemki peygamberdir o hâlde aleyhine) söylemekte olduğumuz şeyler sebebiyle Allâh bize azap etseydi ya!” derler. (Artık) kendilerine yeterli gelecek olan şey ancak cehennemdir ki onlar (mutlaka) ona gireceklerdir. İşte o varış yer(ler)i (olan cehennem) ne kötü olmuştur. Bu âyet-i kerîmede Yahûdîlerle münâfıkların müminleri gördükleri zaman aralarında fısıldaştıkları ve birbirlerine göz kırptıkları konu edilmiştir ki, böylece onlar gazâya çıkan yakınlarının yenildiği ya da şehit edildiğine dâir duyum almış havası vererek sahâbe-i kirâmı kızdırmayı hedeflerlerdi. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onları bu davranıştan yasakladığı hâlde tekrar aynı tutumu sergiliyorlardı. İşte bir sonraki âyet-i celîlede müminler böyle yapmaktan nehyolundular.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٩
9﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! (Siz münâfıklar gibi yapmayın, aksine) gizli konuştuğunuz zaman o (yalan, gıybet ve iftirâ gibi) günah (olan kelâmlar)la, (Müslümanlara) düşmanlıkla ve o Rasûl’e isyanla (ilgili konularda) fısıldaşmayın. Ama siz (müminlerin hayrına yönelik) iyilik(ler yapmakla alâkalı sözler) ile ve (Rasûl’e karşı gelmekten sakınma ve sakındırma anlamındaki) takvâ(yı emreden kelâmlar) ile fısıldaşın. Bir de siz (yapacağınız ve terk edeceğiniz her işte) O Allâh(a isyan)dan hakkıyla sakının ki, siz (ölümünüzün ardından diriltilecek ve) ancak O(nun hesap yurdu)na haşroluna(rak hepiniz mahşerde toplana)caksınız.
اِنَّمَا النَّجْوٰى مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيْسَ بِضَٓارِّهِمْ شَيْـًٔا اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١٠
10﴿ O (günah ve zulüm husûsundaki) gizli konuşma(lar) ancak şeytan(ın kışkırtmaların)dan (kaynaklanmış)dır ki, (bu tip laflar) îmân etmiş olan o kimseleri (yakınlarının başına kötü bir iş geldiği düşüncesine sevk ederek) mahzun etsin diye (söylenmekte)dir. Hâlbuki o (fısıldaşmalar) onlara en ufak bir şeyle bile aslâ zarar verici değildir. Ancak Allâh’ın izni (ve onların başına bir felâket gelmesiyle ilgili takdîri) ile (onların zararına sebebiyet verecek olması) müstesnâ. Artık müminler ancak Allâh’a tevekkül etsin (ve münâfıkların gizli-açık hiçbir konuşmalarına îtibar etmesinler).
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللّٰهُ لَكُمْۚ وَاِذَا ق۪يلَ انْشُزُوا فَانْشُزُوا يَرْفَعِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۙ وَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ ﴿١١
11﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! O (ilim) meclisler(in)de (oluşan izdiham yüzünden) size (“Arkadaşlarınız için yer açarak) genişlik yapın” denildiği zaman hemen genişlik yapın ki, Allâh da sizin için (hem rızkınızda, hem gönlünüzde, hem kabrinizde, hem de cennetteki yurtlarınızda) genişlik yapsın. Ama (meclise gelenlerin artması nedeniyle size:) “Ayağa kalkın” denildiği zaman (hiç gevşeklik yapmadan) hemen ayağa kalkın ki, Allâh içinizden îmân etmiş olan o kimseleri (bu emre uymalarına bir karşılık olarak âhirette derece bakımından) yükseltsin. (İslâm dîni hakkında) kendilerine (ziyâde) ilim verilmiş olan o kişileri ise (sıradan Müslümanlara karşı) çok yüce birçok derecelere (yükseltsin). Zâten Allâh yapmakta olduğunuz şeyleri(n görünen-görünmeyen tüm yönlerinden hakkıyla haberdâr olan bir) Habîr’dir. (Dolayısıyla bu emirleri tutanları mükâfatlandıracağı gibi, bunlara karşı gelen ya da tatbîkinden ağırlanan kişileri cezâlandıracaktır.)