v02.01.25 Geliştirme Notları
Haşr Sûresi
546
Cuz 28
10﴿ (Ganîmet malları) yine o (fakir) kimseler içindir ki; o (muhâcir ve ensar ola)nlardan sonra (dünyâya) gelmiş (ve gelecek)lerdir de: “Ey Rabbimiz! Bizim için ve îmânla (yaşayıp vefât ederek) bizi geçmiş olan o kardeşlerimiz için (günahlarımızı) mağfirette bulun ve o îmân etmiş kimseler için kalplerimiz içerisinde en ufak bir kin bulundurma. Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki Sen (çok esirgeyen bir) Raûf’sun, (çok acıyan bir) Rahîm’sin. (Dolayısıyla duâlarımızı lütfunla kabûl edersin)” demektedirler. Bu âyet-i kerîmeden dolayı İmâm-ı Mâlik gibi bâzı müctehidler, sahâbe-i kirâmın hepsini sevmek ve rahmetle yâd etmek gerektiğine kāil olmuşlar ve: “Sahâbe-i kirâmdan herhangi birine dahî kalbinde kin ve nefret taşıyan kimse, müminlerle ilgili ganîmet taksîmi husûsunda bu ve öncesindeki iki âyet-i kerîmede sayılan üç kısımdan da hâriçtir ve gerçek Müslümanlar arasında onların bir nasîbi yoktur” demişlerdir. (el-Hâzin; el-Âlûsî)
11﴿ (Habîbim!) Bakmadın mı o (Abdullâh ibnü Übeyy, Vedî‘a ibnü Mâlik ve Süveyd gibi) münâfık olmuş kimselere ki; Ehl-i Kitâb’tan olan o kâfir olmuş (Kureyza ve Nadîroğullarından olan) kardeşlerine (adam göndererek): “Andolsun ki; siz (yurtlarınızdan) çıkarılırsanız, elbette biz de mutlaka sizinle birlikte çıkacağız (ve nereye giderseniz oraya gideceğiz), sizin (mağlup edilmeniz için) hakkınızda (karar alan) hiçbir kimseye (ne kadar uzun zaman geçse de) ebediyyen itâat etmeyeceğiz, eğer sizinle savaşılacak olursa, andolsun ki; mutlaka size yardım edeceğiz” diyorlar. Hâlbuki Allâh şâhitlik etmektedir ki, gerçekten onlar elbette (bu sözlerinde) yalancı kimselerdir.
12﴿ Andolsun ki; eğer (o Yahûdîler yurtlarından) çıkarılacak olurlarsa bunlar onlarla birlikte çıkmayacaklardır; kasem olsun, onlarla savaşılacak olursa (bu münâfıklar sözlerini bozarak) onlara yardım etmeyeceklerdir; yemîn olsun ki (farz-ı misal); onlara yardım edecek olsalar da elbette o (münâfık ola)nlar (zoru görünce) mutlaka arkaları(nı) dön(üp firâr ed)eceklerdir. Sonra (da münâfıklıkları açığa çıkacağından, nifakları kendilerine yararlı olamayacak, böylece Allâh onları helâk edecektir ve hiçbir kimse tarafından) yardım olunmayacaklardır.
13﴿ (Ey Müslümanlar!) Allâh’tan (korkularından)sa o (münâfık ola)nların göğüslerinde (ve gönüllerinde yerleşen bir) korku bakımından elbette siz daha şiddetlisiniz. (Onların zâhirde Allâh’tan korkuyormuş gibi görünmelerine aldanmayın, zîrâ size karşı içlerinde sakladıkları korku, görüntüde kalan Allâh korkularından daha kuvvetlidir.) (Habîbim!) İşte sana! Bu şu sebepledir ki; gerçekten onlar öyle (ahmak) bir toplumdur ki (Allâh’ın büyüklüğünü) iyice anlamazlar. (Artık böyle anlayışsız kimselerin Allâh-u Te‘âlâ’dan korkmaları nasıl beklenebilir?!)
14﴿ O (Yahûdîler ve münâfık ola)nlar (hendeklerle ve geçitlerle) sıkıca korunmuş birtakım kasabalarda ya da duvarların (ve siperlerin) ardından olmadıkça (hiçbir zaman ve hiçbir yerde) bir araya gelici olarak sizinle savaşamazlar. (Ama bu onların güçsüzlüğünden ve korkaklığından ötürü değildir, zîrâ) kendi aralarındaki harpleri çok şiddetlidir (fakat sizinle karşılaştıkları zaman, Allâh’ın kalplerine attığı korku sebebiyle ellerinin ve ayaklarının dermânı kesilir). (Habîbim!) Sen onları birlikte olan (ve birbirini severek huzur içerisinde yaşayan) bir topluluk zannedersin, oysa kalpleri darmadağınıktır. (Dolayısıyla birbirlerine gerçek mânâda destek olamazlar. O hâlde birlik görünmelerine aldanıp da onlarla savaşmaktan geri durmayın.) İşte sana! Bu (şekilde kaplerinin darmadağınık olması) şu sebepledir ki; gerçekten onlar öyle bir toplumdur ki (kaynaşma yolları ve birleşme sebepleri dâhil hiçbir şey hakkında) akıllarını kullanmazlar.
15﴿ (O Medîne Yahûdîlerinden olan Nadîroğullarının durumu) kendilerinden yakın bir zaman önceki o kimselerin acâyip hâli gibidir ki; o (Kureyza kabîlesine mensup ola)nlar (onların başına gelenden iki sene kadar önce inkâr ve muhâlefet gibi kötü) işlerinin vebâlini (dünyâda peşînen) tatmıştılar. (Nitekim onların eli silah tutanları öldürülmüş, diğerleri ise esir edilmişti.) Üstelik (âhirette) onlar için çok acı verici büyük bir azap (da) vardır.
16﴿ (O münâfık olanların insanları aldatmadaki mahâretli durumu) şeytanın acâyip hâli gibidir. Hani o (şeytan) insana: “(Allâh’ı inkâr ederek) kâfir ol (da seni kurtarayım)” demişti. Ama o kâfir olunca (şeytan ona): “Gerçekten ben senden tamâmen uzak biriyim, muhakkak ki ben bütün âlemlerin Rabbi (olan) Allâh’tan korkmaktayım” demişti. (İşte münâfıklar da Yahûdîleri böylece boş vaatlerle kandırıp âhir zaman nebîsine karşı çıkarttılar, yardıma en ziyâde muhtaç oldukları anda ise yardımsız bıraktılar.)
سُورَةُ الْحَشْرِ
الجزء ٢٨
٥٤٦
وَالَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذ۪ينَ سَبَقُونَا بِالْا۪يمَانِ وَلَا تَجْعَلْ ف۪ي قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا رَبَّنَٓا اِنَّكَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟ ﴿١٠
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِاِخْوَانِهِمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ اُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلَا نُط۪يعُ ف۪يكُمْ اَحَدًا اَبَدًاۙ وَاِنْ قُوتِلْتُمْ لَنَنْصُرَنَّكُمْۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿١١
لَئِنْ اُخْرِجُوا لَا يَخْرُجُونَ مَعَهُمْۚ وَلَئِنْ قُوتِلُوا لَا يَنْصُرُونَهُمْۚ وَلَئِنْ نَصَرُوهُمْ لَيُوَلُّنَّ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ ﴿١٢
لَاَنْتُمْ اَشَدُّ رَهْبَةً ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ ﴿١٣
لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَم۪يعًا اِلَّا ف۪ي قُرًى مُحَصَّنَةٍ اَوْ مِنْ وَرَٓاءِ جُدُرٍۜ بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَد۪يدٌۜ تَحْسَبُهُمْ جَم۪يعًا وَقُلُوبُهُمْ شَتّٰىۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَۚ ﴿١٤
كَمَثَلِ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَر۪يبًا ذَاقُوا وَبَالَ اَمْرِهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۚ ﴿١٥
كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ اِذْ قَالَ لِلْاِنْسَانِ اكْفُرْۚ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ ﴿١٦
Haşr Sûresi
546
Cuz 28
وَالَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذ۪ينَ سَبَقُونَا بِالْا۪يمَانِ وَلَا تَجْعَلْ ف۪ي قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا رَبَّنَٓا اِنَّكَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟ ﴿١٠
10﴿ (Ganîmet malları) yine o (fakir) kimseler içindir ki; o (muhâcir ve ensar ola)nlardan sonra (dünyâya) gelmiş (ve gelecek)lerdir de: “Ey Rabbimiz! Bizim için ve îmânla (yaşayıp vefât ederek) bizi geçmiş olan o kardeşlerimiz için (günahlarımızı) mağfirette bulun ve o îmân etmiş kimseler için kalplerimiz içerisinde en ufak bir kin bulundurma. Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki Sen (çok esirgeyen bir) Raûf’sun, (çok acıyan bir) Rahîm’sin. (Dolayısıyla duâlarımızı lütfunla kabûl edersin)” demektedirler. Bu âyet-i kerîmeden dolayı İmâm-ı Mâlik gibi bâzı müctehidler, sahâbe-i kirâmın hepsini sevmek ve rahmetle yâd etmek gerektiğine kāil olmuşlar ve: “Sahâbe-i kirâmdan herhangi birine dahî kalbinde kin ve nefret taşıyan kimse, müminlerle ilgili ganîmet taksîmi husûsunda bu ve öncesindeki iki âyet-i kerîmede sayılan üç kısımdan da hâriçtir ve gerçek Müslümanlar arasında onların bir nasîbi yoktur” demişlerdir. (el-Hâzin; el-Âlûsî)
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِاِخْوَانِهِمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ اُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلَا نُط۪يعُ ف۪يكُمْ اَحَدًا اَبَدًاۙ وَاِنْ قُوتِلْتُمْ لَنَنْصُرَنَّكُمْۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿١١
11﴿ (Habîbim!) Bakmadın mı o (Abdullâh ibnü Übeyy, Vedî‘a ibnü Mâlik ve Süveyd gibi) münâfık olmuş kimselere ki; Ehl-i Kitâb’tan olan o kâfir olmuş (Kureyza ve Nadîroğullarından olan) kardeşlerine (adam göndererek): “Andolsun ki; siz (yurtlarınızdan) çıkarılırsanız, elbette biz de mutlaka sizinle birlikte çıkacağız (ve nereye giderseniz oraya gideceğiz), sizin (mağlup edilmeniz için) hakkınızda (karar alan) hiçbir kimseye (ne kadar uzun zaman geçse de) ebediyyen itâat etmeyeceğiz, eğer sizinle savaşılacak olursa, andolsun ki; mutlaka size yardım edeceğiz” diyorlar. Hâlbuki Allâh şâhitlik etmektedir ki, gerçekten onlar elbette (bu sözlerinde) yalancı kimselerdir.
لَئِنْ اُخْرِجُوا لَا يَخْرُجُونَ مَعَهُمْۚ وَلَئِنْ قُوتِلُوا لَا يَنْصُرُونَهُمْۚ وَلَئِنْ نَصَرُوهُمْ لَيُوَلُّنَّ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ ﴿١٢
12﴿ Andolsun ki; eğer (o Yahûdîler yurtlarından) çıkarılacak olurlarsa bunlar onlarla birlikte çıkmayacaklardır; kasem olsun, onlarla savaşılacak olursa (bu münâfıklar sözlerini bozarak) onlara yardım etmeyeceklerdir; yemîn olsun ki (farz-ı misal); onlara yardım edecek olsalar da elbette o (münâfık ola)nlar (zoru görünce) mutlaka arkaları(nı) dön(üp firâr ed)eceklerdir. Sonra (da münâfıklıkları açığa çıkacağından, nifakları kendilerine yararlı olamayacak, böylece Allâh onları helâk edecektir ve hiçbir kimse tarafından) yardım olunmayacaklardır.
لَاَنْتُمْ اَشَدُّ رَهْبَةً ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ ﴿١٣
13﴿ (Ey Müslümanlar!) Allâh’tan (korkularından)sa o (münâfık ola)nların göğüslerinde (ve gönüllerinde yerleşen bir) korku bakımından elbette siz daha şiddetlisiniz. (Onların zâhirde Allâh’tan korkuyormuş gibi görünmelerine aldanmayın, zîrâ size karşı içlerinde sakladıkları korku, görüntüde kalan Allâh korkularından daha kuvvetlidir.) (Habîbim!) İşte sana! Bu şu sebepledir ki; gerçekten onlar öyle (ahmak) bir toplumdur ki (Allâh’ın büyüklüğünü) iyice anlamazlar. (Artık böyle anlayışsız kimselerin Allâh-u Te‘âlâ’dan korkmaları nasıl beklenebilir?!)
لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَم۪يعًا اِلَّا ف۪ي قُرًى مُحَصَّنَةٍ اَوْ مِنْ وَرَٓاءِ جُدُرٍۜ بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَد۪يدٌۜ تَحْسَبُهُمْ جَم۪يعًا وَقُلُوبُهُمْ شَتّٰىۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَۚ ﴿١٤
14﴿ O (Yahûdîler ve münâfık ola)nlar (hendeklerle ve geçitlerle) sıkıca korunmuş birtakım kasabalarda ya da duvarların (ve siperlerin) ardından olmadıkça (hiçbir zaman ve hiçbir yerde) bir araya gelici olarak sizinle savaşamazlar. (Ama bu onların güçsüzlüğünden ve korkaklığından ötürü değildir, zîrâ) kendi aralarındaki harpleri çok şiddetlidir (fakat sizinle karşılaştıkları zaman, Allâh’ın kalplerine attığı korku sebebiyle ellerinin ve ayaklarının dermânı kesilir). (Habîbim!) Sen onları birlikte olan (ve birbirini severek huzur içerisinde yaşayan) bir topluluk zannedersin, oysa kalpleri darmadağınıktır. (Dolayısıyla birbirlerine gerçek mânâda destek olamazlar. O hâlde birlik görünmelerine aldanıp da onlarla savaşmaktan geri durmayın.) İşte sana! Bu (şekilde kaplerinin darmadağınık olması) şu sebepledir ki; gerçekten onlar öyle bir toplumdur ki (kaynaşma yolları ve birleşme sebepleri dâhil hiçbir şey hakkında) akıllarını kullanmazlar.
كَمَثَلِ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَر۪يبًا ذَاقُوا وَبَالَ اَمْرِهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۚ ﴿١٥
15﴿ (O Medîne Yahûdîlerinden olan Nadîroğullarının durumu) kendilerinden yakın bir zaman önceki o kimselerin acâyip hâli gibidir ki; o (Kureyza kabîlesine mensup ola)nlar (onların başına gelenden iki sene kadar önce inkâr ve muhâlefet gibi kötü) işlerinin vebâlini (dünyâda peşînen) tatmıştılar. (Nitekim onların eli silah tutanları öldürülmüş, diğerleri ise esir edilmişti.) Üstelik (âhirette) onlar için çok acı verici büyük bir azap (da) vardır.
كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ اِذْ قَالَ لِلْاِنْسَانِ اكْفُرْۚ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ ﴿١٦
16﴿ (O münâfık olanların insanları aldatmadaki mahâretli durumu) şeytanın acâyip hâli gibidir. Hani o (şeytan) insana: “(Allâh’ı inkâr ederek) kâfir ol (da seni kurtarayım)” demişti. Ama o kâfir olunca (şeytan ona): “Gerçekten ben senden tamâmen uzak biriyim, muhakkak ki ben bütün âlemlerin Rabbi (olan) Allâh’tan korkmaktayım” demişti. (İşte münâfıklar da Yahûdîleri böylece boş vaatlerle kandırıp âhir zaman nebîsine karşı çıkarttılar, yardıma en ziyâde muhtaç oldukları anda ise yardımsız bıraktılar.)