v02.01.25 Geliştirme Notları
Âl-i İmrân Sûresi
55
Cuz 3
46﴿ (Bir mûcize eseri olarak) beşikte de, yetişkin iken de (hiçbir fark olmaksızın diğer peygamberler konuştuğu gibi o da) insanlarla konuşacak ve (ataları İbrâhîm, İshâk, Ya‘kûb ve Mûsâ (Aleyhimüsselâm) gibi) sâlihlerden olacak.”
47﴿ O (müjdeyi alan Meryem (Aleyhesselâm) Allâh-u Te‘âlâ’nın kudretinin büyüklüğüne şaşırıp, çocuğun ne şekilde meydana geleceğini sormak üzere): “Ey Rabbim! Bana hiçbir beşer dokunmamışken, benim için bir çocuk nasıl olabilir?!” demişti. O (Cebrâîl (Aleyhisselâm) da): “(Ey Meryem!) İşte sana! Allâh dilediğini böylece (hârikulâde bir şekilde) yaratmaktadır. (Artık O’nun sana babasız bir çocuk verebileceğini yadırgama. Zîrâ) O (Rabbin bir şeyin meydana gelmesine karar verip) bir iş(in meydana gelmesin)e hükmettiği zaman, artık ona ancak (harften ve sesten münezzeh olarak): ‘Vâr ol!’ buyurur, o da hemen vâr oluverir. (Dolayısıyla senin Rabbin, yaratmak istediği şeyleri bâzen birtakım sebepler ve ana maddelerle yarattığı gibi, dilerse de hiçbir sebebe dayanmaksızın yoktan yaratır)” demişti.
48﴿ (Melekler Meryem (Aleyhesselâm)a yaptıkları nidâyı şöyle sürdürdüler: Ey Meryem! Şunu da bil ki, Allâh-u Te‘âlâ) o (senin çocuğu)na (tüm İlâhî) kitap(ların mâlûmâtını ve yazı yazmay)ı, hikmeti (helâl-harama dâir fıkıh bilgisini ve anlatma kābiliyetini), Tevrât’ı ve İncîl’i de öğretecektir.
49﴿ Ayrıca (Allâh-u Te‘âlâ, Îsâ (Aleyhisselâm)ı) İsrâîloğullarına bir rasûl olarak (gönderecek de, o kendilerine diyecektir) ki: “Şüphesiz ben size (peygamberlik iddiamda doğruluğuma dâir) kesinlikle Rabbinizden birtakım büyük âyet (ve mûcize)ler getirdim. Muhakkak ben sizin (îmân etmeniz) için kuş sûretine benzer bir şeyi çamurdan şekillendiririm, sonra içine üflerim de Allâh’ın izniyle o (cansız sûret, bir mûcize eseri olarak) hemen (canlı ve uçabilen) bir kuş oluverir. Ayrıca Allâh’ın izniyle anadan doğma körü ve abraş (diye bilinen alaca hastasın)ı iyileştiririm, ölüleri de diriltirim. (Bunları görüp de hâlâ ‘Büyüdür’ diyorsanız, o zaman benim görmediğimi bildiğiniz gaybî hâllerinize Allâh-u Te‘âlâ’nın bildirmesiyle vâkıf olduğuma bir örnek olarak belirtiyorum ki) yemekte olduğunuz şeyleri de, evlerinizde biriktirmiş olduğunuz şeyleri de size haber veririm. (Ey muhâtap!) İşte sana! Şüphesiz ki bu (dört büyük mûcizeyle ilgili anlatıla)n(lar)da sizin için elbette (benim doğruluğumu gösteren) pek büyük birer âyet vardır. Eğer (gördüğü gerçekler karşısında direnmeyip onlara) îmân edici kimseler olduysanız (bunlardan faydalanırsınız)!
50﴿ Bir de (Allâh-u Te‘âlâ) önümde bulunan Tevrât’ı doğrulayıcı ve (Mûsâ (Aleyhisselâm)ın şerîatında) üzerinize haram kılınmış olan şeylerin bir kısmını sizin (faydalanmanız) için helâl kılayım diye (beni size gönderdi). Ben size (risâletimin doğruluğuna dâir) Rabbiniz’den birçok âyet (ve mûcize) de getirdim. O hâlde Allâh’tan hakkıyla sakının ve bana itâat edin. Rabî‘ (Radıyallâhu Anh)dan nakledildiğine göre; Îsâ (Aleyhisselâm)ın şerîatının hükümleri, Mûsâ (Aleyhisselâm)ın şerîatından daha hafif ve kolaydı. Çünkü Tevrât’ta; içyağları, tırnaklı hayvanlar, deve eti, bâzı balık ve kuş türlerinin yenmesinin harâmiyeti ve cumartesi günü çalışma yasağı gibi ağır hükümler vardı. Îsâ (Aleyhisselâm) ise İncîl’de bu hususta birtakım kolaylıklar getirdi.
51﴿ Şüphesiz ki Allâh benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir, öyleyse (bana değil) O’na ibâdet (ve kulluk) edin. İşte bu (şekilde sâdece Allâh’a ibâdet, sâhibini ebedî nîmetlere kavuşturacak) dosdoğru bir yoldur.”
52﴿ Artık Îsâ onlardan (gözle görülür bir şekilde) kâfirliği hissedince: “Allâh’a (yönelici ve dînine dâvet edici biri olarak benim) yardımcılarım kimdir? (Zîrâ Allâh’a yardım, peygamberine yardımla olur)” demişti. (Yakın ashâbından oluşan) havârîler demişti ki: “Biz Allâh(ın dîninin ve dâvâsın)ın yardımcılarıyız. Biz Allâh’a (ve O’nun bütün indirdiklerine) îmân ettik. (Ey Îsâ! Kıyâmet günü peygamberler, ümmetleri hakkında şâhitlik yaparken) sen de (bizim lehimize şâhit olabilmen için şimdiden) şâhit ol ki; gerçekten biz Müslüman kimseleriz.
سُورَةُ اٰلِ عِمْرٰنَ
الجزء ٣
٥٥
وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا وَمِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿٤٦
قَالَتْ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌۜ قَالَ كَذٰلِكِ اللّٰهُ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْرًا فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ﴿٤٧
وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ ﴿٤٨
وَرَسُولًا اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اَنّ۪ي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ اَنّ۪ٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ فَاَنْفُخُ ف۪يهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَۙ ف۪ي بُيُوتِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ ﴿٤٩
وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَلِاُحِلَّ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ وَجِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ ﴿٥٠
اِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿٥١
فَلَمَّٓا اَحَسَّ ع۪يسٰى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِۚ اٰمَنَّا بِاللّٰهِۚ وَاشْهَدْ بِاَنَّا مُسْلِمُونَ ﴿٥٢
Âl-i İmrân Sûresi
55
Cuz 3
وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا وَمِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿٤٦
46﴿ (Bir mûcize eseri olarak) beşikte de, yetişkin iken de (hiçbir fark olmaksızın diğer peygamberler konuştuğu gibi o da) insanlarla konuşacak ve (ataları İbrâhîm, İshâk, Ya‘kûb ve Mûsâ (Aleyhimüsselâm) gibi) sâlihlerden olacak.”
قَالَتْ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌۜ قَالَ كَذٰلِكِ اللّٰهُ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْرًا فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ﴿٤٧
47﴿ O (müjdeyi alan Meryem (Aleyhesselâm) Allâh-u Te‘âlâ’nın kudretinin büyüklüğüne şaşırıp, çocuğun ne şekilde meydana geleceğini sormak üzere): “Ey Rabbim! Bana hiçbir beşer dokunmamışken, benim için bir çocuk nasıl olabilir?!” demişti. O (Cebrâîl (Aleyhisselâm) da): “(Ey Meryem!) İşte sana! Allâh dilediğini böylece (hârikulâde bir şekilde) yaratmaktadır. (Artık O’nun sana babasız bir çocuk verebileceğini yadırgama. Zîrâ) O (Rabbin bir şeyin meydana gelmesine karar verip) bir iş(in meydana gelmesin)e hükmettiği zaman, artık ona ancak (harften ve sesten münezzeh olarak): ‘Vâr ol!’ buyurur, o da hemen vâr oluverir. (Dolayısıyla senin Rabbin, yaratmak istediği şeyleri bâzen birtakım sebepler ve ana maddelerle yarattığı gibi, dilerse de hiçbir sebebe dayanmaksızın yoktan yaratır)” demişti.
وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ ﴿٤٨
48﴿ (Melekler Meryem (Aleyhesselâm)a yaptıkları nidâyı şöyle sürdürdüler: Ey Meryem! Şunu da bil ki, Allâh-u Te‘âlâ) o (senin çocuğu)na (tüm İlâhî) kitap(ların mâlûmâtını ve yazı yazmay)ı, hikmeti (helâl-harama dâir fıkıh bilgisini ve anlatma kābiliyetini), Tevrât’ı ve İncîl’i de öğretecektir.
وَرَسُولًا اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اَنّ۪ي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ اَنّ۪ٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ فَاَنْفُخُ ف۪يهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَۙ ف۪ي بُيُوتِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ ﴿٤٩
49﴿ Ayrıca (Allâh-u Te‘âlâ, Îsâ (Aleyhisselâm)ı) İsrâîloğullarına bir rasûl olarak (gönderecek de, o kendilerine diyecektir) ki: “Şüphesiz ben size (peygamberlik iddiamda doğruluğuma dâir) kesinlikle Rabbinizden birtakım büyük âyet (ve mûcize)ler getirdim. Muhakkak ben sizin (îmân etmeniz) için kuş sûretine benzer bir şeyi çamurdan şekillendiririm, sonra içine üflerim de Allâh’ın izniyle o (cansız sûret, bir mûcize eseri olarak) hemen (canlı ve uçabilen) bir kuş oluverir. Ayrıca Allâh’ın izniyle anadan doğma körü ve abraş (diye bilinen alaca hastasın)ı iyileştiririm, ölüleri de diriltirim. (Bunları görüp de hâlâ ‘Büyüdür’ diyorsanız, o zaman benim görmediğimi bildiğiniz gaybî hâllerinize Allâh-u Te‘âlâ’nın bildirmesiyle vâkıf olduğuma bir örnek olarak belirtiyorum ki) yemekte olduğunuz şeyleri de, evlerinizde biriktirmiş olduğunuz şeyleri de size haber veririm. (Ey muhâtap!) İşte sana! Şüphesiz ki bu (dört büyük mûcizeyle ilgili anlatıla)n(lar)da sizin için elbette (benim doğruluğumu gösteren) pek büyük birer âyet vardır. Eğer (gördüğü gerçekler karşısında direnmeyip onlara) îmân edici kimseler olduysanız (bunlardan faydalanırsınız)!
وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَلِاُحِلَّ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ وَجِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ ﴿٥٠
50﴿ Bir de (Allâh-u Te‘âlâ) önümde bulunan Tevrât’ı doğrulayıcı ve (Mûsâ (Aleyhisselâm)ın şerîatında) üzerinize haram kılınmış olan şeylerin bir kısmını sizin (faydalanmanız) için helâl kılayım diye (beni size gönderdi). Ben size (risâletimin doğruluğuna dâir) Rabbiniz’den birçok âyet (ve mûcize) de getirdim. O hâlde Allâh’tan hakkıyla sakının ve bana itâat edin. Rabî‘ (Radıyallâhu Anh)dan nakledildiğine göre; Îsâ (Aleyhisselâm)ın şerîatının hükümleri, Mûsâ (Aleyhisselâm)ın şerîatından daha hafif ve kolaydı. Çünkü Tevrât’ta; içyağları, tırnaklı hayvanlar, deve eti, bâzı balık ve kuş türlerinin yenmesinin harâmiyeti ve cumartesi günü çalışma yasağı gibi ağır hükümler vardı. Îsâ (Aleyhisselâm) ise İncîl’de bu hususta birtakım kolaylıklar getirdi.
اِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿٥١
51﴿ Şüphesiz ki Allâh benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir, öyleyse (bana değil) O’na ibâdet (ve kulluk) edin. İşte bu (şekilde sâdece Allâh’a ibâdet, sâhibini ebedî nîmetlere kavuşturacak) dosdoğru bir yoldur.”
فَلَمَّٓا اَحَسَّ ع۪يسٰى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِۚ اٰمَنَّا بِاللّٰهِۚ وَاشْهَدْ بِاَنَّا مُسْلِمُونَ ﴿٥٢
52﴿ Artık Îsâ onlardan (gözle görülür bir şekilde) kâfirliği hissedince: “Allâh’a (yönelici ve dînine dâvet edici biri olarak benim) yardımcılarım kimdir? (Zîrâ Allâh’a yardım, peygamberine yardımla olur)” demişti. (Yakın ashâbından oluşan) havârîler demişti ki: “Biz Allâh(ın dîninin ve dâvâsın)ın yardımcılarıyız. Biz Allâh’a (ve O’nun bütün indirdiklerine) îmân ettik. (Ey Îsâ! Kıyâmet günü peygamberler, ümmetleri hakkında şâhitlik yaparken) sen de (bizim lehimize şâhit olabilmen için şimdiden) şâhit ol ki; gerçekten biz Müslüman kimseleriz.