HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْمُجَادَلَةِ  ٥٤٤ 
الجزء ٢٨

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ يُوَٓادُّونَ مَنْ حَٓادَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ اَوْ اَبْنَٓاءَهُمْ اَوْ اِخْوَانَهُمْ اَوْ عَش۪يرَتَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَتَبَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْا۪يمَانَ وَاَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُۜ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ حِزْبُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿ ٢٢ ﴾
سُورَةُالْحَشْرِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿ ١ ﴾ هُوَ الَّذ۪ٓي اَخْرَجَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ دِيَارِهِمْ لِاَوَّلِ الْحَشْرِۜ مَا ظَنَنْتُمْ اَنْ يَخْرُجُوا وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مَانِعَتُهُمْ حُصُونُهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَاَتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُمْ بِاَيْد۪يهِمْ وَاَيْدِي الْمُؤْمِن۪ينَ فَاعْتَبِرُوا يَٓا اُو۬لِي الْاَبْصَارِ ﴿ ٢ ﴾ وَلَوْلَٓا اَنْ كَتَبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَٓاءَ لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَاۜ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابُ النَّارِ ﴿ ٣ ﴾

سُورَةُالْمُجَادَلَةِ  ٥٤٤ 
الجزء ٢٨
Mücâdele Sûresi  544 
Cüz  28

22  Kendileri Allâh’a ve o son güne iman etmek te olan bir toplumu, Allâh’a ve peygamberine düş manlıkta bulunmuş olan/Allâh’a veRasûlüne (ve onların hükümlerine) kar şı gelmiş olan/Allâh ve Ra sûlünün hududu dışında birtakım sınırlar benimse miş olan/ kim selerle dostluk edenler hâlinde bula maz sın; velev kio (İslâm’a karşı çıka)nlar, babaları yahut oğulları veya kardeşleri ya da (kavm ü kabile leri, soy-sop) aşiretleri olsun! (Zira Allâh’a inanmanın îcabı ve herkesin sevdiği ile birlikte haşrolunacağı o âhiret gününe imanın ge reği, din düşmanlarıyla her konuda tüm ilişkilerin ke silmesidir.) İşte onlar (o kimselerdir) ki; O (Allâh-u Te`âlâ) onların kalpleri içerisine imanı yaz(ıp sabit kıl) mış ve onları Kendinden bir ruh (olan ve canlarının canı konumunda bulunan iman ve Kur’ân nuru) ile kuv vetlendirmiştir (ki böylece onlar dünyada kalp huzu runa, âhirette ise ebedî saâdete kavuşmuşlardır). Ayrıca O onları, içerisinde ebedî kalacakları pek değerli cennetlere girdirecektir ki, (köşkleri nin ve ağaçlarının) altlarından sürekli ırmaklar ak maktadır. Allâh onlar(ın ibadet ve taatın)dan razı olmuştur, onlar da O’n(un vaad etmiş olduğu mükâfatlar)dan râzı olmuşturlar. İşte ancak onlar Allâh’ın taraftarlarıdır! Dikkat edin ki; Allâh’ın ordusu, şüphesiz (iki cihan saâdetine kavuşarak) felâh (ve kurtuluş)a erenler ancak ve ancak onlardır!

ELLİDOKUZUNCU SÛRE-İ CELİLE
el-Haşr
SÛRE-İ CELîLESİ

Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 24 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!

1  Göklerde olanlar ve yerde bulunanlar Allâh için (tenzîh ve) tesbîhte bulunmuştur! (Mülk ve sal tanatında eşsiz güce sahip olan) Azîz de, (hüküm ve kazasında son derece hikmet sahibi olan) Hakîm de ancak O’dur!

2  O’dur ancak O Zât ki; Ehl-i Kitaptan olan o kâfir olmuş kimseleri (Arap yarımadasından Şâm’a doğru) evvelki sürgün için yurtlarından çıkarmıştır. (Ey Müslümanlar! Onların gücünü bildiğiniz için) siz onların çıkacaklarını hiç zannetmemiştiniz! Onlar da sanmışlardı ki; gerçekten kendilerinin Allâh’tan engelleri sadece kaleleridir! Derken Allâh(ın azâbı olan korku ve sürgün zorunluluğu) onlara hiç beklemedikleri bir taraftan gelmişti (ki, reisleri Kâ’b ibni Eşref’in, sütkardeşi Muhammed ibni Mesleme eliyle öldürülmesi bunu başlatmıştı). Böylece O, onların kalpleri içerisine şiddetli korkuyu atmıştı da, onlar evlerini (Müslümanlara kalmasın diye içeriden) kendi elleriyle ve (dışarıdan) müminlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey basîretlere sahip olanlar! (Bunların başına geleni iyice düşünün de, söz bozmanın ve Allâh’tan gayrine güvenmenin sebebiyet vereceği tahribât hususunda) hakkıyla ibret alın!
Bu sûre, bir Yahudi tâifesi olan Nadîr oğulları hakkında inmiştir, şöyle ki; onlar Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile; ne aleyhinde ne de lehinde olmayacaklarına dair antlaşma yapmışlardı. Bedir günü gelen gâlibiyet üzerine: “İşte, Tevrât’ta vasfedilen peygamber budur!” demişlerdi. Sonra Uhud gününün hezimeti üzerine şüpheye düşerek sözü bozdular. Reisleri Kâ’b ibni Eşref, kırk atlıyla Mekke’ye giderek, Kâ’be’nin yanında Ebû Süfyan’la anlaşıp dönünce, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Muhammed ibni Mesleme’yi göndererek onu öldürttü. Sonra Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ordusuyla birlikte onların kalesine varıp yirmi bir gece muhasara altına aldı ve harp sahası açmak, bir de onları iktisâden çökertmek için hurmalıklarının kesilmesini emretti. Allâh kalplerine korku salınca barış teklif ettiler. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ise her üç hâne halkının bir deve üzerine istedikleri kadar eşya yüklemeleri karşılığında sürgüne gönderilmelerinden başka bir şeye müsaade etmedi. Böylece asırlardır sürgün yüzü görmemiş bu boy, Şâm bölgesin deki Erîha ve Ezru’ât kasabalarına nefyedildiler. İşte o zaman yurtlarında duramayacaklarını anlayınca, terk-i diyâr etmeden kendi elleriyle yıkabildiklerini yıktılar, o sırada bir yandan da Müslümanlar savaş alanını genişletmek ve onları rezil etmek için kalenin dış kısmını tahrip ediyorlardı. Ehl-i Kitap için bu, Arap yarım adasından ilk sürgün oldu. İkinci sürgün ise Hazret-i Ömer devrinde Hayber’den Şâm’a sürülmeleridir. (Beyzâvî, Nesefî, Hâzin)

3  Eğer Allâh onlar üzerine sürgünü yazmamış olsaydı, elbette onlara dünyada (Ku reyza oğullarının başına gelen öldürülme ve esâret gibi başka vesileler le de) azap edecekti. Zaten (kendisinden büyük bir azap olmayan) o (cehennem) ateşin(in) azâbı âhi rette onlara aittir!

Mücâdele Sûresi  544 
Cüz  28
cihanyamaneren