سُورَةُالْمُمْتَحِنَةِ | ٥٥٠ | الجزء ٢٨ |
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِذَا جَٓاءَكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلٰٓى اَنْ لَا يُشْرِكْنَ بِاللّٰهِ شَيْـًٔا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْن۪ينَ وَلَا يَقْتُلْنَ اَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْت۪ينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَر۪ينَهُ بَيْنَ اَيْد۪يهِنَّ وَاَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْص۪ينَكَ ف۪ي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿ ١٢ ﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْاٰخِرَةِ كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ اَصْحَابِ الْقُبُورِ ﴿ ١٣ ﴾
سُورَةُالصَّفِّ |
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ |
سُورَةُالْمُمْتَحِنَةِ | ٥٥٠ | الجزء ٢٨ |
Mümtehine Sûresi | 550 | Cüz 28 |
12 Ey Nebiy(y-i zîşân)! İnanan kadınlar sana gelip de, Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaklarına, hırsızlık yapmayacaklarına, zina etmeyeceklerine, (kızlarını diri diri gömerek) çocuklarını öldürmeyeceklerine, (başkasından doğurdukları çocukları kocalarına getirip: “Bu senin çocuğun!” diyerek) elleriyle ayakları arasında kendisini uyduracakları bir iftira (meydana) getirmeyeceklerine ve (Allâh’a ve peygamberine itaat hususunda) güzel tanınan herhangi bir şey hakkında sana isyan etmeyeceklerine dâir seninle bî’atleş(ip sözleş) tikleri zaman, sen de onlarla bî’atleş ve kendileri için Allâh’tan mağfiret talebinde bulun! Şüphesiz ki Allâh (geçmiş günahları çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur; (kullarına çok acıdığı için, İslâm’a girdikten sonraki hayatlarında kendilerini muvaffak edecek olan bir) Rahîm’dir.
Rivayet olunduğuna göre; Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mekke fethi günü erkeklerin bî’atini bitirince, kadınlarla bî’ate başladı. O sırada kendisi Safâ tepesi üzerinde bulunuyor, Ömer (Radıyallâhu anh) ise biraz aşağısında oturuyor, onun emriyle Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) adına onlara tebliğlerde bulunuyor ve Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından onların bî’atini kabul ediyordu. Ebû Süfyan’ın hanımı Hind (Radıyallâhu anhümâ), Hazret-i Hamza’ya yaptıklarından dolayı Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e tanınmamak için örtülü bir vaziyette kadınlar topluluğu arasında bulunuyordu. İlk olarak “Şirk koşmama” şartı konu edildikten sonra, “Hırsızlık yapmamaları” kaydı açıklanınca o: “Ebû Süfyan pek cimri bir adamdır! Ben onun malından bir şeyler almıştım, peki bu bana helâl olur mu?” dedi. O zaman Ebû Süfyan: “Geçmişte aldıkların sana helâl olsun!” dedi. Bunun üzerine Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onu tanıyıp gülmeye başlayınca o: “Ey Allâh’ın peygamberi! Geçmiş bağışla, ne olur!” dedi. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`de: “Allâh seni affetsin!” buyurdu. “Zina yapmama” şartı mevzu edilince, o: “Hür kadın da zina mı edermiş?” diye şaşkınlığını ifade etti. “Çocuklarını öldürmeme” şartı beyan edilince, Bedir günü Müslümanlar tarafından öldürülen Hanzala isimli oğlunu kastederek: “Biz onları küçükken büyüttük, siz ise onları büyükken öldürdünüz!” demesi üzerine, Ömer (Radıyallâhu anh) sırtüstü uzanacak kadar gülmekten kendini alamadı, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ise tebessüm buyurdu. “İftira etmemeleri” şartı zikredilince o: “Vallâhi, bühtan çok çirkin bir iştir, sense bize ancak iyiliği ve güzel ahlâkı emretmektesin!” diye konuştu. Son olarak “Güzel bilinen şeylerde peygambere isyan etmeme” koşulu anılınca: “Vallâhi biz bu meclise, herhangi bir konuda sana isyan fikriyle oturmadık!” dedi. (Nesefî, Âlûsî)
13 Ey iman etmiş olan kimseler! Bir toplumu dost edinmeyin ki, Allâh onlara gazap etmiştir, (da ha önce ölüp defnedilmiş) kabirlerin halkı olan kâfirler (âhiretin ebedî nimetlerinden) ümit kestiği gibi, gerçekten onlar da âhiretten ümit kesmişlerdir!
ATMIŞBİRİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Saff
SÛRE-İ CELîLESİ
Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 14 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1 Göklerde olanlar ve yerde bulunanlar Allâh için (tenzîh ve) tesbîhte bulunmuştur! (İmansızlar dan intikam alma gücüne sahip olan) Azîz de, (emir ve kazasında son derece hikmet sahibi olan) Hakîm de ancak O’dur!
2 Ey iman etmiş olan kimseler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?
Rivayete göre; sahâbeden bazıları cihatla emrolunmadan önce: “Allâh’ın en sevdiği ameli bilseydik, elbette onu yapardık!” demişlerdi, ama cihat âyeti inince bazıları ağırdan almıştı, Uhud gününde ise kimileri kaçmıştı. İşte bu âyet-i kerîme bu konuda bir uyarı mâhiyetinde olup, söylenen şeyin adak niteliği taşıdığını ve adağın mutlaka yerine getirilmesi gerektiğini beyan etmiştir. Bu âyet-i kerîme: “Yapmadığınız şeyi niye söylüyorsunuz!” şeklinde de tefsir edilmiştir ki, buna göre yalan söylemenin müminlere yakışmayacağı açıklanmak istenmiştir. Gerçi, mümin görünen münafıklara bir kınama hitabı olduğunu söyleyenler de olmuştur.
3 Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allâh katında en şiddetli bir gazap (ve öfkeye sebebiyet) ba kımından çok büyük olmuştur.
4 Şüphesiz Allâh o kimseleri sever ki, onlar O’nun yolunda saf tutarak savaşmaktadırlar. Sanki onlar parçaları birbirine lehimlenmiş bir bina dırlar! (İşte Rableri onların bu yaptıklarına rıza gösterir ve mükâfat verir).
5 Hani Mûsâ, kavmine: “Ey kavmim! Niçin bana eziyet ediyorsunuz? Oysa muhakkak ki siz benim gerçekten Allâh’ın size (gönderdiği)elçisi olduğumu bilmektesiniz!” demişti. Ama onlar (haktan) kayınca Allâh da onların kalplerini kaydırdı. (Zira Allâh’ın bir şeyi yaratması, irâdesi doğrultusundadır, irâdesi ise ilmine göredir, ilmi de olayların gerçek yüzleriyle alâ kalıdır. Dolayısıyla O, bu kullarının, kendilerine verilen seçim haklarını sapıklık ve körlük yönünde kullandıkla rını bilmiş ve bu ilmine binâen onlara hakkı kabulü nasip etmemiştir.) Zaten, Allâh (, arzusunu ve gücünü hidâyet yönünde sarf etmeyerek emrinden çıkan) o fâsıklar toplumunu (doğru yolu bulmaya) hidâyet etmez.
Mümtehine Sûresi | 550 | Cüz 28 |