v02.01.25 Geliştirme Notları
Haşr Sûresi
545
Cuz 28
4﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bu (Yahûdîlerin başına gelen hezîmet) şu sebepledir ki; gerçekten onlar Allâh’a ve Rasûlüne muhâlefet etmiştirler (ve onların hükümlerine karşı gelmiştirler). Zâten her kim Allâh’a muhâlefet ederse, muhakkak ki Allâh, azâbı çok şiddetli olan (bir Zât)dır.
5﴿ O değerli hurma ağaçlarından (Acve dışında) hangilerini kestiyseniz yâhut o (Acve cinsinden ola)nları kökleri üzerinde ayakta durur bir hâlde bıraktıysanız, işte (bunların hiçbiri sizin kendi tasarrufunuzla değildir, bilakis) Allâh’ın izni sebebiyledir ve (O’nun tâatından çıkmış olan) o fâsıkları rezil etsin diyedir.
6﴿ (Dünyâda yaşamak sâdece Rablerine îmân eden ve O’na itâatte bulunanların hakkıdır, dolayısıyla kâfirler dünyâda haksız yere yaşamaktadır. İşte bu nedenle) Allâh’ın, Rasûlüne (harpsiz bir ganîmet olarak) o (Yahûdî ola)nlardan geri döndürmüş olduğu o şey (var ya, o ganîmetlerde müminlerin hakkı yoktur); (çünkü Nadîroğullarının mekânı Medîne’ye iki mil kadar yakın olduğu için) siz on(lar)a karşı atlardan hiçbirini koşturmadınız, binek develerden hiçbirini de (koşturmuş) olmadı(nız, bilakis hepiniz yürüyerek geldiniz, demek ki siz onları harp yoluyla kazanmadınız); lâkin Allâh(ın değişmeyen kānunu şudur ki), rasüllerini dilediği kimseler üzerine sürekli musallat eder. (İşte âhir zaman nebîsini de bu Yahûdîlere musallat kılmış ve görülmedik bir kolaylıkla onları mağlup etmiştir.) Zâten Allâh her bir şey üzerine (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir. (Nitekim Allâh-u Te‘âlâ bâzen görünen vâsıtalarla, bâzen de hiçbir vâsıta olmaksızın hikmeti gereği dilediğini yapar. Dolayısıyla zahmet çekmeden kazandığınız Benînadîr mallarında sizin ganîmet olarak bir hakkınız bulunmamaktadır, bu yüzden Allâh onun tamâmını peygamberine tahsis etmiştir, artık o onları dilediği şekilde dağıtır.)
7﴿ Allâh’ın, o (Medîne’ye uzakta bulunmaları nedeniyle ulaşımlarında zahmet çekilen Kureyza, Fedek ve Hayber gibi) şehirlerin (Yahûdî) ahâlîsinden Rasûlüne (bir ganîmet olarak) geri döndürmüş olduğu (mal ve akar gibi) şeyler(in taksîmine gelince; işte onlar) ise Allâh’a âittir, o Rasûl’e mahsustur ve o (peygambere soy bakımından) yakınlık sâhiplerine âittir, bir de yetimlere, yoksullara ve yolda (mağdur) kalmışa âittir, tâ ki o (mallar), içinizden zenginler arasında elden ele dolaşan (ve onların gücüne güç katan) bir şey olmasın. Artık o Rasûl size ne verdiyse onu hemen alı(p kabûl edi)n, ama o sizi nelerden nehyettiyse siz hemen (onlardan) vazgeçin ve Allâh(ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten ve onları hafife almak)tan hakkıyla sakının. Şüphesiz ki Allâh, (peygamberine muhâlefet edenlere karşı) azâbı çok şiddetli olan (bir Zât)dır. Tefsirlerde zikredildiğine göre; ganîmetlerden Allâh’a âit olan hisse Kâ‘be ve diğer mescitlerin îmârında kullanılır; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e âit olan hisse ise onun tasarrufuna bırakılır, nitekim Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Fedek ve Hayber’i Allâh için fakirlere vakfetmişti ki, sağlığında kendisi, vefâtından sonra da dört büyük halîfe onların dağıtımını üstlenmiştiler. Akrabâdan maksad; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hısımları olan Hâşimoğulları ile, Muttaliboğullarının fakirleridir. Yetimler; babası olmayan, bir de bülûğa ermemiş olan Müslüman ve fakir çocuklardır. Beş hissenin diğer ikisi ise, yoksullara ve memleketinde zengin olsa da, yolda muhtaç duruma düşmüş olanlara âittir. Dolayısıyla bir önceki âyet-i kerîme, Medîne yakınlarında bulunan Nadîroğullarının ganîmeti hakkında olup, onun kullanımını sâdece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e tahsis etmekte, bu âyet-i kerîme ise, Enfâl Sûresi 41. âyet-i celîlesinde anlatıldığı gibi, genel anlamda ganîmetlerin taksîminden bahsetmektedir. Âyet-i celîlede geçen “Peygamberin verdiği ve yasakladığı şeyler” ifâdesi; burada özellikle ganîmetler hakkında ise de, sahâbenin ve ulemânın cumhûruna göre hüküm umûmîdir. Nitekim İbnü Mes‘ûd (Radıyallâhu Anh), dövme yapan ve peruk takan kadınların lânetli olduğuna Kur’ân’dan delil soran kadına bu âyeti okumuştur. (el-Buhârî, el-Libâs:80, rakam:5587; Müslim, el-Libâs:33, rakam:2125) Böylece bâzı günahların isimleri Kur’ân’da sarâhaten beyân edilmese de bu günahların hadîs-i şerîflerde zikredildiğini, bu âyet-i kerîmede ise Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in nehyettiği her şeyden uzak durmak gerektiğinin tescil edildiğini beyân ederek İbnü Mes‘ûd (Radıyallâhu Anh) hadislerde geçen hükümlerin tamâmının Kur’ân’da da zikredilmiş olduğunu ispat etmiştir. Demek ki hadîs-i şerîflerde geçen emir ve yasakların tümü, bu âyet-i kerîme hükmünce Kur’ân’da mevcut sayılmıştır. (el-Âlûsî)
8﴿ (Ganîmetler) o muhâcirler(den) olan fakirlere âittir ki; onlar (haksız yere) yurtlarından ve mallarından çıkartıl(arak muhtaç durumda bırakıl)mıştırlar. Hâlbuki onlar (sırf) Allâh’tan büyük bir lütuf ve değerli bir (hoşnutluk ve) rızâ aramaktadırlar ve Allâh(ın yolun)a da Rasûlüne de yardım etmektedirler. (Habîbim!) İşte sana! Onlar (var ya), ancak onlar (îmân iddiâsında) sâdık olan (ve doğru söyleyen) kimselerin ta kendisidir.
9﴿ (Ganîmet malları) bir de (ensardan olan) o kimseler içindir ki; kendileri o (muhâcir ola)nlar(ın hicret yapmasın)dan önce o (Medîne) yurd(un)u mekân edinmiştirler ve (şirk ve nifâka karşı) îmânı (tercih etmiştirler). Onlar, kendilerine hicret etmiş olan kimseleri (cân-ı gönülden) severler ve onlara verilmiş olan (ganîmet malı gibi) şeylerden dolayı göğüslerinde (bulunan kalplerinde, onlara verilenin kendilerine verilmesine dâir bir meyil ve) en ufak bir hâcet bulmazlar, üstelik kendilerinde çok büyük ihtiyaç bulunsa da (yemeyip yedirerek, giymeyip giydirerek) kendi nefislerine karşı (onları) tercih ederler. Zâten her kim (Allâh tarafından) nefsinin cimrilik hırsından korunur (da, Allâh yolunda infâka muvaffak kılınır)sa, (Habîbim) artık işte sana onlar (var ya); ancak onlar, felâh (ve kurtuluş)a erenlerin ta kendisidir.
سُورَةُ الْحَشْرِ
الجزء ٢٨
٥٤٥
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَٓاقِّ اللّٰهَ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿٤
مَا قَطَعْتُمْ مِنْ ل۪ينَةٍ اَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَٓائِمَةً عَلٰٓى اُصُولِهَا فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِق۪ينَ ﴿٥
وَمَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْهُمْ فَمَٓا اَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٦
مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ ﴿٧
لِلْفُقَرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ ﴿٨
وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ ﴿٩
Haşr Sûresi
545
Cuz 28
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَٓاقِّ اللّٰهَ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿٤
4﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bu (Yahûdîlerin başına gelen hezîmet) şu sebepledir ki; gerçekten onlar Allâh’a ve Rasûlüne muhâlefet etmiştirler (ve onların hükümlerine karşı gelmiştirler). Zâten her kim Allâh’a muhâlefet ederse, muhakkak ki Allâh, azâbı çok şiddetli olan (bir Zât)dır.
مَا قَطَعْتُمْ مِنْ ل۪ينَةٍ اَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَٓائِمَةً عَلٰٓى اُصُولِهَا فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِق۪ينَ ﴿٥
5﴿ O değerli hurma ağaçlarından (Acve dışında) hangilerini kestiyseniz yâhut o (Acve cinsinden ola)nları kökleri üzerinde ayakta durur bir hâlde bıraktıysanız, işte (bunların hiçbiri sizin kendi tasarrufunuzla değildir, bilakis) Allâh’ın izni sebebiyledir ve (O’nun tâatından çıkmış olan) o fâsıkları rezil etsin diyedir.
وَمَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْهُمْ فَمَٓا اَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٦
6﴿ (Dünyâda yaşamak sâdece Rablerine îmân eden ve O’na itâatte bulunanların hakkıdır, dolayısıyla kâfirler dünyâda haksız yere yaşamaktadır. İşte bu nedenle) Allâh’ın, Rasûlüne (harpsiz bir ganîmet olarak) o (Yahûdî ola)nlardan geri döndürmüş olduğu o şey (var ya, o ganîmetlerde müminlerin hakkı yoktur); (çünkü Nadîroğullarının mekânı Medîne’ye iki mil kadar yakın olduğu için) siz on(lar)a karşı atlardan hiçbirini koşturmadınız, binek develerden hiçbirini de (koşturmuş) olmadı(nız, bilakis hepiniz yürüyerek geldiniz, demek ki siz onları harp yoluyla kazanmadınız); lâkin Allâh(ın değişmeyen kānunu şudur ki), rasüllerini dilediği kimseler üzerine sürekli musallat eder. (İşte âhir zaman nebîsini de bu Yahûdîlere musallat kılmış ve görülmedik bir kolaylıkla onları mağlup etmiştir.) Zâten Allâh her bir şey üzerine (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir. (Nitekim Allâh-u Te‘âlâ bâzen görünen vâsıtalarla, bâzen de hiçbir vâsıta olmaksızın hikmeti gereği dilediğini yapar. Dolayısıyla zahmet çekmeden kazandığınız Benînadîr mallarında sizin ganîmet olarak bir hakkınız bulunmamaktadır, bu yüzden Allâh onun tamâmını peygamberine tahsis etmiştir, artık o onları dilediği şekilde dağıtır.)
مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ ﴿٧
7﴿ Allâh’ın, o (Medîne’ye uzakta bulunmaları nedeniyle ulaşımlarında zahmet çekilen Kureyza, Fedek ve Hayber gibi) şehirlerin (Yahûdî) ahâlîsinden Rasûlüne (bir ganîmet olarak) geri döndürmüş olduğu (mal ve akar gibi) şeyler(in taksîmine gelince; işte onlar) ise Allâh’a âittir, o Rasûl’e mahsustur ve o (peygambere soy bakımından) yakınlık sâhiplerine âittir, bir de yetimlere, yoksullara ve yolda (mağdur) kalmışa âittir, tâ ki o (mallar), içinizden zenginler arasında elden ele dolaşan (ve onların gücüne güç katan) bir şey olmasın. Artık o Rasûl size ne verdiyse onu hemen alı(p kabûl edi)n, ama o sizi nelerden nehyettiyse siz hemen (onlardan) vazgeçin ve Allâh(ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten ve onları hafife almak)tan hakkıyla sakının. Şüphesiz ki Allâh, (peygamberine muhâlefet edenlere karşı) azâbı çok şiddetli olan (bir Zât)dır. Tefsirlerde zikredildiğine göre; ganîmetlerden Allâh’a âit olan hisse Kâ‘be ve diğer mescitlerin îmârında kullanılır; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e âit olan hisse ise onun tasarrufuna bırakılır, nitekim Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Fedek ve Hayber’i Allâh için fakirlere vakfetmişti ki, sağlığında kendisi, vefâtından sonra da dört büyük halîfe onların dağıtımını üstlenmiştiler. Akrabâdan maksad; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hısımları olan Hâşimoğulları ile, Muttaliboğullarının fakirleridir. Yetimler; babası olmayan, bir de bülûğa ermemiş olan Müslüman ve fakir çocuklardır. Beş hissenin diğer ikisi ise, yoksullara ve memleketinde zengin olsa da, yolda muhtaç duruma düşmüş olanlara âittir. Dolayısıyla bir önceki âyet-i kerîme, Medîne yakınlarında bulunan Nadîroğullarının ganîmeti hakkında olup, onun kullanımını sâdece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e tahsis etmekte, bu âyet-i kerîme ise, Enfâl Sûresi 41. âyet-i celîlesinde anlatıldığı gibi, genel anlamda ganîmetlerin taksîminden bahsetmektedir. Âyet-i celîlede geçen “Peygamberin verdiği ve yasakladığı şeyler” ifâdesi; burada özellikle ganîmetler hakkında ise de, sahâbenin ve ulemânın cumhûruna göre hüküm umûmîdir. Nitekim İbnü Mes‘ûd (Radıyallâhu Anh), dövme yapan ve peruk takan kadınların lânetli olduğuna Kur’ân’dan delil soran kadına bu âyeti okumuştur. (el-Buhârî, el-Libâs:80, rakam:5587; Müslim, el-Libâs:33, rakam:2125) Böylece bâzı günahların isimleri Kur’ân’da sarâhaten beyân edilmese de bu günahların hadîs-i şerîflerde zikredildiğini, bu âyet-i kerîmede ise Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in nehyettiği her şeyden uzak durmak gerektiğinin tescil edildiğini beyân ederek İbnü Mes‘ûd (Radıyallâhu Anh) hadislerde geçen hükümlerin tamâmının Kur’ân’da da zikredilmiş olduğunu ispat etmiştir. Demek ki hadîs-i şerîflerde geçen emir ve yasakların tümü, bu âyet-i kerîme hükmünce Kur’ân’da mevcut sayılmıştır. (el-Âlûsî)
لِلْفُقَرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ ﴿٨
8﴿ (Ganîmetler) o muhâcirler(den) olan fakirlere âittir ki; onlar (haksız yere) yurtlarından ve mallarından çıkartıl(arak muhtaç durumda bırakıl)mıştırlar. Hâlbuki onlar (sırf) Allâh’tan büyük bir lütuf ve değerli bir (hoşnutluk ve) rızâ aramaktadırlar ve Allâh(ın yolun)a da Rasûlüne de yardım etmektedirler. (Habîbim!) İşte sana! Onlar (var ya), ancak onlar (îmân iddiâsında) sâdık olan (ve doğru söyleyen) kimselerin ta kendisidir.
وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ ﴿٩
9﴿ (Ganîmet malları) bir de (ensardan olan) o kimseler içindir ki; kendileri o (muhâcir ola)nlar(ın hicret yapmasın)dan önce o (Medîne) yurd(un)u mekân edinmiştirler ve (şirk ve nifâka karşı) îmânı (tercih etmiştirler). Onlar, kendilerine hicret etmiş olan kimseleri (cân-ı gönülden) severler ve onlara verilmiş olan (ganîmet malı gibi) şeylerden dolayı göğüslerinde (bulunan kalplerinde, onlara verilenin kendilerine verilmesine dâir bir meyil ve) en ufak bir hâcet bulmazlar, üstelik kendilerinde çok büyük ihtiyaç bulunsa da (yemeyip yedirerek, giymeyip giydirerek) kendi nefislerine karşı (onları) tercih ederler. Zâten her kim (Allâh tarafından) nefsinin cimrilik hırsından korunur (da, Allâh yolunda infâka muvaffak kılınır)sa, (Habîbim) artık işte sana onlar (var ya); ancak onlar, felâh (ve kurtuluş)a erenlerin ta kendisidir.