HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْمُنَافِقُونَ  ٥٥٤ 
الجزء ٢٨

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا يَسْتَغْفِرْ لَكُمْ رَسُولُ اللّٰهِ لَوَّوْا رُؤُ۫سَهُمْ وَرَاَيْتَهُمْ يَصُدُّونَ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ ﴿ ٥ ﴾ سَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ اَسْتَغْفَرْتَ لَهُمْ اَمْ لَمْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْۜ لَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ ﴿ ٦ ﴾ هُمُ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ لَا تُنْفِقُوا عَلٰى مَنْ عِنْدَ رَسُولِ اللّٰهِ حَتّٰى يَنْفَضُّواۜ وَلِلّٰهِ خَزَٓائِنُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلٰكِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَا يَفْقَهُونَ ﴿ ٧ ﴾ يَقُولُونَ لَئِنْ رَجَعْنَٓا اِلَى الْمَد۪ينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْاَعَزُّ مِنْهَا الْاَذَلَّۜ وَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِه۪ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَلٰكِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ۟ ﴿ ٨ ﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿ ٩ ﴾ وَاَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَٓا اَخَّرْتَن۪ٓي اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ فَاَصَّدَّقَ وَاَكُنْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿ ١٠ ﴾ وَلَنْ يُؤَخِّرَ اللّٰهُ نَفْسًا اِذَا جَٓاءَ اَجَلُهَاۜ وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿ ١١ ﴾

سُورَةُالْمُنَافِقُونَ  ٥٥٤ 
الجزء ٢٨
Münâfikûn Sûresi  554 
Cüz  28

5  O (münâfık ola)nlara: “Gelin, Allâh’ın Rasûlü sizin için mağfiret talebinde bulunsun!” denildiği za man, (kibirlerinden dolayı) başlarını çevirirler. Bir de sen onları (bu sözü kendilerine diyenden) yüz çevirir oldukları halde görürsün. Üstelik onlar pek büyük lenen kimselerdir!

6  Sen onlar için bağışlanma talebinde bulunmuşmusun, ya da onlar için istiğfar etmemişsin, (bir şey değişecek değildir, zira iki durum da) onlara karşı eşittir. Allâh asla onları bağışlayacak değildir! Çünkü şüphesiz Allâh (imanlarını gerektiren bunca açık delil gördükleri halde ve dilleriyle iman açıklamalarına rağmen, kalben iman etme dâiresinin dışına çıkmış olan) o fâsıklar toplumunu (gerçek imana) hidâyet etmez!

7  Ancak onlardır o kimseler ki (muhâcirlere yardım eden ensâra): “Rasûlûllâhın yanında bulunan (fakir ve muhâcir) kimselere infakta bulunmayın ki tamamen dağılsınlar!” demektedirler. Oysa, göklerin ve yerin hazineleri ancak Allâh’a aittir. (Dolayısıyla Medîne ehli, fakir muhâcirlere yar dımı kesse de, tüm rızıkların sahibi olan Allâh onların geçimini temin etmeye Kadirdir.) Lâkin, o münafıklar (Allâh-u Te’âlâ’nın bu üstün gücünü) iyice anlaya mazlar!

8  Onlar: “Andolsun eğer (Benî Mustalık gazvesinden) Medîne’ye dönecek olursak, yemin olsun ki; elbette o en izzetli kişi, o en alçak olanı mutlaka oradan çıkaracaktır!” diyorlar. Oysa izzet (ve şeref) ancak Allâh’a mahsustur, Rasûlüne aittir ve mü minler içindir! Lâkin, o münâfıklar (aşırı cehâletlerinden ve aldanmışlıklarından dolayı bu gerçeği) bilmezler!
Rivayete göre; Benî Mustalık gazası bitmişti ki; insanlar bir suyun başında toplanmışken, Ömer (Radıyallâhu anh)ın işçisi Cehcâh ibni Sa’îd ile münafıkların reisi olan İbni Übeyy’in antlaşmalısı Sinan el-Cühenî su kuyruğunda kapıştılar. Cehcâh muhâcirleri, Sinan da ensârı yardıma çağırınca, fakir muhacirlerden biri Cehcâh’a yardıma geldi ve Sinan’a bir tokat attı. O zaman ibni Übeyy ona: “Bunu sen mi yaptın? Zaten biz Muhammed’in yanına tokat yiyelim diye geldik! Vallâhi onlarla bizim durumumuz, ancak ‘Besle köpeğini yesin seni!’ dendiği gibidir! Ama, vallâhi Medîne’ye dönersek, en ulu olan kişi, en alçak olanı oradan çıkaracak!” dedi ve “En ulu” tabiriyle kendini, “En alçak” ifadesiyle de Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`i kastetti. Derken, kendi adamlarına dönüp: “Vallâhi siz bu fakirlere artıklarınızı yedirmeseydiniz, şimdi boyunlarınıza binemeyeceklerdi! Öyleyse artık bunlara yardım yapmayın ki Muhammed’in etrafından dağılsınlar!” dedi. O sıra da yaşı genç olan Zeyd ibni Erkam (Radıyallâhu anh) bunu duyunca: “Vallâhi kavmi arasında sevilmeyen zelil ve fakir sensin! Muhammed ise, miraç tâcı başında olan, Rahmân’ın izzetiyle azîz ve Müslümanlardan güç almış biridir!” dedi. İbni Übeyy: “Sus! Ben ancak şaka yapıyordum!” dediyse de, Zeyd (Radıyallâhu anh) hemen Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e gidip duyduklarını anlattı. O sırada Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in yanında bulunan Ömer (Radıyallâhu anh): “Ya Rasûlallâh! Bırak beni de şu münafığın boynunu vurayım!” deyince, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “O zaman Medîne’de çok burunlar titrer (, herkes korkuya kapılır ve güven ortamı bozulur)!” buyurdu. Bunun üzerine Ömer (Radıyallâhu anh): “Onu bir muhacirin öldürmesini istemiyorsan, o zaman bir ensârîye bunu emret!” deyince, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Peki insanlar: ‘Muhammed adamlarını öldürüyor!’ diye konuşurlarsa ne olacak?” buyurdu. Sonra Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) İbni Übeyy’i çağırarak: “Bu sözleri sen mi konuştun?” diye sorunca, o: “Sana kitap indiren Allâh’a yemin ederim ki, bunlardan hiçbirini ben demedim! Zeyd yalancıdır!” dedi. Orada bulunanlar: “Ya Rasûlallâh! Bir çocuğun lafını bizim büyüğümüzün sözüne tercih mi ediyorsun? Belki o yanlış anlamıştır!” dediler. Bu hâdise üzerine Zeyd (Radıyallâhu anh) utancından bir süre evinden çıkamadı. Fakat bu sûre inince Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona: “Ey genç! Gerçekten Allâh seni doğrulamış, münafıkları ise yalancı çıkarmıştır!” buyurdu. İbni Übeyy’in yalanı ortaya çıkınca, bazıları ona: “Senin hakkında çok şiddetli âyetler indi, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e gidip günahını itiraf et de, senin için istiğfar etsin!” dediler. O da bu görüşü reddetmek üzere başını çevirerek: “İman et dediniz, iman ettim, zekât vermemi söylediniz, onu da yaptım, artık bana Muhammed’e secde etmemi emretmenizden başka bir şey kalmadı!” dedi. Bu hal üzere birkaç gün daha yaşayıp geberdi. (Nesefî, Hâzin)

9  Ey iman etmiş olan kimseler! Ne mallarınız(la uğraşmanız), ne de çocukları nız(a vakit ayırmanız, namaz, cihat ve Kur’ân okumak gibi) Allâh’ın zikrinden (ve ibadetinden) sizi alıkoymasın! İşte her kim bunu yaparsa; işte (değerli ve sonsuz olan bir şeyi, basit ve fâni bir hayat karşılığında sattıkları için) ancak onlar hüsrâna uğrayanların ta kendileridir!

10  Sizin birinize ölüm (emâreleri) gelmeden önce, Bizim size rızık olarak vermiş olduğumuz şeyle rin bir kısmını (âhirete bir hazırlık olarak, muhtaçlara) infakta bulunun ki, sonra (zoru görünce): “Ey Rab bim! Beni(m ölümümü) pek yakın bir süreye kadar geciktirseydin ya, bolca sadaka vereydim ve (Sana karşı vazifelerini yerine getiren) salih kimselerden olaydım!” deyiverir.

11  Allâh eceli geldiği zaman hiçbir nefsi asla geciktirecek değildir! Allâh yapmakta olduğunuz şeyleri(n görünen-görünmeyen tüm yönlerinden) de (hakkıyla haberdâr olan bir) Habîr’dir.

Münâfikûn Sûresi  554 
Cüz  28
cihanyamaneren