v02.01.25 Geliştirme Notları
Saff Sûresi
551
Cuz 28
6﴿ (Habîbim!) Bir de o vakti (ümmetine anlat) ki; Meryem oğlu Îsâ (peygamber olarak gönderildiği Yahûdî milletine hitâben): “Ey İsrâîloğulları! Gerçekten ben, kendimden önceki Tevrât’ı doğrulayan ve ismi Ahmed olup benden sonra gelecek olan çok kıymetli bir Rasûlü müjdeleyen biri olarak Allâh’ın size elçisiyim” demişti. Fakat o onlara (ölüleri diriltmek, körleri ve alaca hastalarını iyi etmek gibi) çok açık mûcizeler getirdiği zaman (inanacakları yerde): “İşte bu (tesiri) çok açık bir büyüdür” demişlerdi. (Artık Îsâ (Aleyhisselâm)a inanmayan Yahûdîlerin, onun müjdelediği âhir zaman peygamberine inanmaları nasıl beklenebilir?!) Âlûsî tefsîrinde zikredildiğine göre; İncîl’de Îsâ (Aleyhisselâm)ın şu sözü nakledilmiştir: “Benim Allâh(ın ikinci kat semâsın)a gitmem sizin için çok hayırlı olacaktır, çünkü ben gitmezsem Fâraklît size gelemez! Ben gittiğim zaman onu size göndereceğim. Benim çok söyleyeceklerim var ama siz onları kaldıramazsınız. Ama o size gelince bütün hakîkatlere sizi irşâd edecektir. Çünkü o kendi nezdinden (ve isteğine göre) konuşmayacaktır, bilakis vahiy olarak işittiklerini anlatacaktır, tüm gelecekleri size bildirecektir ve Rabbime âit olan tüm vasıfları size anlatacaktır. Eğer beni seviyorsanız bu vasiyetlerimi iyi tutun. Gerçi ben de sizi yetim olarak bırakacak değilim, zîrâ çok yakında tekrar geleceğim!” Îsâ (Aleyhisselâm)ın bu sözlerinde geçen “Fâraklît”, ilim ve ihtisas sâhibi olan bâzı Nasrânî ulemâsı tarafından “Hamdedici” mânâsıyla tefsîr edilmiştir ki bu, “Ahmed” isminin karşılığıdır. Artık Allâh her kimin gözünden taassup perdesini açarsa, işte o kişi bu “Fâraklît” tâbirinden Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kastedilmiş olduğunu kolayca anlar. Îsâ (Aleyhisselâm)ın, “Kendisinin yakında gelecek olduğu”nu müjdelemesi ise, Deccâl’ı öldürmek ve İslâm dînini dünyâya hâkim kılmak üzere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ümmeti olarak âhir zamanda gökten ineceğinin bir ifâdesidir. (el-Âlûsî, 27/106-107)
7﴿ Ayrıca kim daha zâlimdir o kimseden ki; kendisi sürekli İslâm’a dâvet edilmekte olduğu hâlde (Allâh’ın gönderdiği peygambere: “Yalancı”, âyetlerine de “Büyü” diyerek) Allâh’a karşı yalan uydurmuştur?! Allâh ise (kurtuluşa yönelmeyerek kendilerine yazık etmiş olan) o zâlimler toplumunu (felâha erdirecek yollara) hidâyet etmez.
8﴿ Onlar Allâh’ın (peygamber gönderip kitap indirerek parlattığı) nûrunu ağızları(ndan çıkan şirk ve inkâr dolu birtakım sözler) ile söndürmek istiyorlar. Hâlbuki Allâh (tevhîdi yüceltip İslâm’ı aziz kılarak) nûrunu tamamlayıcıdır, velev ki kâfirler (bunu) hoş görmesin!
9﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; Rasûlünü hidâyet (rehberi olan Kur’ân) ve hak din (olan İslâm) ile (bütün kullarına) elçi göndermiştir ve netîcede O (Rabbi) onu, o (bâtıl) dinlerin tamâmına karşı üstün kılacaktır, velev ki müşrikler hoş görmesin! Tefsîrlerde zikredildiğine göre; Allâh-u Te‘âlâ Rasûlü vâsıtasıyla İslâm dînini gönderip tüm dinleri yürürlükten kaldırarak bu sözünü yerine getirmiştir. Îsâ (Aleyhisselâm)ın ineceği âhir zamanda da ondan başka bir din bırakmayacaktır. (el-Kirmânî; et-Teysîr; el-Medârik)
10﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! Sizi çok acı verici büyük bir azaptan kurtaracak olan çok değerli bir ticâreti size göstereyim mi?
11﴿ Allâh’a ve Rasûlüne (hakîkî mânâda) îmân edeceksiniz, mallarınızla ve canlarınızla da Allâh yolunda cihâd edeceksiniz. İşte size! Bu(nları yapmanız) sizin için çok hayırlıdır. Eğer siz (bunun size ne kadar yararlı olacağını) bilmekte olsaydınız (elbette îmân ve cihâdı her şeye tercih ederdiniz).
12﴿ (Eğer böyle yaparsanız) O (Allâh-u Te‘âlâ) sizin için günahlarınızı mağfiret eder ve sizi onların (köşklerinin ve ağaçlarının) altından sürekli ırmaklar akmakta bulunan çok değerli cennetlere ve (sürekli ikāmetgâh olan) Adn cennetlerinde bulunan çok temiz ve hoş meskenlere girdirir. (Ey mümin!) İşte sana! Ancak bu, çok büyük kurtuluştur.
13﴿ (Îmân ve cihâd sâyesinde) bir diğer (nîmet)i (daha elde edeceksiniz) ki, siz onu sevmektesiniz; (o da) Allâh’tan büyük bir yardım ve çok yakın bir fetih (olan Mekke fethi)dir. (Yâ Muhammed!) O (anlatılan vasıfları takınan) müminleri (iki cihan saâdetiyle) müjdele.
14﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! Allâh’ın (dîninin) yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu Îsâ (en yakın adamları olan) havârîler(in)e: “Kim Allâh’a (yönelici biri olan benim) yardımcılarım (olacak)dır? (Zîrâ Allâh’a yardım ancak peygamberine yardımla olur)” demişti. Havârîler de: “Biz Allâh(ın dâvâsın)ın yardımcılarıyız” demişti. Bunun üzerine İsrâîloğullarından bir tâife (Îsâ kulumuza) îmân etmişti, diğer bir fırka ise inkâr etmişti. Böylece Biz o îmân etmiş olan kimseleri düşmanlarına karşı güçlendirmiştik de, netîcede onlar gâlip kimselere dönüştüler. Bâzı müfessirlere göre; bu gâlibiyet, delil ve huccet bakımından gerçekleşmiştir, diğer bir kısmına göreyse, Îsâ (Aleyhisselâm)ın semâya kaldırılmasının ardından müminlerle kâfirler savaşa tutuşmuş ve netîcede müminler kılıç gücüyle gâlibiyet sağlamışlardır. (et-Teysîr)
سُورَةُ الصَّفِّ
الجزء ٢٨
٥٥١
وَاِذْ قَالَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اِنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُٓ اَحْمَدُۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌ ﴿٦
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُوَ يُدْعٰٓى اِلَى الْاِسْلَامِۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ ﴿٧
يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ ﴿٨
هُوَ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ۟ ﴿٩
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى تِجَارَةٍ تُنْج۪يكُمْ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿١٠
تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۙ ﴿١١
يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۙ ﴿١٢
وَاُخْرٰى تُحِبُّونَهَاۜ نَصْرٌ مِنَ اللّٰهِ وَفَتْحٌ قَر۪يبٌۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١٣
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُٓوا اَنْصَارَ اللّٰهِ كَمَا قَالَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيّ۪نَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِ فَاٰمَنَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ وَكَفَرَتْ طَٓائِفَةٌۚ فَاَيَّدْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلٰى عَدُوِّهِمْ فَاَصْبَحُوا ظَاهِر۪ينَ ﴿١٤
Saff Sûresi
551
Cuz 28
وَاِذْ قَالَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اِنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُٓ اَحْمَدُۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌ ﴿٦
6﴿ (Habîbim!) Bir de o vakti (ümmetine anlat) ki; Meryem oğlu Îsâ (peygamber olarak gönderildiği Yahûdî milletine hitâben): “Ey İsrâîloğulları! Gerçekten ben, kendimden önceki Tevrât’ı doğrulayan ve ismi Ahmed olup benden sonra gelecek olan çok kıymetli bir Rasûlü müjdeleyen biri olarak Allâh’ın size elçisiyim” demişti. Fakat o onlara (ölüleri diriltmek, körleri ve alaca hastalarını iyi etmek gibi) çok açık mûcizeler getirdiği zaman (inanacakları yerde): “İşte bu (tesiri) çok açık bir büyüdür” demişlerdi. (Artık Îsâ (Aleyhisselâm)a inanmayan Yahûdîlerin, onun müjdelediği âhir zaman peygamberine inanmaları nasıl beklenebilir?!) Âlûsî tefsîrinde zikredildiğine göre; İncîl’de Îsâ (Aleyhisselâm)ın şu sözü nakledilmiştir: “Benim Allâh(ın ikinci kat semâsın)a gitmem sizin için çok hayırlı olacaktır, çünkü ben gitmezsem Fâraklît size gelemez! Ben gittiğim zaman onu size göndereceğim. Benim çok söyleyeceklerim var ama siz onları kaldıramazsınız. Ama o size gelince bütün hakîkatlere sizi irşâd edecektir. Çünkü o kendi nezdinden (ve isteğine göre) konuşmayacaktır, bilakis vahiy olarak işittiklerini anlatacaktır, tüm gelecekleri size bildirecektir ve Rabbime âit olan tüm vasıfları size anlatacaktır. Eğer beni seviyorsanız bu vasiyetlerimi iyi tutun. Gerçi ben de sizi yetim olarak bırakacak değilim, zîrâ çok yakında tekrar geleceğim!” Îsâ (Aleyhisselâm)ın bu sözlerinde geçen “Fâraklît”, ilim ve ihtisas sâhibi olan bâzı Nasrânî ulemâsı tarafından “Hamdedici” mânâsıyla tefsîr edilmiştir ki bu, “Ahmed” isminin karşılığıdır. Artık Allâh her kimin gözünden taassup perdesini açarsa, işte o kişi bu “Fâraklît” tâbirinden Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kastedilmiş olduğunu kolayca anlar. Îsâ (Aleyhisselâm)ın, “Kendisinin yakında gelecek olduğu”nu müjdelemesi ise, Deccâl’ı öldürmek ve İslâm dînini dünyâya hâkim kılmak üzere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ümmeti olarak âhir zamanda gökten ineceğinin bir ifâdesidir. (el-Âlûsî, 27/106-107)
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُوَ يُدْعٰٓى اِلَى الْاِسْلَامِۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ ﴿٧
7﴿ Ayrıca kim daha zâlimdir o kimseden ki; kendisi sürekli İslâm’a dâvet edilmekte olduğu hâlde (Allâh’ın gönderdiği peygambere: “Yalancı”, âyetlerine de “Büyü” diyerek) Allâh’a karşı yalan uydurmuştur?! Allâh ise (kurtuluşa yönelmeyerek kendilerine yazık etmiş olan) o zâlimler toplumunu (felâha erdirecek yollara) hidâyet etmez.
يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ ﴿٨
8﴿ Onlar Allâh’ın (peygamber gönderip kitap indirerek parlattığı) nûrunu ağızları(ndan çıkan şirk ve inkâr dolu birtakım sözler) ile söndürmek istiyorlar. Hâlbuki Allâh (tevhîdi yüceltip İslâm’ı aziz kılarak) nûrunu tamamlayıcıdır, velev ki kâfirler (bunu) hoş görmesin!
هُوَ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ۟ ﴿٩
9﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; Rasûlünü hidâyet (rehberi olan Kur’ân) ve hak din (olan İslâm) ile (bütün kullarına) elçi göndermiştir ve netîcede O (Rabbi) onu, o (bâtıl) dinlerin tamâmına karşı üstün kılacaktır, velev ki müşrikler hoş görmesin! Tefsîrlerde zikredildiğine göre; Allâh-u Te‘âlâ Rasûlü vâsıtasıyla İslâm dînini gönderip tüm dinleri yürürlükten kaldırarak bu sözünü yerine getirmiştir. Îsâ (Aleyhisselâm)ın ineceği âhir zamanda da ondan başka bir din bırakmayacaktır. (el-Kirmânî; et-Teysîr; el-Medârik)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى تِجَارَةٍ تُنْج۪يكُمْ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿١٠
10﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! Sizi çok acı verici büyük bir azaptan kurtaracak olan çok değerli bir ticâreti size göstereyim mi?
تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۙ ﴿١١
11﴿ Allâh’a ve Rasûlüne (hakîkî mânâda) îmân edeceksiniz, mallarınızla ve canlarınızla da Allâh yolunda cihâd edeceksiniz. İşte size! Bu(nları yapmanız) sizin için çok hayırlıdır. Eğer siz (bunun size ne kadar yararlı olacağını) bilmekte olsaydınız (elbette îmân ve cihâdı her şeye tercih ederdiniz).
يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۙ ﴿١٢
12﴿ (Eğer böyle yaparsanız) O (Allâh-u Te‘âlâ) sizin için günahlarınızı mağfiret eder ve sizi onların (köşklerinin ve ağaçlarının) altından sürekli ırmaklar akmakta bulunan çok değerli cennetlere ve (sürekli ikāmetgâh olan) Adn cennetlerinde bulunan çok temiz ve hoş meskenlere girdirir. (Ey mümin!) İşte sana! Ancak bu, çok büyük kurtuluştur.
وَاُخْرٰى تُحِبُّونَهَاۜ نَصْرٌ مِنَ اللّٰهِ وَفَتْحٌ قَر۪يبٌۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١٣
13﴿ (Îmân ve cihâd sâyesinde) bir diğer (nîmet)i (daha elde edeceksiniz) ki, siz onu sevmektesiniz; (o da) Allâh’tan büyük bir yardım ve çok yakın bir fetih (olan Mekke fethi)dir. (Yâ Muhammed!) O (anlatılan vasıfları takınan) müminleri (iki cihan saâdetiyle) müjdele.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُٓوا اَنْصَارَ اللّٰهِ كَمَا قَالَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيّ۪نَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِ فَاٰمَنَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ وَكَفَرَتْ طَٓائِفَةٌۚ فَاَيَّدْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلٰى عَدُوِّهِمْ فَاَصْبَحُوا ظَاهِر۪ينَ ﴿١٤
14﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! Allâh’ın (dîninin) yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu Îsâ (en yakın adamları olan) havârîler(in)e: “Kim Allâh’a (yönelici biri olan benim) yardımcılarım (olacak)dır? (Zîrâ Allâh’a yardım ancak peygamberine yardımla olur)” demişti. Havârîler de: “Biz Allâh(ın dâvâsın)ın yardımcılarıyız” demişti. Bunun üzerine İsrâîloğullarından bir tâife (Îsâ kulumuza) îmân etmişti, diğer bir fırka ise inkâr etmişti. Böylece Biz o îmân etmiş olan kimseleri düşmanlarına karşı güçlendirmiştik de, netîcede onlar gâlip kimselere dönüştüler. Bâzı müfessirlere göre; bu gâlibiyet, delil ve huccet bakımından gerçekleşmiştir, diğer bir kısmına göreyse, Îsâ (Aleyhisselâm)ın semâya kaldırılmasının ardından müminlerle kâfirler savaşa tutuşmuş ve netîcede müminler kılıç gücüyle gâlibiyet sağlamışlardır. (et-Teysîr)